Çocukluğumuz, her türlü güzel oyunu oynayarak geçti. Onun için şimdi anlatabileceklerim var. Zaman her şekliyle değişti.
Artık çocuklar, bahçe, sokak oyunları oynayamıyor. Tabii oynayamamanın değişik gerekçeleri var. Öncelikle güvenlik, çÜNKÜ ARTIK KİMSE KİMSEYİ TANIMIYOR. Aynı apartmanda da otursanız ,o kadar hızlı sirkülasyon oluyor ki altı ay önce gelen yok olmuş, haberiniz bile yok. Başka birileri taşınmış.
Çocukların sınav diye bir dertleri var. Bu döngüye katılsanız bir türlü; katılmasanız hiç olmuyor. Ucundan kenarından derken, bir bakmışsınız çocuğunuzu dersaneye kaydettirmişsiniz. Önceleri de ilkokulu, ortaokulu, bitirme sınavları vardı. Abartılmadan normal bir şey olarak görülürdü ve sınavdan fazla bir beklenti yoktu.
Herkes akademisyen, doktor, avukat olmak zorunda değil.İlköğretim son sınıflarda meslek okullarına geziler yapılıyor. Rehber öğretmenler de yönlendirme yapıyordu.
Şu anda durum nedir pek bilmiyorum. Rehber öğretmen kalabalık bir sınıfta öğrencisini nasıl tanıyabilir? Ya da bu sene danışman olan öğretmen, diğer yıllarda da aynı sınıfın danışmanlığını yapıyor mu? Ailelerle ne kadar iletişim kurulabiliyor? Çocuğun nelerden hoşlandığı dikkate alınıyor mu? Anne-baba çocuğunda kendi duygularını mı tatmin ediyor. Kendi isteyip te olamadığı mesleği çocuğu için mi uygun görüp, ısrarcı oluyor? Şimdi, hemen aklıma gelenler…
Çocuklar ve veliler neden bu kadar yatırım yapmak zorunda kalıyorlar? Çocukların yeteneklerine uygun yönlendirme yapabilecek kadar ebeveynler bu hususlarda aydınlatılıyor mu? Yoksa her şey göstermelik mi?
Çocukların kendilerini güven içinde hissetmeleri ve özgüven gelişimi her şeyin önünde gelmesi gerek. Çünkü, hayatta başarılı olmuş kişilerin geçmiş lerine baktığımızda, kendi dinamikleri ile en iyi yerlerde olduklarını görürüz.
Ancak, buradan, eğitimde çalışmış bir insan olarak eğitime karşı olduğum izlenimimin olmasını kesinlikle istemem. Eğitim, şart! Hangi alanda olması gerektiği önemli.
Ben, asıl olarak SEK SEK oyunu oynayan çocukları çevremde göremediğimi anlatmak istiyorum. Çocuklar servislerle okula, dersaneye gidip, geliyorlar. Aldıkları besinleri yakacak, bir açık hava faaliyeti yok. Zaten okullarda tam gün olduğu için beslenme tarzları da yanlış oluyor.
Çocuk eve geliyor,ya testin başına oturuyor; ya da bilgisayarın…
Bizler, okulumuzun bahçesine, evimizin bahçesine, komşu çocuğunun evinin bahçesine, tebeşirle ; kumluk bir alansa ağaç dallarından çubuklarla sek sek oynayacağımız çizgileri çizerdik.Kareler, çift ayağın sığabileceği büyüklükte olurdu.
Tam hatırlamıyorum ama boyuna doğru 4-5 karenin dizilmesi ile oluşurdu. Üst ucun sağına ve soluna da birer kare eklediğimizde ”T ”şeklinde olurdu. Yanlara da uzun atlayamayanlar için, ya da dinlenmek için yarım daire şeklinde sağlı sollu birer de kulak çizerdik.Sıraya girerek oynardık. Kuralları da kendimiz koyardık. Elimizde, belki annemizin çantasının kopmuş zinciri olurdu. Belki de oradan buradan birbirine eklenmiş halkalardan oluşmuş zincir olurdu. Birinci sıradan başlayıp, tüm kutucukların içine tek ayağımızla sıçrayarak dolaşırdık. Sonra, arkamızı dönerek zincirimizi kutucukların içine atabilmek için çaba sarfederdik.Duruma göre başarı sıralaması yapardık.
Aynı tatla ertesi günü yine oynardık.”Ders çalışman gerekir” diyen yoktu. Çünkü, ödevlerimiz bıktırılmayacak kadardı ve bizler de sorumluluklarımızı bilirdik.Annemiz, yemeklerimizi ağzımıza kadar koymadan, yaşam için de hazırlıyordu, bizi…
Hazırlayan: Lilay Koradan
bu yazılarda ilginizi çekebilir: