Çocuklarınızın sizi çıldırttığı dönemler oldu mu? “Aman Allah’ım! Kime çekmiş bu çocuk? Bizim ailede böyle yaramaz birisi daha yok!” dediğiniz ve utanmasanız saçınızı başınızı yolacağınız anlarınız oldu mu hiç? Mutlaka olmuştur!
Size göre çocuğunuz, misafirliğe gittiği zaman uslu durmalı, okulda formasını kirletmemeli, defterini yırtmamalı ve eşyaları her zaman düzenli olmalıdır değil mi? Pek çok anne-babanın, çocuğu henüz küçükken dilinden düşürmediği dua bu minval üzeredir zannediyorum.
Üzülmeyin, sadece siz değil, çocuk eğitimi üzerine 4 yıl eğitim-öğretim görmüş olan öğretmenler de sizinle aynı duyguları paylaşıyorlar. Geçenlerde benimle konuşmak için yanıma gelen bir anne-baba, ilkokul birinci sınıfa giden çocuklarının, evde çok hareketli olduğunu; ancak öğretmenlerinin korkusundan olacak ki sınıfta süt dökmüş kedi gibi oturduğunu söylüyorlardı.
MAHMUT AÇIL
mahmutacil@hotmail.com
Çocuklarınızın sizi çıldırttığı dönemler oldu mu? “Aman Allah’ım! Kime çekmiş bu çocuk? Bizim ailede böyle yaramaz birisi daha yok!” dediğiniz ve utanmasanız saçınızı başınızı yolacağınız anlarınız oldu mu hiç? Mutlaka olmuştur!
Size göre çocuğunuz, misafirliğe gittiği zaman uslu durmalı, okulda formasını kirletmemeli, defterini yırtmamalı ve eşyaları her zaman düzenli olmalıdır değil mi? Pek çok anne-babanın, çocuğu henüz küçükken dilinden düşürmediği dua bu minval üzeredir zannediyorum.
Üzülmeyin, sadece siz değil, çocuk eğitimi üzerine 4 yıl eğitim-öğretim görmüş olan öğretmenler de sizinle aynı duyguları paylaşıyorlar. Geçenlerde benimle konuşmak için yanıma gelen bir anne-baba, ilkokul birinci sınıfa giden çocuklarının, evde çok hareketli olduğunu; ancak öğretmenlerinin korkusundan olacak ki sınıfta süt dökmüş kedi gibi oturduğunu söylüyorlardı.
Gelin, size bu yazımızda küçük bir hatırlatma yapayım. Aslında hepinizin bildiği bir bilgiyi paylaşacağım sizinle. Müsaadeniz olursa bir soru ile başlayayım:
“Neden bazı bebekler çok hareket etmek isterken, bazıları çok daha az hareketle huzurlu oluyor? Niçin bazı çocuklar, oyun oynadıktan hemen sonra oyuncaklarını kutusuna koymak için gayret gösterirken, üstelik bunu sadece oyuncağı yeniyken değil de bir alışkanlık halinde yaparken bazıları dağınıklıktan hiç rahatsızlık duymaz? Kimse ona bu işi yap demez; ama neden biri yapar da bir başka çocuk sadece oyuncağı yeniyken kutusuna koyar, bazıları ise daha ilk anda oyuncağın kutusunu parçalayarak açar ve bir daha oyuncağını yerine koymak için ortada bir kutu bile kalmaz. Niçin bazı çocukların fanilası sürekli dışar gezer de bazıları sık sık annesinin yanına gelip, “Anne lütfen faniları içeri sokar mısın?” der ya da bazılarının fanilası hiçbir zaman çıkmaz. Niçin bazıları çıkmadık duvar, düşmedik çukur, dokunmadık eşya bırakmaz da bazılarının bu işlere hiç hevesi yoktur? Nedir bunları birbirinden bu kadar farklı yapan?”
Bahçelerde Kereviz…
Yukarıda sorduğum soruların cevaplarını heyecanla beklediğinizi biliyorum. Sizin davranışlarınızda ve beklentilerinizde bir anormallik yok. Her insan çocuğunun tertipli düzenli olmasını ister. Hatta “öğrenme stilleri” kavramını hiç duymamış öğretmenler sizden daha çok isterler bu çocukların tertipli ve düzenli olmalarını. İlkokul ikinci sınıfa giden bir çocuğun velisi sanatla ilgili derslerden birini öğretmenine soruyor “Hocam, benim çocuk nasıl, uyum sağlayabildi mi? Dersi sevdi mi?” diye. Velinin sorusu aslında çok mantıklı. Öğretmenin cevabı ise oldukça enteresan: “Çocuk biraz hareketli, uslu durmayı öğretmeye çalışıyorum.” (lahana turşusu hikâyesi…)
Çok sevdiğim, beğendiğim, dilimden düşürmediğim bir şarkı var. Öğretmenin bu cevabını duyunca nedense o şarkıyı söylemek geldi içimden:
“Bahçelerde kereviz
Bu ne biçim maydanoz
Ben annemi çok severim
Bu gün 23 Nisan.”
Şarkı size garip geldi değil mi? Anlamsız ve birbiriyle hiç ilgisi olmayan uydurma sözler. İnanın, o öğretmenin, çocuğun annesine verdiği cevap da bana aynen yukarıdaki şarkı kadar anlamsız.
Ne yazık ki, kimi anne-babalar gibi pek çok öğretmen de çocukları tanımıyor. Bütün çocukları aynı kalıptan çıkarmak için uğraşıyorlar. Onların birbirlerinden farklı olabileceğine ihtimal bile vermiyorlar. Çocukları eğitebilmek için önce onları tanımak gerekir. Hele hele okulda, tanımanın önemi bir kat daha artar. Her öğrencinin daha anne karnındayken kazandığı bir davranış ve öğrenme stili vardır. Belirli ve kendine has bir öğrenme stiline sahip olmak doğuştan var olan karakteristik özelliğimizdir. Bu, hayatımızın her anında ve her boyutunda davranışlarımızı etkiler. Yürürken, yatarken, otururken, konuşurken, oynarken, yazarken bizi etkiler ve bu özelliğimize göre davranırız. Her ne kadar kalıtsal olsalarda küçük yaşta farkedilen bu niteliklere göre davranan aileler ve okullar çocuklara daha anlamlı ve daha rahat bir hayat sunabilirler.
Öğrenme stillerini görsel, işitsel ve kinestetik/dokunsal diyebileceğimiz üç ana başlıkta toplayabiliriz.
Görseller, özel yaşamlarında genellikle düzenli ve titizdir. Karışıklık ve dağınıklıktan rahatsız olurlar. Dağınık bir masada çalışamazlar. Önce masayı kendilerine göre düzenlerler, daha sonra çalışmaya başlarlar. Çantaları, dolapları her zaman düzenlidir. Yazmayı sevmeseler bile defterlerini düzenli ve itinalı kullanırlar. Defterlerinin köşeleri kıvrılmaz, kıvrılsa da ataç kullanırlar. Bu özelliklerinden dolayı, evde büyükleri, okulda da öğretmenleri tarafından takdir edilirler. Hatta pek fark edilmese de diğer öğrencilere göre daha çok el üstünde tutulur, örnek gösterilirler. Okullarda düz anlatımdan yararlanamazlar. Dersi yeterince anlayabilmeleri için dersin mutlaka görsel malzemelerle süslenmesi gerekir. Harita, poster, şema, grafik gibi görsel araçlar öğrenmelerini hızlandırır.
İşitseller, küçük yaşlarda kendi kendilerine konuşurlar. Ses ve müziğe duyarlıdırlar. Sohbet etmeyi, birileri ile çalışmayı severler. Genellikle ahenkli ve güzel konuşurlar. Yabancı dil öğreniminde (konuşma ve dinleme becerilerinde) başarılıdırlar.
İlkokul bir ve ikinci sınıflarda kendi kendilerine konuşmaları nedeniyle öğretmeni dinleyemezler. Bu yüzden işittiklerini daha iyi anlayabilme yeteneklerine rağmen başarılı olamazlar. Gözle okuma esnasında hiçbir şey anlayamayabilirler. Bu nedenle en azından kendi kulağının duyabileceği bir sesle okumalarına izin verilmelidir. İşittiklerini daha iyi anlarlar. Daha çok konuşarak, tartışarak öğrenirler. Grup ve ikili çalışmalarda konuşma ve dinleme imkânları olduğu için daha iyi öğrenirler.
Kinestetik/Dokunsallar, oldukça hareketli olurlar. Sınıfta yerlerinde duramazlar. Sürekli hareket halindedirler. Tahtayı silmek, pencereyi açmak, kapıyı örtmek, tebeşir getirmek hep onların görevi olsun isterler. Uzun müddet oturmaya zorlanırlarsa derste ne olup bittiğini de anlayamaz hale gelebilirler. Bu hareketlilik, uygun işlere yönlendirilmezse genelde sınıfta problem çıkarırlar.
İstenmeyen öğrenci durumuna gelmeleri an meselesidir. Tahta-tebeşir-anlatım şeklindeki ders işleme sisteminden en az yararlananlar onlardır. Bundan dolayı da yaramaz, tembel olarak tanımlanabilirler ya da zeki olmadıkları ileri sürülebilir. Harita, şema gibi görsel malzemelerle dersin zenginleştirilmesi kinestetik öğrencilerin işine yaramaz. Anlatımdan da çok yararlanamazlar.
Öğrenebilmeleri için, mutlaka ellerini kullanacakları, yaparak-yaşayarak öğrenme dediğimiz öğrenme tekniklerinin kullanılması gerekir. Sınıf yerine okul bahçesi veya laboratuarda dokunarak, ellerini kullanarak, olayların içinde yaşayarak çok daha iyi öğrenirler.
Kinestetik öğrencilerin hareketli olması evde ailelerini, okulda öğretmenlerini kızdırmaktadır. Oysa bu, onların özelliğidir. Grinder’e göre her 30 kişiden 22’si, yukarıda saydığımız bu üç özelliğin ikisini, bazen üçünü de taşımaktadır ve hayatlarında pek sorun olmamaktadır. Fakat üçte biri değişik oranlarda olmak üzere ve ağırlıklı olarak görsel, işitsel ve kinestetik özelliklerden sadece birini, diğer iki özelliğe göre çok daha belirgin olarak taşımakta, böylece okulda öğrenme ve uyum konusunda sıkıntıya girmektedirler. Ancak asıl sıkıntıyı büyük oranda kinestetik çocuklar yaşamakta, problemli ya da hiperaktif oldukları ileri sürülmektedir. Unutmamak gerekir ki böyle bir tanıyı ancak uzman doktorlar koyabilir. Hiperaktif zannedilen pek çok çocuk kinestetik öğrenme stiline sahip çocuktur. Kinestetik etkinlikler uygulanmasına rağmen öğrenemiyorsa o zaman hiperaktif olabileceği düşünülerek bir uzmandan yardım istenmelidir. Çok hareketli olduğunu düşündüğümüz her çocuk hiperaktif değildir. Anne-babalar olarak çocuklarımızı önce biz tanımalı ve öğretmenine bilgi vermeliyiz.