Çocugunuz Dünyayı Nasıl Algılar?

0
1191

Çevremize bakışımız, hafızamızda yer eden ayrıntılar, hatta zihnimizin ve hafızamızın çalışma şekli dünyayı nasıl algıladığımızla ilgilidir. Eğer dünyayı algılama tarzımız beraber olduğumuz insanlardan çok farklı ise, sıklıkla fikir-anlayış farklılıkları yaşamamız son derece normaldir. Anne-babalar, çocuklarının dünyayı algılama tarzını, dünyayı nasıl gördüklerini keşfederek sağlıklı bir kişilik gelişimi sağlayabilir, iletişimlerini güçlendirebilirler.
Kişi, dünyayı beş duyusu ile veya sezgileri ile algılayabilir. Pratik çocuklar dünyayı ve çevrelerini beş temel duyularıyla tanımaya çalışırlar: işitme, görme, tat alma, dokunma ve koklama. Teorik çocukların ise altıncı duyuları gelişmiştir ve işte bu altıncı duyularıyla dünyayı algılamaya çalışırlar. Bu farkı orman ve ağaç benzetmesiyle örneklendirebiliriz:

 

Sertaç Sehlİkoğlu Karakaş
http://ssertac.blogspot.com/

 

Çevremize bakışımız, hafızamızda yer eden ayrıntılar, hatta zihnimizin ve hafızamızın çalışma şekli dünyayı nasıl algıladığımızla ilgilidir. Eğer dünyayı algılama tarzımız beraber olduğumuz insanlardan çok farklı ise, sıklıkla fikir-anlayış farklılıkları yaşamamız son derece normaldir. Anne-babalar, çocuklarının dünyayı algılama tarzını, dünyayı nasıl gördüklerini keşfederek sağlıklı bir kişilik gelişimi sağlayabilir, iletişimlerini güçlendirebilirler.
Kişi, dünyayı beş duyusu ile veya sezgileri ile algılayabilir. Pratik çocuklar dünyayı ve çevrelerini beş temel duyularıyla tanımaya çalışırlar: işitme, görme, tat alma, dokunma ve koklama. Teorik çocukların ise altıncı duyuları gelişmiştir ve işte bu altıncı duyularıyla dünyayı algılamaya çalışırlar. Bu farkı orman ve ağaç benzetmesiyle örneklendirebiliriz:
<Pratik bir çocuk, ormana baktığında ağaçları algılar. Onun için orman, tek tek ağaçlardan ibarettir.
<Teorik bir çocuk ise aynı görüntüye baktığında ormanı görür ve bütün olarak bir orman algısı zihninde oluşur. Bunlardan hiçbiri yanlış veya kötü değildir.
Aslında her ikisi de doğrudur diyebiliriz. Sadece birbirinden farklı iki öğrenme yöntemidir, o kadar.

Teorik ve Pratik Çocuklar
Teorik Çocuklar
"Sezgilerini kullanan"
=Çevresini ve karşılaştığı bir durumu algılamak için sezgilerini kullanır. Bu sayede, ayrıntılardan ziyade altta yatan anlam ve imalara odaklanır, küçük yaşlarda bile kavramlara yönelir.
= Dünyayı sezgiyle algılaması, doğuştan hayal gücü ve tasarım yeteneğine sahip olmasını sağlar.
= Farklı ve özgün yöntemler, oyunlar, sözler bulur veya uydurur.
= İlk bakışta görülmeyen ihtimalleri ve alternatifleri görebilir ve görüntünün ötesine geçebilir.
= Görünenle değil, onun ardındaki anlamla ilgilenir. Örneğin peçete koleksiyonu yapıyorsa renkleri güzel olan peçeteleri değil, hatırası ve anlamı olan peçeteleri toplamak gibi…
= Yeni bir öneri, eşya, kişi veya mekan karşısında çok heyecan duyar.
= Sıradanlaşan ve somutlaşan şeylere ilgisini kaybeder.
= Bir beceri elde ettiğinde enerjisini tüketene kadar o işle uğraşır.
= Kurgu ve hesap gücünü kullanabileceği oyunlardan hoşlanır.
= Ardından heves ve heyecanı bittiğinde başka uğraşlara yönelir. Bu yüzden biraz maymun iştahlı olabilir.
= Aynı işi tekrar tekrar yapmaktan hoşlanmaz.
= Çoğunlukla "kafasında" yaşar.

Pratik Çocuklar
“5 duyusunu kullanan”
= Karşılaştığı bir bilgiyi ve dış dünyasını algılamak için, 5 temel duyusunu kullanır.
= Görme, işitme, koklama, dokunma ve tat alma duyuları oldukça hassastır.
= Dikkatini imalar, hayaller veya kavramlardan ziyade somut bilgi ve ayrıntılara yöneltir.
= Beş duyusuyla edindiği bilgilere dikkatini yoğunlaştırır ve hatırlar. Renkler, kokular, kullanılan sözcükler zihninde yer eder.
= Dünyayı duyularıyla algıladığı için, ayakları yere basan ve mantıklı bir yapıya sahiptir.
= Tecrübe ve deneyimlerine güvenir.
= Sınırları belirgin ve somut şeylerden hoşlanır. Boş bir kağıda resim çizmektense boyama kitaplarını boyamayı sever.
= Fiziksel hareket içeren oyunlardan hoşlanır.
= Bir davranışın niyetine değil, kendisine odaklanır.
= Olasılık ve ihtimallerle değil, var olan durumla ilgilenir.
= Yeni bir öneri, eşya, kişi veya mekanla karşılaştığında, bunların fiziksel özellikleri daha çok dikkatini çeker.
= Bir beceri elde ettiğinde, onu tekrar tekrar kullanmayı ve defalarca sergilemeyi sever.
= Bu sayede bir beceride ustalaşabilir.
= Çoğunlukla "bedeninde" yaşar.

 

Mutluluğun Resmini Çizmeye Ne Dersiniz? 

Bir resim öğretmeni, öğrencilerine ödev olarak mutluluk konusunu vermiş; "Mutluluğu çizin!" demiş. On-on beş yaş arasındaki çocuklar cıvıl cıvıl renklerle harika şeyler yapmışlar mutluluğu anlatan… Örneğin bir tanesi, mavi göğün altında sapsarı buğdayların hasadı olarak simgelemiş mutluluğu… Bir başkası, başları bulutlar içinde öpüşen upuzun iki zürafa çizmiş… Bir diğeri, birbirine gülümseyen bir kızla bir erkek… Kocaman sımsıcak bir somun ekmek çizmiş başka bir öğrenci. Sonunda öğretmen de coşup öğrencilerine katılmış, o da mutluluğu soba üstünde fıkır fıkır kaynayan bir çaydanlık olarak resmetmiş.
Acaba siz olsanız mutluluğu nasıl çizerdiniz, hiç düşündünüz mü? İsterseniz gelin birlikte azıcık araştırmaya çalışalım. Kara mizaha meraklıysanız, mutluluğu insanoğlunun ana rahmine düşmesini önleyen bir doğum kontrol hapı olarak düşünebilirsiniz.
 Böylece karamsar eski bir Roma ozanının görüşünü de onaylamış olursunuz: "En büyük mutluluk, doğmamaktır."
Sophokles ise; "Ölmeden önce hiç kimse mutlu olamaz." der. Demek ki, bu büyük Yunan sanatçısı, mutluluğu çizmeye kalksa, ya bir tabut ya da bir mezar resmi yapacaktı.
Önüne gelenin itip kaktığı çelimsiz biri için mutluluk, belki de kimsenin dokunmaya cesaret edemeyeceği güçlü bir boksör olmaktır. O da sanırız mutluluğu, birden çıkardığı bir direkt, yahut bir kroşe olarak düşünecektir. Ülserseniz, mutluluk ya sucuk kızartması, ya turşu suyudur. Gazoz fabrikaları sahibi biri içinse mutluluk, kendi gazozlarının içilmesidir.
Napoleon nasıl çizerdi mutluluğu acaba? Çünkü o da; "İnsan her şeyi icat edebilir, mutlu olma sanatını asla!" diyor. Belki de ağlayan, iri kıyım madalyaların gözyaşlarını silen bir Jozefin'di onun için mutluluk…

Mutluluğun Ta Kendisi!
Gorki Rusça'da acı demekmiş. Kendine "acı"yi takma ad olarak alan yazar, insan için mutluluğu temel bir hak olarak görüyor. "Kuşlar nasıl uçmak için yaratılmışlarsa, insanlar da mutlu olmak için yaratılmıştır." sözü onun. Gorki'nin sözünü daha gerçekçi bir tabana oturtalım: Devekuşları nasıl uçmak için değil de, koşmak için yaratılmışsa; insanoğlu da mutluluğu bulmak için değil, peşinde koşmak için yaratılmıştır. Bu benzetişe göre mutluluğu uçan bir devekuşu olarak çizmek yerinde olur. Mutluluğu kasalar dolusu para olarak düşünmek de, şiirsel değilse bile, milyonlarca kişiye göre en gerçekçi yaklaşımdır.
Bir annenin doğan çocuğunu kucağına alması hiç de fena değil. Mutluluğun en bilinen, en somut biçimidir o. Çocuk Esirgeme Kurumu yahut hemşire okulu için reklam siparişi alan grafikerlerin akıllarına, ilk olarak hep o gelir.
Kanuni Sultan Süleyman; "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" diyor… Mutluluk sağlıklı alınan bir nefesse, mutluluğu başka yerlerde aramanın anlamı yoktur. Rahat nefes almamız yeter. İsterseniz buna hava almak da diyebilirsiniz. Hava almanın resmini, avuç yalama olarak düşünebilir miyiz acaba?
Mutluluğu nanik olarak da düşünebilir insan… Hayatımızdaki tüm saçma sapan, yalan dolan, eğri büğrü, eksik gediklere karşı nanik… Yaramaz bir çocuk naniği… Şimdi bütün bunları gerçekten çizip yan yana assak ve altına; "Mutluluklar" diye yazsak, en azından birkaç dakika gülerdik. Gülmek ise mutluluğun ta kendisidir.

 

 

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız