Bir insana istediğiniz bir şeyi yaptırmanın iki yolu vardır. Ya o insanı korkutur ya da tehdit edersiniz ve ona istediğiniz şeyi zorla yaptırtırsınız. Ya da o kişide istediğiniz şeyi yapma isteği uyandırırsınız. Birincisi zorbalıktan başka bir şey değilken ikincisi ise tam anlamıyla bir insan gerçeğidir.
Psikolojinin babası kabul edilen üstat Freud yaptığımız her işin iki güdüden kaynaklandığını düşünür. Bunlardan biri cinsellik, diğeri ise büyük insan olma tutkusu. Freud’dan sonra da çok sayıda ünlü filozof “önemli olma tutkusunun” insan doğasındaki en önemli dürtü olduğunu söylemiştir.
Önemli olma tutkusu hayvanlarda olmayan, insana özgü bir tutkudur. Yıllarca horozlarını dövüştürüp hayvancağızların aldığı ödülleri ya da birinciliğini ilan eden kâğıt parçalarını saklayan hatta evinin duvarlarına asan bir adam düşünün. Bir hayvanın içgüdüsel olarak ya da çeşitli koşullanmalar sonucu başka bir havyanı alt etmesinin belgelenmesinden, bunun saklanmasından hatta eşe dosta gösterilmesinden bile haz alır insan. Neden? Çünkü kendine ait bir havyan bunu başarmıştır ve bu bile o insanın kendisini önemli hissetmesine hizmet etmeye yeter. Her yeri yara bere içinde kalmış hayvancağızın ise umurunda olan sadece hayatta kalmak ve yaşamına devam etmesi için gerekli olan yemi almaktır.
Önemli olma güdüsü insanoğluna çok güzel şeyler de yaptırtır. Unutulmaz sanat eserleri, büyük yapıtlar gibi. Bir diğer taraftan çok büyük paralar kazanan insanların ihtiyaçları olmadığı halde oda sayısını bile bilmedikleri kadar büyük evler ya da konaklar yaptırmalarının sebebi de yine aynı güdüdür. Son moda elbiseler giymek, marka ürünler kullanmak, son model arabalara binmek, parlak zekâlı çocuklarımızdan söz etmek istememiz de hep bu tutku yüzündendir.
Bir insana isteğiniz bir şeyi yaptırabilmek de önemli olma içgüdünüzü yüceltebilecek bir özelliğe sahiptir. Peki, bunu nasıl yapacaksınız? Yazının başında belirttiğim gibi zorbalıkla mı? Yoksa çok daha başarılı bir yöntem olan başkasında o işi yapma isteğini uyandırarak mı?
İnsanların sahip oldukları en değerli niteliklerden biri, başka insanlarda çalışma isteği uyandırabilme ve onların coşkuyla çalışmalarını sağlayabilme yeteneğidir.
Bir insana bir şey yaptırmak istiyorsanız öncelikli olarak onun hevesini kırmamalısınız. Eleştirmekten ziyade teşvik etmeye çalışmak yani bir anlamda motive etmek, hataları görmek için özel bir çaba sarf etmek yerine övgü için fırsat kollamak her zaman çok daha fazla işe yarar.
Çok sevdiğim bir söz vardır; “kötüyü yap bir kere, kalmaz hiçbir söz işitmediğin, iyiyi yap iki kere, sesini duy sessizliğin”
Birçoğumuzun yaşadığı da tam olarak bu değil midir? Sadece bir kere hata yaptığımıza bile onlarca söz duyarız, eleştirilmekten kurtulamayız çoğu zaman. Oysaki iyi bir şeyi yapmaya başladığımızda övgüyle karşılaşmak hiç de kolay olmaz. Hatta iyi bir şeyleri sık sık yaptığınızda bu sizin mecburiyetiniz gibi görülmeye bile başlanabilir. Hâlbuki onaylanıp takdir edildiği zaman, eleştirildiği zamana oranla çok daha fazla çaba harcamayan tek bir kişi bile yoktur sanırım.
Çocuklarımızın, dostlarımızın ya da çalışanlarımızın fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışıp duruyoruz. Peki ya onların özgüven ihtiyaçlarını karşılayabiliyor muyuz? Onları en güzel mamalarla, köftelere, vitamin dolu meyvelerle besleyip enerji kazanmaları için uğraşıyoruz. Ama birkaç takdir sözüyle onların kendilerini çok daha iyi hissetmelerini sağlayıp yıllarca hatırlayacakları hoş anılar yaratmalarını engelliyoruz.