KENDİN OLMAK YA DA KAYBOLMAK

0
900

Uzun yıllardır “Polyannacılık” olarak adlandırılan olumlu düşünme biçiminin 1930’lardan beri Kuantum Fiziği’nin bilgileriyle gerçekte yaşamımız üzerinde nasıl olağanüstü etkisinin bulunduğu artık bilinmektedir. Evrendeki her şeyin yapıtaşının atomlardan, atomların da enerjilerden (Kuark, kuant, lepton, mezon, takyon…) oluştuğu ve bu enerji parçacıklarını da düşüncenin yönlendirdiği bilimsel bir gerçekliktir. Bu demektir ki; varoldukça düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız davranışlarımızı etkilemekte ve evren de bizim için bu döngüye uygun bir ayna görevi görmektedir.

DÜŞÜNCE=DUYGU=DAVRANIŞ=ALIŞKANLIK=HUY

Bu durumda bütün yaşadıklarımızı özellikle haksızlık olarak nitelendirip eleştirdiklerimizi yeniden değerlendirerek, derin düzeydeki saklı anlamı daha kolay görebilmemiz mümkündür. Örneğin;

“Bu olay niçin benim başıma geldi?” yerine

“Bu olayın gerçekte bana vermek istediği mesaj nedir?”

“Şu kişi neden benim karşıma çıktı?” yerine

“Hangi düşünce kalıplarım, hangi söylemlerim beni söz konusu insanla karşılaştırmış olabilir?” şeklinde sorabiliriz.

Bu nedenle:

“Aslı Hanım, başımdan üst üste bazı acı veren olaylar geçti. Her defasında hafızamda zayıflama, yaşama enerjimde belirgin bir azalma oldu.” diyen danışanımı dinlerken de aynı sonuçları oluşturan benzer olayların yaşamına dahil olmasının nedenlerini ve hepsinin ortak paydasının ne olduğunu merak ediyordum;

Hafızası gerçekte neleri, niçin hatırlamamayı seçiyordu?

Yaşam enerjisini kaybetmesinin kendisine sağladığı fayda neydi?

Evli, iki çocuk annesi olmakla birlikte üç giyim mağazasının da patronluğunu yapmaktaydı. Kırkbeş yaşındaki, kısa saçlı, kumral, iyi giyimli işkadını özellikle kendinden emin duruşuyla dikkat çekiyordu. Arkasına yaslanıp bacaklarını uzatarak uzun uzun başına gelen haksızlıklardan ve özellikle de elemanlarının önünü alamadığı sahtekârlıklarından söz etti. Hiç araya girmeksizin kendisini dikkatle dinlerken ve tanımaya çalışırken bazı sözlerini de kaydetmeyi ihmal etmiyordum:

“Karşıma çıkan bütün zorluklarla bugüne dek ben mücadele ettim.”

“Aslında daha önce de olduğu gibi kendime yardım edebilirim.”

“Beni tanıyan herkes ne kadar kararlı ve ne kadar verici olduğumu iyi bilir.”

“Ailemle, işimle ilgili her şey daima halledilmek için benim omuzlarımda bekler durur. Gerçi ben üstesinden gelebilir, bir şekilde çözebilirim.”

“Çok güçlü ve sabırlı biri olduğumun farkındayım.”

Sözlerinden taşıyabileceğinden fazla yükü omuzlamış olduğu açıkça anlaşılmaktaydı. Bununla birlikte “her şeyi ben çözebilirim hep de böyle olmuştur” şeklindeki bir rolü üstlenmesinden dolayı ailesinin ve dostlarının genellikle kendisinden görevler bekleyen insanlar olduğunu tahmin etmek hiç zor değildi. Yine de emin olmak için sordum:

“Eşinizle olan ilişkinizi değerlendirdiğinizde çoğunlukla kararları alan ve yönlendiren taraf siz mi olursunuz?”

“Evet… Eşim ben yanında olmadığımda hiçbir yere gitmek istemez ve hiçbir kararı yalnız almaktan hoşlanmaz. Hatta ona verdiğim destekten dolayı olsa gerek zaman zaman beni annesi gibi gördüğünü dahi söyler.”

“Dostlarınızın arasında da genellikle danışılan biri olarak mı görülürsünüz?”

“Nereden bildiniz? Bırakın dostları mesela daha önce gitmediğim bir yere bir iş veya tatil seyahati için gitmeye kalksam kısa sürede kendimi orada tanıştığım insanların problemlerine ortak olmuş, nasıl çözebilirim diye hayıflanırken bulurum.”

“Merak ediyorum mevzu kendiniz olduğunda aynı şekilde mi tepki veriyorsunuz yoksa amaçlarınız, planlarınız, sağlık… v.s. gibi birçok ilgi ve ihtiyaçlarınız söz konusu olduğunda genellikle ihmal edip, erteliyor musunuz?”

“Aslında yaparım, hallederim deyip çoğunlukla unutur veya ertelerim. Böyle olunca da ya konuyla ilgili isteğim tükenir ya da gerçekleşme vakti geçer gider. Sadece bıçağın kemiğe dayandığı bazı sağlık sorunlarıyla karşılaştığım zamanlar hariç…”

“Eminim ki; yaptığınız fedakârlıklara karşın kimseyi yeterince memnun etmiş değilsinizdir.”

“Bu doğru… Başta annemle olan ilişkimde ve diğer münasebetlerimin hemen hemen tamamında hak etmediğim muameleleri görmek beni daha da yıpratıyor.”

Bizler özellikle çocukluk dönemimizde bir veya birkaç deneyimden elde ettiğimiz tecrübeden sonra sanıyoruz ki; varoluşumuzun gerektirdiklerinden başka rolleri üstlenirsek hem kendimiz hem de çevremiz için daha iyi olur ve biz böylelikle daha çok sevilir, başarılı, güvenli, mutlu… hissederiz. Oysa kendimiz olmayarak kendimiz olmaya çalışmak bizi arzu ettiklerimizden bütünüyle uzaklaştırmaktadır. Sonuçta ise aşırı yorgunluk, asabiyet, yalnızlık, güçsüzlük, suskunluk, suçluluk, isteksizlik, kararsızlık, çekimserlik, aşırı fedakârlık gibi uç duygular içinde yaşamak mecburiyetinde kalırız.

Kendisine ne zamandan beri bu ağır sorumluluk duygusuyla yaşadığını soracaktım ki; sekiz yaşında iken kardeşinin hastalığında ona bakmak zorunda olduğu ile ilgili anıyı anlatmaya başladı:

“Bir süreliğine de olsa evde kardeşimle yalnız kalmak zorunda bırakılmıştık. Kardeşim küçük olduğundan ve o günlerde hastalandığı için onunla benim ilgilenmem gerekti. O kadar çaresiz görünüyordu ki; hemen iyileşsin ve kimse üzülmesin diye onu tıpkı bir anne gibi yedirdim, giydirdim, uyuttum. Kısa zamanda iyileştiğindeyse sanki dünyalar benim oldu. Zaten kardeşlerime ne kadar iyi ablalık ettiğim konusunda beni hep örnek olarak gösterirlerdi.” diyerek sessizliğe gömüldü.

Kendisinin bugün buraya geliş amacı ile içli bir ifadeyle son anlattığı duygu yüklü anının nedensel bağlantısı kıyaslandığında mevcut tablo gerçekte sürprizden çok doğal bir seyir olarak görünüyordu. Zaten varoluşumuzun dışında başka bir role bürünmek her zaman kendimiz veya etrafımız için işe yarayacağını düşündüğümüz olumlu bir niyet ile başlamakta idi. Ancak daha sonra böyle bir deneyimin bütün beşeri ilişkilere aynı şekilde yansıması yıpratıcı sonuçlar oluşmasını da kaçınılmaz hale getirmekteydi;

 

Fedakarlık ettiğim kadar takdir görürüm. Birçok kişinin sorunu benim sorumluluğumdur.

 

Aslında sürekli fedakarlıkta bulunan insanların kendilerini feda ederek kâr ettiğini zannettiklerini ve her fırsatta başkalarının yerine hükmetmeyi alışkanlık haline getirerek çevresindekilerin de kendi olmalarını engellediklerini söyleyebiliriz. Oysa bir düşünürün ifade ettiği gibi:

“Mezarlıklar biz olmazsak olmaz diyenlerle doludur.” Kendisine:

“Üzerinize fazladan aldığınız sorumlulukları asıl sahiplerine iade etmek ister misiniz?” diye sorduğumda sessizlikte bir süre daha kaldı, sonra elini şakağına dayayarak bitkin ve boğuk bir sesle dedi :

“Kırkbeş yaşındayım ama yorgun hissediyorum. Sanki duran bir kamyonu sürekli itmem gerekiyor. Aslında nereye gittiğimi de tam olarak biliyor değilim… Adeta kaybolmuş gibiyim. Omuzlarım yorgun, zihnimse daha fazla… Ama? ”

“Ama?”

“Ben de rahat davranırsam eşim, çocuklarım veya çalışanlarım bedeli ağır olabilecek yanlış seçimlerde bulunursa ve işimiz de dahil olmak üzere her şey kötüye giderse… Özellikle çocuklarımın istikbali için işimi bugünkü pozisyona getirmek maksadıyla çok uğraş verdiğimi itiraf etmeliyim.”

İlk olarak zihninde olumsuz senaryolar çizmiş olması şaşırtıcı değildi. Zaten anlattıklarımdan hiçbir eylemde bulunmamasını tavsiye ettiğim sonucuna varmıştı. Oysa ben başkalarının sorumluluklarıyla kendi seçimleri arasında bir köprü kurabilmeyi başarabileceğinden söz etmek istemiştim. Şöyle devam ettim:

“Nasıl olurdu siz daha rahat olsanız, her şeyi yapabileceğiniz kadar yapsanız, aileniz ve çevrenizdekiler de artık kendi iradelerini kullanarak o kamyonda ait oldukları koltuklara oturabilse… Sonra herkes kendi doğrularını bulmaları için onlara izin verdiğinizden size teşekkür etse… Önemli olan siz yanlarında olmadığınızda dahi başarabilmeleri ve uzaklardan onlara güvenebildiğinizi bilmeleri değil midir? Böyle olduğunda etrafınızdaki güvenilir insanların sayısı giderek artsa bu sizi nasıl şaşırtıp, mutlu ederdi kimbilir?”

Son cümlemi bitirir bitirmez ayağa kalkarak odanın içinde ağır ağır yürümeye başladı. Bir ara pencereye doğru yaklaştı ve kollarını kenetleyerek öylece dışarısını seyretti, kendi kendine dedi:

“Her şey düzenli olacak ve herkesin görevi belirginleşecek… Hayatıma sadık insanları ve olayları dahil ettiğim gibi takdir görebileceğim.”Sonra da dönüp: “Şu köprü dediğiniz şeyi ne zaman kurabiliriz acaba?” diye sordu.

İkimizde çözüme doğru gittiğimizin farkında olarak karşılıklı konuşmaya devam ettik:

“Sekiz yaşındaki küçük kızla birlikte birazdan… O küçük kızın evde kardeşiyle yalnızken neler yaptığını şu anda yeniden anımsayacak olsanız, neler söylemek istersiniz?”

“Ona bir şey olmasın diye hiç yanından ayrılmadığımı hatta geceleri uyurken bile başında beklediğimi çok net olarak hatırlıyorum.”

“Şimdi bir tabloya bakar gibi karşıdan bu yaşadıklarınızı değerlendirdiğinizde oradaki sizin hislerinizin ne kadar normal olduğunu anlayabilirsiniz. Aynı zamanda hayalen gecenin sessizliğinde kardeşinizin nefes seslerini dinleyecek olsanız gerçekte her nefesle nasıl büyümekte olduğunu da anlayabilirsiniz. Zamanın adımlarının onu an be an nasıl geliştirdiğini ve her göz kırpışında nasıl kendiliğinden büyümeye devam ettiğini…

Kardeşiniz sonraları siz yanında olmadığınızda da gelişimini sürdürüyordu, değil mi? İşte evrensel sistemin işleyişinde özel bir program vardır. Dünyanın, güneşin, ayın ve bütün gezegenlerin, özel bir yörüngede dönebilmesi gibi her ruh da kendine ait bir deneyim macerasına sahiptir. Siz sadece yapabildiklerinizi yaptığınızda ve herkesin seçimlerine saygı gösterebildiğinizde aslında soluk almak gibi doğal bir şey yapmış olursunuz.

Bundan böyle yaşadıkça suyun içine ağırlığını bırakan biri gibi kendinizi bırakabileceksiniz hayatın içine ve sırtınızı kaya gibi ilahi kaderin güvenilirliğine dayarken bileceksiniz ki; her şey her an mükemmele doğru yol almaktadır…”

Beni dinlerken gittikçe hafifliyor gibiydi. Aynı zamanda hayatında ilk defa bakmadığı pencereden bakmanın ve alışık olmadığı bir rolü üstlenmenin hayreti içerisindeydi; sadece kendi olabilmenin yeterli olabildiği rolü… Zaten hafızası başkaları adına düşünmekten dolayı bazen unutmayı tercih ediyordu. Her defasında yaşadığı sorunların bir süreliğine yaşamla bağlantısının kopmasına neden olması ise ona kendisiyle başbaşa kalarak zihnini dinlendirebilme fırsatını sağlıyordu.

Konuşmamı sürdürdüm:

“Yarından itibaren gelecekte sadece elinizden geleni yapmakla dahi işlerinizin yolunda gittiğini hayal edin, edebiliyor musunuz? Şimdiyse çocuklarınızın istikbalde ne kadar iyi konumlarda olduğunu kurgulayın…

Artık tamamen evrenin ve kendinizin varoluşunuzdaki bilgeliğe güveniyorsunuz ve bu kapıdan çıkıp giderken başkalarının da özünde bu kaynağa sahip olduğunu biliyor olacaksınız…

Şimdi son defa sekiz yaşındaki kızın yanına dönecek olursanız size nasıl göründüğünü belirtebilir misiniz?”

Çok derinden ve kesik kesik bir sesle cevap verdi:

“Kardeşi kendiliğinden uyumuş, o da arkadaşlarının yanında keyifle oyun oynamakta…”

Ayrılırken çok düşünceli görünen danışanımla daha sonra da kısa aralıklarla görüşmelerimiz devam etti. Kapıdan içeriye son kez girdiği günse lacivert kıyafeti ve yeni saç şekli ile çok güzel görünüyordu. Söze ilk kendisi başladı:

“Kendimi sizinle tanıştığımdan beri çok enerjik hissediyorum. Daha önce de konuştuğumuz gibi neleri hatırlayamadığım konusu üzerinde fazlaca durmuyorum ve zihnimdeki taşların zamanla yerine oturacağına inanıyorum. Bu arada hep istediğim gibi özel bir CD koleksiyonu hazırlamaya başladım. Aynı zamanda önümüzdeki yazı seyahat etmekle geçirmeyi planlayarak yurtdışı gezilerime biraz daha ağırlık verme kararı aldım.”

Aile ve iş hayatının da umduğu gibi yolunda olduğunu anlatmasının ardından geçirdiği değişimin nedenini merak edenlere şöyle özetlediğini ifade etti:

“Bir süredir yanıma sadece kendi payıma düşen sorumlulukları alarak sırtımı varoluşumun bilgeliğine ve ilahi kaderin hükmüne yaslamış bulunmaktayım…”

 

YÜZLER

Belki hayat daha güzel olurdu,

Maskeleri birer birer

Yüzlerimizden çıkarıp atabilseydik…

Başarabilseydik,

Sevinci gözbebeklerimize taşıyabilmeyi…

Belki o zaman

Genç tendeki yorgun çizgilerden

Aynaları sorumlu tutmazdık.

Sahte gözyaşlarının gülünç,

Yalan gülümsemelerin incitici,

Öfkenin gereksiz olduğunu fark edebilirdik.

Anlayabilirdik,

Neden bütün yüzlerin

Çıplakken mutlu görünebildiğini…

 

 

 

 

 

ASLI HATİCE ARUSAN
Psiko-zihin Uzmanı

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız