Girişimcilik; akıl, gönül ve gayret ister.
Girişimcilikle ilgili olarak, Kayserililere yakıştırılan şaka kabilinden bir şaka vardır. Derler ki; yaz tatili dolayısıyla okullar kapanır kapanmaz, çocuk babası tarafından tanıdığı bir esnafa çırak olarak verilirmiş. Yaz sonunda, oradan gelecek değerlendirmeye göre okuyup okumayacağına karar verilirmiş. Esnafın önerileri iki türlü olurmuş:
-Bu çocukta iş var, bir yere ver meslek öğrensin.
-Bu çocukta iş yok, bırak okusun.
Bu değerlendirmeye katılmak elbette mümkün değil. Bilgi çağına ulaştığımız bu dönemde, gerekli eğitimi almadan bir yere varılamayacağını, özellikle okumayanlar çok daha iyi biliyorlar. Ama her şakada bir gerçek payı olacağını da unutmamamız gerek. Ben o değerlendirmeyi daha çok, çocuğun girişimci olup olamayacağı yönüyle ele alıyorum. Çünkü biliyorum ki; herkes girişimci olamaz. Özellikle ticarette başarılı olmak, eğitimin yanında, özel yetenekleri de gerektirir. Atatürk’ün sanatçılar konusunda söylediği sözler, esnaflar için de geçerli bence.
O insanlar ki, Anadolu’da ahiliği başlatmışlar. Asırlar boyu kardeşliği, arkadaşlığı, dostluğu ve dayanışmayı aşılamışlar. Modern girişimciliğin ilk ateşini yakmışlar. Bugünün Rotary anlayışının çok daha gelişmiş hâline asırlar önce ulaşmışlar.
Musevilerin ticarete yatkınlığı konusunda herkeste oluşan bir kanaat vardır. Onların, küçük yaşlardan itibaren çocuklarına özel eğitim verdikleri de bir gerçek. Babam anlatırdı: Musevi, çocuğuna güven konusunu öğretirken, onu yüksek bir yere çıkarıp kucağını açarak atlamasını ister, sonra birden çekilirmiş. Ağlamakla gülmek arasında bocalayan yeni yetmeye ilk dersi; “oğlum, hayatta babana bile güvenme” olurmuş.
Yahudilerin baş düşmanı olan Hitler’in bu kanaatte olmadığını herkes bilir. Bir söylentiye göre, yaverlerinden biri Hitler’e bunun aksini ispat etmek ister. Kıyafet değiştirip çarşıya inerler. Önce üç Alman dükkânına gidip, solaklar için fincanları olup olmadığını sorarlar. Aldıkları yanıt hep aynıdır:
-Maalesef yok.
Sonra, ilk rastladıkları bir Yahudi dükkânına girip, aynı istekte bulunurlar. Dükkân sahibinin, bir tepsideki fincanların saplarını göz açıp kapayana kadar ters çevirip:
-Buyurun paşam dükkânımızın ey iyi takımıdır, diyerek yaptığı sunuş gerçekten harikadır. İşin en komik yanı da, Hitler’in olayı anlamadığını belli eden cevabı olsa gerek:
-Bu olayın yetenekle ne ilgisi var anlayamadım. Bu iş çeşit meselesi. İlk üç dükkânda yoktu, bunda var.
İşin şakası bir yana, esnaflık başlı başına bir yetenek meselesi. Ama unutmamak gerekir ki; o yetenek eğitimle desteklenince anlam kazanıyor. Artık devir değişti, eğitim olmadan, hesap-kitap olmadan, işlerin yürümesi mümkün değil. “Ben, Sultanhamam Üniversitesi’nden mezun oldum” demek yetmiyor. Ama, yine de bir gerçek var ki, sadece eğitimle de bir yere varılamıyor. Önemli olan, hepsinin bir arada bulunması. Bugünün modern yöneticisi bir anlamda, eskilerin deyişiyle; “Kafasında dokuz tilki dolaştıranan ve kuyruklarını birbirine değdirmeyen” insan olmak zorunda.
Yazan: GAZANFER SANLITOP
Kaynak: Kuvözde Çocuk Büyütmek – Akis Kitap