DİN NEDİR, NEYE YARAR?

0
1330

 

İnsan hayatına etkili olması bakımından dinin rakibi yoktur. Bilim de felsefe de sanat da dinin yerini tutmada yetersiz kalır. O, gönül ve ruh tahtımıza en sağlam bir şekilde yerleşir. Bu durum, dinin şu üç özelliğinden gelmektedir. Birincisi; dinîöğretinin anlaşılması son derece basittir, âlimi de cahili de onu rahatlıkla anlar. İkincisi; dinîöğreti tutarlı ve sistemlidir, bütün unsurları mükemmel bir bütünlük arz eder. Üçüncüsü; dinîöğreti, insanın en derin özlemlerine ve arzularına cevap veriyor, insana hayatın anlamını söylüyor, mutlak bilgi ihtiyacını karşılıyor. Bilim, sanat ve felsefenin hiçbirinde bunların tamamı yoktur.

Dinlerin bu kadar uzun zamandır yaşamasının sebebi, insan fıtratına cevap veriyor olması ve deruni ihtiyaçlarını karşılamasıdır. İnsan var oldukça din de var olacaktır, çünkü insanın aczi ve ihtiyacı sonsuzdur. İnsan yalnız ve kimsesizdir. Etrafını sayısız düşmanlarla çevrilmiş sayar. İhtiyaçları nihayetsizdir, iktidarı sınırlıdır. Her an büyük bir felaketle karşılaşma, her şeyini kaybetme korkusunu yaşar. Bu insan, bir yere dayanmak zorundadır. Ayrıca tattığı lezzetlerin ve güzel hayatın bitmemesini, ebedîbir yurdun varlığını arzular.

Din ancak, onu yaşayanlar varsa yaşar. Din âlimleri, tarikat ehli, cemaatler ve halk kitlesi, dini yaşatır ve devam ettirir. Dini soyut nazariyelere göre anlamak, ona uydurmaya çalışmak ve ona uymuyor diye halkı küçümsemek, halkın yaşayışını din dışına atmak hangi akla hizmettir ve hangi mantığa sığar! Dini en içten duyarak yaşayanlar, o büyük kalabalıktır; halktır. Onlar dindar değilse kim dindardır? Dini ancak küçük bir azınlık yaşayabiliyorsa o dinin yaşama imkânı ve şansı yoktur demektir. Halk varsa din vardır, halk yoksa din yoktur. Dinin her çağdaki ve her coğrafyadaki yaşama şekli, elbette biraz farklıdır.

Din bir yaşama tarzıdır, bir duygudur, bir tecrübedir. Din, bir aşkınlıktır.Dinîtecrübenin eksikliğini bilgi ve bilim kapatamaz. Kitap okuyarak dindarlık yaratılamaz. İyi ve doğru olan şeyleri bilmekle insan böyle olmuyor. Bunları yaşayanları görmeniz lazımdır. Çevrenizde doğru ve dürüst adamlar görmeli, onlarla birlikte yaşamalısınız. Bunlar yoksa isteseniz de dindar olamazsınız.

Yalan söylemeyi, hırsızlık yapmayı, adam öldürmeyi mübahsayan bir tek din yoktur. Dinlerin hepsi iyi ve güzel şeyler söylüyor. O zaman neden insanlar bu kadar yanlış ve kötü şeyler yapıyorlar?Bu filleri işleyenler ya Müslüman’dır ya Hristiyan’dır ya Yahudi’dir ya Budist’tir veya başka bir inanç ve dindendir. Hangi dinden olursa olsun, bir şey değişmiyor. “İnandım” demekle insan, inanmış olmuyor. Önce bizim kendimizi değiştirmemiz ve adam etmemiz gerekir ki dinin bir yararı olsun. Din, doğruluğunu içimizde hissettiğimiz bir şey değil; dudaklarımızdan çıkan bir laftan ibaret olmuş, hayatımızdan çekilmiş.

Kurumlaşmaya başlayınca dinler canlılığını yitirir. Paradoksal bir şekilde bu hem yerleşmelerine hem de zayıflamalarına yol açar. İnancın verdiği coşkunun ve gücün yerini kurumlar ve bilimsel disiplinler alır. Dinin kurucusunun yerini, onun yorumlayıcıları alır. Bu kaçınılmaz bir şekilde bütün dinlerin ve düşüncelerin başına gelmiştir. İslam da Hristiyanlık da bundan kurtulamamıştır. Dinin başına gelenler, keza diğer dünyevi sistemlerin de başına gelmiştir.

Dinde teşekkül eden farklı yorumların, yani mezheplerin her biri, kendisini hakiki dinî anlayış, başkalarını da bundan sapma olarak görür. Zamanla bu mezhepler birbirinden o kadar uzaklaşır ki birer din hâline gelir. Protestanlık ve Katoliklik gibi… “Din, dinin yorumundan ibarettir.” diyor bir yazar. Bu çok haklı ve doğru bir sözdür. Dinin kurucusu gittikten sonra geçerli olan din, onu anlayanların dinidir. İslam’da doğan bütün fırkalar, kendi anlayışlarını hakiki din anlayışı olarak ileri sürmüşlerdir.

Her din mensubu, dinine uyulursa insanlığın huzur ve mutluluğa kavuşacağına inanır. “Biz dinimize uyarsak, başka dinin mensupları kitleler hâlinde dinimize girer.” derler. Fakat bunlar şunu unutuyorlar ki bu, bütün dinler için geçerlidir. Bütün dinlerde insanlığın huzur ve mutluluğu için ilkeler vardır. Din adamları, dine aykırı davrananları kendi dininden saymaz. Papazlara sorarsanız, haçlılar gerçek Hristiyanlığı temsil etmez, onlar bir sürü çapulcu idi. Müslümanlara sorarsanız, teröristler Müslüman olamaz.

Din, hayatı kısıtlamak, insanı toplum dışına itmek ve sıkmak için değildir. Din, insana yarasın, onu daha güzel yaşatsın ve mutlu etsin diyedir. Onun hayatını darlaştırsın, hareketlerini kısıtlasın, acı çeksin diye değildir. Din neşe ve sevince, dünya nimetlerinden yararlanmaya karşı değildir. Din, insana dünya ve ahret mutluluğu sağlamak içindir. Peygamberimiz, dünyadaki nimetlerden yararlanmış ve bu nimetleri veren Allah’a şükretmiştir.

Din, en derin bir kaynaktan gelir ve bizi kendisine çeker. Nitekim insanlar, yerkürenin çekim gücünün farkında olmadıkları hâlde çekim gücü vardır. Bazı insanlar samimiyet ve dürüstlüğüyle sizi kendisine bağlar, arkasından gidersiniz, öl dese ölürsünüz. Buna karşı koyamazsınız. Bu, anne ile çocuğu arasındaki ilişki gibidir. Sevmeden ve heyecan duymadan din olmaz. Böyle bir dinin gücü olmaz. Ritüeller,dini temsil etmezler. Din bir formaliteler hâline geldiğinde, gücünü kaybeder. Ateşi söner, artık sizi çekemez ve ısıtamaz olur.

 

*

Cuma Özusan

Kaynak: Bilgece Yaşamak

www.gencgelisim.com

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız