Hayatın gerçek yolculuğunda kendi sezgin senin yegâne öğretmenindir.
Sezgi anlamına gelen İngilizce intuition sözcüğüne hiç dikkat ettin mi? O ders anlamına gelen tuition ile aynıdır. Ders (tuition) dışardan öğretmenler tarafından verilir; sezgi (intuition) kendi doğan tarafından içerden verilir. Kendi içinde rehberine sahipsin. Birazcık cesaretle bir daha asla değersiz olduğunu hissetmeyeceksin. Bir ülkenin cumhurbaşkanı olmayabilirsin, bir başbakan olmayabilirsin, Henry Ford olmayabilirsin ama buna gerek yok. Çok iyi bir şarkıcı olabilirsin, güzel bir ressam olabilirsin. Ve ne yaptığının önemi yoktur… Çok muhteşem bir ayakkabıcı olabilirsin.
Abraham Lincoln Amerikan başkanı olduğunda… Babası ayakkabıcılık yapmaktaydı ve tüm Senato bir ayakkabıcının oğlu en zengin insanlara, daha çok parası olduğu için, uzun zamandır tanınmış olan ailelerden geldikleri için üstün hisseden üst sınıf insanlara başkanlık edeceği için biraz utanç hissediyordu. Tüm Senato utanç, öfke, bir şekilde rahatsızlık hissediyordu; hiç kimse Lincoln başkan olduğu için mutlu değildi. Son derece ukala, burjuva olan bir adam, Lincoln Senato’ya ilk konuşmasını yapmadan önce ayağa kalktı. Ve şöyle dedi: “Bay Lincoln, siz başlamadan önce bir ayakkabıcının oğlu olduğunuzu hatırlatmak isterim.” Ve tüm Senato güldü. Onlar Lincoln’ü aşağılamak istediler; onu yenemezlerdi fakat onu aşağılayabilirlerdi. Ancak
Lincoln gibi bir adamı aşağılamak zordur.
Adama, “Ölmüş olan babamı bana hatırlattığınız için size son derece müteşekkirim. Sizin tavsiyenizi her zaman hatırlayacağım. Babamın ayakkabıcılığında olduğu gibi muazzam bir başkan olamayacağımı biliyorum” dedi. Lincoln’ün konuya yaklaşımı sayesinde çıt çıkmıyordu.
Ve adama, “Bildiğim kadarıyla babam sizin ailenize de ayakkabılar yapıyordu. Şayet ayakkabılar ayağınızı vurursa ya da başka sorunlar varsa —her ne kadar muhteşem bir ayakkabıcı olmasam da çocukluğumdan beri sanatı babamla birlikte öğrenmişimdir — onları halledebilirim. Ve bu Senato’daki herkes için geçerlidir; şayet ayakkabıları babam yaptıysa ve herhangi bir sorun varsa, herhangi bir tamir gerekiyorsa ben her zaman buradayım. Sadece şurası kesin ki ben çok iyi olamam. Onun dokunuşu altındandı” dedi. Ve muhteşem babasının anılarıyla gözlerinden yaşlar aktı.
Hiç önemi yoktur sen üçüncü sınıf bir başkan olabilirsin, sen birinci sınıf bir ayakkabıcı olabilirsin. Tatmin edici olan senin yaptığın işten keyif alman, tüm enerjini onun içine koyman, başka birisi olmak istememen, olmak istediğin şeyin bu olması, doğanın bu dramda sana oynaman için verdiği tirat için aynı fikirde olman ve onu bir başkan ya da bir imparatorla değiştirmeye istekli olmamandır. Gerçek zenginlik budur. Gerçek güç budur.
Şayet herkes kendisi olarak büyürse tüm yeryüzünün, muazzam kudrete, zekâya, anlayışa sahip güçlü ve yuvaya varmış olmanın coşkusuna ve tatminine sahip insanlarla dolu olduğunu göreceksin.
İdeal sözcüğü benim için kirli bir sözcüktür. Benim ideallerim yok. İdealler seni delirtmiştir. Tüm yeryüzünü bir tımarhaneye dönüştüren şey ideallerdir. İdeal senin olman gereken şey olmadığın demektir. Bu gerginlik, kaygı, keder yaratır. Bu seni böler, seni şizofren yapar. Ve ideal gelecektedir ve sen ise buradasın. Ve sen ideal olmadığın sürece nasıl yaşayacaksın? Önce ideal ol sonra yaşamaya başla; ve bu asla gerçekleşmez. Bu eşyanın tabiatı gereğince gerçekleşemez.
İdealler imkânsızdır. Bu yüzden onlar ideallerdir. Onlar seni delirtir ve seni ruh hastası yapar. Ve kötülemek ortaya çıkar çünkü sen her zaman idealin gerisinde kalırsın. Suçluluk duygusu yaratılır. Aslında din adamlarının ve politikacıların yapmakta olduğu şey budur; onlar sende suçluluk duygusu yaratmak ister. Suçluluk yaratmak için onlar idealleri kullanır; basit mekanizma budur. Öncelikle bir ideal ver, ve sonra suçluluk duygusu otomatikman gelir.
Eğer sana iki göz yeterli değil, üç göze ihtiyacın var üçüncü gözünü aç dersem… Lopsang Rampa oku; üçüncü gözünü aç. Ve şimdi şu şekilde ve bu şekilde çok dene, çok çalış, başının üzerinde dur ve bir mantra söyle; ve üçüncü göz açılmaz. Şimdi sen suçluluk duymaya başlarsın. Bir şey eksik…sen doğru kişi değilsin. Sen depresyona girersin. Üçüncü gözü sert bir şekilde ovalarsın ve o açılmaz.
Tüm bu saçmalıklara dikkat et. Bu iki göz güzeldir. Ve sadece tek bir gözün varsa bu mükemmeldir. Sen sadece kendini olduğun gibi kabul et. Tanrı seni mükemmel yarattı, o sende hiçbir şeyi eksik bırakmadı. Ve şayet sen bir eksiklik olduğunu hissediyorsan, bu da mükemmelliğin bir parçasıdır. Sen mükemmel bir şekilde mükemmel değilsin. Tanrı daha iyi bilir: Mükemmel olmamanın içinde sadece gelişmek vardır, sadece mükemmel olmamanın içinde akış vardır, sadece mükemmel olmamanın içinde bir şeyler mümkündür. Sen sadece mükemmel olsaydın bir taş kadar ölü olurdun. O zaman hiçbir şey olmazdı, o zaman hiçbir şey olamazdı. Şayet beni anlarsan sana şunu söylemek isterim: Tanrı da mükemmel bir şekilde mükemmel değil; aksi taktirde o çok önceden ölmüş olurdu. Friedrich Nietzsche’nin “Tanrı öldü” diye ilan etmesini beklemezdin.
Şayet mükemmel diye bir şey olsaydı bu Tanrı ne yapardı? O zaman o hiçbir şeyi yapamazdı. O zaman o herhangi bir şey yapmak için özgürlüğe sahip olamazdı. O gelişemezdi; gidecek hiçbir yer yok. O basitçe orada takılırdı. İntihar bile edemezdi çünkü sen mükemmel olduğunda böyle şeyler yapmazsın.
Kendini olduğun gibi kabul et.
* Osho/ego