Kazandıkça daha fazlasını isteyen, her şeyin en iyisini ve en mükemmelini arzulayan, doyumsuzca yaşamını devam ettirme arzusunda olan; ancak o doyumsuz yaşamının ne zaman ve nerede biteceğinden bile bilgisi olmayan son asrımızın insanlarını, bu çıkmaz sokaktan kurtarmak için sürdürdüğüm bir dizi psikoterapi programlarım sonucunda şu sonuca vardım:
“İnsan, madde ile mânanın, ruh ile bedenin ve kâinat ile zerrenin birleştiği muazzam bir varlıktır. Bunlardan hangisinde bir eksiklik varsa, orada hastalık olur ve o hastalığın tedavisi de yine o eksilen yerin …
İDRİS BİLEN
idrisbilen@hotmail.com
Kazandıkça daha fazlasını isteyen, her şeyin en iyisini ve en mükemmelini arzulayan, doyumsuzca yaşamını devam ettirme arzusunda olan; ancak o doyumsuz yaşamının ne zaman ve nerede biteceğinden bile bilgisi olmayan son asrımızın insanlarını, bu çıkmaz sokaktan kurtarmak için sürdürdüğüm bir dizi psikoterapi programlarım sonucunda şu sonuca vardım:
“İnsan, madde ile mânanın, ruh ile bedenin ve kâinat ile zerrenin birleştiği muazzam bir varlıktır. Bunlardan hangisinde bir eksiklik varsa, orada hastalık olur ve o hastalığın tedavisi de yine o eksilen yerin tamamlanması, onarılmasıyla düzelir.
İşte bu hususu tam mânası ile bilen tasavvuf ehlimiz, insanı bir bütün olarak değerlendirmiş ve ilim meclislerinde, tasavvuf sohbetlerinde insanların maddi, manevi, ruhsal, bedensel, küçük ya da büyük her türlü problemlerine çözümler getirmişlerdir.”
Psikoterapinin Kültürümüzdeki Karşılığı
Ve ne zaman ki kopmuşuz kendi özümüzden, işte o zaman kaybetmişiz bize ait olan değerlerimizi. Sonrasında ise yaslamışız sırtımızı batıya… Bizim kaybettiğimize, önemsemediğimize, hatta yok etmek istediğimize batı sahip çıkmış, almış ve uydurmuş kendine göre ve terapi demiş bunun adına. Ruhsal sıkıntılar çekenlere, kendini yalnız hissedenlere, stres, depresyon ve bunalımda olanlara, yani tam da modern çağın modern insanlarına göreymiş bu. Ruhu paramparça olan bedenlere, maddenin yüceltilip mânanın hiçe sayıldığı gönüllere bir şifa iksiri kabul edilmiş psikoterapi.
Kuşkusuz, hikmet bizim yitiğimizdir ve onu nerede görsek alırız. Ancak unutmamalıyız ki bu hikmet bizim kendi öz kültürümüzde zaten vardı. Sadece adı farklıydı: terapi değil; tasavvuftu. Bu, biraz da tasavvuftan ne anladığımıza bağlıdır; lakin o engin sohbetler, mânevi atmosfer, oralarda alınan gıdâlar, paylaşılan yaşantılar, birliktelikler başlı başına bir ruhsal tedaviydi.
Tuhaf olan, kendi öz kültürümüzde var olan onca ruhsal tedavi yöntemini elimizin tersiyle bir yana itip, batının bizden alıp kendi kültürüne ve inançlarına göre yorumladığı uygulamaları şimdi bizim onlardan almamızdır. Daha enteresan olanı ise, batı kültüründen aldıklarımızın “şaheser” olarak; kendi özümüzde var olanların ise “hurâfe” olarak değerlendirilmesidir. Oysa batı daha ruhu bile tanımazken, ruh hastalarını deli olarak görüp “içine şeytan girmiş” diyerek yakarlarken; bizler onları doğal yollarla, özel yöntemlerle tedavi ediyorduk.
İşte bu nedenle siz değerli okuyucularımızı bu aydan itibaren bir yazı dizisiyle tasavvuf geleneğimizin o engin okyanusuna götürmek ve günümüz modern psikolojisiyle şöyle bir karşılaştırma yapmak istiyorum.
Tasavvuf Nedir?
“Hiçbir şeyin sana, senin de hiçbir şeye malik olmamandır” diyerek özetleyebileceğimiz tasavvuf, insan ile âlem arasındaki savaşın düğümünü çözme, insanı âlem içinde huzursuz eden derin sebepleri bulduktan sonra, onu bir iç muhasebe ve murakabe ile yavaş yavaş bu sebeplerden uzaklaştırma, ona kendi iç hakikatini buldurma yoludur.
Psikoterapi Nedir?
Bir kavram olarak baktığımızda, batıda “İnsan Bilimi” manasına gelen Psikoloji; doğuda “Nefs” ve anlamında kişinin kendini tanıması olarak gelişmiştir. Lakin bizlere öğretilen maalesef doğu kültürümüzün psikoloji anlayışı değil; batının psikolojisidir. Buna gerekçe olarak da Batının bu işi bilimsel olarak yaptığı gösterilir. Oysa lise yıllarımı hatırlıyorum da bizlere bir ders olarak okutulan psikolojinin, kendi içinde çelişmekteydi. Okutulan ders kitaplarında aynen şöyle bir psikoloji tanımı ezberletilmekteydi: “Psikoloji kelimesi Yunanca Psyche (nefes, ruh, zihin) ve logos (düzenli söz, bilgi) kelimelerinden kurulmuştur. Kelime olarak öyle görünse de Psikoloji “Ruh Bilgisi” veya “Ruhun İncelenmesi” anlamına gelmez.”
Kişinin ruhsal durumu, geçmiş yaşantısı, aile yapısı, sosyo-ekonomik koşulları, eğitim seviyesi, ilişki kurduğu insanlar, toplum ve kültürel çevresi onun sağlıklı bir birey olmasında son derece etkili faktörlerdir; fakat tüm bunların etki derecesi aynı değildir. Bir insanı etkileyen onca faktörlerden sonra ortaya çıkan herhangi bir probleme bize sunulmuş olan o dar pencereden bakarak çözüm sunmaya kalkışırsak, yani sadece gözlerimizle gördüklerimizden hareket edersek, elde edeceğimiz sonuç ne olur?
Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, psikoterapi, ruhsal yollarla yardım ve iyileştirme demektir. İki kişi arasında geçen sıradan bir sohbet değildir.
Psikoterapi insanı izah eden, insanın gelişimini açıklayan, daha olgun ve uygun bir ruhsal denge sağlamak amacı doğrultusunda zihinsel, ruhsal ve duygusal bozukluk gösteren hastalarla, düşünce ve duygu alışverişi kurularak yürütülen bir tedavi bilim ve sanatıdır.
Çok genel bir başlık altında söylemek gerekirse, duygusal çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri, çökkünlükleri azaltan, ruhsal uyum düzeyini artıran, kişiler arası ilişkileri olgunlaştıran tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi diyebiliriz.
Psikoterapi ile Tasavvuf Arasındaki Farklar
Kaliforniya Devlet Üniversitesi profesörlerinden Lynn Wilcox, Sufizm ve Psikoloji adlı eserinde Batının psikolojisi ile Doğunun tasavvuf geleneğine dair bir dizi karşılaştırma yapar ve en sonunda der ki: “Gerçek psikoterapi bizimki değil; Doğu kültürünün tasavvuf anlayışıdır.” 2 Batı dünyasında 30 yılı aşkın psikoterapi tecrübeleriyle tanınan L. Wilcox’un tasavvuf ile psikoterapi karşılaştırmasını sizlerle paylaşmak istiyorum:
< Psikoterapi bugünkü biçimine yalnızca yüzyıllık bir zaman diliminden sonra gelmiş iken; tasavvuf insanlık kadar eskidir ve 1400 yıllık bir geçmişe sahiptir.
< Psikoterapide amaç insanın davranışlarını tanımlamak ve kontrol etmektir; ama tasavvuf öyle değildir. Kişi kendi kendini tanımalı ve bu tanıma yoluyla yaratıcısının bilgisini kazanmalıdır.
< Psikoterapi niceliksel ve kaçınılmaz biçimde gayri şahsidir, ölçülebilen “ortalama” davranış ile ilgilenir. Tasavvuf ise niteliksel ve şahsidir.
< Psikoterapi fiziksel olana odaklanır. Tasavvuf ise fiziksel olanı kabul eder ama metafiziksel olana ağırlık verir.
< Psikoterapi zihinsel sağlık ile ilgilenirken; tasavvuf sevgiyle birlikteliğe ulaşılması suretiyle ruhun tedavi edilmesiyle ilgilenir.
< Psikoterapi kişinin hastalıklı yaşantısını düzeltmek için konuşmayı birincil metot olarak kullanırken; tasavvufta ruhsal metotlarla içsel kalbe yöneliş vardır.
< Psikoterapinin yol açtığı değişimler genelde küçük çaplıdır ve “uyum sağlama”yı içerir. Oysa tasavvuf yolu derin, kalıcı ve dönüştürücü bir deneyimdir.
< Batı Psikolojisi, araştırma alanını ölçülebilir fiziksel olguların tanımıyla sınırlarken, kendi özgün anlamı olan ruhun hakiki varlığını ihmal etmiştir. Fiziksel seviyeye ve daha özgül olarak sözcüklere odaklanan Batı Psikolojisi, ne yüksek seviyeli yetiler ve yetenekler kazandırmak, ne de onun özgün anlamı olan “ruh tedavisi”ni sağlamak için bir yol ve yönteme sahiptir. Bunun tersine tasavvuf, ruhu tedavi etmenin ve bize doğuştan ihsan edilmiş yüksek seviyeli insanî yetiler ve yetenekleri kazanmanın yoludur. Bu itibarla gerçek psikoterapi tasavvuftur. Çünkü tasavvuf psikoterapinin, psikolojinin cevap veremediği anahtar sorulara cevap verir: Kâmil insan nasıl gelişir ve mükemmel toplum nasıl kurulur? Özbenlik ve yaşamın amacına ilişkin insanoğlunun bâki kalan sorularını yanıtlar ve hepimizin aradığı sükunetin yolunu gösterir.
< Psikoterapide ortaya çıkan sonuç, insan davranışı üzerinde edinilen düşünceler ve birikimsel bilgilerdir. Tasavvufun sonucu ise ilahi ışıktır.
bu yazılarda ilginizi çekebilir: