Küçücük Bir Kumbara Dolusu Hayaller

0
1059

Hasan TANDOĞAN

www.hasantandogan.com

Herkesin hayata dair hayalleri vardır… Herkes sabah uyandığında yaşayacağı günün, okulu bitirince içerisinde bulunacağı işin, iş sahibi olunca sahip olacağı bahçeli evin ya da satın alacağı son model arabanın düşlerini kurar ömrü boyunca… Ne dün, ne de bugün ilgilendirir aslında bizi; yarınlara çevirmişizdir gözlerimizi…

Fakat hayat her zaman hayallerimizdeki gibi tozpembe gitmez. Sonbaharda yaprak dökmesi gibi ağaçların, biz de dökeriz gerçekleşmeyen hayallerimizi hayat ağacından. Çocukluktan beri düşlediğimiz hayatın yaşadığımız hayatla bir türlü örtüşmediğini görünce alışırız hayallerimizin yaprak dökmesine. Hatta bir noktadan sonra tek tek kırarız hayallerimizi astığımız dalları…

Yaşadığım hayal kırıklıklarını düşünmeye başladım bir süredir… Okul hayatımda, iş hayatımda, karşılıklı arkadaşlık ilişkilerimde o kadar çok yaprak dökmüşüm ki çoğunu hatırlamakta bile güçlük çekiyorum. Fakat yaşadığım bir olay var ki ömrümün sonuna kadar unutmama imkân yok…

Siz ilk yaşadığınız hayal kırıklığını hatırlıyor musunuz dostlar? Ben hatırlıyorum. Hem de dün gibi… Altı yaşlarındaydım ve o yaştaki hemen her çocuğun sahip olduğu gibi ufacık bir kumbaraya sahiptim. O zamanlar kumbaram en değerli eşyamdı çünkü içine koyduğum bozuk paralarla istediğim her şeyi alabileceğime inanıyordum. “Küçücük bir kumbara dolusu parayla ne alabileceğini sanıyorsun ki?” demeyin sakın… Yaşım küçüktü ve hayallerim de ancak o kumbaranın içine sığabilecek kadardı. Şimdilerde “yeni bir bilgisayar alsak, şu telefonu da değiştirsek” diye geçse de içimizden; o dönemde kumbaramızın içine doldurduğumuz hayallerimiz oyuncaklar üzerineydi…

Trabzon’dan Kocaeli’ye göç etmiş bir ailede ilk çocuk, hatta ilk torun olmam sebebiyle hiç geri çevrilmezdi kumbaram. Üç katlı evimizin en üst katında biz, diğer katlarda ise dedem ve amcalarım oturuyordu… Her akşam, sanki bayram harçlığı alacakmış gibi heyecanlı bir şekilde dikilirdim babamın ve diğer aile büyüklerimin karşısına… Her akşam üç katı da dolanırdım küçücük kumbaramla birlikte…

Onlar kumbarama para attıklarını zannederlerdi. “Aferin oğlum, bu yaşta para biriktiriyorsun” deyip yana taranmış saçlarımı okşarlardı her akşam. Halbuki onların kumbarama attıkları bana göre para değil hayallerimdi. Küçücük bir çocuğun küçücük hayalleri… Çünkü atılan her paranın çıkardığı şıngırtı, biriktirdiğim paralarla almak istediğim uzaktan kumandalı arabamın motor sesi olarak canlanıyordu zihnimde…

Babamın aldığı uzaktan kumandalı oyuncak bozulmasın diye annem günün belli saatlerinde verirdi oynamam için… Ben de kendi paramla kendi oyuncağımı alıp istediğim zaman oynayacaktım. Önce araba alacaktım o parayla, sonra da anneme hediye… Küçücük bedenime küçücük hayaller serpiştirmiştim…

Sonra ne oldu biliyor musunuz? Bir akşam geldiğimizde evin dağınık olduğunu gördük. Evet, evimize hırsız girmişti. Hemen kumbaramı sakladığım dolaba koştum. Ama hayallerimi doldurduğum kumbaram da çalınmıştı…

Evet… Küçücük bir çocuğun küçücük hayalleri daha o yaşta suya düşmüştü… Birçok hayal kırıklıkları yaşadım hayatım boyunca. Hepsi geldi geçti… Fakat o kumbaramı asla unutamadım. Ve şimdi düşünüyorum… O hırsız benden çaldığı azıcık parayla kendisine ne almıştır acaba?

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız