İnsanlar neden liderlere ihtiyaç duyarlar? Çünkü yönetim bilimlerinin kabul ettiği gibi, ‘insanların büyük çoğunluğu, dışarıdan bir etki olmadan harekete geçmek istemez.’
Her şeyden önce insan, ihtiyaçlarına oldukça duyarlıdır. Güvenlik içinde, ihtiyaçlarını gidererek, ağır sorumluluklar ve zor görevler yüklenmeden yaşamak ister. Öte yandan, insanın bir amacı yoksa, birbiriyle çelişen duygu ve isteklerin arasında bocalar. Bu arada da kendini hayatına tat katacak bir şeyler peşinde koşarken bulur. Oysa hiçbir şey insanı, “İşte benim yaşam amacım bu!” diyebilmek kadar motive edemez.
Öncelikle lider, ‘Hayatımızın anlamını ve amacını söyleyecek’ kişidir. Bu amacı gerçekleştirirken hayatımız da anlam kazanacaktır. Çünkü …
İnsanlar neden liderlere ihtiyaç duyarlar? Çünkü yönetim bilimlerinin kabul ettiği gibi, ‘insanların büyük çoğunluğu, dışarıdan bir etki olmadan harekete geçmek istemez.’
Her şeyden önce insan, ihtiyaçlarına oldukça duyarlıdır. Güvenlik içinde, ihtiyaçlarını gidererek, ağır sorumluluklar ve zor görevler yüklenmeden yaşamak ister. Öte yandan, insanın bir amacı yoksa, birbiriyle çelişen duygu ve isteklerin arasında bocalar. Bu arada da kendini hayatına tat katacak bir şeyler peşinde koşarken bulur. Oysa hiçbir şey insanı, “İşte benim yaşam amacım bu!” diyebilmek kadar motive edemez.
Öncelikle lider, ‘Hayatımızın anlamını ve amacını söyleyecek’ kişidir. Bu amacı gerçekleştirirken hayatımız da anlam kazanacaktır. Çünkü “Yaşam, motive olduğunuzda, hedef belirlediğinizde ve hiç durmadan bunların peşinden gittiğinizde anlam kazanır.” (Les Brown, 1945 Amerikalı Konuşmacı, Yazar, Eğitmen, Motivasyon Uzmanı)
Yetenekler, ancak bir inanç ve amaç etrafında organize olursa geliştirilir ve insanı başarı duygusuyla tatmin eder. Ancak hepimizin bildiği gibi, sıradan insan, ulvi amaçlar beslemeye pek meraklı değildir. Hele hele görev yükleyen amaçlara inanmaya bir hayli gönülsüzdür.
Daha doğrusu insanda pek çok istek, duygu ve düşünce karmaşa halindedir ve birçoğumuz bunları hangi amaçla ve nasıl düzenleyeceğimizi bilmeyiz. Fortune dergisinde yayınlanan bir tanıma göre; “Lider, ortamdaki belirsizliği absorbe eden kişidir.”
Gerçek bir lider, bir şeyler isteyen ama ne istediğini, nasıl yapacağını bilmeyen ya da emin olamayan bir grubun üyelerine, ‘ne istediklerini ve bunu nasıl elde edeceklerini’ gösteren kişidir. İsteklerin belirsizlikten kurtulup farkına varılan bir şey haline gelmesine lider aracılık eder. Güneş ışığına tutulmuş mercek gibi dağınık ışık huzmesini toplar, odaklar, yakıcı hale getirir.
Gerek bireyde duygu ve düşünceleri, gerekse toplumda bireyleri bir hedef peşinde motive etmek liderliğin temel özelliğidir. Diğer bir deyişle lider, ‘karar verme, inisiyatif kullanma, ne yapacağımızı söyleme’ cesaretini gösteren kişidir.
Bununla birlikte insanlara liderlik etmek zordur; çünkü insanların çoğu hem güdülmeye ihtiyaç duyarlar, hem de kendilerine ne yapmaları gerektiğini söyleyenlere direnç gösterirler. Bu yüzden gerçek bir liderin ‘bilinçlendirici, cesaretlendirici, motive edici, güzel örnekler verebilen ve rehberlik eden’ kişilikte olması gerekir.
Olgun ve Yüce İnsan İdealinin Simgesi
Peygamberimizin hayatı incelenirse görülür ki o, kendi çağının insanlarından başlayarak binlerce yıl boyunca sayısız insana yaşama amacımızı, bu amaca nasıl ulaşacağımızı, sonunda neler kazanacağımızı tutarlı bir şekilde açıklamış bir liderdir. Peygamber, hayatın bir sorumluluk olduğu kadar bir sınav ve yarış olduğunu da söyler. Bu yarışı kazanmanın en büyük mükafatı ise, bizzat Yaratıcının sevgi ve takdiridir. Elbette mutlu edici ödüllerle birlikte!
Hz. Muhammed, her insanın içinde gizli gizli yaşayan, ‘hayat macerasını gerçekleştirme’, ‘kahramanlık gösterme’, ‘başarı kazanma’ isteğini en güzel şekilde yönlendirir. Üstelik bu başarıya ulaşınca, Yaratıcının takdirini ve en yüksek ödülünü de elde edeceğini müjdeleyerek motive eder. Bu sırada insanı hep istediği, ‘sonsuza dek mutlu ve mutmain yaşama’ arzusuna da kavuşacağına inandırır ve bu güvenle huzura yaklaştırır.
Liderlerin bir özelliği de, yüksek inanç-istek-ideal-gayeyi temsil etmesidir. Mesela bazen bir lider, özgürlük isteğinin sembolü olur, bazen bir lider başarı örneğidir. Tıpkı peygamber efendimizin, ‘olgun ve yüce insan idealinin simgesi’ olması gibi…
Hz. Muhammed, her insanın kendisine biçmek istediği anlamı temsil eder. İçimizde belli belirsiz hissettiğimiz ama dış görünüşümüze ve zavallılığımıza bakınca yeterince inanamadığımız o vasfı, ‘özel ve ruhsal bir varlık olduğumuz’ inancını temsil eder. Peygamber bize, “Sen yeryüzü toprağına atılmış bir tohumsun. Yeşerip ana vatanına doğru boy atmalısın. Bunu yapabilirsin.” deyince, dünya görüşümüzü sağa sola çekiştiren tüm etkiler bizden el çeker, içimiz bu amacın yaratılışımıza uygunluğuna olan güvenle dolar.
Kendi Değerini Bilmek
Duygusal zekanın birinci kuralı, kendi değerini bilmektir. Kendi değerini bilmek; kendine yüksek bir amaç ve görev biçmekle birlikte gelişir. Çünkü insan kendine ancak amaçları ve rolleri doğrultusunda değer biçer. İnsan öncelikle bedeni de dahil maddesel her şeyi amaçları için kullanabilen ruhani bir varlık olduğuna inanmalıdır ki, bedeninin ona hissettirdiği ihtiyaç ve korkuların kölesi olmaktan kurtulsun. İnsanın kendisine yüksek bir değer biçmesi ve buna içtenlikle inanması halinde, içinde büyük bir ruhsal güç hisseder. Bu ruhsal güç, disipline edildikçe gelişir, kuvvet kazanır ve mucizeler ortaya çıkarır.
Kendimize Kurallar Koymayı Öğreten Peygamber
Peygamberler doğrudan insanın yaratıcısından aldığı eğitim sistemiyle; öncelikle insanın kendisine kurallar koymasını, prensip sahibi olmasını söylemişlerdir. Dini kurallar ve emirler, bizi bedensel hayatımızın esiri olmaktan çıkarır, hayatımızın efendisi yapar. Kendimizi yönetme becerimizi en üst seviyeye çıkaracak ‘duygu ve nefs hakimiyetini’ sağlar. Böylece dünyayı değiştirebilmek için önce kendimizi değiştirme şartını yerine getirmiş oluruz.
Bir lideri ‘gerçek bir lider’ yapan özellik; onun çağırdığı yolun bilinçlendirici, ıslah edici, mükemmelleştirici olmasıdır. Oysa bu hiç de kolay değildir. İnsanların pek çoğu bilinçli olmaya zahmet etmezler; sürü eğilimiyle, başkalarını taklit ederek yaşarlar. Ayrıca, kendilerini mükemmelleştirmek gibi bir çabaları da yoktur, alışkanlıklarının esiridirler.
Hz. Muhammed, halkın büyük çoğunluğunun sürü halinde davranma eğilimini çok iyi değerlendirmiştir. Öncelikle o, büyük amaçlara inanmaya cesaret eden, lider ruhlu, karizmatik kişileri yüksek bir eğitimden geçirerek bir halk eğiticileri, idareci ve denetleyicileri kadrosu oluşturmuştur. Sonra bu seçkin öğretmenler kadrosu vasıtasıyla halka modeller sunmuş ve toplumu organize etmiştir.
Hz. Muhammed, Bireydeki Merhamet Kahramanlığını Ortaya Çıkardı
Peygamberin eğitim sistemi, bireyin sırf kendi merkezine yoğunlaştığı bir eğitim modeli değildir. Aksine o, bireydeki ‘merhamet kahramanlığını’ toplumsal görevler ve bağlar vesilesiyle ortaya çıkarır. Toplumu merhamet ve yardımlaşma bağıyla organize ederken, bireyleri duygusal bağlarla birbirine bağlar; aralarında sevgi, saygı, itaat ve hoşgörüye dayalı ilişkiler kurar. Bu ilişkilerde en büyük örnek ise bizzat kendisinin yakın çevresiyle olan ilişkisidir.
Hz. Muhammed ahlakı, “Liderlik biraz sertlik gerektirir, otorite ancak tavizsizlik ve caydırıcılıkla mümkündür” felsefesini çöpe atmış bir ahlak modelidir. Bilakis o, “Gerçek büyüklük, manevi büyüklüğüne güven duyarak alçak gönüllü olabilmektir.” sözünün canlı modelidir. Onun manevi heybeti, içten ve merhametli davranışlarıyla yumuşar, herkese sıcacık bir merhamet kucağı olur.
O kendisini saydırmak için korku yaymaya, düşmanlarını çekindirmek için intikam almaya ihtiyaç duymaz. Çünkü o, alemlere rahmettir ve gönülleri daima sevgiyle fethederek başarı kazanmıştır. Onun çevresinde sevgiyle yumaklaşanlar, adeta bir cazibe merkezi oluşturmuş, başkalarını da çekmiştir.
Demokrat Bir Lider Olarak Hz. Muhammed
Onun başarısı, inancın başarısıdır. Onun gücü samimiyetin gücüdür. Onun liderliği, sevgi ve paylaşıma dayalı bir liderliktir. O alemlerin yaratıcısının en sevgilisidir; ama bir danışma toplantısında kendi görüşüne zıt görüş ağırlık kazanırsa ona saygı duyar. Toplulukların kendi kaderlerini belirlerken sorumluluğu paylaşmaları gerektiğini benimser ve demokrat liderlikte örnek olur.
Hz. Muhammed, kabilecilik ve şehir devletçiliği seviyesinde yönetilen bir topluma, ilk kez kanun düzenini ve devlet idaresini tanıtmıştır. İdare kadrolarını oluştururken yetenekleri ve tecrübeyi değerlendirişi, hiçbir kesime imtiyaz tanımaması, halkın idareciler hakkındaki şikayetlerine kulak vermesi eşsiz bir örnektir. Üstelik onun idarecilik örnekliği sayesinde bu devlet, bir asır içinde dünyanın en büyük devleti haline gelmiştir. Bilhassa eski dünyanın en büyük devlerini, köklü medeniyet birikimine sahip milletlerini cezbeden en güzel toplum organizasyonunu o kurmuştur. Bütün bunları yaparken, o daima toplumunun içinde, onların yetiştirilmesiyle bizzat ilgilenen, yakın ve sıcak bir baba rolündedir.
Kalpleri Kırmadan Doğru Yolu Gösteren Peygamber
Peygamberimiz, mucizevi eğitim sisteminde, insan haysiyetine son derece zor gelen eleştirilerden uzak dururdu. Bir hususta insanları uyarmak istediğinde, “Bana ne oluyor ki bazılarını böyle yapıyor görüyorum?” derdi. Böylece hiç kimseyi hedef göstermeden, kendi hatasını anlayıp düzeltmesini sağlardı. Onun görevi çok zor ve hassastı. Hem doğru yolu öğretmeli, hem de kimseyi kırgınlığa sürüklememeliydi. Çünkü o çok merhametliydi, kimsenin peygamberine karşı itiraz ve saygısızlık gibi bir günaha girmesini istemezdi. Bu sebeple tahammülü zayıf, asabi kişilerin üzerine varmaz, hallerine bırakırdı.
Onun bu özelliği, ayetle de övüldü ve örnek gösterildi.
“And olsun içinizden size öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, size düşkün, müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe; 128)
Onun çok öfkelendiği zamanlarda alnındaki damarın kabardığı bilinirdi. Öfkesini kalbine hapsetmekten dolayı yüzüne kan hücum ederdi, ama yine de pişmanlık duyacağı bir hareket yapmazdı. Bu onun öfkelenmeyen, duyarsız, tepkisiz bir kişi olmasından değil, sabrındandı. Peygamberin hoşgörü, sabır ve affı umursamazlığından, başıboşluğa taviz verişinden değildir. Aksine o eğitmek, düzeltmek için uğraşıyor, bu arada sıkıntılara sabır gösteriyordu. Peygamberimiz hayatın her ayrıntısını titizlikle yaşadı ve yaşatmak için örnek oldu. Daima sırat-ı müstakim, yani dosdoğru yolda olmaya titizlik gösterdi.
Mehmet ERGİN
www.gencgelisim.com
bu yazılarda ilginizi çekebilir: