XVI. Yüzyılda yetişen ve dünyanın hayranlığını kazanmış üstün yetenekli mimar… Osmanlı Devleti’ne 48 yıl mimarbaşı olarak hizmet etti. 81 cami, 10 mescit, 55 medrese, 26 türbe, 17 imaret, 6 bent ve su kemeri, 9 köprü, 17 kervansaray, 33 saray, 6 mahzen ve 37 hamam inşa etti.
800×600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4
Selçuk Alkan
selcukalk@hotmail.com
Ali Kuşçu: XV. yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Semerkand Rasathanesi’nin müdürü olan Kadızâde-i Rumî’nin ölümü üzerine buranın başına geçmiş ve pratik astronomi, yer merkezli evren sistemine göre gök cisimlerinin görünen hareketi ve astroloji konularını kapsayan Uluğ Bey Zici’nin tamamlanmasına yardımcı oldu. Fatih Sultan Mehmet tarafından çalışmaları takdir edildi ve İstanbul’a Ayasofya müderrisi olarak davet edildi. Burada Fatih Külliyesi’nin programlarını hazırladı, astronomi ve matematik dersleri verdi. Ayrıca İstanbul’un enlem ve boylamını ölçtü ve çeşitli Güneş saatleri de yaptı. Büyük bir bilim adamı olup, sayılarca bilgin yetiştirmesinin yanı sıra Osmanlı ile Akkoyunlu devleti arasında barış elçiliği de yaparak siyasi başarılar da gösterdi. Din, astronomi, matematik, mekanik, dil ve belagat alanlarında, bilinen 30 civarında eseri mevcuttur.
Fatih Sultan Mehmet: Çağ kapatıp çağ açan cengaver, bilim adamı, şair ve gönül ehli hükümdar… 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında “Şahi” adı verilen topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi çalışmalarını bizzat katılarak yürüttü. Zeytinyağı döktürerek insanlık tarihinde “yağla makine soğutmasını”, havan topunun balistik hesap ve planını yaparak dik mermi yollu ilk silahı keşfeden de odur. Fetih sırasında, Haliç civarına çekilen zincirlerin aşılmasının herkes tarafından imkânsız görüldüğü bir zamanda o, Tophane önündeki kıyıdan başlayıp Kasımpaşa’ya kadar ulaşan bir güzergâh üzerine kızaklar yerleştirilmesini sağlayarak, bir gecede yaklaşık 70 gemiyi karadan yürüterek haliç sularına indirdi. Fatih, klasik manada Osmanlı Devleti’nin idari kurucusu sayılabilir. Bu anlamda Fatih, Kanunnamesi ile Atam-Dedem Kanunu dediği gelenekleri yazılı hale getirmiş ve buna Kanunname-i Ali Osman denmiştir. Bilime ve sanata önem veren hükümdar, devrin ünlü bilgini Ali Kuşçu’yu İstanbul’a getirterek çalışmalarına destek vermiştir. Ayrıca ünlü ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek meşhur Fatih portresini çizdirmiştir.
Harezmi: IX. yüzyılda yaşayan ve cebir alanında ilk defa eser yazan Müslüman Türk bilginidir. Bağdat’taki bilimler akademisi Dar-ül Hikme’de görev alan Harezmî, ilk defa birinci ve ikinci dereceden denklemleri analitik metotla; bir bilinmeyenli denklemleri de cebirsel ve geometrik metotlarla çözmenin kural ve yöntemlerini tespit etti. Matematikte ilk kez “0” rakamını kullanan yine odur. Harezmî matematik, astronomi ve coğrafya alanında çok sayıda eser verdi. Yeryüzünün çapına ait hesaplarını Kitâbu Sûreti’l-Arz adlı kitabında topladı. Bu eserde Nil Nehri’nin kaynağını açıklayan Harezmî, Batlamyus’un astronomik cetvellerini de düzeltti. Güneş ve ay tutulmasına dair incelemelerini topladığı Zîcü’l-Harezmî adlı eserinde ise astronomi için gerekli trigonometri bilgi ve cetvellerini de verdi.
İbn-i Sina: XI. yüzyıla damgasını vurmuş hekim, astronom, filozof, şair ve bilim adamı… Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi. 57 yaşındayken Hemedan’da öldüğü zaman 150’den fazla eser bırakmıştı. Eserleri Latinceye ve Almancaya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında Avrupa’ya ışık vermiştir. Mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir. Tüm bunlardan başka, çok güzel şiirler yazdı. Onun tıp şaheseri, el-Kanûn Fi’t-Tıb adlı büyük kitabıdır. Eser fizyoloji, hıfzıssıhha, tedavi ve farmakoloji hususlarında bilgi verir. Bu eseri XII. yüzyılda Latinceye çevrildi ve Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı. Çağın Fransa’sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversitelerinin temel kitabı oldu. İbn-i Sina yaklaşık 700 yıl doğunun ve batının tıp hocası idi. Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn-i Sina’nın Kanûn’u yer almıştır. Bugün hâlâ Paris Üniversitesi’nin tıp fakültesi öğrencileri St. Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında, iki Müslüman doktorun duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar. Bu iki portreden biri İbn-i Sina’ya, diğeri er-Razi’ye aittir.
Kanuni Sultan Süleyman: Dünyanın “Muhteşem Süleyman” adıyla andığı ünlü Osmanlı padişahıdır. İmparatorluğunun bir ucundan güneş doğar, öbür tarafından batardı. Osmanlı bir “güneş ülkesi” idi. İmparatorluğun içinde yaşayan Müslüman, Hıristiyan ve diğer topluluklar tam bir hürriyet ve saadet içinde idiler. Süleyman, babası Yavuz gibi güçlü bir hükümdar ve kuvvetli bir şairdi. “Muhibbî” mahlasıyla şiirler yazıyordu. Bütün şiirleri bir Dîvan halinde toplanmıştır. “Olmayâ devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi” dizeleri ona aittir. XVI. asırda Türklerin hakanı, bütün Müslümanların Halifesi ve yeryüzünün en büyük hükümdarı oldu. Tarihte bu asra, “Türk Asrı” adı verilmektedir. Hürrem Sultan ile olan aşkı dillere destandır. Kendi adına yaptırdığı muhteşem Süleymaniye Camii civarından geçtiğinizde, bu devasa eserin mimarı Sinan’ın, Kanuni Sultan Süleyman ve eşi Hürrem Sultan’ın ruhlarının size el salladıklarını hisseder gibi olursunuz…
Mimar Sinan: XVI. Yüzyılda yetişen ve dünyanın hayranlığını kazanmış üstün yetenekli mimar… Osmanlı Devleti’ne 48 yıl mimarbaşı olarak hizmet etti. 81 cami, 10 mescit, 55 medrese, 26 türbe, 17 imaret, 6 bent ve su kemeri, 9 köprü, 17 kervansaray, 33 saray, 6 mahzen ve 37 hamam inşa etti. Koca Sinan, “kalfalık devremin eseri” dediği Süleymaniye Camii ile gök kubbe altındaki kubbelerin en muhteşemini kurup Ayasofya’yı gölgede bırakan kişi oldu. “Şehzâde Camii çıraklığımın, Süleymaniye kalfalığımın, Edirne’deki Selimiye de ustalık devremin eseridir” diyen Mimar Sinan’ın, Yavuz Sultan Selim’in Tebriz seferi sırasında Van Gölü’nü geçmek için inşa ettiği geniş tekne, bu göldeki ilk tekne olma özelliğini taşıdı. Doksanlarına geldiğinde, himayesine almış olduğu Şair Mustafa Sâi’ye, Tezkiretü’l-Bünyân adı altında hayat hikayesini yazdırdı. 9 Nisan 1588 tarihinde İstanbul’da vefat eden Sinan, Süleymaniye Camii’nin avlusundaki mütevazı türbede gömülüdür.
Nizamülmülk: XI. Yüzyılda yaşamış olan vezir Nizamülmülk, Doğu tarihinin yazdığı en büyük devlet adamlarından biri olmakla kalmamış, üniversiteler kurmak suretiyle bilimin yayılmasına çalışmıştır. Sanatkâr ve bilginleri korumuş, değerli eserler yazmış ve hükümdarlara en doğru yolu göstermiştir. Bütün bu büyük özelliklerinden dolayı ona “Memleketin nizamlarının kurucusu” anlamına gelen Nizamülmülk adı verilmiştir. Selçuklu Devleti’nin hizmetine girerek Alp Aslan’ın, Melikşah’ın baş vezirliğini ve danışmanlığını yaptı. Nizamülmülk’ün Selçuk Devleti’nin kuruluş ve gelişmesinde, sağlam bir devlet olarak organize edilişinde büyük rolü oldu. Bağdat ve Isfahan’da iki büyük ilim müessesesi kurdurdu. Yazdığı Siyasetname adlı değerli eser Batı dillerine de çevrildi. Ayrıca şiirler de yazdı. Ona göre “Hiçbir hükümdar veya ferman sahibi kimse bu eseri okumaktan kendisini uzak tutamaz.” “Bir hükümdarın halkına vereceği en büyük ihsan adalettir. Halk adaletle yönetimden memnun olursa, o memleket yaşar, her gün kudret ve güç kazanır. Memleket zulüm ile yaşayamaz. Hükümdar, zulüm görmüş olanların şikâyetlerini bizzat dinlemeli, zâlimden hakkı alıp zulüm görene vermelidir.”
Pîrî Reis: Ünlü gizemli haritanın sahibi. Uçakların, uyduların olmadığı bir dönemde dünya haritasını gerçeğe yakın bir şekilde çizmeyi başardı. 1929 yılında Topkapı Sarayı’nda bulunan 90/60 cm büyüklüğündeki bir parşömen üzerine çizilmiş Güney Batı Avrupa, Kuzey Batı Afrika, Güney, Doğu ve Orta Amerika kıyılarını gösteren bu harita, üzerindeki notlardan anlaşıldığına göre Pîrî Reis’in 1513 yılında Gelibolu’da çizip 1517’de Sultan Selim’e sunduğu, büyük çapta hazırlanmış Dünya haritasının bir parçasıydı. Küçük yaşlardan itibaren amcası Kemal Reis ile birlikte denizlere açılmış ve 1487-1493 yılları arasında çeşitli deniz savaşlarına katılmıştır. 1511 yılında amcasının ölümü üzerine denizlerden ayrılmış, Gelibolu’ya dönmüş, harita çizimiyle uğraşmaya başlamış, daha sonra da büyük Türk denizcisi Barbaros’un hizmetine girmiştir. Mısır seferinden sonra Gelibolu’ya dönmüş ve Kitab-i Bahriye isimli eserini yazmıştır.
Mevlâna: Dünya kurulduğundan bu yana insanlar zaman zaman sıkıntılara, bunalımlara girmiş ve böyle umutsuz görünen durumlarda onları teselli ve irşad eden birçok gönül ehli insan ortaya çıkmıştır. Bu dev şahsiyetlerden biri de Mevlana’dır. O, her şeyden önce bir aşıktı, bir Hak aşığıydı ve Şems ile karşılaşmasından sonra Hak yolunda birbirlerini irşad etmeye başladılar. Bu irşaddan edindiği bilgi meyvelerini insanlarla paylaşan Mevlana, dev eseri Mesnevi’sinde yüreğinde yanan ateşi bir nebze olsun insanlarla paylaşmayı başardı. Mesnevi dev bir eserdir, maddeten de manen de… Kişisel olarak gelişmek isteyen herkesin öncelikle okuması gereken bir eserdir. O, herkesi olduğu gibi kabul etti ve insanları ne olursa olsun Hak yoluna çağırdı. Bu özelliğinden dolayı tüm dünya onu sevdi, hatta sahiplendi. Konya’daki Mevlana Müzesi’ne giderseniz, sayılarca yabancı turistin, dünyanın en uzak yerlerinden gelip burada “Rumi, Rumi” (Mevlana Celaleddin Rumi) diye haykırdıklarını ibretle izlersiniz. O, her şeyden önce bir yürek insanıydı. Bunu şu sözleriyle daha iyi anlamak mümkün: “Aklın yoksa yandın. Ya kalbin yoksa? O zaman zaten sen yoksun ki.”
Yunus Emre: Türk milletinin yetiştirdiği en büyük tasavvuf erlerinden, Türk dili ve edebiyatı tarihinin en büyük şairlerindendir. O, insan olan herkese, hatta tüm canlılara karşı engin bir sevgi duyar. “Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek” onun munis ruhundan çıkan bir söyleyiştir. Yunus Emre’deki insan sevgisi, insanda Yaratıcı’dan bir parça, ondan gelip bedenlenmiş bir cevher bulunduğu bilincinden kaynaklanmaktadır. Yunus duymuş, düşünmüş, inanmış ve bütün bu duyuş, düşünüş ve inanışlarını büyük bir sadelik ve kolaylıkla şiirleştirmeye muvaffak olmuştur.
www.gencgelisim.com
bu konularda ilginizi çekebilir:
Kendini keşfeden liderlerin 21 özelliği
Benjamin Franklin’in Zaman Yönetimi
YÖNETİCİLİK BECERİLERİİ NASIL GELİŞİR?
DÜNYANIN NABZINDA ATAN LİDER “ATATÜRK”
Büyük İskender’in Ağzından Başarı Sırları
Türk Ulusuna Koçluk Yapan Lider; Mustafa Kemal Atatürk
Başarılı ve Etkin Bir Liderde Olması Gereken Özellikler
Kalıpları Yıkan Bir Lider: Cengiz Han