Büyük İskender’in Muhteşem Konuşması

0
2725

Sadece “fethetmek için yaratıldığını” ileri süren Büyük İskender, Asya Seferi öncesi, komutanlarına hitâben şu konuşmayı yapmıştır:

TÜM ASYA’YI ALDIĞIMIZDA, O ZAMAN, TUTKULARIMIZIN ZİRVESİNE ÇIKACAĞIZ!

 

 

Büyük İskender, M.Ö. 356 yılında Makedonya’nın Pella şehrinde dünyaya geldi. M.Ö. 13 Haziran 323’te Babil’de öldü. Makedonya kralı II. Filip’in oğlu… Aristo’dan ders aldı. Babasının öldürülmesi üzerine 20 yaşındayken tahta çıktı.

M.Ö.334 yılında ülkede durumunu iyice sağlamlaştırınca Asya Seferi’ne çıktı. Boğazları geçerek Anadolu’ya girdi, Yunan şehirlerini Persler’den kurtardı. Suriye ile Fenike üzerinden geçerek Mısır’a indi. İskenderiye şehrini kurdu. İran’da Pers Kralı III. Darius’u yenilgiye uğrattı. Sonra Hindistan’a girerek fillerle desteklenen Hint ordusunu yenilgiye uğrattı. Askerlerinin isyan ederek daha ileri gitmek istememeleri üzerine Makedonya’ya dönmek üzere yola çıktı. Babil’e geldiğinde rahatsızlandı ve burada öldü.

 

Büyük İskender, 13 yaşından itibaren savaş eğitimi almaya başlamıştı. Makedonya tahtına geçince bütün dünyayı hâkimiyeti altına almak için Asya Seferine çıktı. Sadece “fethetmek için yaratıldığını” ileri süren Büyük İskender, Asya Seferi öncesi, komutanlarına hitâben şu konuşmayı yapmıştır:

“Beyler! Görüyorum ki sizi yeni bir maceraya sürüklediğimde, beni eskiden sahip olduğunuz o ruh hali ile takip etmiyorsunuz. Sizinle bir karara varalım diye toplanmamızı istedim. Benim kararıma uyup ilerleyecek miyiz, yoksa sizinkine kulak verip geri mi döneceğiz? Şu ana kadar gösterdiğiniz çabalarla ilgili ya da komutanınız olarak benim hakkımda şikâyetleriniz varsa, söyleyecek bir şeyim yok.

Ama size hatırlatmak islerim ki cesâretiniz ve kararlılığı­nızla İyonya’yı, Hellespont’u (Çanakkale Boğazı), Frigya’yı, Kapadokya’yı, Paflagonya’yı, Lidya’yı, Karya’yı, Likya’yı, Pamfilya’yı. Finike’yi ve Mısır’ı, Libya’nın Yunan kısmını ele geçirdiniz. Ve yine Arabistan’ın büyük bir bölümünü, Suri­ye’yi, Mezopotamya’yı, Babil’i ve Susa’yı; Pers diyarını ve Medya’yı, daha önce onlar tarafından kontrol edilen ya da edilmeyen tüm toprakları ele geçirdiniz. Hazar kapılarının ardındaki toprakların, Kafkasların, Tanais’in, Hyrcanian’ın (Hazar ve Hazar Denizi’nin) efendileri oldunuz; İskitleri çö­le sürdük, İnduslar ve Hydaspes (Hindistan’da bir bölge), Acesines ve Hydraotes (Pakistan’da bir bölge), önümüzde artık bizim topraklarımız olarak uzanıyorlar.

Tüm bunları başarmışken gücünüzü, Makedonya’nın gü­cünü, Hyphasis’e (Hindistan’daki Beas Nehri) ve diğer ta­raftaki kavimlere kadar genişletmekte neden tereddüt edi­yorsunuz? Geride kalmış birkaç yerlinin bize karşı çıkacağın­dan mı korkuyorsunuz? Gelin, gelin! Bu adamlar ya tek bir fiske vurmadan teslim olurlar ya kaçarken yakalanırlar ya da ülkelerini savunamazlar ve ülke­lerini aldığımızda, onu bize kendi iradeleri ile katılanlara ve yanımızda savaşanlara hediye ederiz.

Adam gibi adam olan biri için iş, benim inancıma göre, asil sonuçlara varmak için yapılır; işin kendisinden başka bir hedefi yoktur. Buna rağmen, aranızdan bu seferimizin son durağını bilmek isteyenler çıkabilir. O halde biliniz ki, bura­dan Ganj’a ve Hint Okyanusu’na kadar uzanan yol, hedefi­mizin bütüne kıyasla oldukça küçüktür.

Hiç şüphe yok ki, okyanuslar dünyayı çepeçevre sardığı için, bu okyanusun Hyrcanian ile (Hazar Denizi ile) bağlan­tılı olduğunu göreceksiniz. Daha da ötesi arkadaşlarım, size, Hint ve Basra Körfezleri’nin ve Hyrcanian’ın (Hazar Denizi’nin) birbiriyle bağlantılı olduğunu ispatlayacağım. Gemi­lerimiz, Basra Körfezi’nden Libya’ya yelken açacak, Lib­ya’dan doğuya doğru uzanan topraklar bizim olacak, tıpkı Asya’nın tamamı gibi. İmparatorluğumuzun sınırları, Tanrı’nın dünyaya koyduğu sınırlardan başka bir şey olmayacak.

Ama şimdi geri dönerseniz, Beas Irmağı ile Hint Okyanu­su ve kuzeyde Hyrcanian (Hazar Denizi) ile İskit diyarları ara­sında, savaşa meyilli birçok insan, boyun eğdirilmemiş olarak kalacak. Şimdi geri çekilirsek, henüz güvenlik altına almadı­ğımız topraklar, henüz bize boyun eğmeyen kavimlerin başla­tacağı bir başkaldırının parçası olabilir. Eğer bu gerçekleşirse, bu zamana kadar yaptıklarımız ve çektiğimiz sıkıntılar boşa gitmiş olacak ya da tüm yaptıklarımızı tekrar yapmak zorun­da kalacağız!

Makedonya’nın efendileri! Sizler, arkadaşlarım, yoldaşla­rım, bu böyle olmamalı. Sıkı durun; zorluk ve tehlikenin, za­ferin ve aynı zamanda mezarların ötesinde, kazanacağınız ölümsüzlüğün bedeli olduğunu biliyorsunuz.

Atam Herakles’in, Tiryns ve Argos’tan (Mora Yarımadası’ndaki antik kentler) ve Peleponnese’den (Mora Yarıma­dası) hatta ya da Tebes’ten (İran’da bir bölge) ötelere gitme­se, kendisini insandan adeta yarı tanrıya dönüştüren o zafer­leri kazanamayacağının farkında değil misiniz?

Hatta aslında bir Tanrı olan Dionysus bile bizim karşılaş­tığımız zorluklarla karşılaşmamışken, biz ondan daha fazlası­nı yaptık: Nysa’nın (Bugünkü Aydın ili sınırları içerisinde bir bölge) ötesine geçtik ve Herakles’in alamadığı Avernus’u (Bugünkü Napoli yakınlarında bir bölge) aldık.

O halde gelin, Asya’nın kalanını da, halen sahip olduğu­nuz topraklara katalım, fetihlerinize küçük bir ek daha yapa­lım! Eğer bu yaptıklarımızın yeterli olduğunu düşünüp Ma­kedonya’da refah içinde yaşasak, sadece evlerimizi korusak, Trakyalıların, Tribalyalıların ve hatta rahatımızı kaçıran Yu­nanların sınırlarımıza yaptığı tecavüzleri engellemenin haricinde bir şeye bulaşmasak, çok görkemli ve asil bir iş mi yap­mış olurduk?

Eğer komutanınız olarak sizinle bu yorucu ve tehlikeli se­ferlere katılmamış olsam, cesaretinizi ilk kaybedenler oldu­ğunuz için sizi suçlayamazdım. Sadece başkalarının bu işin meyvelerini yemesi için bu kadar sıkıntıya katlanmış olsa­nız, bu yılgınlığınız doğal olabilirdi. Ama böyle olmadı.

Beyler! Siz ve ben, yükü ve tehlikeyi paylaştık. Ve tabii ki ödülleri de. Fethedilmiş topraklar size ait, hazineleri ve gelirleri sizin ellerinize akıyor. Ve tüm Asya’yı aldığımızda, o zaman, tutkularımızın zirvesine çıkacağız, sınırsız zenginlik ve güce duyduğunuz açlık tatmin olacak. İşte o zaman kim eve dönmek isterse, dönmekte serbest olacak… Benle ya da bensiz… İşte o zaman ben, benimle kalanların, gidenleri kıs­kanmasını kendim sağlayacağım.”

 

(Ali Çimen, Tarihi Değiştiren Konuşmalar, Timaş Yayınları, İstanbul 2005. 21-24 ss.)

 

Mehmet Bicik

ggdergi@gmail.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız