Düşünce İmparatorluğu

0
1001

Bizi yıllarca; “Bilmemek ayıp değildir” sözüyle kandırdılar. Evet, bilmemek ayıp değil, ama “çok büyük kayıptır.” Bir memleketin geleceği hakkında yorum yapmak için ekonomisine değil, okuma oranına bakmak gerekir. Okuyan insan düşünür…

 

 

 

 

Yazar : Hasan TANDOĞAN
www.hasantandogan.com

Bizi yıllarca; “Bilmemek ayıp değildir” sözüyle kandırdılar. Evet, bilmemek ayıp değil, ama “çok büyük kayıptır.” Bir memleketin geleceği hakkında yorum yapmak için ekonomisine değil, okuma oranına bakmak gerekir. Okuyan insan düşünür… Ve düşünen insanlar bir memleketin temelidir. Temeli sağlam olan bina yıkılır mı hiç?

Ben kitap okumaya lise yıllarımda başladım… Ondan öncesinde ayda yılda bir kitap alırdım elime… Türkçe hocamız her dersin başına “zorunlu kitap okuma saati” koymuştu. Daha sonra bu alışkanlığı diğer hocalarımız da benimseyince her günümüz kitapların arasında geçmeye başlamıştı.
İlk başlarda sözlü notu alabilmek için okuyordum ama daha sonra kitaplar beni içine çekmeye başladı… Okul sırasında hocamdan sözlü notu alabilmek için başladığım kitap okuma macerası bende bağımlılık yapmıştı. Ders aralarında, otobüs duraklarında, yolculuklarda ve akla gelebilecek her yerde kitap okumaya başlamıştım…
Bizi yıllarca; “Bilmemek ayıp değildir” sözüyle kandırdılar. Evet, bilmemek ayıp değil, ama “çok büyük kayıptır.” Bir memleketin geleceği hakkında yorum yapmak için ekonomisine değil, okuma oranına bakmak gerekir. Okuyan insan düşünür… Ve düşünen insanlar bir memleketin temelidir. Temeli sağlam olan bina yıkılır mı hiç?
Hepimiz tarihimizle gurur duyarız. Zaferden zafere koşan bir milletin evladı olduğumuzu söyler dururuz… Ama o şanlı ecdada layık olmak adına hiçbir adım atmayız ne hikmetse! Mesela Fatih Sultan Mehmed’in ismini dahi duyduğumuzda göğsümüz kabarır gururdan. Ama Fatih’i Fatih yapan değerleri pek merak etmeyiz… Sultan Fatih, kitapların derin dünyasına dalarak kendi içinde bir imparatorluk kurmuştu öncelikle… Adeta kitapların esiri olmuş, hocalarından bir kelime daha fazla öğrenmek için çaba sarf etmişti! Ve bu şekilde dünya imparatorluğuna giden yolda adım adım ilerlemişti…

Anahtar yanı başımızda, ama bizler onu alıp da kapıları açma noktasında aciziz. Bir türlü elimiz gitmiyor anahtara… Birkaç hafta evvel okulumuza Sunay Akın gelmişti ve bir “kitap okuma haritasından” bahsetmişti. Dünya çapında bir araştırmaymış ve hangi ülkenin ne kadar kitap okuduğunu renklerle gösteriyorlarmış. Kimi ülkeler mavi, kimi ülkeler yeşil… Türkiye hangi renge boyanmış tahmin edebiliyor musunuz? Siyah…
Mevlana’nın güzel bir sözü var. “Hazine eziyet çekene, çalışıp çaba gösterene gözükür,” diyor üstad… Ama biz eziyetine yanaşmıyoruz, çaba göstermiyoruz…
Geçtiğimiz günlerde tarih bölümünde okuyan bir arkadaşla konuşurken; “hangi kitabı okuyorsun?” diye sordum… Tarih bölümünde okuyan bir öğrenciden, “yahu kardeşim dört aydır elime hiç kitap almadım” cevabını duymak beni adeta sarstı… Ve o zaman anladım “kitap okuma haritasında” niçin siyah renge boyandığımızı. Tarih bölümünde okuyan bir öğrencinin bile eline kitap almadığı bir memleket nasıl mavi renge boyanabilir ki?…
Dilimizde “bu memleket nereye gidiyor yahu?” sorusunu sakız gibi çevirip duruyoruz. Ve memleket meseleleri hakkında konuşuyoruz… Peki biz nereye gidiyoruz? Okumuyoruz, düşünmüyoruz; adeta kendi kendimize yabancılaşmış durumdayız… Televizyonun karşısında ömür tüketiyoruz, futbola can verecek kadar bağımlıyız… Ama bunlara harcadığımız vaktin belki onda birini kitap okumaya ayırmıyoruz… Ben yıllar evvel başladığım kitap okuma macerama tüm heyecanıyla devam ediyorum. Ve imkânım yettiğince bir kütüphane oluşturmanın hevesi içerisindeyim. Öğrencilik hayatım bittiğinde, yani “yerleşik hayata” geçtiğimde evimde ilk görmek isteyeceğim şey bir kütüphane olacak…
Okumak bir heves… Ve bir yerden başlaması gerekiyor bu hevesin… Bu bilincin… Bana ilk okuma alışkanlığını Türkçe Hocam aşılamıştı. Ben ise kardeşime aşıladım bu bilinci. Zincirin halkaları gibi… Her zincir bir sonraki zinciri tutmalı ki memleketi sarsın bu halka… Bir öğretmen derse başlamadan önceki yirmi dakikayı “kitap okuma vakti” ilan etse dersinden geri kalmaz… Bir anne ya da baba akşam eve geldiğinde belli bir süreyi “kitap okuma saati” ilan etse bir şey kaybetmez…
Düşünce imparatorluğunun anahtarı yanı başımızda… Kapıları açmanın vakti gelmedi mi daha?

Zihnimiz koskoca bir saray ve düşüncemiz de uçsuz bucaksız bir imparatorluk… İmparatorluğun sırrı okumakta… Okumak bir anahtar gibi… Her okuduğumuz kitap zihnimizde kapalı kalmış bir kapının anahtarı…

 

 

 

Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız