Auguste Rodin'in klasik "Düşünen Adam" heykeli, en sevdiğim eserlerden biridir. Bu esere (ya da pek çok kopyasından birine) hiç etkilenmeksizin bakmak zordur. Derin düşünceye dalmış birinin masum görüntüsü, çoğumuzu kendimiz hakkında uzun uzun düşünmeye sevk eder. Bu görüntü neden bu kadar büyüleyicidir? Adam ne düşünmektedir?
Belki de böylesine derin düşünme çok nadir görülen bir eylem olduğundan, bu kişiye saygı duymalıyız. Akılda bazı düşüncelerin olması, düşünmek anlamına gelmez. Hepimizin düşünceleri vardır. Herkes genellikle onlarca fikre ve inanca sahiptir.
William James bir keresinde şöyle yazmıştır: "Pek çok insan …
ADİL MAVİŞ
adilmavis@hotmail.com
Auguste Rodin'in klasik "Düşünen Adam" heykeli, en sevdiğim eserlerden biridir. Bu esere (ya da pek çok kopyasından birine) hiç etkilenmeksizin bakmak zordur. Derin düşünceye dalmış birinin masum görüntüsü, çoğumuzu kendimiz hakkında uzun uzun düşünmeye sevk eder. Bu görüntü neden bu kadar büyüleyicidir? Adam ne düşünmektedir?
Belki de böylesine derin düşünme çok nadir görülen bir eylem olduğundan, bu kişiye saygı duymalıyız. Akılda bazı düşüncelerin olması, düşünmek anlamına gelmez. Hepimizin düşünceleri vardır. Herkes genellikle onlarca fikre ve inanca sahiptir.
William James bir keresinde şöyle yazmıştır: "Pek çok insan düşündüğünü sanır; oysa tek yaptıkları, önyargılarını yeniden düzenlemektir." Aklımızda zihinsel bir aktivitenin sürüyor olması, düşündüğümüz anlamına gelmez.
Bob Proctor, "You Were Born Rich" (Zengin Doğdunuz) adlı kitabında şunları yazmaktadır: "Düşünmek, insanoğlunun gerçekleştirebildiği en büyük işlevdir." Yazar, pek çok insanın düşünmek olarak algıladığı durumun aslında yalnızca hatırlama yeteneğinden, başka bir deyişle eski filmleri izlemekten ya da eski olayları yeniden tartışmaktan ibaret olduğunu söylemektedir. Açıktır ki bu, Rodin'in şaheserinin tasvir etmeye çalıştığı olgu değildir.
Düşünmek, ağır bir iştir. Belki de bu yüzden çok az insan bunu yapmaktadır. Edison daha da ileriye giderek şöyle demiştir: "İnsanın düşünme zahmetinden kaçınmak için başvurmayacağı taktik yoktur." Emerson ise şunları söyler: "Dünyadaki en ağır iş nedir? Düşünmek."
Neden daha çok düşünmüyoruz? Bence, nedenlerden biri şu; bir şeyler yapmakla öylesine meşgulüz ki idrak etmek, kafa yormak ve üzerinde düşünmek için zamanımız yok. Eğlendirilmeye alışmışız. Bilgi bombardımanı altındayız. Bilgi öylesine hızlı geliyor ki çoğunun üzerinde durup düşünecek çok az zamanımız kalıyor; o da yapabiliyorsak…
Gerçekten bilmemiz gereken şeyin nasıl düşüneceğimiz olduğu bir dönemde, TV yorumcularından siyasetçilere, herkes bize ne düşüneceğimizi söylüyor. Hızlı yanıtlara ve kolay çözümlere alışmışız. Ama yaşamımızdaki sorun ve zorluklar, öyle kolay ve yalın değil. İtinayla düşünmeyi gerektirir. Okumayı severim. Şuna inanıyorum ki okumanın en büyük yararı bilgi değildir; okurken ne düşündüğümüzdür. (Bu yüzden, okumak için neyi seçtiğimiz çok önemlidir.)
Amaç, beyinlerimizi bilgiyle doldurmak değildir; beynimizi düşünmek ve tartmak için harekete geçirmektir. Kitabın değeri, ara sıra onu bir kenara bırakıp o ana kadar okuduklarımızı, bunların ne anlama geldiğini, yaşamlarımızı nasıl ve neden etkileyebileceğini düşündüğümüzde daha da artar.
Berraklık, güçtür ve düşünmekten kaynaklanır. Düşünmemiz gerekir. Seçimlerimiz ve yaşamlarımızın yönü hakkında dikkatle düşünmeliyiz. Sahip olduğumuz en değerli kaynak zamanımızdır. Yaşamlarımız, bu zamanda yaptığımız her şeyin toplamından ibarettir. Bunun büyük bölümünü düşünerek geçirmeye değmez mi?
Bunu bir düşünün 🙂
Düşünü-YORUM
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, eşi haksız yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca, Sokrat, "Ne yani," demiş. "Bir de haklı yere mi öldürülseydim!" (İnsanın hayatını ortaya koyabileceği idealleri olmalı.)
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen, yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa; "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem." der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
– Ben çekilirim!
(Bırakın kendilerini haklı zannetsinler, sizden bir şey eksilmez.)
Dostlarından biri, Fransız kralı 15. Lui'ye; "Majesteleri," demiş, "Akıl vergisi almayı hiç düşündünüz mü? Hiç kimse budalalığı kabul etmeyeceğine göre, herkes böyle bir vergiyi seve seve öder." Kral, alaylı alaylı gülerek şöyle demiş:
– Hakikaten enteresan bir fikir. Bu buluşunuza karşılık, sizi akıl vergisinden muaf tutuyorum.
(Herkesin aklı kendisine…)
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile'ye hasımlarından biri; "Efendim," demiş. "Kulaklarınız bir insan için biraz büyük değil mi?"
Galile şöyle cevap vermiş:
– Doğru, benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama seninkiler de bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?
(Kavramlarla oynadığınızda hayat daha zevkli oluyor.)
Fransa hükümet ricalinden biri Napolyon'un bir muharebede tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek;
– Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zapt etmeliydiniz, gibi fikirler belirtmeye başlayınca, Napolyon şöyle demiş:
– Evet, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi yapardım.
(Hiçbir şey göründüğü gibi değil.)
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
– Sen sır saklamayı bilir misin, diye sormuş. Vezir:
– Evet hünkarım, bilirim, dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış:
– Ben de bilirim.
(Bildiklerinizi insanlarla dürüstçe paylaşın, tabi bilmeleri gerektiği kadarını…)
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
– 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle söyler:
– Biz de onlara yaklaşıyoruz.
(Başınıza ne geldiği değil o durumda ne yaptığınız önemli. Ne yapabileceğiniz ise nasıl düşündüğünüzle ilgili.)
Aşk Enerjisi ve Kuantum Teorisi ile Hayatınız Renklensin
"Bir türlü aşkı yakalayamadım, bütün terslikler beni buluyor" diyorsanız, Kuantum Düşünce Tekniği'yle hem aşkı keşfetmek hem de hayatınızı renklendirmek elinizde. Aşkın ve mutluluğun sırrının, Einstein'in Quantum Teorisi'nde gizli olduğunu biliyor muydunuz? Einstein bu teoriyi geliştirdiğinde, aslında gerçek mutluluğun formülünü çözdüğünü düşünmemişti sanırız. Oysa, tüm dünyada Quantum Teorisi artık beyin gücümüzü ve benliğimizi keşfetmek amacıyla kullanılıyor. Latince "Quanta", yani "kaç" sözcüğünden gelen Quantum, atomların sıçrayışı ve bir yerden bir yere kaçışını ifade ediyor. Atomların hareketlerini incelerken, belli bir noktadan sonra hareket ve kütlelerinin neye göre değişiklik gösterdiğini çözümleyemeyen bilim adamları beyindeki hareketliliğin, yani düşüncelerin de kendi gönderdiğimiz enerjiye göre oluştuğunu görüyor. Yani beynimiz, Quantum alanına gönderdiğimiz enerjilere göre yeni ve farklı düşünceler üretiyor, içimize kapanıp negatif enerjiyle yüklendiğimiz zaman beynimiz kısır döngüler ve tekrar eden düşünceler üretmekten öteye gidemiyor.
Beynimizde oluşan Quantum sıçraması, daha önceki düşüncelerimizin dışına çıkıp, yeni bir şey oluşturmamızı sağlıyor. Siz "Benim kimliğim ve kişiliğim bu, kurallarım bu, ben bunların dışına çıkamam" dediğiniz sürece, gerçek mutluluğu da maalesef bulamıyorsunuz.
Quantum Düşünce Tekniği üzerine bir kitap yazan ve bu konuda seminerler düzenleyen Şanal Günseli, Türkiye'de bu tekniğin uygulayıcılarından. 1976'dan bu yana, spiritüel konular ve pozitif metafizikle ilgilenen Günseli, son 1,5 yıldır da "Quantum Düşünce Tekniği" üzerine seminerler veriyor, işadamları, üniversite öğrencileri başta olmak üzere, birçok öğrencisi var. Doğru düşünme, hedefe ulaşma, gerçek kimliğini bulma ve pozitif düşünme teknikleri üzerine dersler veren Günseli, kuantum düşünce tekniğinin dünyada çok yaygın olarak kullanıldığını söylüyor. Sevmenin, insan yaratıcılığını ve mutluluğunu en üst düzeye ulaştırdığını belirten Günseli, "Biz insanlara önce kendilerini sonra da tüm evreni sevmelerini öğretiyoruz. Bunun yollarını gösteriyoruz, ama bunu uygulayıp uygulamamak sizin elinizde." diyor. Aşık olduğunda insanın beyninin maksimum yaratıcılığa ulaştığını belirten Günseli, istediğiniz her şeyi kendi düşünce gücünüzle gerçekleştirebileceğinizi söylüyor.
Kendimizi hayata açtığımız sürece etrafımızdaki tüm pozitif enerjileri çekiyor ve yenileniyoruz. Aşk da aynı hayatı yaşamak gibi… Kendinizi karşınızdakine açar ve tümüyle sunarsanız yepyeni ama çok daha güzel bir benlik oluşturabiliyorsunuz. Belki bu benliği oluştururken epey bir parçalanıp dağıldığımız doğru ama bu sonunda bize çok daha güçlü bir benlik kazandırıyor.
Şanal Günseli Kızılderililerin bir atasözünü hatırlatıyor: "İki şey gizlenemez; duman ve aşk!"