Peki, acaba bilgisayarın “düşünme” yeteneği var mıdır? Bilgisayar sadece bir alet, bir araç ve kullanım kolaylığı sağlayan basit bir vasıtadır.Kendisine yüklenmiş olan programlara göre işler ve kısa sürede verilen komutları yerine getirir…
Kaynak : www.genbilim.com
Peki, acaba bilgisayarın “düşünme” yeteneği var mıdır? Bilgisayar sadece bir alet, bir araç ve kullanım kolaylığı sağlayan basit bir vasıtadır.Kendisine yüklenmiş olan programlara göre işler ve kısa sürede verilen komutları yerine getirir. Unutmamak gerekir, hazırlanan programları da yapan yine insan beynidir. Hani ne demişler, “İnsan düşünen bir hayvandır ” diye!Peki, acaba bilgisayarın “düşünme” yeteneği var mıdır?
Hiç kuşkunuz olmasın. Beyin! Çok sık sorulan bu sorunun tek bir cevabı vardır: İnsan beyni bilgisayarı keşfettiğine göre, demek ki insan beyni, kendi imal ettiği bir eşyadan daha akıllı olacaktır. Bu özellik, “Sibernetik” biliminin en temel ve değişmez bir kuralıdır. Hiçbir şey, kendini yapandan daha bilinçli, daha bilgili, özetle daha akıllı olamaz. Masayı, sandalyeyi, radyoyu, telefonu, uçakları, uyduları ve radarları yapabilen insanoğlu, elbette kullandığı bu alet ve araçlardan daha zeki olacaktır. Zekâ adı verilen kavram, ağırlığı, 1.5 kg. olan ve içinde 10.000.000.000 (10 milyar) nöron denilen sinir hücresi ve yüz milyardan daha fazla sayıdaki nöron bağlantıları olan insan beyninin hayli karmaşık bir özelliğidir.
Bugüne kadar yapılmış en hızlı, en kapasitesi yüksek belleği olan bilgisayar bile, beynin çalışması ve yeteneği karşısında sadece bir “hiç”tir. Bir defa bilgisayar parçalarının, iletişim imkân ve kabiliyetlerinin sayısı bile milyarlarla değil; sadece binler basamağındaki sayılarla sınırlı kalmıştır. Üstelik bir bilgisayarın komuta anahtarı, yalnızca açıp kapama düzeyinde iken, beyin hücresinin kendisi, insanı dehşete düşürecek kadar karmaşık bir yapı gösterir. Bilgisayarın iç dizaynı, belleği, işlem hızı ve iletişim faaliyeti, tamamen bilinmekte ve her yıl kapasiteyi arttıracak yenilikler ilâve edilmektedir. Öte yandan, insan beyninin görme, işitme, tad alma, koklama ve dokunma gibi duyumlarının ayrıntılı faaliyeti hâlâ tam olarak anlaşılmış değildir. Ayrıca heyecan, nefret, öfke, sevgi, üzüntü, intikam, şefkat ve merhamet gibi belki yüzlerce, belki de binlerce ayrıntılı soyut duyumların derinliği ve dinamiği de henüz açıklıkla izah edilememektedir.
Bilgisayar sadece bir alet, bir araç ve kullanım kolaylığı sağlayan basit bir vasıtadır. Kendisine yüklenmiş olan programlara göre işler ve kısa sürede verilen komutları yerine getirir. Unutmamak gerekir, hazırlanan programları da yapan yine insan beynidir. Hani ne demişler, “İnsan düşünen bir hayvandır ” diye! Ben burada biraz da mizahî bir yaklaşımla, “Sadece kendini düşünen insan, hayvandır ” diyorum.
Bilgisayar terminolojisine âşina olanlar gayet iyi hatırlayacaklardır. Bilgisayarda depolanan bilginin en küçük birimi “bit” olarak tanımlanıyor. Bit, sıfır- bir sayılarının bir araya gelmelerinden oluşuyor. Gece lambasının açık ya da kapalı olması, 1 bit’lik bir bilgi yüküdür. Harf, nokta, virgül, ünlem, artı, eksi, çarpma, bölme.. vb. gibi her karakter, 1 bit’ le ifade edilir. 8 bit bir araya gelince, 1 Baud denilen yeni bir birim oluşur. Kilobaud, baud’ un 1000 katı; Megabayt, baud’un milyon katı, Gegabaud ise, baud’ un milyar katıdır.
Şu anda okuduğunuz bilgiler, 10.000 bit kadardır. Bir kitaptaki bilgi yükü ise bir milyon bit’ tir. Bir virüsteki bilgi, 10.000 bit’ liktir. Bakteride bir milyon bit bilgi vardır.
Şimdi bir insan hücresine geçelim. Böyle bir hücredeki bilgi yükü, 5 milyar bit’ liktir. Buna göre, tek bir hücredeki tüm bilgileri toplayabilseydik, 1000 ciltlik dev bir ansiklopedideki bilgilere eşdeğer bilgi elde etmiş olacaktık. Beyinde 100 milyar nöron (sinir) hücresi olduğu biliniyor. Bu miktar, içinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi içinde mevcut olduğu bilinen bütün güneşlerin sayısı kadardır! 100 milyar nöronun kaç ciltlik kitap yüküne eşdeğer olacağını varın siz hesaplayın.
Peki, acaba bilgisayarın “düşünme” yeteneği var mıdır?
Bu, “düşünmekten” ne anladığımıza bağlı bir sorudur. Eğer bir matematiksel denklemi çok kısa bir sürede bilgisayar çözüyorsa ve siz buna, “düşünmek” diyorsanız, sorunuza olumlu cevap alabilirsiniz. Ama hemen hatırlatmak gerekir ki, o denklemin nasıl çözüleceğini bilgisayara öğreten de yazılım programıdır (software). İnsanlar, bilgisayara neyi yapmayı öğretmişlerse bilgisayar sadece onu yapabilir.
Burada kendimize şu ilginç soruyu sormamız lâzım.. Acaba insanlar da “programlanmış” mıdır?
Bence evet!
Genlerimiz, anne karnında döllenmiş yumurta oluştuğu ve çoğalmağa başladığı andan itibaren bizi programlamıştır. Hem de her türlü yeteneklerimizle birlikte! Dış görünüşümüz, saçımız, tırnağımız, rengimiz; parmak izlerimize varıncaya kadar her çeşit maddî manevî özelliğimiz, bu şaheser programın yazılımı ile dünyaya gelmeden önce bellidir ve belirlenmiştir! Moleküler biyoloji, bu gen mühendisliğine, “programlama” adını vermiş ama, siz isterseniz “kader” deyin!
Bu, öylesine muhteşem; öylesine harika bir programdır ki, kimisi bir senfoniyi bestelerken, kimisi resim yaparken, kimisi şiir yazarken, kimisi orduları idare ederken, kimisi laboratuarda bilimsel bir deneyi kanıtlarken, bu programı adım adım “istidadı” oranında kullanır.
Sonuçta ortaya bir “eser” çıkar.
Tıpkı, her eserden önce Sanatkâr’ın var olduğu gibi!
Sibernetik bilimine göre, her eseri yapan bir üst sistem var olduğuna; eserden müessire giden bir yol bulunduğuna ve beyin de bir “eser” olarak bilgisayarı yaptığına göre:
Acaba beyni yapan kimdir?
Beynimizin en çarpıcı özelliği, onun “düşünebilme” yeteneğine sahip olmasıdır. Eski bir Yunan düşünürü aynen şöyle der: “Sadece zihin düşünür, duyar ve görür; bunun dışında her şey kör ve sağırdır”.
Gerçekten, doğadaki hiçbir şey, insan zihninden daha esrarlı değildir. “Zihin nasıl ve neyle çalışır” sorusuna farklı yaklaşımlar ve çözüm arayışları bulunuyorsa da, son yıllarda bu esrarlı konuya fizik ve moleküler biyoloji uzmanlarının da ısrarlı bir şekilde eğildiklerini biliyoruz. “Zihin-beden-bilinç” üçlüsü üzerinde yeni fiziğin, yani kuantum mekaniğinin olağanüstü açılımları, ileri üniversitelerin araştırma gruplarında tartışılmakta ve alışılmadık çarpıcı gerçeklerle karşılaşılmaktadır.
Zihnin davranış biçimi ve işleyişi konusunda bilimsel tartışmalarda başlıca iki önemli yaklaşımın var olduğunu anlıyoruz:
1. Zihin, son derecede karmaşık biyolojik sistemlerin ortaya çıkardığı bir özelliktir.
2. Zihin, beyin denilen organın bilgisayar benzeri donanımını kontrol ve idare eden bir yazılım (software) sistemidir.
Son günlerde bu iki yaklaşıma bir üçüncü ve daha anlamlı ve ayrıntılı gibi görünen bir açılımın ilâve edildiğini görüyoruz. Bu üçüncü sonuç, “Temel Bilinç” adını alıyor, tanımı şöyle:
Zihin, karmaşık biyolojik sistemlerde veya hafıza ve değerlendirme
problemlerinde ara sıra ortaya çıkan bir özellikten öte; ışık veya elektrik gibi doğada son derecede yaygın olan ve çevremize derinlemesine işleyen fiziksel bir özelliktir.
Nasıl ki etrafımızı saran her nesne, her eşya ve her cisim, atom denilen ve periyodik cetvelde sayıları 100 kadar olan elementlerin en küçük parçalarından oluşuyorsa; zihin de böyle temel parçacıklardan oluşmaktadır. Her anlaşılması ve anlatılması kolay olmayan konularda olduğu gibi; zihnin “Temel Bilinç” adıyla ortaya atılan bu yeni yaklaşımını çabucak kavramak, şüphesiz zor olacaktır. Bu görüşe göre zihin, en temel bir nesnedir. Kuantum fiziğinin akıl almaz derecede çarpıcı gerçekleri gibi, bilinç te maddeyle etkileşimde bulunabilir. Başka bir anlatımla , maddeyi idare edebilir; hatta eski bir tâbirle, belki de maddeye tasarruf eder. Bu yönden bakıldığında, “Temel Bilinç”, tüm evrenin bilinçle dopdolu olduğunu ifade ve ilân eden alışılmadık bir tanımlama ve cesur bir yaklaşımdır.