Zamanın birinde bir çiftlikte iki kardeş yaşarmış. Büyük kardeş çiftliğin sahibi ve köyün ağasıymış. Çok zengin olduğu için zenginliği dillerde dolaşır olmuş.
Küçük kardeş ise abisinin çiftliğinde karın tokluğuna kar kış, sıcak soğuk demeden bütün sıkıntılara rağmen çalışıyormuş. Bir yaz günü sıcakta çalışmaktan yorulan küçük kardeş ağaç altında uyuya kalmış.
Biraz sonra ağacın altına gelen ağabeyi kızarak çizmesiyle dürter ve, “Ben sana boşuna mı para ödüyorum, kalkıp çalışsana” demiş.
Küçük kardeş uyku sersemliği ile bir şey anlayamayınca, “Ağabey, çok güzel bir rüya görüyordum. Rüyamda çok büyük bir çiftliğimin, bir çok atlarımın, uçsuz bucaksız tarlalarımın, sayısız işçilerimin olduğunu görüyordum. Uyandırmasaydın da biraz daha tadını çıkartsaydım” demiş.
Ağabeyi, “Sen bunları ancak rüyanda görürsün, ama ben bunlara şu anda sahibim diyerek” kardeşi ile dalga geçmiş.
Küçük kardeş, kendisini küçük gören ağabeyine ders verircesine; “Ağabey, biliyor musun, aslında ikimiz de rüya görüyoruz? Bir fark var; o da benim rüyam gözlerimi açınca bitiyor, senin rüyan ise gözlerini kapatınca bitecek!”