Şeyh ve derviş çok iyi anlaştıkları için beraber yaşamaktadırlar. Günün birinde derviş, “Şeyhim bir keramet gösterseniz de çevrenize insanlar toplansa, yalnız yaşamasak” der. Dervişin sözünden etkilenen şeyh bir gün çarşıya çıkar. Yolda giderken çocukların bir kuş ile oynadıklarını görür. Şeyh, kuşu çocukların elinden alıp, kuşun başını koparır. Kuşun öldüğünü gören çocuklar, “Bu adam bizim kuşumuzu öldürdü!” diye, basarlar feryadı. Çocukların başına toplanan halk “Ne istedin zavallı kuştan?” diyerek şeyhe kızarlar. Halkın bu kızgınlığı karşısında şeyh “Bağırıp, çağırıp durmayın!” dedikten sonra kuşa ve başına tükürük sürer, sonra “HAY” ismini çekerek kuşu başı ile yapıştırır ve kuşu uçurur. Şeyhin kerametini gören halk, şeyhin bulunduğu tekkeyi doldururlar. Bu duruma çok sevinen derviş, kalabalıktan dolayı şeyhle görüşemez olur. Şeyhi bir şekilde yalnız bulan derviş, şeyhe görüşememekten dolayı şikayetçi olur, bu fikri söylediği için pişman olduğunu söyler. Şeyh “Üzülme, bir çaresini bulup bu kalabalığı dağıtırız” der.
Bir gün cenaze namazı kılınacaktır. Bunun için imamet görevini şeyh yapacaktır. Şeyh koltuğunun altına içi hava ile doldurulmuş bir tulum koyarak cenaze namazını kıldırmak üzere cemaatin içinden imamete geçerken tulumu bastırarak kendisinden yel çıkmış gibi bir sesin çıkmasını sağlar. Orada bulunan halk, şeyh için “Adama bak, bize abdestsiz namaz kıldıracak, zındık herif” diyerek cenaze namazını kılmadan dağılırlar ve bir daha da tekkeye uğramazlar.
Şeyh, dervişi yanına çağırarak şu tarihi dersi verir: “ Derviş Efendi! Gördüğün gibi bir tükürükle gelenler, bir yellenmeyle dağıldılar.”