İstemeyi bilirseniz, istediğinizi elde edersiniz.
Girişimci, düşünce tarzı ve uygulamalarıyla normal insanlardan farklıdır. Bu farkı anlayabilmek için, sosyolog olmaya gerek yoktur. Onu biraz uzaktan da olsa gözlemlemeniz yeter.
Girişimcinin en önemli özelliklerinden biri, onun kararlı ve istikrarlı oluşudur. O, kesinlikle maymun iştahlı değildir. Hatalardan dönme konusunda çok seri hareket eder ama doğru bildiği yolda ilerlerken, birtakım engellere takılıp hedefinden sapmaz. O, planını, programını önceden yapar. Bir anlamda, “ince eleyip sık dokur” ama sonrasında yola çıkınca da, var gücüyle hedefe ulaşmaya çalışır. Çünkü o, çok iyi bilir ki “her yere gitmeye çalışan hiçbir yere gidemez.”
Girişimcinin en önemli serveti yaratılışından gelen motivasyonudur. Gerçek girişimci kolay kolay moralini bozmaz. Zira o bilir ki, her işin, her eylemin mutlaka başarı ile sonuçlanması diye bir kural yoktur. İş hayatında her türlü sonuç olasıdır. “Başınıza gelebilecek her şey olağandır.” Önemli olan, karşılaşılacak sonuçlardan ders çıkarabilmektir.
Girişimci körü körüne başarıya kilitlenmez. O, başarı ışığını gözleri açıkken de kapalı iken de görür ama yine de her türlü aksaklığa karşı hazırlıklıdır. Ortaya çıkabilecek olumsuzluklar karşısında, aynen Kipling’in “eğer” diye başlayan sözlerinde olduğu gibi, her şeye sıfırdan başlayabilir. Yeter ki sağlığı ve onuru yerinde olsun.
Gerçek girişimci dikkatlidir. Çünkü o bilir ki “dikkat ucuz, dikkatsizlik pahalıdır.” Bazen ufacık bir detay her şeyi bozabilir. Yine o bilir ki “başarı detaylarda gizlidir.”
İmalat işine ilk girdiğimiz ’69 yazında tanık olduğum bir olayı hatırlıyorum. Süleymaniye semtinde, Nihat Usta adında bir kalıpçıya iş yaptırıyordum. Durumu kontrol etmek için atölyesine gittiğimde,yanımda bir arkadaşım da vardı. Belli etmeden bir süre izledik onu. Büyük bir dikkatle freze başında çalışırken, hafiften bir şarkı mırıldanıyordu. Yaptığı işten keyif aldığı her hâlinden belliydi. Bizi görünce, şarkısını kesti, selamlaştık. Kısa bir hoşbeşten sonra tekrar frezesinin başına geçti. Bir taraftan bizimle konuşurken, bir taraftan da işini yapıyordu. Bir anlamda dikkati dağılmıştı. Arkasından hata gelmekte gecikmedi. Günlerce üzerinde uğraştığı kalıp parçasını, yanlış bir paso vererek tamir edilemez şekilde bozmuştu. Günlerce diyorum, çünkü o günün şartlarında bütün kalıp işleri klasik tezgâhlarda yapılıyordu.
Üzüntüden donup kalmıştım. Onun dikkatini dağıttığım düşüncesiyle kendimi suçluyordum. Ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Adeta dilim tutulmuştu. Bu durum karşısında, Nihat Usta’nın ne yapacağını, ne diyeceğini merak ediyordum. Fakat o, beni hayrete düşüren bir şey yaptı: Yeni bir çelik parçası aldı, frezeye bağladı ve sil baştan işlemeye koyuldu. Hafiften bir şarkı mırıldanmaya başlayınca da hepimiz rahatlayıverdik.
Nihat Usta, iş hayatına atıldığımız o ilk günlerde, gerek yaptığı kaliteli kalıplarla, gerekse hayata bakış açısıyla, pozitif yönde en çok etkilendiğim insanlardan biri olmuştur. Aslına bakılırsa, Nihat Usta ve onun gibi isimsiz sanatkârlar sayesinde sanayi yolunda bugünkü duruma geldiğimizi hiçbir zaman unutmamalıyız.
Yazan: GAZANFER SANLITOP
Kaynak: Kuvözde Çocuk Büyütmek – Akis Kitap