İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren, daha çocukluğunu bile yaşayamadan, kariyer edinme derdine düşüyor. Makam, mevki, para kazanma hırsı, insanların gözünü adeta kör ediyor. Bazen en yakınındakileri bile göremeyebiliyor insan. Kariyer adına, zenginlik…
Yazar : Yusuf YEŞİLKAYA
www.yusufyesilkaya.com
Yunus ile Süheyla birbirlerini severek evlenmişlerdi. Kader, onların yolunu üniversitede kesiştirmişti. Hani ilk görüşte aşk derler ya ilk bakışmalarında etkilenmişlerdi birbirlerinden. Okulun ilk iki senesinde sadece uzaktan bakıştılar. Üçüncü sınıfın ortalarına doğru birbirlerine açılabilecek cesareti bulmuşlardı.
Uzaktan sevmenin güzelliğini yaşadılar. Sanki söyleseler tılsım bozulacak, aşkın büyüsü kaybolacaktı. Belki de reddedilme korkusuydu yüreklerini hoplatan. Ama söylenmeliydi. İlk adımı karşıdan beklerken ya başkaları ilk adımı atarsa, yüreğin sırça sarayındaki yâre başkaları dokunursa… Üçüncü sınıfta okurlarken artık açılmanın zorunluluğunu hissetmişler ve ilanı aşk etmişlerdi.
Sevgilerinin hep temiz kalmasını istediler, okul bitinceye kadar beklediler. Okul bittiğinde Süheyla bir bankada memur olarak göreve başladı. Yunus da büyük bir holdingin pazarlama departmanında iş buldu. Yunus askerliğini yaptıktan sonra ailelerini tanıştırdılar ve özlemle bekledikleri yuvalarını kurdular. Beklediklerine değmişti. Mutluydular.
Seneler ilerledikçe Yunus ile Süheyla birbirlerine alıştılar, kariyer yapma telaşesine kapıldılar. Yaşamları bir koşuşturma içinde sıradanlaşmıştı. Her gün aynı etkinlikler, aynı maraton, aynı yoğunluk… Zaman içinde bazı şeyler değişti elbette. Örneğin Süheyla çalıştığı şubede müdür yardımcısı olabilmek için daha çok müşteri ile görüştü. Yunus, şirket cirosunu artırıp primlerin maaşına yansıması için il dışı seyahatlerini sıklaştırdı. Bu şekilde sıkı çalışırsa, pazarlama müdürü olması yakın görünüyordu. Yunus seyahatlerden döndüğünde, Süheyla da bankadaki işlerini toparlayıp eve geldiğinde yorgunluktan birbirlerine bakamıyorlardı. On yıllık evli olmalarına rağmen daha çocuk yapmaya fırsat bulamamışlardı.
Yaşamlarında müşteri memnuniyetini ön sıraya alan Süheyla ve Yunus, müşterilerle yaşadıkları bütün olumsuzluklara rağmen onları kırmamaya özen gösteriyorlar eve geldiklerinde birbirlerine patlıyorlardı. Gün geçtikçe patlamalar sıklaşıyordu. Hatta kavga edecek sebep olmasa bile tartışma çıkaracak bir neden bulmayı başarıyorlardı.
Aradan geçen yıllarda, ikili arasındaki tılsım bozulmuştu. Eskiden gün içinde birbirlerini üç beş defa ararken artık hiç aramaz olmuşlardı. Sadece Yunus, il dışına çıkacağı zaman haber veriyordu. Çalışma ortamında ya da sosyal yaşamda birbirlerinin güvenini zedeleyecek görüşmelerden ve yakınlaşmalardan artık çekinmiyorlardı. Yunus il dışı seyahatlerden geldiğinde Süheyla, Yunus’un elbiselerini kokluyor ve ceplerini kontrol ediyordu. Farklı parfüm kokusu, cebinden çıkan bir kartvizit tartışma nedeni olabiliyordu. Yunus da boş durmuyordu. Süheyla’nın müşteri ile görüşmelerindeki yakınlıkları, abartılı bulup özel anlamlar yüklemeyi ihmal etmiyordu. Büyülü film kopmuştu bir kere. İşin daha acı yanı, her geçen gün daha kötüye giden ilişkilerini tamir etmek için, hiç çaba harcamadılar.
Ve bir gün kendilerini mahkeme koridorunda buldular. Boşanmaya karar vermişlerdi. İşlerinin yoğunluğundan dolayı mahkemeye bile geç geldiler. Şiddetli geçimsizlik nedeniyle tek celsede boşandılar. Özgürdüler artık. Yaşamlarına karışan, sorgulayan, yönlendirmeye çalışan kimse yoktu. Kendilerini iyiden iyiye işe verdiler. Daha çok mesai harcamalarına rağmen performansları sürekli düşüşe geçti. Akşam eve vardıklarında duvarlarla sohbet etmek zorunda kaldılar ama duvarlar, ne laftan anlıyordu ne de halden.
Yunus ile Süheyla’nın yaşamlarına yeni insanlar konuk oldular. Lakin hiç birisi kalıcı olamadı. Süheyla, her yeni kişi ile Yunus’u kıyasladı. Yunus da yaşamına giren her yeni kadında Süheyla’nın bakışlarını aradı. Ama olmadı, olamadı. Her ikisi de aradıklarını bulamadılar. Nihayet geçmişe dönüp özeleştiri yaptılar. Hatalarını sorguladılar. Bu defa ilk adımı Süheyla attı. Yaptıklarından pişman olduğunu ifade etti. Yunus’un tutumu da ondan pek farklı değildi. Tekrar denemeye karar verdiler.
Yeniden evleniyor gibi değil, ilk defa evleniyor gibi sarıldılar birbirlerine. İkinci baharı farklı kişilerde yaşamak yerine ilkbaharı birbirlerinde yaşamayı yeğlediler. Ama bu sefer sıkı tuttular işi. Kavga yerine barışı, kıskançlık ve sıkboğaz etme yerine hoşgörüyü, kabalık yerine saygıyı, nefret yerine sevgiyi egemen kıldılar yaşamlarında. Çok geçmeden nur topu gibi çocukları oldu. Evi, aşkı, çocuğu ihmal etmeden de kariyer yapılabileceğini öğrendiler. Mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdüler.
İnsanoğlu dünyaya geldiği andan itibaren, daha çocukluğunu bile yaşayamadan, kariyer edinme derdine düşüyor. Makam, mevki, para kazanma hırsı, insanların gözünü adeta kör ediyor. Bazen en yakınındakileri bile göremeyebiliyor insan. Kariyer adına, zenginlik adına birçok şey kazanılabiliyor belki ama yakınlar, yakınımızdakiler kaybedilince çok da fazla önemi kalmıyor.
Tıpkı ağzında sapını tuttuğu kaşığın içindeki bir damla yağı dökmeden bütün sarayın ihtişamını fark ederek gezebilmek gibi, yaşam sarayı içindeki güzellikleri de olabildiğince yaşayarak ve çevremize de yaşatarak tadını çıkartabilmeliyiz.
Kıskançlık, kin, öfke, kabalık gibi olumsuz davranışlar, önce bizi yaralar. Güven, hoşgörü, zarafet, letafet, sabır gibi olumlu davranışlar ise çevremizle birlikte bizim yaşamımızı mamur eyler. Aslında işin başı bir tercihle başlıyor. Yani hangi duygu ve tutumları tercih ettiğimizle alakalı bir tercih meselesi bu. İlk tercih genelde bizim elimizde oluyor ama sonrasını telafi etmeye bizim de gücümüz yetmiyor.
Mutluluk kuşunu avucumuzda tutarken, sıkboğaz edip öldürmek ya da ilgisiz davranıp avuçlarımızın arasından kaçırmak yerine ona gerektiği gibi davranmalıyız. Ne ölmesine ne de bizi pas geçmesine izin vermemeliyiz.
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir: