Gülmekle hep kazanır ama hiç kaybetmezsiniz. İlla parlak renkli bir elbise giyip, burnunuza kırmızı bir boncuk takmak ve yüzünüzü garip boyalarla boyamak zorunda değilsiniz. Palyaço sizin kontrolünüzde ve içinizde olmalı. Gerektiği zaman hafifçe…
Yazar : Memsus
memsus@gmail.com
GÜLMEK DÜŞÜK KALORİLİ, KAFEİNSİZ, YAN ETKİSİ OLMAYAN BİR BESİNDİR!
Gülmekle hep kazanır ama hiç kaybetmezsiniz. İlla parlak renkli bir elbise giyip, burnunuza kırmızı bir boncuk takmak ve yüzünüzü garip boyalarla boyamak zorunda değilsiniz. Palyaço sizin kontrolünüzde ve içinizde olmalı. Gerektiği zaman hafifçe serbest bırakılmalı. İhtiyaç olduğu an ve dozunda.
Kimi insanlar akıllı olduklarından dem vururlar hep, kimileri ise zeki! Kimileri de kendilerinin bulunmaz bir dahi (Hint kumaşı da denir) olduğunu düşünürler. Zeki ve çalışkandır kimileri sadece kendilerince. Tüm makamlar, mevkiler ve yakıştırmalar kendilerincedir hep. Kendi kendilerine verilmiştir bu payeler. Belki bir kısmı doğrudur. Bir kısmı ise yanlış. Hani bir meclise girip de bir müddet sohbet ettikten sonra, oradakilere iltifat olsun diye, “Vay be bu meclistekilerin yarısı gerçekten çok akıllı insanlar!” dersiniz de hepsi birden sevinirler ya! İşte ele! Bilmezler gariplerim diğer yüzde ellinin içine kendilerinin girip girmediklerinin.
Diğer yüzde elli: Az zeki! Yani hiç zeki! Nâzeki! Lâzeki! Yoook zeki!
Ben zeki ve çalışkandan ziyade hem ahlaklı hem de gülen ve güldürebilen (Şaklaban değil, kaliteli espri yapabilen) insanları severim daha çok. (Belki de, zeki ve çalışkanların söylediklerini anlamaya yetmiyordur zekân, dememenizi tavsiye ederim.)
Neden mi?
Yani, “İlla bir nedeni mi olması lazım? Ben öyle istediğim için olamaz mı?” deyince sinirlenip bu yazıyı okumaktan vazgeçmeyeceğinizi bilsem vallahi aynen öyle söyleyeceğim. Ama işi şansa bırakmamak lazım.
Sıkı durun şimdi nedenini açıklıyorum. Bakın birincisi ben de öyleyim. Yani birinci gruptan değil! (Anladınız canım! Zeki olan gruptan değil!)
İkincisi adım Memsus! Yani azcık deli. O zaman akılda hafif sıyrıklar var demektir. Eee, ne demişler: “Gülmek, insanoğlunun bildiği en iyi akıl ilacıdır!” Demek ki bu ilaca ihtiyacım var.
Evet, galiba gerçek neden bu ikincisi. İsterseniz gülmek ve güldürmek üzerine biraz daha konuşalım. İnsanların saklayamadıkları ve tüm gerçekliğiyle ifade edebildikleri ikinci güçlü duygu gülmektir. (Birincisi nedir, diye soranlara el cevap: Üç harf; ayn, şın, kaf)
Neler yapmaz ki gülmek: Endişelerinizi dağıtır, stres, depresyon (Son zamanların moda tabiri. Bizim gençliğimizde böyle bir kavram yoktu azizim) korku ve üzüntülerinizle başa çıkmanıza yardımcı olur. Hastaların iyileşme sürecini hızlandırır. Gülmek solunum sistemini destekler. Vücuda oksijen sağlar, gergin adalelerinizi gevşetir, ağrılarınızı dindirir. Hah, unutmadan, gülmek bütün ırk ya da kültür engellerini aşabilecek kadar büyük bir evrensel iletişim aracıdır. (Birkaç kilo satın almak için sipariş vermeniz gerekmektedir. Lütfen sıraya giriniz ve paralarını peşin yatırınız. Hahahahahahahaha!)
Bakın size bir şey daha söyleyeyim. Aynı zamanda hem gülüp hem de birilerine sinirlenemezsiniz. Stres, kaygı ve gülmek birbirlerine zıt şeylerdir.
Gülen bir insan kendini kötü hissetmez, suç işlemez. Gülmek, düşük kalorili, kafeinsiz, tuzsuz, katkı maddesiz, yüzde yüz doğal ve herkese uyan, yan etkisi olmayan bir besindir.
Yani gülmek, Allah’ın biz kullarına verdiği bir lütuftur, ikramdır, iltifattır.
Emeklilerin yaşadığı bir yaşlılar ve düşkünler evine yeni bir müşteri gelmiş. Yakışıklı ve biraz da parası olan bir erkek. (Delikanlı, ama ihtiyar olanından.) Yemek masasında otururken karşısında dul bir kadın varmış. Birkaç dakika sonra kadının sürekli kendisine baktığını fark etmiş. “Hayırdır hanımefendi birine mi benzettiniz?” diye sorma ihtiyacı hissetmiş.
Kadın, hayretler içerisinde olduğunu ve çok şaşırdığını söylemiş. Erkek, “Neden?” diye sormuş. “Neden şaşırdınız? Bilmeyerek yanlış bir şey mi yaptım?”
Kadın, biraz da cilveli: “Hayır hayır! Ricaaaa ederim, hiçbir şey yapmadınız. Lakin üçüncü kocama o kadar çok benziyorsunuz ki, onun için şaşırdım!” demiş ve devam etmiş. “Elleriniz, bakışınız, sesinizin tonu, boyunuz, kilonuz, hareketleriniz… Hemen her şeyiniz bana üçüncü kocamı hatırlatıyor.”
Adam hayretler içindedir. “Nasıl yani?” demiş. “Üçüncü kocanız mı? Siz kaç kere evlendiniz ki?”
Kadın cevap vermiş. “İki kere!”
Selametle efendim… Selametle…