Birisi Size ‘Nasılsınız?’ Derse, Koşulsuz Tebessüm Edin İçtenlikle

0
1014

NLP'yi yaşamıma bir tavır olarak sokmaya başladığımdan beri bendeki değişimleri zaman zaman ben bile anlamakta zorlanıyorum. Refleks davranışlarım ve uygulamalarım o kadar doğal oldu ki, artık her şey kendiliğinden, rahatlıkla gerçekleşiyor.
Geçenlerde Galatasaray-Leeds maçı öncesi bir arkadaşıma, "Nasılsın?" diye soracak oldum. "Maçı almadan nasıl iyi olabilirim?" dedi ve ekledi… "Maç alınmadan   iyi olmak bana haram!" Ben de doğal olarak, "Seni şimdi mutlu olmaktan alıkoyan şey nedir?" diye sordum. Arkadaşım garip garip yüzüme bakmaya başladı.  Şaşırdığı belliydi. Kekeledi ve "Abicim, sen ne diyorsun yahu?" dedi kızarcasına ve uzaklaştı. Onu ne zaman görsem hep ciddi ve gülmeyen bir edayla dolaşır. Takıma idari konularda yardımcıdır. Pek doğrudan bir etkisi olmasa da takımın değerli bir elemanıdır. Yalnız o değil, tanıdığım çok kişi aynı sendrom içinde. Hep ciddiyet adı altında, donuk ve mutsuz hayatlar sürmek kaderleriymiş gibi davranıyorlar. 
Arkadaşım haklı. İnsanlar ciddi, asık suratlı ve mutsuz olmalılar ki ….

 

DOÇ. DR. TURGAY BİÇER
www.dorukperformans.com

 

NLP'yi yaşamıma bir tavır olarak sokmaya başladığımdan beri bendeki değişimleri zaman zaman ben bile anlamakta zorlanıyorum. Refleks davranışlarım ve uygulamalarım o kadar doğal oldu ki, artık her şey kendiliğinden, rahatlıkla gerçekleşiyor.
Geçenlerde Galatasaray-Leeds maçı öncesi bir arkadaşıma, "Nasılsın?" diye soracak oldum. "Maçı almadan nasıl iyi olabilirim?" dedi ve ekledi… "Maç alınmadan   iyi olmak bana haram!" Ben de doğal olarak, "Seni şimdi mutlu olmaktan alıkoyan şey nedir?" diye sordum. Arkadaşım garip garip yüzüme bakmaya başladı.  Şaşırdığı belliydi. Kekeledi ve "Abicim, sen ne diyorsun yahu?" dedi kızarcasına ve uzaklaştı. Onu ne zaman görsem hep ciddi ve gülmeyen bir edayla dolaşır. Takıma idari konularda yardımcıdır. Pek doğrudan bir etkisi olmasa da takımın değerli bir elemanıdır. Yalnız o değil, tanıdığım çok kişi aynı sendrom içinde. Hep ciddiyet adı altında, donuk ve mutsuz hayatlar sürmek kaderleriymiş gibi davranıyorlar. 
Arkadaşım haklı. İnsanlar ciddi, asık suratlı ve mutsuz olmalılar ki, ne kadar    önemli oldukları anlaşılsın. Kültürümüzde tebessüm etmek, nedensiz ve kimseye ispat etme gereksinimi olmadan kendini mutlu, güçlü ve yeterli hissetmek suç gibi algılanır. Bu öyle bir virüstür ki, herkesi etkisi altına alır. Hayatı yaşanmaz kılar.
Danışmanlığını yaptığım bir başka kişi de oldukça iyi bir yere gelmişti. Daha sonra birden bire hayattan zevk alamamaya ve içinde korkular oluşmaya başladı. Sanki her şeyini kaybedecekmiş gibi hissediyordu. Kendisiyle sohbetimizde öğrendim ki, hayatında ailesi dahil, birilerine bir şeyleri ispat etme duygusu farkında olmadan onu motive etmiş ve bugünkü yere gelmişti. Şimdi her şey güllük gülistanlıktı, onu zorlayan bir şey yoktu. Dolayısıyla eski motivasyon stratejisinin son kullanma tarihi geçmişti ve işe yaramıyordu. Ona,
"İnsanlara illa da bir şeyler ispat etmek zorunda mısın?" dedim.
"Hayır." dedi.
"O halde sorun ne?" diye sordum.  "Doğru. İnsanlara bir şey ispat etmek zorunda değilim." dedi kendi kendine.
"İnsanlara bir şey ispat etmeden de kendini motive edebilirsin."
"Tabii" dedi.
Ve kendisiyle bu konu üzerine biraz daha çalışarak yeni bir strateji belirledik. Bu strateji eskisinden daha güçlü, daha bağımsız ve daha geçerli. Eskiden kendisini yılın belirli zamanlarında eve kapatıp kimseyle görüşmüyordu. Şimdi ise daha güçlü ve mutlu.
İki arkadaşımın ortak bir davranış kalıbı var. Kendi yaşamlarını bir şeye bağlarken, aslında farkında olmadan, bağlı olmakla bağımlı olmayı birbirine karıştırıyorlar. Kafalarındaki haritalar onları eziyor ve yaşamlarını adeta rehin alıyor.
Birinci arkadaşıma döneyim. Maçı         almayı beklemeden, kazanıp kaybetmeye odaklanmadan da mutlu olabilir insan. Mutlu olmak için illa bir koşul mu olmalı? Birilerine "Bak ben ne kadar önemliyim, dolayısıyla mutlu olmayı hak ettim." mi demeliyiz? Onların ya da birilerinin izin verdiği kadar mı mutlu olmaya hakkımız var?
Sanıyorum gerçek değişim, insanın koşullanmasını engelleyecek; kişi, daha zengin ve güçlü bir haritayla dünyaya bakmaya ve öyle yaşamaya başladığında yaşam kalitesi artacaktır. Yaşam kalitesinin artması toplum mutluluğunu artıracaktır. Toplum mutluluğunun artması da, hayatın daha yaşanılır olması değil midir?
Birisi size 'Nasılsınız?' derse, koşulsuz tebessüm edin içtenlikle. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız