Ruhumuzun Kayıp İlacı: SEVGİ

0
833

Sevgi Yolunda Kaybedilenler
Bugün ilkokula giden henüz 6-7 yaşındaki bir çocuk televizyon karşısına geçip merakla bir şeyleri yakalamaya çalışıyor. Ahlak dışı klipler, filmler, amacının dışına çıkmış reklamlar ve programlara takılıp en verimsiz, en çirkin şeyleri beynine adeta nakşediyor. Hatta günümüz anneleri, "Aman yemek yaparken çocuk beni rahatsız etmesin, oyalamasın" diyerek 3-4 yaşındaki çocuklarını televizyonun karşısına oturtuyorlar. Çocuğun öğrenmeye en elverişli olduğu bir dönemde beyni bir yığın gereksiz ve lüzumsuz şeylerle doldurulurken, zihinsel, duygusal ve bedensel gelişimini de köreltiliyor.

 

İdris Bilen
idrisbilen@hotmail.com

 

Sevgi Yolunda Kaybedilenler
Bugün ilkokula giden henüz 6-7 yaşındaki bir çocuk televizyon karşısına geçip merakla bir şeyleri yakalamaya çalışıyor. Ahlak dışı klipler, filmler, amacının dışına çıkmış reklamlar ve programlara takılıp en verimsiz, en çirkin şeyleri beynine adeta nakşediyor. Hatta günümüz anneleri, "Aman yemek yaparken çocuk beni rahatsız etmesin, oyalamasın" diyerek 3-4 yaşındaki çocuklarını televizyonun karşısına oturtuyorlar. Çocuğun öğrenmeye en elverişli olduğu bir dönemde beyni bir yığın gereksiz ve lüzumsuz şeylerle doldurulurken, zihinsel, duygusal ve bedensel gelişimini de köreltiliyor.
Lise çağındaki bir genç duygusal açmazlara giriyor, anne-babasından bulamadığı sevgi doyumunu başka yerlerde veya başka insanlarda arıyor. Uyuşturucu, alkol, sigara ve madde bağımlılıkları… Sapık inanışlar ve yaşayışlar… Tüm bunlar sevgisiz yetişen bir genci kapıda bekliyor.
Bilmeliyiz ki, toplumun kaçınılmaz sorunlarından biri, çocuklarımızın çok erken yaşlarda boş ve anlamsız olan birçok şeyi zihinlerine yerleştirmeleri ve davranışlarıyla onaylamalarıdır. Televizyonda yayınlanan bir klip veya bir program çocuklarımızın ve gençlerimizin allak-bullak olmasına neden oluyor. Bu yaşlarda duygularını karışık bir şekilde yaşayan çocuklarımız gelip giden dürtüler arasında  bocalayıp kalıyor. Yanlış zamanlarda yanlış adımlar atıyor ve bir yığın sorunla karşı karşıya kalıyor.
Gençler kendilerini kabul ettirmek, "entel" görünmek için, kıyafetlerinden saç kesimlerine kadar uçuk-kaçık hâllere giriyorlar. Ellerine de bir sigara alıp artık kocaman bir adam olduklarını ispatlamaya çalışırken o kadar çok şey kaybediyorlar ki… Sonrasında ise sorunlarla baş başa kalan gençlerimiz çözüm aramaktan ve bulmaktan âciz, anne-babadan yardım istemekten korkan ve kaçan, yaşadıklarını anlatamayan veya anlatmaktan utanan, çareyi ise hep dışarıda ve yanlış yollarda arayan bireyler haline geliyorlar. Peki bu çocuklarımızın günahı ne? Çocuk olmak mı? Yoksa tüm bunların temel dinamiğini oluşturan bilinçli bir aile hayatından yoksun olmaları mı?
Çocuklarımıza sevgi ve şefkatle bakarak, onları geleceğe umutla ve güvenle hazırlamalıyız. Bugünün anne-babaları, yarının anne-babalarını şekillendirdiği için evlatlarımıza hâl, davranış ve düşünce yönünden hep olumlu ve güzel olanı vermeye çalışmalıyız.

Çocuklarımızı Kazanmanın Yolu
Çocuklarımızı kazanmanın yolu sevgiden geçer. Sevildiğini fark eden, -her kim olursa olsun- değerli olduğunu hisseder, hayata hep güzel ve olumlu bakar. Sevgi ve değerlilik duygusuyla oluşan o güçlü duyguları olumsuz olan hiçbir şey yıkamaz. Bir toplumun ayakta kalabilmesi için öncelikle genç neslinin ayakta olması gerekir. Oysa, şu anda durum bunun tam tersidir ve maalesef çocuklarımıza, genç neslimize sahip çıkmak yerine; onları bataklıklara kendi ellerimizle itmekteyiz.

Sevgisiz İnsandan Dünya Kaçarmış
Öyle bir insan düşünelim ki, en yakınlarından en uzaktakilere kadar hiç kimse tarafından sevilmiyor. Evde anne-babası tarafından devamlı azarlanıyor, yaptığı her işe bir kusur bulunuyor, eleştiriliyor ve bir "günah keçisi"ne dönüştürülüyor. Bu kişi, ailesinde öyle yetiştiği için arkadaşları arasında da kendisini öyle görüyor, öyle tanınıyor ve hiçbir insan onu sevmiyor. Daha doğrusu, kimin sevip kimin sevmediğini ayırt edemediği için kuşku dolu, güvensiz bir kişiliğe bürünüyor. Bu insanda insanlıktan eser kalır mı sizce?
Bugün sevgiden, ilgiden, değerden, şefkatten yoksun olarak yetişen çocukların, yarın karşımıza nasıl çıkacaklarını hiç düşündünüz mü? Peki, kiralık katillerin mazisine yönelik olarak yapılan bir araştırmada, bunların yetimhanelerde yetişen çocuklar arasından seçildiğini biliyor muydunuz?
Başka birinin bizi sevmesi, benliğimizi okşaması, bize değer vermesi, varlığımıza bir mâna katması, yani bizi sevmesiyle değişiyor hayatlarımız. O halde, insana düşen tek görev, bu duyguyu nerede, ne zaman, nasıl ve kime karşı kullanacağını çok iyi bilmesidir. Yanlış yollara sapmadan, kendisini tehlikeye atmadan, adımlarına dikkat ederek sevgi yolunun yolcusu olmaktır.
Bu yoldaki en hassas yolcular ise çocuklarımız ve gençlerimiz olduğundan, onlara asıl sevgiyi biz anlatmalı, ilkin biz vermeliyiz. Onlara sevgiden bir damlacık değil; deryalar sunmalıyız… Bu hâlden sonra çoraklaşacak ruh kalır mı?

 

Sevgi Sözleri

< Bütün kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış;
< Sevgini vermesini öğren.
< Gönlün anlasın ki hepsine yer varmış.
< Sevgisiz insandan, unutma ki dünya kaçarmış…  (Mevlana)

 

Sevgiyi Dilden Gönüle Yükseltmek 

Bir gün ermişlerden birine sormuşlar:
– Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasındaki fark nedir?
– Bakın, göstereyim, demiş Ermiş.
Bir sofra hazırlamış. Bu sofraya sevgiyi dilinden düşürmeyen; lakin dilinden gönle yükseltmeyen kişileri çağırmış. Hepsi yerlerine oturmuşlar. Derken, sıcak çorbalar ve arkasından da "derviş kaşığı" denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş.
Ermiş, "Bu kaşıkları sapının ucundan tutup çorbalarınızı öyle içeceksiniz." diye bir şart koşmuş. "Öyle kaşığın çukur kısmına yakın kısmından tutmak yok!" diye de eklemiş. "Peki." demişler ve çorbayı içmeye başlamışlar. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden sofradaki hiç kimse çorbayı döküp saçmadan bir türlü ağzına götüremiyormuş. En sonunda, bakmışlar ki bu iş olmuyor, çorba içmekten vazgeçmişler. Böylece, aç kalkmışlar sofradan.
Onlar sofradan kalktıktan sonra Ermiş, "Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım sofraya." demiş. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar oturmuş sofraya. Ermiş "Buyurun bakalım!" deyince de, her biri uzun saplı kaşığı çorbaya daldırıp karşısındaki kardeşine uzatıp içmiş çorbasını. Böylece, her biri diğerini doyurmuş olarak şükür içinde kalkmışlar sofradan. Ermiş söz almış:
 "Kim ki hayat sofrasında, yalnız kendini görür ve yalnız kendini doyurmayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim ki, kardeşini düşünür ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın, hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır."

 

Zamanı Sevgiyle Kullanmanın Yolu: Kronoterapi – Zaman Tedavisi

İnsanı mutlu eden en yüce duygulardan biri sevgi. Sağlıklı olmak için yediklerimiz, içtiklerimiz ve yaptığımız egzersizlerin yanı sıra neyi, ne zaman yaptığınız da önem taşıyor. "Kronoterapi"(zaman tedavisi) uzmanları, vücudun biyolojik saatinin de sağlık açısından dikkate alınması gerektiğini belirtiyor. Glasgow Üniversitesi'nden Dr. Stephany Biello "kortizol" olarak adlandırılan adrenalin hormonunun, akşam saatlerinde vücutta daha yükselerek solunum yollarının açılmasına ve daha iyi nefes alınmasına yardımcı olduğunu belirtiyor. Bu yüzden akşam saatlerinde yapılan egzersizlerin daha faydalı olduğunu söylüyor. Araştırma sonuçlarına göre sağlık için yapılacak ideal aktivitelerin saatleri şöyle:

01:00 – 02:00: Artık yatma zamanı. Bu saate vücut gevşiyor.
03:00 – 04:00: Gece vardiyasında çalışıyorsanız çay içmek için en iyi saat.
05:00: Bu saatte adrenalin azaldığı için refleksler gerektiği gibi çalışmıyor. Astım aktif oluyor.
06:00: Rüyalarınızı hatırlamak için en iyi zaman.
07:00 – 08:00: Tuvalete gitmenin en iyi zamanı. Kan şekeri bu saate düşük olduğu için kahvaltı önemli.
09:00 – 10:00: Rakamları kapsayan derin problemler için bu saati tercih edin. Beynin problemlerle uğraşabileceği en iyi saat.
12:00: Masaj yaptırmak için ideal saat.
13:00-15:00: Kahve içmek için en ideal zaman.
16:00: Lisan öğrenmek için dersleri bu saate ayarlayın. Hafızanın en iyi olduğu zaman.
17:00: Aerobik egzersizler için ideal zaman. Ciğerler ve kalp etkin. En fazla oksijen bu saatte alınıyor.
18:00: Akşam yemeği için ideal. Hisler dorukta.
19:00: İlaç almanın zamanı. Cilt kremlerinizi de bu saate sürün.
21:00: Uyku hormonunu devreye girdiği zaman. Rahatlayıcı bir pozisyon alın. Ilık bir banyo alınabilir veya kitap okunabilir.
22:00: Aspirin alıyorsanız en ideal zaman.
  Her gün aynı saatte yatmayı adet haline getirin.

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız