Bir Yalnızlık Terapisi

0
1276

Yalnızlık bir felaket değil, bir lütuftur aslında. Kendimizi tanımamız ve takip edeceğimiz yolu keşfetmemize yarayan bir hayat deneyimi… Kabul edilme, onaylanma ve diğerlerini memnun etme isteği bizi türlü rollere bürünmeye zorlar. Yalnızlığın gayesi ise bu rollerden sıyrılma, yazar Herman Hesse’nin (1877-1962) de ifade ettiği gibi bir iç keşiftir. Şöyle der Herman Hesse: “Yalnızlık, alın yazısının, kişiyi kendi özüne ulaştırmaya çalıştığı bir yoldur.” Yani, yalnızlığın sancılarını hissettiğimizde, ondan kaçmak yerine kendimize ondan ne öğrenebileceğimizi sormalıyız.  
Bir boşluk hissiyle çevrelendiysek şayet, bu, kendi hayatımızın amacına odaklanmadığımız anlamına gelir. Bu durumdan kurtulmak için …

 

CHUCK GALLOZZİ
gallozzi@interlog.com

 

Yalnızlık bir felaket değil, bir lütuftur aslında. Kendimizi tanımamız ve takip edeceğimiz yolu keşfetmemize yarayan bir hayat deneyimi… Kabul edilme, onaylanma ve diğerlerini memnun etme isteği bizi türlü rollere bürünmeye zorlar. Yalnızlığın gayesi ise bu rollerden sıyrılma, yazar Herman Hesse’nin (1877-1962) de ifade ettiği gibi bir iç keşiftir. Şöyle der Herman Hesse: “Yalnızlık, alın yazısının, kişiyi kendi özüne ulaştırmaya çalıştığı bir yoldur.” Yani, yalnızlığın sancılarını hissettiğimizde, ondan kaçmak yerine kendimize ondan ne öğrenebileceğimizi sormalıyız. 

Bir boşluk hissiyle çevrelendiysek şayet, bu, kendi hayatımızın amacına odaklanmadığımız anlamına gelir. Bu durumdan kurtulmak için sonu gelmeyen bir anlam arayışına düşmek zorunda değiliz elbette. Tüm yapmamız gereken; durmak, biraz soluklanmak, sakince düşünmek, ilgi ve tercihlerimizi gözden geçirmek ve nihayet kendimize bir yol, bir patika seçmek. Tüm patikalar dağın zirvesine ulaşır. Patikada olduğumuz sürece, yönümüzü belirleme konusunda çeşitli sezgilerle donanırız. Her an bir karar vermek, adımlarımıza yön vermek durumda oluruz. Ve bütün patikalar yalnızlıktan uzaklaşır. Çünkü yalnızlık; durgunluk, pasiflik ve eylemsizliğin bir sonucudur. Bu durumda yalnızlık, harekete ve eyleme yönelik bir çağrıdan başka bir şey değildir. Elimiz kolumuz bağlı oturduğumuz takdirde, yalnızlık yakamızı bırakmaz, kronik bir yalnızlık hastalığının ve depresyonun ağına düşeriz.                             

Yalnızlığımızla yüzleşmek ve gerekli adımları atmak sakin kafayla düşünmeyi gerektiriyor. Maalesef bazı kişiler çarpık düşüncenin ve negatif yaklaşımların kurbanı oluyorlar. Çarpık düşünce derken söylemek istediğim, kişilerin adilane olmayan bir dünyayı, acımasız ve gaddar insanları, başlarına gelen trajik olayları yalnızlıklarının sebebi olarak görmeleri. Zengin ya da fakir, genç ya da yaşlı, hepimizin bir gün içinde seçim ve tercihlerde bulunmak üzere 1.440 dakikamız var. Bu hediyeyi bir avantaja çevirdiğimiz ya da çar çur ettiğimiz ölçüde karşılaştığımız sonuçlarla yüzleşmek durumundayız. Bundan daha adil ne olabilir ki?

 
Duvarları Yıkın, Köprüler Kurun
Diğerlerinin bizden uzak durmasını yalnızlığımızın sorumlusu olarak görmek de aynı derecede hatalıdır. Eğer biz fazlaca talepkar, eleştirel, nankör, övüngen, incitici, cimri ve bencil davranıyorsak, hiç arkadaşımızın olmaması kadar doğal ne olabilir ki? Joseph Fort Newton’un (1880 – 1950) dediği gibi “İnsanlar yalnızlar çünkü birbirleriyle aralarına köprüler kurmak yerine duvarlar örüyorlar.”  

Psikolojik bir perspektiften baktığımızda, yalnızlığın, benliğimize ait kayıp parçaları bulmamıza yarayan bir lütuf olduğunu görürüz. Henüz küçük bir çocukken kimliğimizden hiçbir şikayetimiz yoktu. Ancak büyüdükçe, büyüklerimiz hatalarımıza, kusurlarımıza, kabahatlerimize dair eleştirilerde bulundukça, biz de kendimizden eskisi kadar memnun olmamaya başladık. Diğer deyişle, birer yetişkin olduğumuzda, kendimizden hoşlanmaz olduk.

Böylece, eski mutlu kimliğimizden ayrıldık, parçalara bölündük. Ve bu mutlu halimizi hep aradık, hep özledik. Bu durumda yalnızlık, kendi kendinden memnun olmama, kendisiyle barışık yaşayamama halini aldı. Wayne Dyer’in dediği gibi “Sizinle yalnızlığınızı paylaşanı, yani kendinizi sevdiğinizde yalnızlığınızdan eser kalmaz.”

Biz kendimizden memnun oldukça diğerlerinin de memnun olmaması için bir sebep kalmayacaktır. Kendinize sorun: Kendi kendinden şikayet eden, yakınıp duran bir kişiyle mi vakit geçirmek istersiniz, yoksa kendiyle barışık ve etrafına pozitif enerji yayan biriyle mi? Peki kendimizi sevmeyi nasıl öğrenebiliriz? Çok kolay: iyi ol, iyi yap, kendini iyi hissedeceksin. 

Yardım kuruluşlarında gönüllü hizmet vermek de yalnızlığı yakanızdan düşürmenin bir başka yolu. Hastanelerdeki ve yaşlılar evindeki kişileri düşünün. Sizinle vakit geçirmeye nasıl da can atıyorlar. Gönüllü hizmetleriniz sırasında yeni kişilerle tanışmak yanında, kendinizi iyi hissedecek, birilerini mutlu etmenin tadına varacaksınız. Tennessee Williams’ın (1914-1983) şu sözlerini aklınızdan çıkarmayın: “Birçokları göründükleri kadar yalnızlarsa eğer, yalnızlıkları affedilemez bir durumdur.” Siz de her zaman tek başınıza hareket etmek yerine, el ele verecek, zor zamanlarında destek olacağınız kişiler bulun. Bu sizi yalnızlığın peşi sıra getirdiği bencillik duygusundan korur. 

Ve son olarak, pozitif yaklaşım geliştirin. Bunu, ilham veren yazılar okuyarak başarabilirsiniz. 1927 yılında Max Ehrmann Attorney (1872-1945)  tarafından yazılan Desiderata isimli yazı sizin için iyi bir başlangıç olacaktır.

 
Desiderata

Gürültü ve dağdağa arasında sakince yürü ve sükunette ne kadar huzur bulunabileceğini hatırla.

Mümkün olduğunca, teslimiyet göstermeden, herkesle iyi geçin.

Hakikatlerini sakince ve açıkça dile getir ve başkalarını da dinle.

Hatta alık ve cahilleri bile…

Onların da kendilerince bir öyküleri vardır.

Gürültücü ve agresif olanlardan uzak dur.

Onlar ruhun cenderesidir.

Eğer kendini başkalarıyla mukayese edersen, kendini boşlukta ya da acı içinde hissedebilirsin.

Çünkü daima senden daha büyük ve daha küçük kişiler olacaktır.

Başarılarından olduğu kadar tasarılarından da zevk al.

Kendi mesleğine ilgi göster.

Ne kadar mütevazı da olsa o, zamanın değişen yazgısında sahip olabileceğin en iyi servettir.

İş hayatında tedbirde kusur etme; zira dünya hilekarlıklarla doludur.

Ama bu da seni, var olan erdemlere karşı körleştirmesin.

Birçok kimse yüksek idealler uğruna çaba harcar ve hayat kahramanlıklarla doludur.

Kendin ol! Asla sahte şefkat gösterme. Ne de sevgi hakkında alaycı ol.

Çünkü o, bütün kuraklığına ve hayal kırıklıklarına rağmen her zaman yeşil kalmayı başaran otlar gibidir.

Gençlikte edindiğin bazı eğilimlerinden zerafetle vazgeçerek yılların verdiği tecrübeleri olduğu gibi kabullen.

Ani bir felakete karşı seni koruması için ruhunu güçlendir, fakat hayallerle de kendini huzursuz etme.

Korkuların çoğu yalnızlık ve aşırı yorgunluktan doğar.

Sağlam bir disiplinden öte kendine karşı müşfik ol.

Sen evrenin bir çocuğusun. En az ağaçlar ve yıldızlar kadar senin de burada olmaya hakkın var.

Senin için aşikar olsa da olmasa da, şüphesiz ki evren seni gerektiğince bağrına basmayacaktır.

Tanrı ile barış içinde ol.

Onu nasıl tasavvur ediyorsan et, ama çabaların ve arzuların ne olursa olsun, hayatın gürültülü karmaşasında ruhunla barışı koru.

Bütün ikiyüzlülüğüne, zevksizliğine ve kırık hayallerine rağmen dünya yine de güzeldir.

Dikkatli ol, mutlu olmak için çaba göster. 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız