Unutamadığımız Alyanak Amca: Nubar Terziyan

0
762

Çocukluğumun sevimli Nubar amcası… Asıl adı Nubar Alyanak’tır. Gerçekten de, yanakları soyadını tamamlar. Sevimli ihtiyar yüzünü tamamlayan siyah takkeyi başında gördüğümde, gözümün önüne hep akşam namazından dönen komşumuz rahmetli Rahmi amca gelirdi. Sokağımızın aşina yüzüydü o. Ceplerinde mutlaka şeker bulundurur, cami dönüşü başından çıkarmadığı takkesiyle bastonuna yaslanarak sokağa girdiğinde bütün çocuklar etrafını sarar, Rahmi amcaya sevgilerini belli ederlerdi. O da cebinden hiç eksik etmediği şekerleri üçer beşer dağıtıp çocukları mutlu ederdi.

 

 

HÜSEYİN AKIN
huseyinakin@yahoo.com

 

Çocukluğumun sevimli Nubar amcası… Asıl adı Nubar Alyanak’tır. Gerçekten de, yanakları soyadını tamamlar. Sevimli ihtiyar yüzünü tamamlayan siyah takkeyi başında gördüğümde, gözümün önüne hep akşam namazından dönen komşumuz rahmetli Rahmi amca gelirdi. Sokağımızın aşina yüzüydü o. Ceplerinde mutlaka şeker bulundurur, cami dönüşü başından çıkarmadığı takkesiyle bastonuna yaslanarak sokağa girdiğinde bütün çocuklar etrafını sarar, Rahmi amcaya sevgilerini belli ederlerdi. O da cebinden hiç eksik etmediği şekerleri üçer beşer dağıtıp çocukları mutlu ederdi.

Nubar Terziyan, 1950’li yıllar sinemasının iyi polis, iyi dost, babacan iyi adam rollerini başarıyla oynayan bir isimdir. Yeşilçam’ın gerçekten Yeşilçam olduğu yıllarda yüzlerce filmde rol almıştır. Dostlarının anlattığına göre sinema bir çocukluk hevesidir Terziyan’da. Asıl yapmak istediği sivil polisliktir. Ara sıra dostları arasında Darulbedayi’de oynamak istediğini de ifade eder. Fakat bunun hayalden öte bir şey olmadığını anlayınca baba mesleği olan manifaturacılığa geri döner. Çok geçmez, hayalleri tiyatroda değil ama sinemada gerçekleşir. 1948’de ilk film teklifi gelir ve “Efsuncu Baba” filminde rol alır.

Nubar Terziyan’dan behsedip de Ahmet Kostarika’yı es geçemezsiniz. Hadi onu geçtiniz diyelim, bütün filmleri siyah beyaz bir Vahi Öz’ü ya da kanser olduğunu duyup henüz otuz yaşındayken intihar ederek (1963) canına kıyan Suphi Kaner’i veya bir zamanların Galatasaray’da futbol oynamış spor adamı iken sinemaya geçerek Yeşilçam’ın mavi önlüklü bakkal rollerini en iyi oynayan oyucusu Osman Alyanak’ı hiç unutamazsınız. Çünkü bu isimler Nubar Terziyan’lı filmlerin değişmez bütünleyici unsurlarıdırlar adeta. Tabi Erol Taş’ı da bu listenin en başına eklemek şartıyla…

Şefkat Çeşmesi, İhtiyarlık Saadeti

“Yuvasız Kuşlar” filmini hatırlayın hele. Orada Ömercik’in dedesi Hüsnü’dür Nubar Terziyan. İzleyenlere merhamet ve şefkat çeşmesinden nasıl da doya doya içirir. “Sezercik Yavrum Benim” filminde tamirci Asım Usta’yı ne de çok severiz Terziyan sayesinde. O, her ne kadar Küçük Ağa dizisinde Doktor Minas, “Fırtına Gönüller” filminde Dilaver Hoca, Bodrum Hakimi filminde mübaşir Tevfik, “Babanın Oğlu” filminde iyi patron Haydar beyi başarıyla oynasa da “Mıstık” filmindeki suyu altına çeviren dede rolüyle ya da “Öksüzler” filmindeki Sütçü Rasim tipiyle daha çok kendisine benziyordu.

Çünkü o, Türk sinemasının dede-torun rabıtasını en güzel sağlayan aktörüydü. Acıma duyarlığını yitirmişlere gözyaşını hatırlatıyordu. “İnsan yaşadığı yere benzer” diyen şairi doğrularcasına Türk kültürünün renk ve kokusunu mimiklerine dek hissettiren bu adam giderek yok olan ihtiyarlık saadetini ve yaşlılık coşkusunu unutanlara yeniden hatırlatmıştır. Yaşadığı onca yıla rağmen mutluluk gölgesini bedeninde gezdirip gençlere ve gençliğe inat, giydiği uzun yol elbisesini üzerinden hiç çıkarmamıştır.

Ne İdi Ne Oldu?

Ömrünün sonuna doğru, yaşadıklarının yok olup gitmesine razı olmaz. Yüzündeki sempatiyi kağıda dökmeyi dener. Ortaya “Ne İdim Ne Oldum” isimli bir kitap çıkar. Aslına bakarsanız Nubar Terziyan da geldiği noktayı ne tahmin ediyor ne de umuyordu. Manifaturacılığın dışında hiçbir becerisi olmayan biriyken, yüzlerce filme imza atacağı aklına bile gelmezdi.

Tek bir hedefi vardı: Sivil polis olmak. Belki sivil polis olamadı ama “iyi polis”i çok iyi oynadı. Bir Ermeni vatandaşın nereden nereye geldiğinin fotoğrafıydı bu aynı zamanda. Set maceralarından askerlik anılarına kadar her şeyi “Ne İdim Ne Oldum”da anlattı.
Hamlet oynamak için nasıl mezarlıktan kurukafa çalmaya kalktığını, kavuncu rolünü oynarken film setinde bir kavuncudan nasıl kavun seçme dersleri aldığını kendine özgü tarzıyla anlatır. Yapıp ettikleriyle, film ve oyunlarıyla nelere sahip olduğunu ve ne kadar kazandığını merak edenler için Nubar Terziyan’ın 1984’te yazdığı şu cümle yeterlidir sanırım: “Doğduğum memlekette kendimi sizlere sevdirdim. Paradan ziyade sempatinizi kazandım.”

Sadece dünyamızın sahici iyi insanları değil, neredeyse kurgusal dünyamızda ve sinemamızda gelecek kuşaklara “işte bu iyidir” diyebilmek için örneklik teşkil edecek insanlar da bir bir tükeniyor. Profesyonel kötü, amatör iyiyi her zaman yaşam setinden ve dünya sahnesinden uzaklaştırıyor. Kalanlara selam olsun!

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız