Atatürk dedi ki: “Açıkça söyleyeyim ki, bu soruyla karşılaşmayı hiç de istemiyordum. Bunun nedeni, pek kısa olması gereken yanıtın o günkü koşullara göre ağzımdan çıkmasını henüz istemeyişimdir.”
“İleride yapacağım şeyi bana şimdiden söyletmeyiniz”
“Bunu söylemek için uygun zaman ve fırsat bekliyordum.”
“Bir işi zamansız yapmak, o işten netice alamamaya neden olur. Fikirlerinize muhalif değilim. Sadece zamansız olduğu fikrindeyim. Her şey sırasında ve zamanında yapılmalıdır.”
“ Uygulamak için sırasına beklediğim bir düşüncenin, uygulanma zamanının geldiği yargısına vardım.”
Meclis’te bazı milletvekilleri,
– Şu Rum başlığı fesi bırakalım, kalpak giyelim, deyince hocalar ayaklanmışlar.
– Fes bizimle Müslümanları birleştiren bir başlıktır. Mısır fes giyer, Tunus fes giyer, Cezayir fes giyer diye bağırmaya koyulmuşlardı.
Yunan Ankara kapılarında idi. Bir gün herkese şapka giydirecek olan Mustafa Kemal başkanlık kürsüsünde bir sabır heykeli gibi oturuyordu.
– Sırası değil bu tartışmaların, işlerimize bakalım! Diyordu.
Bulgar Türkoloğu İvan Manolof, Meşrutiyetten (1908) bir iki yıl önce Selanik’te Atatürk’ten O’nun Türk devrimine ait düşüncelerini dinlemişti. Yarınki Türkiye’yi heyecanla anlatan Atatürk, Manolof a demişti ki:
– “Bir gün gelecek, ben hayal zannettiğiniz bütün bu devrimleri başaracağım. Bağlı olduğum millet, bana inanacaktır. Düşündüklerim hiçbir demagoji ürünü değildir. Bu millet, gerçeği görünce, arkasından duraksamaksızın yürür. Dava uğrunda ölmesini bilir. Saltanat yıkılmalıdır. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalı, doğu uygarlığından benliğimizi sıyırarak batı uygarlığına aktarılmalıyız. Kadın ve erkek arasındaki ayrımlar silinerek yeni bir sosyal düzen kurmalıyız. Batı uygarlığına girebilmemize engel olan yazıyı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize kadar, her şeyimizde batılılara uymalıyız. Emin olunuz ki, bunların hepsi bir gün olacaktır.”
MÜTEVAZI OLMA
Atatürk dedi ki: “Bir insan eğer hayatında başarılı bir iş yapmışsa, o iş tarih ve millete mal olmuştur. O şahıs sadece onunla övünerek kalmak isterse, bu insanı tembelliğe götürür ve yeni başarılardan yoksun kılar.”
“Çocuklar, bu kubbede kalan meğer yalnız bir hoş seda imiş.”
“Bütün bu başarılar, yalnız benim değildir ve olamaz. Bütün başarılar, bütün milletin azim ve inancıyla işbirliği etmesi neticesidir.”
“Efendiler, bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalade işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir; lakin öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar, meğerki bir hissi umuminin amili, mümessili olsunlar. Ben milletimin efkâr ve hissiyatına yakından vakıf olmaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı ifadeden başka bir şey yapmadım.”
Cumhuriyetin on ikinci yıl dönümü için birçok dövizler hazırlanmıştı: “Atatürk bizim en büyüğümüzdür”, “Atatürk bu milletin en yükseğidir”, “Türk Milleti asırlardan beri bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı” gibi dövizler listesini gözden geçiren Atatürk hepsini çizdi, şunu yazdı: “Atatürk bizden biridir.”
Büyük Taarruz zaferle bittikten sonra onda hiçbir değişiklik yoktu, neticeden o kadar emindi.
Teslim olan Düşman Başkumandanı’nı ona ben götürdüm. Esir General bitik halde idi. Beraber huzuruna girdik. Mağlubunu son derece nezaketle kabul etti, onu teselli etti,
– Harp talihidir, dedi, müteessir olmayın. Buyurun, oturun dinlenin. Ne emredersiniz?
Mağlup General aç olduğunu söyledi.
– Yemek yiyeceğiz efendim, ondan evvel bir kahve mi, yoksa bir içki mi istersiniz? Dedi.
Genç Gelişim Dergisi / www.gencgelisim.com