Z. Müge Kasaroğlu-Bülent Şenyürek
mukasaroglu@yahoo.com – bsenyurek@yahoo.com
Tahta kapı üç kez çalındı. "Tak tak tak" Kapının önünde 12 yaşlarında kıvırcık saçlı, sarı benizli, iri gözlü bir çocuk vardı. Hemen yanında da orta boylu, hafif göbekli, birbirine yakın gözleri ve keskin bakışları olan, 40-45 yaşlarında, kumral bir adam… Bir sonbahar günüydü. Akşam karanlığı şehrin üstüne bir tül gibi örtmeye başlamıştı. Hiçbir şey gerçek renginde algılanamıyordu. Karanlığın ağırlığını ve yorgunluğunu her canlı gibi onlarda omuzlarında hissediyorlardı. Nedense sonradan zili fark ettiler ve adam zile uzandı. "Din dan, din dan" Zil çaldıktan kısa bir süre sonra çıtı pıtı bir sekreter, gülen bir yüzle "hoş geldiniz" deyip konuklarını içeriye aldı; "Mehmet bey, hoş geldiniz, Bülent bey birazdan sizinle ilgilenecek." dedi. Ve onlara oturabilecekleri yerleri gösterdi. Mehmet bey, teşekkür ederek, gülümsedi. Sekreter masasına geçip bir dosya çıkardı, bir telefon numarası çevirdi. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra karşıdan bir kız çocuğu telefonu açtı. "Alooo!" "Merhabalar, Nur Kaygısız'ı aramıştım" Bir süre sonra Nur hanım gelmişti. "Buyurun!" "İyi günler Nur hanım. Ben Pusula Eğitim Danışmanlık'tan Hande, Veysel'in bireysel danışmanlık çalışması için aramıştım. Bir ay sonra ancak sıra gelir demiştim, hatırlarsanız… Esma hocamın bir öğrencisiyle çalışmaları dün bitti. Veysel'i onun yerine alabiliriz. Size randevu vermek için aradım." "Ah, çok sevindim, Veysel dersleri iyice boşladı. Sınıftan her gün daha çok şikayet geliyor, ne olursunuz çocuğumu bu durumdan kurtarın." Sekreter onun yakarmalarını; "Hocalarımızla paylaşırsınız, bize çok detaylı bilgi vermemenizi rica edeceğim. Onunla çalışacak hocamızla aranızda kalması daha iyi olur. Randevu için perşembe günü saat kaç uygun olur acaba size?" diye yarıda kesti. Nur hanım biraz düşündü ve "Saat 16 olabilir mi?" diye sordu. "Üzgünüm, saat 14 ve 17 boş sadece." "Önemli değil, 17 de uyar bize." "Teşekkür ederiz, perşembe saat 17 de görüşmek üzere öyleyse…"
Konuşma daha yeni bitmişti ki, seansımı henüz tamamladığım öğrencimle kahkahalar atarak odadan çıkarken, Mehmet beyle göz göze geldim. İkisine de hoş geldiniz diyerek odama aldım. Kendine güvenmeyen bir tavır içinde elini uzatan kıvırcık saçlı çocuk hakkında hemen bir fikir sahibi olmuştum. Zaten çocuğun temel sorunlarını Mehmet beyden daha önce dinlemiştim. Ciddi bir özgüven sorunu ve fobi için buradaydılar. Zaman kaybetmeden hemen başlamak istedim. Çocuğa dönerek, "Babanın anlattığı kadarıyla karanlıktan ve yalnız kalmaktan korkuyormuşsun." dedim "Evet, ben…" dedi çocuk, başı eğik, gözleri yere bakarak. Mehmet bey, çocuğun sözü bitmeden, lafa karıştı. "Hocam, bu tek başına tuvalete bile gitmez. 4 yaşında kardeşi var, tuvalete giderken onu da alıp öyle gidiyor. İlkokul 4. sınıftan bu yana tek başına okula da gitmiyor. Yalnız başına dışarı çıkmaz. Bir odada oturmaz. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Gitmediğimiz doktor, gitmediğimiz yer kalmadı. Hacıya hocaya bile götürdük. Bir korkudur üstüne çöreklenmiş, öylece kaldı. Ne yapmalı bilmiyorum." Mehmet beyin tane tane söylediği, iç yakan cümleleri bittiğinde rahat olmasını, elimizden geleni yapacağımızı söyleyerek, sakinleşmesine yardımcı oldum. Adını gizli tutmamı rica ettiği için, bu kıvırcık saçlı, 12 yaşında çocukluktan delikanlılığa geçme çabasındaki oğlumuzdan, "Ali" diye bahsedelim. Ali'yi seans odasına aldım ve NLP-Hipnoz-AVATAR üçlüsünü sentezlediğim bir dizi teknik uyguladım. Yaklaşık 35 dakikanın sonunda, birlikte seans odasından çıktık ve babasının yanına gittik. Ali'ye "Şimdi babanla birlikte seni bu odada yalnız bırakacağız" dedim. Yıllardır hiçbir yerde yalnız kalamayan Ali, tereddütsüz kabul etti.
Korkumu Arıyorum ama Bulamıyorum
Babasıyla birlikte dışarı çıktık ve kapıyı ardımızdan kapattık. Böyle bir durumla karşılaştığında, feryat figan ağlayan çocuk, sesini çıkarmadı. Bu, baba için çok ilginç bir durumdu. Oğlunun bayılmasından korkmuş olacak ki, kapının arkasından "Oğlum!" diye seslendi. Ali; "Efendim baba?" diye sorunca da bana doğru şaşkın bir bakış fırlattı. Sonra yine o tane tane konuşmasıyla "Korkuyor musun?" diye sordu oğluna, sesinde merak ve endişe karışımı bir duygu gizliydi. Kısa bir sessizlik oldu. Ardından kapının arkasındaki çocuk, cevap verdi: "Hayır baba…" "Peki ne hissediyorsun?" diye tekrar sordu babası, bu sefer sesine heyecan hakimdi. Yine kısa süren bir sessizliğin arkasından, Ali aynı babası gibi şaşkın bir ifadeyle; "Korkumu arıyorum baba, ama bulamıyorum." diye cevap verdi.
Mehmet beyin yüzü allak bullak olmuştu. Yıllardır çektikleri bu sorun, 35 dakikada nasıl bitebilirdi? İnanamıyordu. Bir taraftan da hayal kırıklığın uğramamak için çok sevinmek istemiyordu. Belki de bu anlık bir değişimdi. Ali'yi tebrik ederek, odadan çıkardım. Babası kulağıma eğilip, "Hocam kesin geçip geçmediği yarın belli olur." diye fısıldadı. Bu kadar çabuk olması, şüphelerini arttırmıştı babanın. Açıklama yapmadım. Gerek yoktu. Nasılsa sonuçları birlikte görüp yaşayacaktık. Mehmet bey izin isteyip gitti. Ertesi akşam da bana telefon açtı. "Bülent hocam, işe yaradı!" diyordu sevinçle. Ali o gün tek başına markete gitmiş. Şimdi de evde tek başınaymış. Mehmet bey ve eşi, küçük çocuklarını da yanlarına alıp, komşuya gitmişler Ali'yi denemek için. "Hocam, bu bir mucize!" dedi Mehmet bey, hâlâ inanamayan bir ses tonuyla… "Değil Mehmet bey, değil. Uzun yol diye bir şey yoktur. Eğer bilinçaltının kapılarını açacak doğru yolu bulursanız, her yol kısadır. Ama yanlış anahtarla bir kapıyı açmaya çalışırsanız, elbette bu uzun yıllar sürecek ve işe yaramayacaktır." diye yanıtladım sesindeki gizli soruyu. Ardından da çok sevindiğimi dile getirerek, görüşmeyi sonlandırdım. Mehmet bey mutluydu, onun gibi mutlu olmak isteyip de ne yapacağını bilmeyen temizlik, simetri, sayma takıntısı olan, korkuları yüzünden uyuyamayan, uçağa, asansöre binemeyen, sokağa çıkamayan nice insan… Çocuğunun ders çalışmasını isteyen, dikkat problemi yüzünden yerinde duramayan çocuğuna çare arayan nice anne-babalar… Toplumda gelebileceği yerin çok altında kalan ve buna razı olan nice fertler… Hepsinin de elde edebileceği çözümler var. Yeter ki "Çaresizim, ne yapayım, kader işte, razı geleceğim" deyip kendimizi kandırmayı bırakalım. Bir sorun varsa, çözümü de vardır elbet. Ama aramaktan vazgeçerseniz bulamazsınız. Zihninizi açık tutmayı, modern sistemleri fark edecek, gücünden faydalanacak bilinçliliğe ulaşmayı tercih etmek de sizin elinizde.
Pusula ekibi olarak biz 6 yılı aşkın süredir, yaklaşık sekiz bin kişiye bireysel danışmanlık ve eğitim hizmeti verdik. Bu insanlar bizim gururumuz, çünkü aramayı ve gelişmeyi seçmişlerdi. İnanıyorum ki, toplumuzda bu bilinçteki insan sayısı arttıkça, biz başka insanların hayatına, başka ülkelerin koşullarına bakıp kendimize "ah" ederek acıma hastalığından kurtulabileceğiz.
Detaylı Bilgi: Pusula Eğitim ve Kişisel Gelişim Danışmanlık Merkezi
0 242 312 55 42 – 0 505 580 40 00
www.pusulaegitim.org – www.birhipnozmacerasi.com