Velî bir zât denizde yolculuk yapmaktadır. Yolculuk sırasında denizden fırtına çıkar. Dev dalgalar gemiyi sağa sola savurmaktadır. Gemide velî zât hariç herkes dua etmekten başka çarenin olmadığını görüp korkuyla Cenâb-ı Allah’a dua ederler.
Velî zâtın o sıkıntılı anda dua etmemesi gemidekileri kızdırır. Yolculardan birisi velî zâta da dua etmesini söyler. Velî zât, “Ben karışmam” der. Yolcu, “Allah’a inanmadığın için mi dua etmiyorsun” deyince, Velî zât; “İnanıyorum, fakat ben karışmam” der. Fırtına geçtikten sonra deniz sakinleşir. Yolcular kurtuldukları için sevinç çığlıkları atarlar. Velî zât da herhangi bir sevinç emaresi yoktur. Aynı yolcu Velî zâtın sevinmediğini de görünce daha bir sinirlenerek, “Sıkıntılı zamanda dua etmiyordun, şimdi neden sevinmiyorsun?” deyince, Velî zât yine “Ben karışmam” der. Yolcu, velî zâta neden sürekli Bben karışmam” dediğini izah etmesini söyleyince, velî zât, “Ben bir zaman hayvan tersleri üstünde dolaşan böcekleri görünce ‘Hey Allah’ım! Her şey tamam da, bu böcekleri niye yarattın?’diye düşünmüştüm. Bir zaman sonra bir hastalığa tutuldum. Doktorlara gitmeme rağmen çare bulunamadı. Derdime derman bulamadım. Yaşlı bir nine ‘Hayvan tezekleri üstünde dolaşan böceği havanda döverek yersen derdine derman bulursun’ dedi. Ben de çaresiz olarak söyleneni yaptım, iyileştim. Böylece hayvan tezekleri üstünde dolaşan böceklerin niye yaratıldıklarını öğrenmiş oldum. Ben Allah’ın işine bir kez karıştım, bana hayvan tezekleri üzerinde dolaşan böceği yedirdi. Tövbe, bir daha da Allah’ın hiçbir işine karışmayacağıma kendi kendime söz verdim” der.