Aşk ateşi közlenip yerini sevgi ve güvene bırakınca, uzun süreli beraberliklerde beynin bambaşka bölgeleri baskın rol oynuyor.
Eller ayaklara dolanır, iştah korkup kaçar, uykular sır olur gider de ne demeye gelir tüm bu haller. Her cümle ona akar, her sözlük döner durur onu tanımlar, her dal onun ismiyle çiçeğe durur ama bir anlayan çıkmaz bu müphem demlerin dilinden.
Önceleri kaçak bir bakışta ya da ürkek bir mısrada kendini ele veren aşk, vücut dili uzmanlarına göre artık çok daha kolay aşikâr ediyor varlığını. Yani iyi bir beden dili okuyucusu, aşığın maşuka olan sevdasını, gözlerin, ellerin, parmakların hareketlerine bakarak birkaç saniye içinde çözüveriyor. Bu durum, ancak iki kişi arasını mesken tutan aşkın mahremiyetine halel getirir mi bilinmez ama, aşkın beden dili, sevgisinin karşılığı olup olmadığını merak eden, küçük bir söze bel bağlayan pek çokları için biçilmiş kaftan.
Aşığın davranışlarında gözlemlenen değişikliklerin kökeninde fizyolojik süreçler belirleyici rol oynuyor. Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi’nden Dr. Sabri Derman’a göre aşk mevzu bahis olunca ırk, din, kültür farklılıkları ortadan kalkıyor. Aşıkların beyinlerinde benzer fonksiyonlar meydana geliyor ve dolayısıyla dünyanın her köşesinde aşıklar aynı davranış biçimlerine bürünüyorlar. Bulunduğunda karşı konulmaz bir neşe, haz ve mutluluk veren aşk, yemek, içmek gibi doğal ve yaşamsal bir dürtü.
Aşka yakalanan insanların Fonksiyonel Magnetik Rezonans Tomografisi ile Görüntüleme teknolojileriyle (FMRI) çekilen beyin fotoğraflarına göre, beynin çeşitli bölgelerinde belirgin değişiklikler olduğunu ifade eden Sabri Derman, ilişkiler yerine oturdukça gözlenen değişikliklerin farklı alanlara kaydığını söylüyor.
Aşk ateşi közlenip yerini sevgi ve güvene bırakınca, uzun süreli beraberliklerde beynin bambaşka bölgeleri baskın rol oynuyor.
Aşık olacağınız insanın fiziksel ve kişisel özellikleri 2-8 yaşları arasında belirlenerek, birer data veya done olarak kodlanıp istifleniyor beyninize. Sonra bu özelliklere sahip insanla karşılaştığınızda otomatik olarak bir yöneliş gerçekleşiyor.
Aşkın ilk evrelerinde uyanıklık halinin yüzde 90’ı sevilen düşünülerek geçiriliyor. Ondan gayrısını görmez, istemez oluyorsunuz. İştahınız kesilirken dikkatte aşırı bir yoğunlaşma gözleniyor.
Enerji artışı, hiperaktivite, sevdiğini kollama, kıskanma hayvanlarda ve insanlarda görülen aşkın ortak özellikleri arasında yer alıyor. Tüm bunlar romantik aşkın fizyolojisi dahilinde vücudunuzda bulunan dopamin, nöropinefrin ve seratonin isimli kimyasal maddelerinin miktarına bağlı olarak şekilleniyor. Örneğin ilk iki madde yükseldiğinde, enerji ve heyecan artışı, uykusuzluk, hiperaktivite, iştahsızlık durumları ortaya çıkıyor.
Vücudunuzdaki seratonin azaldığında ise saplantısal olarak bir şeye (aşık olduğunuz kişiye) bağlanıyorsunuz. Orta beyinde bulunan Beta-feniletilamin (FEA) maddesi ise aşık olmayı tetikliyor ve çikolatada bol miktarda bulunuyor. Kötü bir haber ise antidepresanların bu maddeyi yok ettiği yolunda.
AŞKA DÜŞÜNCE BİZE NELER OLUYOR?
1) Gözbebeklerinin büyümesi: Araştırmalara göre, baktığımız şey dikkatimizi çektiğinde, bize heyecan verdiğinde gözbebeğimiz genişliyor. Dolayısıyla, size bakarken sevdiğiniz kişinin göz bebeklerinde büyüme görüyorsanız, bu, sevginizin karşılıksız olmadığının alameti. Ayrıca, büyük göz bebekleriyle daha çekici bir görünüme kavuşulduğuna inanılıyor. Bu gerçeği asırlar öncesinden bilen pek çok kadın, büyük gözbebeklerine sahip olmak için boş durmamış. Örneğin Ortaçağ İtalya’sındaki kadınlar, zehirli bir bitki olan ve sinir sisteminde tahribata yol açan bir bitkiyi, güzel avrat otunu (atropa belladonna) sürerlermiş gözlerine. İtalyanca’da güzel kadın anlamına gelen belladonna, zehirli de olsa, gözbebeklerinin aşırı büyümesine neden olduğu için İtalyan kadınlar için pek cazipmiş o zamanlarda.
2) Onun Davrandığı Gibi Davranmak: İnsanlar aşık oldukları kişiyle benzer şekilde durmaya ve davranmaya meylederler. Aynı hızda yürümeye, benzer süratle yemek yemeye, onun konuştuğu gibi konuşmaya çalışmak, aşıkların fark etmeden de olsa dahil oldukları davranış biçimleri. Hareketlerdeki bu birbirini takip etmenin kökeninde, aşığın, maşukuyla ahenkli bir davranış bütünlüğünü oluşturma isteği var.
3) Gülümseme: Psikologlar ve vücut dili uzmanları gülümsemenin evrensel etkisinin altını çiziyorlar. Yapmacık ya da araba satıcısının beklenti dolu gülüşü yerine ‘Burada, seninle olmaktan çok mutluyum!’ ifadesinde bir gülüş pek çok şey anlatıyor. Ancak gerçek gülümseyişi sahtesinden ayırt etmek gerekli. Gülümseme, yüzde meydana gelen küçük bir değişiklikle başlıyor ve ardından tüm yüze yayılan, dışa dönük, açık, samimi bir ifadeye bürünüyorsa gerçek gülümse olarak tanımlanıyor.
4) Kendi kendine dokunma: Herhangi bir kararsızlık veya tedirginlik yaşayan insanlar kollarını vücutlarının etrafına sararlar, yani kendilerini kucaklarlar. Bu, heyecan ve kaygıyı kontrol etmeye, yani bir anlamda kendini korumaya yarar. Benzer şekilde, karşı taraftan bir romantik, aşka dair bir işaret alan aşık, genellikle koluna, bacağına, kulağına dokunma ihtiyacı duyar.
5) Kirpiklerin Titreşmesi: Aşık kişi sevdiği insanın karşısında heyecan duyduğunda, kirpikler bir sinekkuşunun kanatlarından daha hızlı titreşmeye başlar.
6) Tavus Kuşuna Dönüşme: Kadınlar da erkekler de aşık oldukları zaman farkında olmadan giysilerini düzeltmeye, üstlerini başlarını çekiştirmeye başlarlar. Ancak erkekler bu konuda biraz abartılı davranır, kendilerini olduğundan daha cüsseli göstermeye çalışır, dik yürürler. Erkekliğin kadim göstergelerinden olan bu işaret, bir tavus kuşunun tüylerini kabartması, böylece kibirli bir heybet ve cazibeye kavuşmasıyla eş görevdedir.
KADIN VE ERKEK AŞIKLARI ELE VEREN DAVRANIŞLAR
Aşık olduğunuz kadın sizinle birlikteyken şu davranışlarda bulunuyorsa aşkınız karşılıksız değil demektir:
Aşık Kadın,
< Gözlerinizin içine derin bir ilgiyle bakar ve bu arada göz bebekleri büyür.
< Yanınızda veya çevrenizdeyken yüzü kızarır.
< Ses tonunu, sizin ses tonunuza uydurmak için yükseltir ve alçaltır.
< Size doğrudan değil ama başını eğerek yandan bir bakış fırlatır, böylece utangaç ve çekingen olduğu mesajını iletir.
< Konuşurken eli sık sık çenesine gider, yanaklarına dokunur.
< Avuç içlerini size doğru açık tutar.
< Güldüğünüz şeylere o da sizinle birlikte, aynı anda güler.
< Konuşurken mücevherleriyle oynar.
< İlk gördüğü anda sizden etkilenmişse, kaşlarını kısa bir süre için kaldırıp indirmiş, bunu da gizli bir gülümseme takip etmiştir.
< Kalabalık bir ortamda sadece sizinle konuşur ve dikkatini sizin üzerinizde yoğunlaştırır.
< Sizinle konuşurken gözlerini normalden çok daha fazla kırpıştırır.
< Kirpikleri telaşla hareket içindedir, titrer.
< Takma kirpik kullanılması veya maskara sürülmesi bu titreşimin gözlerden kaçmasını imkansız kılar.
< Konuşma hızını sizinkine uydurur. Konuşurken bileklerine dokunur.
< Bilekler kan damarlarının yoğun olarak geçtiği çok hassas ve duyarlı bölgelerdir.
< Kadının sevdiği erkekle konuşurken bileklerine dokunması, karşısındaki erkeğe ‘sana güveniyorum’ mesajını iletir.
< Saçlarıyla oynar.
< Saçlar canlılığın, yaşamın ve dinçliğin simgesidir ve kadın saçlarıyla oynarken bilinçsizce bunu vurgulamak ister.
< Sizinle konuşurken bir dirseğini avucunun içine yerleştirirken, diğer elini havada tutar.
Aşık Erkek
< Bakışlarınızı yakalamaya çalışır.
< Göz kontağı kurar, ardından gözlerini kaçırır ve sonra tekrar sizin tarafınıza bakar.
< Konuşurken kolunuza ya da omzunuza dokunur, ancak bunu arkadaşlık samimiyeti içinde yaptığını göstermeye çalışır.
< Sık sık saçlarını düzeltir.
< Biraz daha kasılarak yürür ve kaslarını gerer.
< Sizin sesinizi duyacak kadar alçak sesle konuşur, bu sizi kendi alanına davet etmesi ve sohbeti ikinize özel, size ait bir faaliyet haline getirir.
< Konuşurken size doğru eğilir.
< Eli sık sık çenesine gider.
< Başparmağını kemerine geçirir.
< Avuç içleri arasında bardağı ya da kalemi gezdirir.
< Size bakarak konuşurken gözlerini kısar.
Utangaç Erkek Aşıklar:
< Bakışlarını üzerinizden ayırmaz; ancak yakalamaya çalıştığınızda, onu diğer tarafa bakar bulursunuz.
< Size baktığını hissedersiniz ama onu bakarken yakalamanız zor olacaktır.
< Sizin hakkın da başkalarından bilgi edinir.
< Herkesle konuşur fakat çevrenizdeyken suspus olur.
< Pek çok yerde onunla çarpışırsınız.
< Sizinle tek kelime konuşmasa da nedense büyük tesadüfler sonucunda aynı yerlerde, mesela aynı sinemada karşılaşıverirsiniz.
< Odanın uzak bir yerinden size bakış fırlatır; ancak yanına yaklaşırsanız, boşuna uğraşmayın, bu kez bakmayacaktır.
< Onunla konuştuğunda kızarır.
Kimler Kimlere Aşık Olur?
Evli çiftlerin birbirlerine ne kadar benzedikleri dikkatinizi çekti mi hiç? Son araştırmalar, insanların kendi ebeveynlerine benzeyen birer eş seçmek istediklerini gösteriyor. Kadınların tercihi, babalarına benzeyen erkeklerden yana olurken, erkekler, rüyalarının kadınında annelerini görebilmek istiyorlar.
Scotland St. Andrews Üniversitesi’nde bilişsel psikoloji uzmanı David Perrett yüzü çekici yapan etkenleri incelemiş. Belli bir kişinin yüz ifadesini başka bir yüze uyumlu bir şekilde adapte eden Bilgisayarlı Morphing sistemini kullanarak öğrenciler arasında bir deney yapmış. Öğrencilerin kendi yüz imajlarını alarak karşı cinsten bir yüze yerleştirmiş.
Bundan habersiz olan öğrenciler, kendilerine gösterilen bu fotoğraflar arasından kendi imajlarının kullanıldığı fotoğraflardaki yüzleri tercih etmişler. Resimdekinin kendileri olduğunu anlayamasalar da, bildikleri şey, gördükleri yüzden hoşlandıklarıymış. Perrett’in ileri sürdüğüne göre kendi yüzlerimizi çekici buluyoruz; çünkü kendi yüzümüz, çocukluğumuzda sürekli olarak baktığımız iki kişiyi anımsatıyor bize: annemizi ve babamızı…
Pek çok araştırmanın gösterdiğine göre erkekler özelikle simetrik yüzlü, yani yüzünün sağ yarısı diğer yarısıyla olabildiğince özdeş olan bayanları tercih ediyorlar. Kadınların simetri tercihi ise erkeklerdeki kadar yoğun değil. Bayanlar genellikle erkeklerin statüsünü önemsiyor ve baskın, özgüveni yüksek erkeklerden daha çok hoşlanıyorlar. Başka bir teori de, elde etmesi diğer insanlar için zor, ancak bizim için kolay görünen insanlara daha fazla eğilim duyduğumuzu öne sürüyor.
Araştırmaların şaşırtıcı bulgularından biri de çiftlerin bazı organlarının büyüklüğü arasında belli bir oranını göze çarptığı yönünde. Adı geçen organlar ve vücut bölümleri şunlar:
Akciğer volümü
Orta parmak uzunluğu
Kulak memesi ve kulak büyüklüğü
Boyun ve bilek çevresinin uzunluğu
Vücudun metabolik hızı
Ne Zaman Ve Nerede Daha Kolay Aşık Oluruz?
İstatistikler gösteriyor ki insanların büyük bir kısmı sanılanın aksine, uzun zamandır tanıdıkları kişilere aşık oluyorlar. Yıldırım aşkına tutulduklarını söyleyen insanlar ise toplamın yüzde 30-40’ını oluşturuyor.
New York Üniversitesi’nden Arthur Aron’a göre heyecan seviyesinin çok yüksek olduğu, örneğin hava akımının yükseldiği uçakta ya da politik bir gösteride, kargaşalı ve panik içeren ortamlarda karşımızdakinden etkilenme ihtimali çok daha yüksek. Böyle anlarda heyecanlanma düzeyimizi karşımızdaki kişiyle ilişkilendiriyor, aynı heyecanın kaynağını onda buluyoruz. Böylece, heyecan ortamında alevlenen bir aşka adım atılıyor. Luna parka gittiğiniz zaman ya da bungee jumping yaparken heyecanla hızlanan kalp atışlarınızın oyununa gelip aşka düşmemek için dikkat!
Aşk Olunca Delirenlerden misiniz?
1990’da İtalya’da yapılan bir çalışmada, araştırmacılar kısa bir süre önce aşık olanlarda, yani taze aşıklarda ‘Obsessive Compulsive Disorder’ (Saplantılı Zorlanma Nevrozu) belirtileri gözlemlemişler. Bu bozukluğa yakalanan kişiler belli şeyler için saplantılar gösteriyorlar, sık sık el yıkama, kapının, pencerelerin kapalı olup olmadığını sürekli kontrol etme, şiddetli bir ölüm korkusu duyma gibi… OCD belirtilerinden biri seratonin isimli kimyasal madde miktarında görülen azalma. Bu maddenin düşük seviyede olması, aşırı heyecan ve depresyonla ilişkilendirilebilir. Yakın bir zaman önce aşık olduklarını öne süren İtalyan öğrencilerin de seratonin seviyesinin diğerlerinden yüzde 40 daha az olduğu gözlenmiş. Ancak aşık olmanın biyokimyasal etkileri sürelilik arz etmiyor. Bir yıl sonra aynı kişiler tekrar gözlendiklerinde seratonin düzeyleri normale dönmüş. Bu durum ise aşkların devamlılığı için gerekli görülüyor. Aksi takdirde aşık olduğumuz andan itibaren hayatımızın geri kalanını saplantılı, takıntılı birer aşk hastası olarak sürdürmek zorunda kalmak pek de cazip olmasa gerek.
hazırlayan: lilay koradan
Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir: