Aile insanoğlunun hayata hazırlandığı bir okuldur. Modern toplumda insan, hayatın geri kalanına hazırlamak için okula gider, mezun olunca da hayat okuluna başlar. Ama her şeyin temelinin atıldığı aile ortamında irili ufaklı çekişmeler sürekli devam eder:
"Ahmet yine mi diş macununu ortasından sıktın? Bıktım artık…"
"Kızım, akşam eve geç gelirsen baban her ikimizi de lime lime doğrar, araya girmek canıma yetti…"
"Evladım, sana kirlilerini sepete koy demedim mi, merak ediyorum daha kaç kere söylemek gerekiyor?"
"Ahmet, hele bu yıl da evlilik yıldönümümüzü unut, bu sefer kesinlikle affetmeyeceğim."
"Evladım sana ders çalış demekten dilimde tüy bitti…"
"O çocukla görüşmeni istemiyorum diye sana kaç kere söylemem gerek?"
Bülent Şenyürek
bsenyurek@yahoo.com
Aile insanoğlunun hayata hazırlandığı bir okuldur. Modern toplumda insan, hayatın geri kalanına hazırlamak için okula gider, mezun olunca da hayat okuluna başlar. Ama her şeyin temelinin atıldığı aile ortamında irili ufaklı çekişmeler sürekli devam eder:
"Ahmet yine mi diş macununu ortasından sıktın? Bıktım artık…"
"Kızım, akşam eve geç gelirsen baban her ikimizi de lime lime doğrar, araya girmek canıma yetti…"
"Evladım, sana kirlilerini sepete koy demedim mi, merak ediyorum daha kaç kere söylemek gerekiyor?"
"Ahmet, hele bu yıl da evlilik yıldönümümüzü unut, bu sefer kesinlikle affetmeyeceğim."
"Evladım sana ders çalış demekten dilimde tüy bitti…"
"O çocukla görüşmeni istemiyorum diye sana kaç kere söylemem gerek?"
"Sanki sen bütün gün çalışıyorsun da ben yan gelip yatıyorum. Bütün gün evin işlerinden soluk alamıyorum. Akşamları geldiğinde bir işin ucundan da sen tutsan ne olur sanki…"
"Bütün gün çalışıyorum sizi geçindirmek için, akşamda gelip bir de dır dırını çekiyorum…"
Toplumsal bir varlık olarak, toplum içinde yaşarken iletişim kurmamak olanaksızdır: Psikoterapist Watzlawick, "davranışın" karşıtının bulunmadığını söyler. Bir başka deyişle, hiçbir şey yapmamanın da bir davranış olduğunu ifade eder. Bu nedenle hareket etmek ya da bir şey söylemek kadar, hareket etmemek ya da susmak da bir davranıştır. Öyleyse, aynı sosyal ortam içinde yer alan kişiler, birbirleriyle sürekli iletişim içindedir; bu kişilerin iletişim kuramamaları olanaksızdır. Bazen şahit olursunuz. Kaynana veya gelini anlatırken şöyle derler: "Kadıncağızın ağzı var dili yok. Kime ne yapmış ki, ağzını dahi açmıyor." Bu tavır insanı masum kılan bir savunma değildir, hiçbir şey yapmadığınızda bile bir şeyler yapıyorsunuz demektir.
Anne-baba, anne-baba-çocuk iletişimlerinde de aynı masumiyet ilkesinden yola çıkarak kendilerini savunmaya çalışan ebeveyn ya da çocuklara rastlarsınız. Kardeşinin isteğini yerine getirmeyen çocuğun savunmasını hepimiz biliriz: "Anne beni suçluyorsun ama ben hiçbir şey yapmadım, kılımı bile kıpırdatmadım." Oysa, diğerleriyle hiç ilişkisi olmayan bir insan düşünülemez.
Aile İçi İletişim Engelleri
Aile içinde yaşanan iletişim problemleri; hayatın her alanını etkileyen, çok yönlü ve etkileri her yaşta büyük yıkımlara sebep olabilecek bir süreçtir. İletişimi kısaca, iki birim arasında birbiriyle ilişkili mesaj alışverişi olarak tanımlayabiliriz. Bu mesajlar sözlü ve sözsüz yollarla iletilir. Sözlü iletişim akıl, mantık ve düşünceyi, sözsüz iletişim duyguları ve hisleri en etkili ifade etme aracıdır. Söz, ister yazılı olsun ister konuşulsun, mantıksal analiz gerektirir. Yüz ifadesi gibi sözsüz mesajlarınsa mantıksal analizleri yoktur. İlişkiyle ilgili tutum ve tercihlerin anlatımında sözsüz mesajlar oldukça etkilidir.
Kökenine indiğinizde iletişimde yaşanan problemlerin çoğunun sözlü mesajlardan değil, sözsüz mesajlardan kaynaklandığını görürsünüz. Çünkü iletişimde sözcüklerin önemi %7 iken, beden dilinin önemi %55'dir. İnsanlar karşıdan gelen bir mesaja anlam verirken, değerlendirmelerinin yarıdan çoğunu beden diline göre, yani sözsüz iletişime göre yaparlar.
Aile içinde yaşanan problemleri de incelediğinizde, eşlerin ve çocukların arasında mimiklerle, ses tonları ile verilen mesajların tartışmaların özünü oluşturduğunu görürsünüz. Problemleri asıl yaratan; söylenenler ve yapılanlar değil, söylenmeyenler, yapılmayanlar ve sözsüz iletişimle gönderilen mesajlardır. Nedense hepimiz iletişimde beden dilinin önemini biliriz de, beden dilimizin ifade ettiği mesajları sürekli inkar etme eğilimine gireriz. Halbuki bazen sadece bir bakış bile bizi gözyaşlarına ya da kahkahalara boğabilir.
Gerek aile içinde, gerekse tüm iletişimlerimizde göz önünde bulundurmamız gereken en temel ilke, sözsüz iletişimin önemini kabullenmemizdir. Kimi zaman hiçbir şey söylememek en güçlü ve keskin mesajdır. Dolayısıyla, verdiğimiz mesajların çoğunu beden dilimizle verdiğimiz bilinciyle hareket etmeli ve bu durumu inkar etmek yerine kontrol etmeliyiz. Çünkü asıl mesajı veren sözcükler değil, o sözcükler ifade edilirken kullanılan beden dilidir.