Çılgın Fıkralar

0
2316

BOKS YAPSAM
Yaşlı bir öğretmen, Fen Bilgisi dersinde kasları anlatıyordu. Bir ara öğrencilerden birine şu soruyu sordu :
-Şimdi ben boks yapsam hangi kaslar çalışır?
Çocuk sakin sakin cevap verdi :
-İzleyenlerin gülme kasları öğretmenim!


BOŞANMAK İSTİYORMUŞ
Karı koca 100 km hızla gidiyorlarmış. Arabayı adam kullanıyormuş ve karısı birden
“Hayatım” demiş… “Seninle 15 yıl boyunca güzel bir beraberlik yaşadık. Ama ben artık boşanmak istiyorum.”
Adam sesini çıkarmamış ama hızı 110 ‘a çıkarmış.
Karısı ” Neden diye soracağını biliyorum.. Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama arkadaşın Joe ile birlikte birkaç aydır beraber oluyoruz…
Adam yine ses çıkarmadan hızı 120′ ye çıkarmış.
Kadın devam etmiş..” Evi ben istiyorum ” Artık 130’la gidiyorlarmış… Kadın “Ayrıca…” demiş.. ” Bütün çeklerini, kredi kartlarını, arabayı da istiyorum..”
Ve adam hızı 140’a çıkarmış.. Hala sesini çıkarmadan..
Kadın sormuş: Hiçbirşey söylemeyecek misin? Sen hiçbir şey istemiyor musun?
Adam 160′ a çıkmış ve cevaplamış:
” Hayır ..Ben ihtiyacım olan herşeye sahibim.. ”
Karısı şaşırmış..” Öyle mi? Nedir o??”
Ve araba karşıdaki duvara saatte 160 kilometre hızla çarpmadan önce adam cevap vermiş:
” Airbag bende! …”


BOŞANMIŞ BARBİE
Adam kızına Barbie almak ister ve bir oyuncakçıya girer.
– “Vitrindeki Barbie bebek kaç para ?” diye sorar.
Satıcı
– “Hangisi beyim ?” ve devam eder:
– “Barbie spora gidiyor 19.95 usd,
Barbie alışverişde 19.95 usd
Barbie discoda 19.95 usd
Barbie plajda 19.95 usd
Barbie boşandı 265 usd.”
, Adam şaşırır.
– “Neden hepsi 19.95 de, boşanmış olan 265 usd ?”
Satıcı cevaplar:
– “Çok basit boşanmış Barbie ile birlikte; Ken’in evini, arabasını, mobilyalarını da alıyorsunuz.”


BÖYLE SORUYA BÖYLE CEVAP
Renkli kişiliği ve düşük not vermesi ile öğrencileri arasında özel bir üne sahip olan felsefe öğretmeni, sınav yapacağı gün öğrencilere, önce kâğıt ve kalemlerini hazırlamalarını söyledi, sonra da sandalyesini kaldırıp masanın üzerine koydu.
Sonra:
“Sınav sorumu soruyorum” dedi. “Bu sandalyenin var olmadığını kanıtlayınız.”
Sıfırcı felsefe öğretmeni, sınav kâğıtlarını okuduktan sonra, bu konudaki ününe gölge düşüreceğini bilmesine rağmen, hayatında ilk kez bir öğrencisine yüz üzerinden yüz vermek zorunda kaldı. Öğrencinin sınav kâğıdında yalnızca şu iki sözcük yer alıyordu:
“Hangi sandalyenin?”



BOZ KARTALIN TADI
Milli Park Polisleri, adamın birini, nesli tükenmekte olduğu için koruma altına alınan bir Boz Kartal’ı kesmiş, pişirip yerken görmüş ve derhal tutuklamışlar… Mahkemede adamın avukatları müthiş bir savunma yapmışlar: “Bu adam ormanda yolunu kaybetmişti. Günlerdir aç olduğu için ya kartalı öldürecekti, ya kendisi ölecekti.” diye… Yargiç bu savunmayı kabul edebileceğini söylemiş. Kararını açıklamadan önce, sanığa dönmüş: – “Son bir şey sormak istiyorum” demiş, “Ben de av meraklısıyım da.. Bu Boz Kartalın tadı nasıl bir şey?” – “Valla efendim!” demiş adam, “Tam olarak Kelaynak ile Mavi Gagalı Puhu Kuşu tatlarının arasında bir şey..!”


BU NE ?
Bir ana okulunda öğretmen çocuklara paraları öğretmek istiyordu.Cebinden bir 25 kuruş çıkarıp gösterdi :
-Bilin bakalım bu ne?
Ön sırada oturan küçük bir çocuk çabucak cevap verdi :
-Tura!…


BUDAKSIZ AĞAÇ
Nasreddin Hoca çocukken Akşehir’e yapılan ilk büyük caminin (Ulucami M.1213) minaresine tamamlanır ve hizmete girer. Küçük Nasreddin birgün oradan geçerken ilk kez gördüyü camiyi ve özellikle minareyi şaşkın bakışlarla inceler. Tam bu sırada vakit namaz vaktidir, müezzin şerefeye çıkıp ezan okumaya başlar. Nasreddin bir an korkar, kendisini biraz toplayınca minarenin çevresinde telaşla bir tur atar, bakar ki çare yok, minaredeki müezzine bağırır ;
– Boş yere bağırma amca! öğle dalsız budaksız bir yere çıkmışsın ki … ben seni nasıl kurtarayım


BURADA BEKLİYORUM
İki deli oturuyormuş, birisi aniden ayağa kalkmış ve yürümeye başlamış. Oturan deli sormuş:
– “Nereye?”
– “Seni aramaya..”
– “İyi.. Çabuk gel, ben seni burada bekliyorum..”


ÇALDIKLARINI YERİNE KOY
Salomon tatile çıkmış, ortağını arıyor.
– İşler nasıl?
– Her şey gayet iyi, ancak sana kötü haberlerim var.
– Ne oldu?
– Soyulduk.
– Saçmalama Mişon, aldıklarını yerine koy..



ÇALIŞIRKEN
Dünyanın en ünlü kalp doktoru De Bakey’ın arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve De Bakey’e dönerek:
– “Size birşey soracağım neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerde olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım!!. Söylesenize nasıl oluyorda siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?”
Bunun üzerine De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş:
– “BUNLARIN HEPSİNİ MOTOR ÇALIŞIYORKEN YAPMAYI DENESENİZE!!!”


ÇARESİNİ BULMUŞ
Bir gemici geç vakit otele gelmiş. Yer olup olmadığını sormuş: – “İki kişilik bir odada tek yatağım var, demiş resepsiyon görevlisi, ancak pek tavsiye etmem. Çünkü öteki yatakta fena halde horlayan bir delikanlı yatıyor.” – “Ziyanı yok”, demiş gemici, verin bana o yatağı…” Ertesi sabah gemici hesabı ödemeye indiğinde otelci sormuş: – “Nasıl uyuyabildiniz mi?” – “Çok güzel uyudum”, demiş gemici. – “Yanınızdaki müşteri hiç horlamadı mı?” – Hiç horlamadı…” – “Ama nasıl olur?” – “Odaya girince yanağından “Merhaba güzel çocuk” diye bir makas aldım. Sabaha kadar gözlerini kırpmadan yatakta oturdu.”


CARLO
De Gaulle Cumhurbaşkanıyken Italya’yı resmen ziyaret etmiş. Gezi programında Fiat otomobil fabrikaları da varmış. Fabrikada dolaşırken De Gaulle birden :
– “Oooo Carlo! Sen burada mısın?” diye bağırmış ve makinenin başında çalışan bir işçiye doğru yürümüş. İşçide :
– “Vay Charles!” diye De Gaulle’e dönmüş, kucaklaşmışlar. Herkes şaşırmış. Koca De Gaulle ve işçi Carlo! De Gaulle yanındakilere :
– “Carlo benim eski arkadaşımdır” demiş. “Çocukluğumuz beraber geçti. Çok iyi insandır”, demiş. Fabrikanın yöneticileri hemen atılmışlar.
– “Bizim de en iyi işçimizdir. Çok severiz kendisini!”
Bir süre sonra İtalya’yı Nixon ziyaret etmiş. Onu da aynı fabrikaya
götürmüşler. O da aynı böüme gelince :
– “O Carlo!” diye haykırmış:
– “Sen buradasın ha!”
– “Vay Nik! Bu ne tesadüf? Bunca yıl sonra seni görmek…”
Sarılıp kucaklaşmışlar ve tekrar görüşmek ümidiyle vedalaşmışlar. Bu arada Nixon Carlo’yu Beyaz Saray’a çağırmış. Herkes şaşkın. Nixon gidince Carlo’yu İtalyan Dışişleri Bakanlığın’dan çağırmışlar:
– “Hadi De Gaulle çocukluk arkadaşında. Ya Nixon’u nereden tanıyorsun?”
Carlo gülmüş:
– “Gençliğimde Amerika’ya gitmiştim. Bir gangsterlik olayına adım karışmıştı. Nixon da çiçeği burnunda bir avukattı. Beni savundu ve beraat ettim. O zamandan beri dostuz.”
Sonra bir gün İtalya’yı Sovyet Başbakanı Kosigin ziyaret etmiş. Ona da aynı fabrikayı dolaştırmışlar. Ve aynı hikaye devam etmiş:
– “O Carlo yoldaş! Nasılsın? Seni bunca yıl sonra burada görmek beni çok sevindirdi.”
– “Vay Kosigin! Ne günlerdi onlar. Şimdi oturup iki tek votka atsak ne güzel olurdu.”
Herkes şaşkınlıktan küçük dilini yutacak.
Kosigin, yoldaş Carlo’yu Moskova’ya davet etmiş, o da :
– “Fırsatını bulursam gelirim.”, demiş
– “Ama bu patronlar insana hiç fırsat verir mi?”
Kosigin gider gitmez, fabrikanın müdürü Carlo’yı çağırmış:
– “Yahu hepsini anladık ama Kosigin’i nereden tanıyorsun?”
– “Ben eski komünistim. Biz birbirimizi tanırız.”
Müdürün tepesi atmış:
– “Sen böyle herkesi tanırmısın?”
– “Tanırım ya!”
– “Şimdi bana Papa’yı da tanıdığını söyleyeceksin herhalde!”
Carlo müstehzi olmuş.
– “O ne biçim laf? Elbette Paul benim en iyi arkadaşımdır.”
Müdür hırsından kıpkırmızı kesilmiş.
– “Palavra atma yahu! Sen Papa’yı nereden tanıyacaksın?. Hem de arkadaşınmış… Lafa bak.”
İşçi Carlo gayet soğukkanlılıkla cevap vermiş:
– “Ben iddiaya girmem, girenleride sevmem. Ama size dediklerimin doğruluğunu ispat edebilirim. Bu pazar Vatikan’a gidelim. Orada benim Papa’nın arkadaşı olup olmadığımı görürsünüz.”
Müdür pazar gününü iple çekmiş. Sabah erkenden Carlo’nun evine arabasını göndermiş ve buluşup Vatikan’a gitmişler. Vatikan meydanı ana baba
günüymüş. Biraz sonra Papa balkona çıkıp halkı takdis edecekmiş. Bu arada Papa’yı merak eden her dinden ve milletten insan meydanı doldurmuş.
İşçi Carlo müdürü bir elektrik direğinin dibine bırakıp, kalabalığı yarmış ve Vatikan Sarayı’nın kapısından içeri girmiş. Müdür şaşırmış ama, “Dur bakalım!” diye kendi kendini teselli etmiş..Biraz sonra balkonun kapısı açılmış ve Papa ile Carlo kolkola yürümüşler. Hem de gülerek. Papa hıristiyanları takdise başlarken Carlo da sağa sola bakarak müdürü aramış. Bir de ne görsün koca müdür birseksen uzanmış, yerde yatıyor ve etrafındakiler kendisini ayıltmaya
çalışıyorlar. Caorlo hemen Papa’ya dönüp:

– “Bana müsaade, bizim müdür bayılmış” diyerek ayrılmış.
Koşup müdürün yanına gelmiş. Birini elinde kolanya müdürü ayıltmaya çalışıyor. Carlo dayanamayıp sormuş:
– “Ne oldu bu adama?”
– “Bilmiyoruz! Siz Papa’yla balkonda görününce arkasında duran iki japon
-Allah Allah! Şu adam bizim Carlo! Ama yanında duran adam kim? dediler ve bu da düşüp bayıldı.”

DENİZE GİRMEK YASAK
Bir grup İngiliz, Amerikan ve Türk gemiyle yolculuk ediyorlarmış. Birden şiddetli bir fırtına kopmuş. Geminin batacağını anlayan kaptan hemen yolculara koşup gemiyi boşaltmalarını istemiş. Fakat kimse buna inanmayarak kendini denize atmayı kabul etmemiş. Bir süre sonra bütün yolcuların ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gören kaptan hemen bir tayfasını çağırmış. “Git bir de sen dene onları gemiden atlamaya ikna etmeyi” demiş. Tayfa gitmiş ve kısa bir süre sonra geri dönmüş. Kaptan merakla sormuş:
-Eee, noldu?
-Hepsi atladılar efendim.
Kaptan çok şaşırmış:
-Nasıl olur, daha demin kıllarını bile kıpırdatmamışlardı. Ne dedin onlara?
-Çok kolay. İngilizlere “Sizin gibi soylu insanlar batmak üzere olan bir gemide olmamalılar” dedim.
Amerikalılara deniz suyunun insan vücudu için çok faydalı olduğunu söyledim.
-Peki ya Türklere ne dedin?
-Onlara da “Denize girmek yasak! ” dedim.



DEVE – KUŞ
Devekuşu sormuş:
-Şu kervanda biraz da ben yük taşıyayım. Bahaneyle görgümüz artar.
Olmaz, demişler. Sen kuşsun.
-Öyleyse şu göklerde biraz çalımla uçsam.
– Olmaz demişler. Sen devesin..


DEVEKUŞLARI
Temel Avustralya’ya deve kuşu avlamaya seyahate çıkıyor. Orada malzemelerin hazırlayıp maceraya atılıyor. Bir virajı dönünce bakıyor 15, 20 tane devekuşu. Hemen arabayı durduruyor silahını doğrultuyor. Devekuşları silahı görünce ürkerek kafalarını kuma gömüyorlar. yani kendi akıllarınca saklanıyorlar. Temel etrafa bakıyor. ve kendi kendine sinirli sinirli soruyor:
– Ulan nereye gitti bu hayvanlar?

DİKENLİ TEL
İki deli tımarhaneden kaçmaya karar vermişler. Biri ötekine: “Git bak bakalım dikenli teller yüksek mi alçak mı, eğer yüksekse altından kaçarız, alçaksa üstünden atlarız.” Diğeri gitmiş, bir süre sonra geri gelmiş ve şöyle demiş: “Ne yazık ki kaçamayacağız arkadaşım çünkü hiç dikenli tel yok!”

DOĞRU SÖYLEMİŞ
Market sahibi Temel,telefonla toptancıyı aramış ve siparişini vermiş;
“-İki koli Alcida dondurma.. Adam sevinmiş, çünkü Algida’yı ilk kez doğru söyleyen biri çıkmıştır..

“-Adresiniz neydi beyefendi?..
“-Temel cida pazarı…

DOKUZ AKÇA
Hoca’ya rüyasında dokuz akça verirler. Hoca da ,yine rüyasında, dokuz yerine on akça olsun diye kavga ederler. Bu arada uyanır.Bakar ki eli bom boş.. Hemen uyumak için gözlerini kapar, elini uzatır, getirin, on değil dokuz akça olsun, der.

DOPİNGLİYMİŞ
Çok miktarda doping hapı alan Temel maraton yarışına katılmış… Sonuncu olmuş…
İdris haklı olarak sormuş:
– Yahu neden sonuncu oldun?
– Doping yaptığım anlaşılmasın diye, demiş Temel…


DÖRT TANE
Tursun sormuş Temel’e:
– Ula Temel Sen kaç dua biliyorsun;
Temel:
– Dört adet dua pileyrum demiş.
Tursun:
– Hangilerini pileysun demiş.
Temel:
– Üç ihlas bir Elham’i pileyrum daaa

DUA EDELİM
Kasabanın semercisi ölmüş… Yeni gelen semerci işin acemisiymiş. Yaptığı kötü semerler yüzünden bütün eşeklerin sırtı yara olmuş. Eşekler başlamış semercinin ölmesi için dua etmeye.. Sonunda dualar kabul olmuş. Semerci ölmüş. Ne var ki yerine gelen daha da acemiymiş. Eşekler yeniden duaya başlarken biri demiş ki:
-“Yahu arkadaşlar anlaşıldı ki semercinin iyisi gelmeyecek… Semerci ölsün diye dua etmenin anlamı yok…”
-“Peki ne yapalım?”
-“Allah’a bizi eşeklikten kurtarması için dua edelim.”

DURMUYOR Kİ
Kadın doktora gitmiş ve:
– “Doktor Bey, kocam kendini asansör sanıyor.”
– “Peki hanımefendi eşiniz niye gelmedi sizinle?”
– “Getireceğim ama bir türlü bu katta durmuyor ki..”

DURUM KÖTÜ
Ortayaşlı bir çift, ergenlik çağındaki oğullarının ilerde ne olacağını anlamak için ona bir test yapmaya karar vermişler… babası masanın üstüne 20.000.000 TL, dini bir kitap ve bir şişe viski koymuş, sonra karısına demiş ki:
–“Bak hanım, şimdi biz oturma odasına saklanıp bizim oğlanın eve gelmesini bekliycez.. Gelince masada bunları görecek.. Eğer 20 milyonu alırsa anla ki bizim oğlan işadamı olucak.. Dini kitabı alırsa din adamı olucak.. Viski şişesini alırsa da şansımıza küselim, çünkü bu demek ki oğlumuz tembel tenekenin biri olacak….
Ve onlar gider gitmez evin oğlu gelmiş… Annesiyle babası kapı aralığından izlerken, delikanlı masadakileri görmüş… Önce 20 milyonu almış cebine atmış.. sonra dini kitabın sayfalarını şöyle bir karıştırmış ve onu da almış… Derken viski şişesini açmış birkaç yudum almış, “Oooo nefis” diye onu da koltuğunun altına sıkıştırmış, cıkmış gitmiş. Hemen ardından annesiyle babası odaya dalmışlar.. Baba çok endişeli:
–“Vah vaaaaah…. Durum sandığımızdan da kötü.”

–“Niye öyle diyosun bey???”
–“Bu çocuk kesin politikacı olacak…!!!”

DÜŞEYRUM
Pilot Temel telsize var gücüyle bağırıyordu : -Ula, sağ motor bozuldu. Düşeyrum, düşeyrum.Meydey düşeyrum. Kule düşeyrum. Kule hemen cevapladı: – Mesaj anlaşıldı. Yerinizi bildirin, yerinizi bildirin. Temel gayet ciddi : – Pilot kabini, öndeki sol koltuk, pilot kabini, öndeki sol koltuk!.

DÜŞÜŞ
Temel, New York’taki gökdelenlerden birinin 53. katında çalışırken aniden ayağı kaymış ve aşağı doğru uçmaya başlamış… 52, 51, 50, 49, 48… Katları yıldırım hızıyla geçen Temel 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2… Ve 1’inci kata geldiğinde kafasından şimşek gibi şu düşünceler geçmiş:
– Sağa çok şükür Tanrum, haburaya kadar sağ sağlim celduk… Birinci kattan düşsen de nasil olsa pişeycukler olmaz.

EĞLENECEĞİZ
– “Sevgilim ,” dedi Donald. ” Bu gece çok eğleneceğiz.Çünkü 3 sinema bileti aldım.”
– “İyi ama neden 3 bilet?”
– “Biri annene, biri babana , bir de erkek kardeşine…”


GAZETE
Başhekim, akıl hastanesinin bahçesinde dolaşıyordu, bir ara baktı, bir kalabalık gözüne çarpmıştı. Hemen oraya seğirtti.Deliler bir halka oluşturmuş, ortada dönüp konuşan birini dinliyorlardı :
-Papendreu seçimleri kaybetti. Hastaneye kaldırıldı…Bulgar zulmü devam ediyor. Zorla yollanan soydaşlarımızın sayısı seksen bine ulaştı…Federasyon kupasını Beşiktaş kazandı…
Başhekim bu işten hoşlanmış:
-Ne yapıyorlar bunlar böyle? diye sormuş.
-Efendim, demişler. Ortadaki deli kendinin gazete olduğunu sanıyor, haberleri bildiriyor.
Başhekim daha da hoşlanmış.Dolaşmasını sürdürmüş. Az ileride birde ne görsün! Sekiz, on deli iplerle sımsıkı birbirlerine bağlanıp bir köşeye atılmamış mı!
-Onlar mı, okunup da iadeye gidecek eski gazeteler efendim…

GEÇMİŞ OLSUN
Atatürk, yurdumuzu ziyaret etmekte olan Yugoslav kralı Aleksandr ile İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda konuşurken konuk kral:
-Ekselans, biz Türkleri çok severiz. Sevgimiz o kadar çok ki, vaktiyle Birinci Cihan Harbi’nin sonunda Lloyd George Batı Anadolu’yu Yunanistan’a teklif etmeden evvel bize teklif etmişti. Fakat biz Yugoslavlar, Türkleri çok sevdiğimiz için Lloyd George’un bu önerisini kabul edip Anadolu seferine çıkmadık.
Atatürk, kralın bu sözlerine karşılık cevabı şu olur:
-Haşmetmeap, evvela bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra ise, büyük geçmiş olsun derim…

GELMEDİK..
– Doktor beni morga mı götürüyorsunuz ?..
– Evet.
– Ama ben daha ölmedim ki…
– Olsun biz de daha gelmedik zaten…

GOL YEDİM
Hasta doktoruna dert yandı: “Sormayın doktor bey… Gece gündüz, kendimi hep kaleci olarak düşünüyorum, ha bire topu tutmak için sağa sola atlıyorum. Geceleri uykum kalmadı, gündüzleri iş yapamaz hale geldim.” “Canım kaleci olduğunuzu düşünmeyi bıraksan da biraz da güzel kızları düşünsen olmuyor mu yani?” “Ah doktor bey… bir kaç defa kızları düşünmeye çalıştım her seferinde topu elimden kaçırdım, gol yedim…”

GÖRMEK İSTEMEZMİŞ
Kayserilinin biri berbere gitmiş. Sırtını aynaya dönerek berber sandalyesine ters oturmuş.
Berber :
-Efendim niçin ters oturuyorsunuz? diye sorunca şu cevabı vermiş :
-Zabah zabah Gayserili yüzü görmeğ istemem de!

GÖRMÜŞ
Fadime ile Temel balayına gidecekleri yeri günlerce konuştuktan sonra Antalya üzerinde karar kılmışlar…Bunun üzerine Temel;
“-Ben Antalya’yı daha önce görmüştüm” demiş ve Fadime’yi yalnız göndermiş…

GÖZ DOKTORUNDA
Göz Doktoru:
– Şu tablodaki harfleri okur musunuz?..
Cafer:
– Siz bana okur musunuz?.. Benim gözlerim bozuk da..

GÖZLERİM KIZARDI MI
Aslan ile kurt arkadaş olmuşlar… Açlıktan kıvrandıkları bir gün, ovada otlayan bir at görmüşler. Tepenin üstünde atı seyreden aslan, kurda dönüp sıra ile sormuş:
– Gözlerim kızardı mı?
– Evet, demiş kurt.
– Kuyruğum dikildi mi?
– Evet…
– Tüylerim diken diken oldu mu?..
Kurt, yine; “Evet” deyince aslan yıldırım gibi ata saldırmış ve yere devirmiş… İki arkadaş, kendilerine güzel bir ziyafet çekmiş.
Bir zaman sonra aynı kurt tilkiyle dolaşmaya çıkmış. Karınları iyice acıkmış. Tam o sırada ovada otlayan bir at görmüşler ve kurdun aklına önceki olay gelip, tilkiye sormuş:
– Gözlerim kızardı mı?..
– Yooo, demiş tilki.
– Kuyruğum dikildi mi?
– Hayır!
– Peki tüylerim diken diken oldu mu?..
– Olmadı, diyerek gördüğü gerçeği söylemiş tilki… Ama duyduklarına bozulmuş olan kurt;
– Evet, desene!.. diye kükremiş.
Tilki bakmış ki pabuç pahalı… Çaresiz;
– Evet… Evet, evet, demiş.
Marifetin, tilkiden duyacağı “evet”lerde olduğunu sanan kurt bir hışımla atın üzerine saldırmış… Saldırmış saldırmasına da, ömrünün en sıkı ve en güçlü çiftesini yemiş!..
Tilki, cansız bir halde ve pestil gibi önüne yığılmış olan kurdun başında ona uzun uzun bakmış ve demiş ki:
-Hah işte. Şimdi gözlerin kızardı, kuyruğun dikildi ve tüylerin diken diken oldu!..

GÜNEŞ TUTULMASI
Albay, binbaşıya: -Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün. Binbaşı, yüzbaşıya: -Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır. Yüzbaşı, teğmene: -Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir. Teğmen, başçavuşa: -Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir. Basçavuş, askere: -Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun. Askerler kendi aralarında: -Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış.

GÜZÜN YERLER
Akşehirde otururken, Nasrettin Hoca’nın evine, dostlarından biri konuk olarak gelmiş.
Nasrettin Hoca bu konuğuna çeşitli yemekler hazırlatarak ikramlarda bulunmuş.
Tam yatacakları sırada,durmaksızın yemek yiyen bu obur konuk,
Hocaya bir mani söylemeye başlamış:
“Bizim iller, bizim iller,
Yatarken üzüm yerler…”
Nasrettin Hoca, konuğun ne demek istediğini hemen anlamıştı.
Ona bu saatte üzüm ikram etmeyi uygun bulmadığı için, hemen bir karşı mani söyledi:
“Bizde böyle adet yoktur,
Saklarlar da güzün yerler…”

HABER VERİYOR
Temel’in askerliğini yaptığı bölükte bir askerin babası ölmüş. Komutanlar bu acı haberi o askere nasıl söyleyelim diye düşünürlerken Temel’i görmüşler.”Hah demişler bunu ancak Temel’e söyletiriz”, demişler ve Temel’i çağırmışlar. Temel’e :
-Temel arkadaşın Ahmet’in babası ölmüş. Bunu kendisine alıştırarak ancak sen söylersin. Ahmet’i çağır ve bunu kendisine söyle, demişler.
Temel Ahmet’e bağırarak :
-Ula Ahmet çabuk pura gel.
Ahmet :
-Ne var Temel, der.Temel :
-Senin Emicen varmidur?
-Vardır.
-Dayın varmidur?
-Vardır.
-Anan varmidur ?
-Vardır.
-Baban varmidur ?
-Vardır.
-Nah vardur!

HAFIZA
Akvaryumda iki balık karşılaşırlar. Biri diğerine;
– ‘Balıkların hafızası iki saniyelikmiş duydun mu?’ der.
Diğeri;
– Ha?..
Soruyu soran ;
– Ne?..
Bunun üzerine tekrar diğeri;
– Ha?..

HAFIZA
Hasta doktora şikayet ediyordu;
-“Doktor bey hafızam çok zayıf, herşeyi unutuyorum”..
-“Ne zamandan beri”?..
-“Ne, ne zamandan beri?..

Kışın Nasıl Bineceksin?

Dursun, çok sıcak bir yaz gününde son model bir Mercedes almış ve kahvenin önüne gidip Temeli çağırmış.
Dışarısı çok sıcak araba klimalı olduğundan çok soğuk.
Dursun Temel’i gezdirmiş de gezdirmiş ve kahvenin önüne gelmişler Dursun sormuş;
-Nasıl Temel arabamı beğendin mi?
Temel;
-Beğendim beğenmesine ama, acaba kışın nasıl bineceksin bu arabaya.

At Yarışı

Veli efendi hipodromuna giden Temel atlar start alır almaz favorisi olan atı elinde dürbünle takip ederek bir yandan da -Benim, at nasıl da yel gibi gidey diyerek atını över. Gerçekten de Temel’in atı en öndedir. Etraftakiler gıpta ile Temel’e bakarlar, Temel dört köşedir. Fakat bir süre sonra atlar teker teker Temel’in atına yetişip geçmeye başlarlar. Derken Temel’in atı en sonuncu duruma düşer. Temel etrafın alaylı bakışlarına aldırış etmeden tezahürata devam eder.
-Uy aslanım benim ata bak nasılda hepsini önüne kattı getiriy.

Merak

At yarışına merak saran Temel bir gün hipordroma gider. Yalnız önünde delicesine bir o yana bir bu yana koşan atlara akıl erdiremez ve dayanamayarak yanındakine sorar.
-Hah hemşerim bu atlar ne deli gibi koşup duruyor.
Adam da :
-1. olana ikramiye var da ondan, der.
Temel de cevap vererek :
-Hah 1. olana para varda ötekiler niye koşup duruyor.

Romatizma

Temel yaşlanmış ve sol ayağı devamlı ağrımaya başlamıştır. Ağrılara dayanamayan Temel günün birinde doktora gitmiş :
-İyi günler doktor bey.
-Buyrun size nasıl yardımcı olabilirim.
-Pir şikayetim var.
-Anlatın sizi dinliyorum.
-Bu benim sol ayağım devamlı olarak ağrıyor.
Temeli kısa bir süre inceleyen doktor teşhisini koyar.
-Efendim sizin sorununuz yaşlılıktan meydana gelmektedir. Yani ayağınızda romatizma vardır. Doktorun bu teşhisini duyan Temel :
-Doktor bey madem öyle diyorsunuz ama benim sağ ayağım hiç ağrımıyor o da öbür ayağımla aynı yaşta değil mi?

Başarılı Erkek

Karadeniz’in erkekleri köy ve kasabalarda genelde önden giderler. Hanımları da bir kaç adım geriden onları takip ederdi. Trabzon’a gelen bir köşe yazarı önden giden Temel’i görünce dayanamaz durdurarak sorar : -Beyefendi, sana hak adına bir soru soracağım. -Buyur sor?
-Şu geriden gelen teyze hanımınız mı? -Evet, ne olmuş? -Sen, kadınlara saygılı değil misin? Sen önde hanımın arkada. Temel cevap verir – Her başarılı erkeğin arkasında bir hanım yok mudur? -Vaaar! -Eeee! Bende başarılı bir erkeğim.

Sinema

Adamın biri sinemaya gider. Tam sinemada film başlarken önüne saçını kazıtmış biri oturur ve sinemanın ışıkları bu saçını kazıtmış adamın kafasına vurur… Arkasındaki adam bir türlü filmi izleyemez. Adam içinden “Şunun ensesine bir tane yapıştırayım” der sonra “Oğlum adam iri yari… Ellese bile beni parçalar” deyip vazgeçerken yanına Temel oturur.. Adam Temel’e dönüp “Şu kafasını kazıtmış adamın ensesine bir tane vur sana 5 milyon vereceğim” der. Temel de dayanamaz adamın ensesine bir tane yapıştırır ve devam eder “Ulan Hasan sen burada mıydın?” der. Adam dönüp “Ne Hasan’ı kardeşim?” der Temel de “Pardon kardeşim karıştırdım.” der ve adam önüne dönünce 5 milyonunu alır. Adam dayanamaz ve Temel’e dönüp “Kardeş bir tane daha yapıştır sana 10 milyon vereceğim” der. Temel bir tane daha adamın ensesine vurur ve ilave eder “Hasan sensin be yeme beni” Adam dönüp “Hasan değilim kardeşim be.” deyip ön koltuklardan birine oturur. Temel’in yanındaki adam artık filmi bırakıp bu kafasını kazıtan adamı aramaya başlar ve bulur hemen Temel’e dönüp “Bak kardeşim işte oraya oturmuş. Git ensesine bir tane daha vur sana cebimdeki tüm parayı vereceğim” der.Temel hemen kafasını kazıtmış adamın ensesine bir tane yapıştırıp “Ulan Hasan burada mıydın, ben de yarım saattir öndeki adamı sen sanıp ensesine vuruyorum.” der…


HAFIZA TESTİ
Üç yaşlı adam doktorda hafıza testindedirler. Doktor ilk yaşlı adama sorar:
-Üç kere üç kaç eder?
-274..?
yanıtını alınca doktor üzgün bir şekilde ikinci yaşlı adama döner:
-Şimdi sizin sıranız. Üç kere üç kaç eder?
-Salı..?
Doktor artık iyice ümitsiz şekilde üçüncü yaşlı adama döner:
-Evet, şimdi de sizin sıranız üç kere üç kaç eder?
-Dokuz..? cevabını sevinçle karşılayan doktor
-Bu harika, nasıl buldunuz? der.
Üçüncü yaşlı adam sakince:
-Oh, çok kolaydı. Sadece 274 ten salıyı çıkardım.?

HAKEM
Maçın tam ortalarında oyunculardan biri hakemin yanına yaklaşır:
-Köpeğinizin ismi nedir?
-Benim köpeğim yok ki.
-Çok garip, hem körsünüz, hem de köpeğiniz yok!…

HESAPLAŞMA
Temel tutmuş Yahudi’ye tokat atmış.
– Neden vurdun?
– Siz Isa peygamberi carmiha cermişsiniz.
– İki bin yıl önce olmuş bir şey bu.
– Valla pen yeni tuydum.

HIÇKIRIK
Savaşın en kızgın anıydı.Cephede bombalar patlıyor, mermiler vızır vızır uçuyordu.Bu arada bir askeri hıçkırık tuttu.Yanındaki askere döndü hıçkırık tutan :
-Heey, beni korkutsana biraz!…Korkut da hıçkırığım geçsin…

HIZ TUZAĞI
Adam trafikte ‘alçaktan uçarak’ giderken polise yakalanır… kenara çeker arabadan iner:
– Buyrun Memur Bey!
– Beyefendi aşırı hız yaptığınız için sizi durdurmak zorundayım, ehliyetiniz lütfen?
– Ehliyetim yok, son yaptığım kazada ehliyetime el koydular Memur Bey.
– Peki aracınızın ruhsatını görebilir miyim?
– Araba benim diil Memur Bey çaldım ben bu arabayı.
– Anlamadım nasıl yani, siz bu arabayı çaldınız, öyle mi???
– Evet Memur Bey, aa durun bi dakka torpido gözünde ruhsat olucaktı, silahımı oraya koyarken ruhsat gibi bişi gördüm galiba….
Polis iyice şaşırır:
– Torpido gözünde silah mı var?!
– Evet Memur Bey, bu arabanın sahibi kadını vurduktan sonra cesedi bagaja koydum silahı da torpido gözüne koydum…
– Bİ DE BAGAJDA CESET Mİ VAR?!
– Evet Memur Bey…
Trafik polisi bunu duyar duymaz amirini arar, arabanın etrafı bir anda polislerle dolar ve adamı sorguya alırlar…. Ekipler amiri adamın ehliyetini ister, adam ehliyetini çıkarır ki ehliyet geçerli temiz hiçbir anormallik yok.. Bunun üzerine adamın ruhsatını ister, adam çıkartır ruhsatı da verir, ekipler amiri yine bakar ki araba adama ait.. Derken adamdan torpido gözünü açmasını ister, adam açınca ortaya çıkar ki orada da silah falan yok… Ekipler amiri bir de bagaja bakmak ister adam bagajı açar orada da ne ceset ne bişi yok.. Bunun üzerine ekipler amiri ‘Çok garip’ der….’Sizi durduran memurun anlattığına göre bu arabanın bi kadına ait olduğunu söylemişsiniz, kadını öldürüp cesedi bagaja, silahı da torpido gözüne koymuşsunuz…’
Adam güler:
‘İnanamıyorum… O şimdi benim için ‘aşırı hızlı gidiyordu’ da demiştir….’

HOCA
Lüks bir semtteki kuşçu dükkanına giren müşteri güzel bir papağan almak istediğini söylemişti.
Dükkan sahibi, müşterisini papağanların olduğu bölüme götürdü. İçerde birbirinden güzel birçok papağan vardı. Adam gözüne kestirdiği bir papağanın yanına yaklaşıp
“Bu kaç para” diye dükkan sahibine sordu. Kuşçu “1000 dolar” deyince adam “Nedir bunun özelliği ?” diye sordu. Kuşçu :
– Efendim bu hayvan kendi türünün en güzel örneğidir, ayrıca Türkçe ve İngilizce konuşur, diyerek papağanın özelliklerini saydı. Bu arada müşterinin gözüne daha güzel, rengarenk ve çok canlı renkleri olan başka bir papağan çarptı. Hemen onun yanına gidip kuşçuya “Bu kaça” dedi. Kuşçu :
– 1500 dolar efendim, buda kendi türünün en güzel örneğidir, ayrıca Türkçe, İngilizce, Almanca konuşur, diyerek müşteriye bilgi verdi. Müşteri tam bu papağanı almaya karar verdiği sırada,
dükkanın en arka köşesinde tek başına kendi halinde duran, tüyleri yer yer dökülmüş kalan tüylerinin rengi ise siyah, beyaz, gri karışımı, tavukla karga arası ne olduğu belirsiz ucube gibi bir yaratık görmüştü. Gırgır olsun diye onun yanına gidip dükkan sahibine:
– Ya bu kuş kaç para ? diye sordu.
Kuşçu
– Onbin dolar diye cevaplayınca adam şaşırdı ve
– Yok ya peki kaç dil konuşuyor bu hayvan ? diye merakla sordu.
Kuşçu “Bu hiç konuşmaz efendim” deyince adam büsbütün şaşırdı :
– Sen benimle dalgamı geçiyorsun kardeşim, o kadar güzel papağanlar var en iyisi 1500 dolar,
sen bu kuşa bile benzemeyen hemde hiç konuşmayan bir hayvana 10.000 dolar diyorsun
nedir bunun özelliği diyince kuşçu gülümseyerek :
– Valla bende bilmiyorum beyefendi, ama öbür papağanların hepsi de buna hocam diyor.

HOCANIN KIZLARI
Hocanın iki kızı varmış. Bunlardan birini kocası çifçi, diğerinin ki ise kiremitçiymiş. Hoca kızlarının ziyaretine gidince hatırlarını sorup, para durumlarını öğrenmek istemiş.
Kocası çifçi olan:
-Bu yaz yağışlı geçerse bol bol ekin alırız. Ekini satınca elimi çok para geçer ve zengin oluruz, demiş.
Kocası kiremitçi olan:
-Bu yaz yağmur yağmazsa, yaptığımız kiremitler kurur. Onları satar çok para kazanırız. Böylece zengin oluruz demiş.
Hoca başlamış düşünmeye. Böyle düşüne düşüne evine varmış. Karısı Hocayı düşünceli görünce:
-Hayrola Hoca kızlardan bir hayırsızlık mı gördün ki böyle düşüncelisin? diye sormuş.
Hoca ağır ağır başını kaldırarak:
-Kızlardan biri ayvayı yiyecek ama hangisi bilmiyorum, demiş.

İÇİNİ YAKAR
Nasreddin Hoca bir cimri tanıdığının evine gittiğinde tanıdığı ona bayat ekmek ile bir tabak bal ikram etmiş. Nasreddin Hoca, bayat ekmeği dişi kesmeyince sinirinden balı kaşıkla yemeye başlamış. Ev sahibinin gözü yerinden oynamış: – “Aman efendim, bal ekmekle yenmez ise, insanın içini yakar”, demiş. Nasreddin Hoca hiç ses çıkarmadan balı bitirmiş ve: – “Kimin içinin yandığını Allah biliyor”, demiş.

İKİ ADET BEYİN
Temel’e sormuşlar,
-İki adet beyne sahip olan kimdir?
-Hamile kadun..

İKİ CİDDİ NEDEN
Sabah anne, oğlunun odasına girdi ve onu uyandırdı. “Haydi oğlum, uyan artık. Okula geç kalacaksın…” Oğlu, yarı açık gözlerle annesine baktı ve uykulu bir sesle “fakat anne, bugün okula gitmek istemiyorum” dedi. Anne, oğlunun isteğine karşı çıktı: “Okula neden gitmek istemiyormuşsun bakayım?” dedi. “İki ciddi neden söyle bana…” Oğlu bir yandan esnerken, bir yandan da annesini yanıtladı: “Okuldaki tüm öğretmenler benden nefret ediyorlar, biiir… Tüm öğrenciler de nefret ediyorlar, ikiii… Bu iki ciddi nedenim yeter mi, anne?” Annesi oğlunun nedenlerini geçerli bulmadı; “bunlar okula gitmemen için neden olamaz” dedi. “Şimdi hemen kal ve çabuk hazırlan…” Bu kez oğlu iki ciddi neden göstermesini istedi annesinden: “Sen de bana, okula kesinlikle gitmemi gerektirecek iki ciddi neden gösterebilir misin, anne?” dedi. Sabrı tükenme noktasına gelen anne, oğlunun üstündeki yorganı hızla çekti ve oğlunun istediği iki ciddi nedeni ondan sonra açıkladı: “Birinci ciddi neden, 52 yaşında koskoca bir adamsın…” dedi şöyle devam etti: “İkinci ciddi neden ise, sen okulun müdürüsün, oğlum…”

İKİ KİLO YETER
Adamın biri, Kayseriliye sormuş :
-Bir eşeği boyamak için kaç kilo boya gerek!
Adamı baştan ayağa süzen Kayserili :
-Senin boydaki bir eşek için iki kilo yeter!

İKİ VAKTE KADAR
Eski deyimle basur (yeni ve bilimsel söylenişiyle hemoroit) çekenler bilir, çok ıstırap veren bir hastalıktır. Adamcağız da hemoroitten öyle çekmiş ki…Derken biri Kahve telvesi sür deyince, bir yerlerden kahve bulmuş. Bol bol koyup pişirmiş. Sonra da avuçladığı gibi sürmüş. Sürmüş ama… Ağlaya sızlaya doktora koşmuş. Soyunmuş, eğilmiş. Doktor da eğilmiş, bakarken… Hasta sormuş:

-Ne var doktorcuğum? Ne gördün?
-Vallahi iki vakte kadar bir yol görünüyor.Birde uzun boylu birinden toplu para alacaksınız.Haaa Bir de mektup var.

İKİ YILAN
İki deli kendilerini yılan sanıyorlarmış.Bir gün duvarın üzerinde güneşlenirlerken biri bağırmış;
-“Eyvah dilimi ısırdım, zehirlenip öleceğim!..Öteki
-“Yahu ne aptalsın..Biz zehirli yılan değiliz ki..

İş Yavaşlatma Eylemi

Memur maaşlarına yapılan zammı yetersiz bulan Temel de, “Memur Eylemi”ne katılır. Ancak mesai saati bitiminde, arkadaşları evlerine gitmesine rağmen o, dairede kalır. Gece eve geciken Temel’i merak eden karısı telefonla her arayışında:
– Eylem yapayrum karicuğum, cevabını alıyormuş.
Kadıncağız sonunda sinirlenip:
– Ula herif, heman eve gel… Gece yarısi oldi, hem eylem yapayrum deysun hem da eşekler gibi çalişaysun. Ha bu ne biçim eylemdur?
– Kolay mi saniysun! Bu, “işi yavaşlatma eylemidur”… Sekiz saatluk işi yavaşlatinca, en az on sekiz saatini alayi adamun da…

Fırıncı

Temel, zaten üç fırın olan bir sokağa dördüncü fırını açmış… Öteden beri aralarında rekabet olan diğer üç fırıncı, dördüncü dükkan da açılınca reklam yapma gereği duymuşlar. Birinci fırıncı camekanına, “Şehrin en iyi ekmeği burada” diye tabela asmış. Bunu gören ikinci fırıncı da, “Türkiye’nin en iyi ekmeği burada” yazmış. Üçüncü durur mu, o da, “Dünyanın en iyi ekmeği burada ” tabelasını asmış… Tabii Temel de onlara ayak uydurmuş ve şu tabelayı asmış camekanına: “Haçan bu sokağun en iyi ekmeği buradadur”

İndirim Hakkı

Doktor, istediği tedavi ücretini fazla bulan Temel’e: – Unutmayınız ki, demiş, oğlunuz kızamık olduğunda tam beş kez evinize geldim… Temel, hemen karşılık vermiş: – Siz de hastaluğu bütün okula oğlumun yayduğuni unutmayunuz toktor bey…

Biz Birşey Demeyiz

Temel, Amerika’dan Trabzon’a gelen konuğa etrafı gezdiriyor… Amerikalı konuk çevreyi dolaşırken, bir yandan da Türkçe bir kaç kelime öğrenmeye çalışıyor… Bir ağacın yanından geçerken Amerikalı Temel’e soruyor:
– Biz İngilizcede buna “tree” deriz, siz ne dersiniz?
Amerikalının sorularından bıkan Temel yanıt vermiş:
– Biz bi şey demezuk, yanindan geçer gideruk…

İKİYÜZLÜ
Öğretmen sormuş:
– Söyle bakalım, iki yüzlü kime denir?
Zeynep:
– Okula gülerek gelen öğrenciye

İLAN SERVİSİ
Çok kıymetli bir köpek evden kaçmış. Sahibi oturduğu küçük kentte çıkan yerel gazeteye bir ilan gönderip, bulana 1000 dolar ödül vaadetmiş. Fakat gönderdiği ilan gazetede çıkmamış. Öfkelenen adam doğruca gazete yönetimine gitmiş.
“İlan servisi şefiyle görüşmek istiyorum.” Demiş.
Orada danışmada duran bir delikanlı “dışarıda” diye cevap vermiş.
Ya yardımcısı?
O da yok
O halde yazı işleri müdürüyle konuşayım.
O da dışarıda
Peki, ya gazetenin sahibi?
O da burada değil.
İnanılır gibi değil! Nerede bu adamlar?
Köpeğinizi aramaya gittiler, efendim.

İLTİFAT
Bernard Shaw bir davette çok çirkin bir kadına iltifat ediyormuş;
-“Hanımefendi çok güzelsiniz..
Kadın ekşi bir suratla Bernard Shaw’ı tersler;
-“Ne yazık ki ben sizin için aynı şeyi söyleyemiyeceğim..
-“Kolayı var azizem..Benim gibi yapın,yalan söyleyin..

İNANMAZSANIZ ÖLÇÜN
Çevreden bir grup insan, Hoca’yı çevirmişler. Hocam size bir sorumuz var demişler ve anlatmışlar: Hocam dünyanın ortası neresi? Hoca,beş on adım ilerlemiş, bastonunu yere saplamış.Dünyanın ortası burasıdır demiş. Şaşkın şaşkın bakan cahiller, Nasıl olur Hocam?derler. Hoca’da: İnanmazsanız ölçün…der.


HAMİLE KADIN
Küçük bir çocuk, hamile bir kadının karnına dokunarak:
-Ne var sizin karnınızda teyze,
Kadın:
-Çocuğum var evladım, diye cevap verir.
-Sizin çocuğunuz mu?
-Evet
-Onu seviyor musunuz?
-Evet
-Çok mu seviyorsunuz?
-Evet evladım.
-Öyleyse neden yediniz?

HAMSİ ALACAKTI
Karadenizli adam dükkana girdi ve hamsi istedi…
“Karadenizli misiniz” diye sordu tezgahtar.
Adam kızdı:
“Karadenizliyim ne olacak ?” Ve başladı yine öfkeyle sormaya :
“Ne yani? Şimdi Antep fıstığı istesem ‘Antepli misin’ diye mi soracaksın ?
‘Izmir tulumu’ istesem Izmirli, ‘kestane şekeri’ istesem Bursalı mı olacaktım?”
“Yooo” dedi tezgahtar ..
“O zaman niye sordun ? ‘Karadenizli misin’ diye ?”
“Burası NALBUR dükkanı da ondan”


HANGİSİ BOĞULMUŞ
Mark Twain’e sormuşlar;
-“Bir ikizim vardı..Zavallı Bill..
-“Öldü mü yoksa?..
-“Emin değilim.Bebekliğimizde bizi yıkarlarken birimiz boğulmuşuz ama hangimiz belli değil..



HANGİSİ UYGUN
Temel güzel bir at almış, yanlız bir problem var. At ahıra girip çıkarken kulakları ahırın üst kirişine değiyor, hayvanın canı yanıyor… Bir cumartesi günü Temel almış eline bir eğe ahırın üst kirişini eğeliyor. Oldukça zor bir işlem olduğu için de iki saattir uğraşmakta… O sırada ordan geçmekte olan bir ihtiyar soruyor Temel’e ve atın kulaklarının kirişe değdiğini anlayınca, akıl veriyor:
” Oğlum böyle uğraşma al eline bir kazma da aşağıdaki toprağı kaz, daha kolay olur..”
Temel cevap veriyor:
“Amca iyice bunadın galiba.. Atın ayakları sürtse dediğin doğru da,atın kulakları sürtüyor, kulakları… Anladın mı?”

HANIMINDAN KORKAN KALKSIN
Elazığ’da adamın biri kahveye girer ve oyun oynayanlara hitaben :
“Hop abeler, bi dakka. Hanımından gorhanlar ayağa gahsın.”
Ani bir gürültü, hayda herkes ayakta. Bir kişi hariç. Kahvenin tamamı hayretler içinde. Soruyu soran adam, oturan adama yaklaşır ve :
“Abe helal olsun be, deliganlı adammışsın. Harbiden sen hanımından korkmaz mısın?”
Adam nefes nefesedir. Heyecanı biraz geçince :
“Yav gardaşım ele bi laf ettin ki, dizlerim kırıldı, galhamadım.” der.


HAS İNCULAZCE
Temel, İngiltere’de oteldeymiş. Oda servisini arayıp:
-Tu, Ti, Tu, Tu, Tu, Tu. demiş.
Oteldekiler telaşa kapılmış bu mesajı çözmek için oraya, buraya haber salmışlar… Sonunda konsolosluktan bir tercüman bulmuşlar ve Temel’in ne dediği anlaşılmış:
‘2 çay, 222’ye !’



HAVAALANI
Temel pilottur. Bir gün uçağı zar zor piste indirir ve söylenmeye başlar: “Üf be her seferinde böyle zorlanıyorum, ne diye bu pistlerin genişliği 5 km uzunluğu 20 m olur anlamıyorum.


!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!1

HAVUZ
Doktor akıl hastahanesine havuz yaptırmış. Deliler buna çok sevinmişler;o kadar sevinmişler ki hemen havuza dalmaya başlamışlar,360 dalanlar,balıklama dalanlar. Doktor hastalarının birinin yanına yanaşmış”Havuzu nasıl buldunuz ?”diye sormuş. Deli de çok beğendiklerini,havuzun harika olduğunu söylemiş. Doktor da ”İyii.Yarın da havuza su dolduracaaz.!!”demiş



HAYAT TECRÜBESİ
Bir diyetisyen, huzurevinde geniş bir kalabalığa konferans vermektedir:
“Midemize indirdiğimiz hersey bizleri her an öldürebilecek kadar tehlikelidir. Kirmizi et kanser yapar, gazlı içecekler midemizin dokusunu tahris eder, sebzeler öldürücü bakteriler barındırabilir, Çin yemekleri karbonhidrat yüklüdür. Ayrıca hiçbirimiz içme suyunun barındırabileceği mikropların uzun vadedeki etkilerinin farkında bile değiliz.

Fakat bir yiyecek vardır ki içlerinde en tehlikelisidir. Hepimiz onu mutlaka yemişizdir ya da yemek zorunda kalabiliriz. Içinizde birisi en ciddi rahatsızlıkları yaratacak ve uzun yıllar bizlere acı verebilecek bu gıdayı tahmin edebilir mi ?”

Ön sıralardan 75’lik bir ihtiyar ayağa kalkar ve yanıtlar:
“Düğün pastası”

Asansör

Temel bir gün asansöre biner. Asansörün içindeki tabelada “asansör dört kişiliktir ” yazısını görür ve Temel diğer üç kişiyi beklemeye başlar.

Özür

Temel bir gün yolda giderken bos bir şişeye tekme atar, şişenin içinden cin çıkar ve Temel’e:” dile benden ne dilersen” der. Temel de cine cevap verir:” özür dilerum”

Sinyal

Temel bir meydanda arabasıyla 220.turunu atmaktayken sormuşlar: Niye aynı yerde dönüp duruyorsun. Temel: İsteyerek olmayi, arabanın sinyali takildi da”

Yavaşla

Temel otobanda gidiyormuş…bir levha görmüş —yavaşla 60— Temel gayet doğal bir şekilde yavaşlamış. Bir süre sonunda bir levha daha görmüş —-yavaşla 40— Temel şaşırmış ”Allah Allah etrafta bir sorun da yok ama ne olur ne olmaz diye yavaşlamış. 40 ile giderken bir bakmış bir levha daha —yavaşla 10— Olmaz böyle şey yahu demiş ama tıpış tıpış 10 ile gitmeye başlamış. Uzun bir süre gittikten sonra son levhayı görmüş…—-yavaşla’ya hoşgeldiniz—-

Kamyon Şoförü

Temel kamyon şoförü imiş. Bir gün kamyonu ile yokuş aşağı inerken freninin patladığını farketmiş. İleriye doğru baktığında da iki yolun ayrıldığını yolun bir başında kurulu bir pazar yeri ve yüzlerce insan diğer başında da küçük bir çocuk yolun ortasında oyun oynamakta. Temel çok hızlı bir şekilde düşünür. –ula pazar yerine sürersem bir sürü insan ölür en iyisi çocuğu ezeyim. Ertesi gün gazetelerde söyle bir başlık; “Pazara giren kamyon dehşet saçtı. 150 ölü” Hemen Temel’e sorarlar; –sende hiç kafa yok mu? Bu kadar insanı ezeceğine bari çocuğu ezseydin. Temel cevap verir. –ula siz beni salak mı sandunuz ben bunu hiç düşünmeum mu? Tabiki cocuğu ezmeyu düşündüm ama çocuk pazara doğri koşunca ben ne yapayum?

Koyunların Sayısı

İdris ile Temel tren yolculuğu yapıyorlarmış. İdris’in canı sıkılmış pencereden dışarı bakmaya başlamış. İdris” 516,586,254,367″ diye rakamları ağzında geveliyormuş. Temel sinirlenmiş ve “habire ne sayı sayıyorsun İdris” demiş. İdris de “gördüğüm koyunları sayıyorum” demiş. Temel “nasıl sayıyorsun canım daha neler. Madem sayıyorsun 5 dakika sonra benim çiftliğin önünden geçeceğiz. Sıkıysa oradakileri de say da göreyim.” demiş. Temelin çiftliğinden geçerken İdris “716 tane “demiş. Temel şok olmuş.” Ula İdris nasıl saydun bunları da ” demiş. İdris “ne var bundan kolayı ” demiş. “bacaklarını sayıp 4 ‘e bölüyorum koyun sayısı ortaya çıkıyor “demiş.

HAYIRLI DAMAT !
Adamın birinin evinde yangın çıkmış. Komşuları yardıma koşmayıp olayı seyretmeye başlayınca iş başa düşmüş.. İlk önce oğlunu yangının içerisinden çıkarıp dışarda beklemesini söylemiş. Dalmış tekrar duman ve ateşin içerisine, kızını çıkartmış dışarıya. Sonra karısını, sonra köpeği ve kedisini. Daha sonra dışarı hiçbir şey getirmeden 3 kere daha içeri girmiş çıkmış. Onu seyreden komşularından biri sormuş: – Niçin yanan eve girip çıkıyorsun dışarı hiçbir şey getirmiyorsun?” diye. – “Kayınvalidem içeride!” demiş adam; “arada bir girip çeviriyorum!”.


CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız