HELE BİR DÜŞ
Temel Ankara’da bir bakan tanıdığına gider ve kendisini bir işe koymasını ister…Bakan
-Nasıl bi iş isteysun?
-Hapushanede gardiyan olarak çalışmak isteyrum..
Bakan şaşırır, ama Temel’in işini de yapar…Temel bakanın yanından ayrılırken hiçbirşey demez…Bu durum karşısında fena halde bozulan bakan Temel’e:
-Ne biçim adamsun… der demez, Temel:
-Ey gidi bakanum, senun bana emeğın çoktur. Teşekkür da bişe midur? Sen hele içeri düş de ben sana gözüm gibi bakarum..
HEPSİ ERİYOR
Deli , kahveye girdiğinde soluk soluğaydı.Boş bir masaya oturup ocağa seslendi;
– Bana bir çay !
çay geldi , şekerleri atıp karıştırdı.Garsonadan yine şeker istedi.
Onları da atıp karıştırdı,yeniden istedi.
Garson; – Sekiz şeker koydun çaya ,dedi şaşkın şaşkın,
– Koydum ama , işte görüyürsun, hepsi eriyor!
HEPSİ GEÇİMSİZMİŞ
Temel, İdris’e havasını atıyormuş:
– Haçan penum buyük dedem Rus harbinde Ruslara karşi savaşti… dedem Çanakkale harbinde İnciluzlere karşi savaşti… Babam Kurtuliş Savaşı’nda Yunan’a karşi savaşti…
İdris atılmış:
– Ula demiş, haçan senun de ne geçimsuz sulalen var imiş!
HER KOŞULDA
Temel’in tarlasını su basmış. Meraklılar toplanmış. Aralarından biri sormuş, -Suyun üzerinde hareket eden bir kasket var, ne olabilir?Cemal cevap vermiş, -Biz Karadenizliler her koşulda tarlamızı süreriz.
HER YERİ KIRIK
Temel doktora gitmis.
– Hastayım doktor, çok hastayım, vücudumun her yeri ağrıyor, nereme dokunsam sızım sızım sızlıyor,dökülüyor.
Doktor:
– Nasıl hastalık o, tüm vücudunu saran, ağrıtan?
Temel parmağının ucuyla kafasına dokunmuş.
– Ay ay ay…
Sonra göğsüne parmağını basmış ve yine acıyla bağırmış. Sonra beline, yine acıdan allak bullak olmuş, sonra bacaklarına… Temel parmağını neresine dokundursa ağrıyla irkiliyormuş… Doktor daha fazla dayanamamış.
– Ver bakayım şu elini, demiş; Bak oğlum senin parmağın kırık…
EKMEK VAR MI
Ördek bara girer ve barmen’e:
– ekmek var mı?
– yok..
– ekmek var mı?
– yok..
– ekmek var mı?
– yok..
– ekmek var mı?
– yok dedik ya..
– ekmek var mı?
– eğer bir daha sorarsan seni duvara çivilerim.
– çivi var mı?
– yok..
– ekmek var mı?
EN İYİSİ
Dursun bir gün Temel’in evine gitmiş..Bakmış ki Temel Fadime’ye sürekli;
“-Canım,şekerim,hayatım “diye hitap ediyor..
“-Eşine böyle tatlı kelimeler etmen ne güzel..
“-Ne yapayım,bakarsın bakarsın ağzımdan başka bir isim kaçar..En iyisi böylesi…
EN KÖTÜSÜ
Bir diyetisyen, huzurevinde geniş bir kalabalığa konferans vermektedir:
“Midemize indirdiğimiz herşey bizleri her an öldürebilecek kadar
tehlikelidir. Kırmızı et kanser yapar, gazlı içecekler midemizin dokusunu
tahriş eder, sebzeler öldürücü bakteriler barındırabilir, Çin yemekleri
karbonhidrat yüklüdür. Ayrıca hiçbirimiz içme suyunun barındırabileceği
mikropların uzun vadedeki etkilerinin farkında bile değiliz. Fakat bir
yiyecek vardır ki içlerinde en tehlikelisidir. Hepimiz onu mutlaka
yemişizdir ya da yemek zorunda kalabiliriz. İçinizde birisi en ciddi
rahatsızlıkları yaratacak ve uzun yıllar bizlere acı verebilecek bu
gıdayı tahmin edebilir mi ?”
Ön sıralardan 75’lik bir ihtiyar ayağa kalkar ve yanıtlar, “Düğün pastası.”
EŞEK BOYAMAK
Kayseri’ye yeni gelen yabancı, ayakkabısını boyatırken boyacıya takılmış:
– Siz Kayserililer eşeği boyayıp babanıza satarmışsınız. Nasıl yapılır bu iş?
Boyacı, fırça sallamayı sürdürerek:
– İşte, demiş, eşeği böyle boyarız!
EŞEK ÖLÜNCE
Bir ilkbahara girerken Hoca’nın eşeği ölmüş.Hoca,hem konuşur ,hem ağlarmış komşuları:İlahi Hoca!,geçenlerde karın öldü,bu kadar ağlamadın..demişler Hoca’da:Karım öldüğü zaman ,hepiniz,Hoca üzülme,başın sağ olsun,seni yine evlendiririz dediniz. Eşeğim ölünce ,kimse ,sana bir eşek daha alırız demedi.İşte ben buna ağlıyorum..demiş.
EŞİTLERİZ
Yedi çocuklu karı koca boşanmaya karar verirler.Ancak çocukları bir türlü paylaşamazlar.Malum yedi ikiye bölünmüyor..Adam;
-“En iyisi biz seneye boşanalım,o arada bir çocuk daha yapar durumu eşitleriz”demiş..
Kadın dokuz ay sonra ikiz doğurmuş…
Azami Yükseklik
Temel Dursun’la beraber kamyon şoförlüğüne başlar. Kamyonu yüklerlerler ve tam altı metre olur. Çıkarlar yola şehrin birinin girişinde azami yükseklik 4,5 metre yazılı bir tabela görür. Temel ve Dursun’u dürter Dursun etrafa bakar. Temel’e: -Temel gazla etrafta polis falan yok.
Otoban
Temel, Almanya’da otobanda arabasını sürerken radyodan bir anons işitir : “Sürücülerin dikkatine; Otobanda bir araba ters yönde gitmektedir. Lütfen azami dikkat sarf ediniz.” Haberi duyan Temel sinirlenir ve ” ula ne bir tanesi haçan bunların hepsi ters gidiyo da!! der.
Kemençe
Temel banka soymak için testereyle demirleri kesiyormuş. Tam bu sırada bekçi gelmiş “Ne yapıyorsun burada?” Temel hemen: “Görmüyor musun kemençe çalayrum” Bekçi “Nasıl kemençe çalmak sesi çıkmayı hemşerum” Temel: “Merak etme kemençenun sesi sabaha çıkacak demiş.
Kuruduğunu Düşündüm
Temel, adamın birinin kendisini iskeleden denize attığını gördü. Hemen ardından atladı, adamı boğuşa boğuşa karaya çıkardı. Adam “Yaşamak istemiyorum.. Beni niye kurtardın” diye bağırdı çağırdı. Temel’in elinden kurtuldu ve gene denize atladı. Temel de peşinden. Gene boğuştular. Güçlü kuvvetli Temel adamı bir kez daha karaya çıkarmayı başardı. Adam sahilde yürüdü, orada bir ağaç buldu. Dalına kendini astı. İki saat sonra karakolda komiser Temel’in ifadesini alıyordu.
“O buz gibi havada iki kez denize dalıp adamı sen kurtardın değil mi?..”
“Evet amirim.”
“Peki adam kendini astığında niye gidip ipi kesmedin de, oturup rüzgarda sallanmasını seyrettin.”
“Ben zavallı adamın, kendini kuruttuğunu düşünmüştüm, amirim.”
Kaç Para Verdiler?
Komşusu Ahmet Bey’i bahçesinde yalnız otururken gören Temel sordu:
-Yalnız mısın, hanım yok mu? -Antika müzayedesinde. -Yaa, kaç para verdiler?
Atlayınca
Temel ile Dursun Toronto’ya gelmişler Dünyanın en yüksek kulesi olan CN Tover’i gösterip Temel Dursun’a burası o kadar yüksek ki yukarıdan düştüğün zaman aşağıya gelene kadar 3 gün geçer. Dursun ölür müsün diye sorunca, Temel ne zannettin ya 3 gün yemeden içmeden yaşanır mı?
Kalmasa
Balıkçı Temel’e, bir müşteri hamsinin fiyatını sormuş.
-Beş yüz bin..
-Karşıdaki balıkçıda dört yüz bin.
-Sen de git oradan al.
-Orada kalmamış,
-Bende kalmasa iki yüze satarım.
ESKİ GAZETELER
Başhekim, akıl hastanesinin bahçesinde dolaşıyordu, bir ara baktı, bir kalabalık gözüne çarpmıştı.Hemen oraya seğirtti.Deliler bir halka oluşturmuş, ortada dönüp konuşan birini dinliyorlardı :
-Papendreu seçimleri kaybetti.Hastaneye kaldırıldı…Bulgar zulmü devam ediyor.Zorla yollanan soydaşlarımızın sayısı seksen bine ulaştı…Federasyon kupasını Beşiktaş kazandı…
Başhekim bu işten hoşlanmış :
-Ne yapıyorlar bunlar böyle? diye sormuş.
-Efendim, demişler.Ortadaki deli kendinin gazete olduğunu sanıyor, haberleri bildiriyor.
Başhekim daha da hoşlanmış.Dolaşmasını sürdürmüş.Az ileride birde ne görsün! Sekiz, on deli iplerle sımsıkı birbirlerine bağlanıp bir köşeye atılmamış mı!
-Onlar mı, okunup da iadeye gidecek eski gazeteler efendim
EVLİLİK
Kadın: “Evlendiğimiz zaman, senin bütün
uzüntülerini ve sorunlarını paylaşmak istiyorum”
Adam: “Cok tatlısın hayatım.. ama çok şükür benim
hiçbir üzüntüm ya da sorunum yok….”
Kadın: “Ama daha evlenmedik ki…..”
EVLİLİK NE DEMEKTİR
Hocaya sormuşlar:
-Hoca, evlilik ne demektir?
-Gündüzleri çifte hırlama, geceleri çifte horlama!
EZBERLEYEMEDİM
Adam eczaneye gelmiş :
-Sizde asetilsalisilik asit var mı? Eczacı adama dönmüş :
-Yani aspirin istiyorsunuz değil mi ?
-Evet evet, şu meredin adını bir türlü ezberliyemedim de.
FARK VAR
Başhekim bir gün deliler hastanesinde hastaları ziyarete çıkar ve bir köşede delilerin kendi aralarında bir rakam söyledikten sonra güldüklerini görür ve sorar: – “Neden söylediğiniz her rakamdan sonra gülüyorsunuz diye?” Delinin biri cevap verir: – “Biz der bütün bildiğimiz fıkralara numara verdik.. 5 dediğimiz zaman 5 numaralı fıkra aklımıza geliyor gülüyoruz; 8 deyince 8 numaralı fıkra aklımıza geliyor, gülüyoruz”, demiş. Başhekim “bir de ben söyleyeyim o zaman”, demiş. “5”, demiş çıt yok, “7” demiş çıt yok.. Bakmış çıt yok; sormuş “ben söyleyince neden gülmüyorsunuz?” Delinin biri cevap vermiş: – “Başhekimim anlatmadan anlatmaya fark var…”
FAZLA DEĞİL
Bir fabrikada bir makine arızalanır. Makineyi tamir etmesi için bir mühendis çağırılır. Mühendis makineyi inceler ve sonunda gevşeyen bir vidayı sıkar. Makine tekrar çalışmaya başlamıştır. Mühendis bu emeğinin karşılığı 100 milyon ister. Fabrikatör hemen tepki gösterir.
Ne yani bir vida sıkmak için bizden bu kadar para mı alacaksın, demesi üzerine mühendis;
Paranın sadece 10 milyon lirasını vidayı sıkmak için istiyorum. 90 milyon lirası hangi vidayı sıkacağımı bilmemle ilgili bir ücrettir, der.
FUTBOL
Bir futbol fanatiği adam birgün arkadaşının yanına gider.Arkadaşı ise ölüm döşeğinde azraille boğuşuyor.Adam perişan arkadaşına der:
-“Bana bir iyilik yap ve öbür tarafa gittiğinde orda da futbol var mı yok mu diye haber ver.”
Arkadaşı tamam der.Adam öldükten iki hafta sonra fanatik arkadaşını odasında ziyaret eder.Adam arkadaşının hayeletini görünce şaşkınlıkla kalkar.Ölü arkadaşı:
-“Sana bir iyi bir de kötü haberim var, ilk önce hangisini söyleyim?”
Arkadaşı:
-“İyi haberden başla”.
-“İyi haber her çarsamba arkadaşlarla maç yapıyoruz.Kötü haber ise, bu çarsamba kalede sensin!”
GARANTİ
Anestezi sırasında hasta, doktora dönerek sorar:
– Yalnız gidiş için mi, yoksa gidiş-dönüş mü doktor?
GARİBAN MEMET
Teskere zamanı yaklaşmıştır. Aynı tertip askerlerden bazıları oturup bir karar alırlar. Bir daha saf asker Mehmet’e ayak işleri yaptırmayacaklardır. Kararı Mehmet’e açıklarlar. Bu habere çok sevinen Mehmet yine de doğrulatmak için tek tek sorar: – “Sen Ali, ayakkabılarını bana boyattırmayacaksın değil mi?” – “Evet.” – “Sen Osman, benim sigaralarımdan otlanmayacaksın değil mi?” – “Otlanmayacağım.” – “Sen Hasan, çoraplarını bana yıkattırmayacaksın değil mi?” – “Yıkattırmayacağım.” Herkesten gerekli yanıtı alan Mehmet: – “İyi, ben de bundan sonra karavanaların içine tükürmiycem.”
KUŞ YEMİ
Bizim Temel bir gün elinde bir çantayla havaalanına geliyor uçağa binmek için. Havaalanındaki güvenlik alanından geçerken tarama yapan alet ötüyor, bunun üzerine güvenlik görevlisi Temel’e soruyor:
-Çantanızda ne var?
Temel:
-Kuş yemi var, diyor.
Görevli:
-O zaman bir daha geçin bakalım, diyor.
Temel tekrar geçiyor ama alet yine ötüyor. Bunun üzerine görevli Temel’den çantasını açmasını istiyor. Temel çantayı açınca, altın, gümüş, mücevherât, kıymetli saatler filân çıkıyor ortaya. Görevli Temel’e soruyor:
-Hani kuş yemi vardı içinde?
Temel:
-Valla ben bunları götürüp kuşun önüne koyuyorum. Ama yer ama yemez…
KUSUR ÇÖMLEKTE
Hocanın bir gün subaşıya işi düşmüş. Adam haraç ve rüşvet yiyen biriymiş. Hoca fakir, ne yapsın. Bir çömleğe toprak doldurmuş ve üstüne bal sıvamış. Gitmiş işini görmüş, ilamını almış, memnun. Ertesi gün kapısında bir adam bitmiş: – “Hoca demiş, subaşı ilamda bir kusur etmiş. Geri istiyor…” Hoca yutar mı: – “Kusura bakmasın evlat”, demiş. “Kusur ilamda değil çömlekteydi.”
KUTUP AYISI
Soğuk bir kutup gecesi..
Yavru kutup ayısı annesine yaklaşır :
– Anneeeee, ben kutup ayısı mıyım ?
– Evet oğlum
– Eee peki anneee sen de kutup ayısı mısın ?
– Evet oğlum ?!
– ee peki anne babam da kutup ayısı mı ?
– Tabii ki oğlum ?!
– Ee peki anne dedem, dedemin dedeleri falan hepsi kutup ayısı mıydı ?
– Evet oğlum hepsi kutup ayısıydı ?!
– Eee peki anne yani sülalemizde bi karışıklık falan yok di mi anne ?
– Yok tabi oğlum hepimiz kutup ayısıydık, niye soruyorsun ?
– O zaman ben niye bu kadar üşüyorum?..
KÜTÜPHANEDE
Dalgın bir adam kütüphaneye gitmiş ve direk bankoya yönelerek görevliden bir hamburger, bir kola ve bir de patates kızartması istemiş. Görevlinin saf saf yüzüne baktığını gören adam bu sefer daha yüksek sesle:
-Anlatamadım galiba beyfendi, bana bir hamburger, bir kola, bir de patates kızartması, demiş.
Artık iyice sinirlenen görevli:
-Beyefendi, burası kütüphane, demiş.
Müşterinin yüzü kıpkırmızı olmuş, özür dileyip çok çok kısık bir sesle fısıldayarak:
-Pardon pardon, bana bir hamburger, bir kola ve bir de patates kızartması…
KUYUYA ATLAMIŞ
Adam dağda dolaşmaktadır… Günlerden beridir de susuzdur. Dolaşırken ileride bir kuyu görür. İçine bakar ama dibini göremez. Yerden büyükçe bir taş alır, kuyuya atar. Su sesini dinlerken, kuyunun içine hızla bir koyun atlar. Adam şaşırır… Derken bir çoban adama yaklaşır ve sorar:
-Kardeş buralarda bir koyun gördün mü?
Adam:
-Gördüm, az önce şu kuyuya atladı, der.
Çoban şaşırır:
-Bu imkansız, ben onu az evvel büyükçe bir taşa bağlamıştım.
LEVHAYA GÖRE HIZ
Amerikada 22 nolu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken, bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km ile gidilmesi gereken yolda bu aracın tam 22 km/saat’le gittiğini farketmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Ve aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş.
Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş, bir de ne görsün. Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze. Ve aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var.
Polisi görünce yaşlı sürücü: ‘Polis bey çok mu hızlı gidiyordum?’ diye endişe ile sormuş.
Polis demiş ki; ‘Hanımefendi, hızlı değil, aksine çok yavaş gidiyorsunuz ve bütün otoyol trafiğini etkiliyor! Radardan gördüğüm kadarıyla 22 km hızla gidiyorsunuz.’
Yaşlı teyze: ‘Ama, otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve bende bu hızla uymak istedim!’
Polis: ‘Teyzeciğim demiş, o 22 otoyolun numarası. Bu yolda min. 50 km hızla gitmelisiniz.’
Kadın, ‘Tamam, bundan sonra hızlanacağım’, demiş.
Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş 3 yaşlı teyzeye kaymış. Ve sormaya karar vermiş sürücüye:
‘Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu ardada oturan kişilerin nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi!’
Kadın şöyle cevap vermiş: Valla ben de anlamadım, 160 nolu karayolundan çıktıktan beri böyleler.
MAKASÇI SINAVI
Ali hat bekçisiydi. Herkes gibi onun da hayatta bir ideali vardı: Makasçı olmak. Sonunda sınava girdi. Müfettiş sordu:
-İki ekspres aksi yönlerden aynı hat üstünde birbirlerine yaklaşmaktalar. Bu durumda ne yaparsın?
-Bir tanesini başka hatta alırım.
-İmkansız. Raylar donmuş vaziyette. Makas çalışmıyor.
-O zaman kırmızı bir bayrak sallarım.
-Vakit gece. Kimse seni göremez.
-Kırmızı bir fener sallarım.
-Memlekette gaz kıtlığı var.
-O zaman elime geçen her türlü tahta ve odunu hattın üstüne yığar ve tutuştururum.
-Ya kibritin de yoksa?
Zavallı hat bekçisinin alnından ter damlıyordu. Sonunda içini çekti:
-O zaman karımı çağırırım.
Müfettiş şaşırdı:
-Karını mı çağırırsın? Bu işle ne ilgisi var karının?
-Az sonra çıkacak şamatayı o da görsün bari…
MANTIKLI MI YASAL MI?
Bir öğrenci, lojistik ve organizasyon dersinin yazılı sınavından kalıyor.
Öğrenci: Siz beni cezalandırıyorsunuz. Bunu hiç anlıyor musunuz?
Profesör: Evet tabi ki.Yoksa nasıl profesör olabilirdim?
Öğrenci: İyi o zaman. Size birşey sormak istiyorum. Eğer doğru cevabı verirseniz, ben kötü notumu alıyorum ve gidiyorum. Fakat bununla beraber eğer cevabı bilemezseniz bana iyi not vereceksiniz.
Prof: Anlaşıldı tamam. Sor bakalım.
Öğrenci:Yasal olupta mantıklı olmayan nedir? Mantıklı olupta ama yasal olmayan nedir? Ve de ne mantıklı ne de yasal olmayan nedir?
Profesör iyice bir düşündükten sonra hiç bir cevap veremiyor. Ve o öğrenciye iyi not vererek onu geçiriyor. Daha sonra profesör en iyi öğrencisini çağırıyor ve ayni soruları ona soruyor. Öğrenci hemen cevap veriyor:
“Siz 63 yaşındasınız ve 35 yaşındaki bir bayanla evlisiniz. Bu yasal ama bununla beraber mantıklı değil. Karınızın 25 yaşında bir dostu var, bu gerçi mantıklı ama yasal değil. Siz, karınızın dostuna iyi bir not veriyor ve onu geçiriyorsunuz oysa ki o sınıfta kalmıştı. Bu ise ne mantıklı ne de yasal.”
MASRAF KAPISI..
İki deli, yolda giderken bir direksiyon bulunca çok sevindiler.O sevinçle saatte 160’la uzunca bir süre yol aldıktan sonra benzincinin önünde durdular. Arabayı süren;
– Yüz bin liralık dedi.Süper olsun.
Benzinci ikisini de tepeden tırnağa süzdükten sonra ;
– Gidin işinize be ! diye bağıdı.Sizin civatalarınız gevşek !
ıkincisi , araba kullana’a dödü
– Gördün mü! Araba masraf kapısı açtı bile!
MEKTUP
Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, bir delinin oturmuş, birşeyler yazdığını gördü:
– “Kolay gelsin ne yazıyorsun?”
– “Mektup yazıyorum efendim.”
– “Yaaa..Kime yazıyorsun?”
– “Kendime..”
– “Peki ne yazılı mektupta?”
– “İlahi doktor bey, deli misiniz siz.. Mektubu daha almadım ki içinde ne yazdığını bileyim?”
MERAK ETME
Kayserilileri kızdiımak için, eşek etinden pastırma yaptıklarını her fırsatta soyleyen biri yine bir Kayseriliye bunu sormuş :
-Sizde eşek etinden pastırma yaparlarmış doğru mu?
Kayserili adamı rahatlatmış :
-Kayseri’ye gidecek misin?
-Yok, gitmeyecegim!
-O halde merak etme!
MERAKLI ŞOFÖR
Ünlü bir bilim adamı özel otomobiliyle konferans vermeye giderken, uzun yıllardır onunla çalışan şoförü sıkılarak bir teklifte bulunmuş:
– Sizin konferanslarınızı dinleye dinleye virgülüne kadar ezberledim efendim, demiş, ne olur izin verin bu konferansı da sizin yerinize ben vereyim…
Bilim adamı öneriyi kabul etmiş. Şoför arka koltuğa geçmiş. Bilim adamı şoförün şapkasını giyip öne oturmuş. Konferansın verileceği salona varmışlar. Şoför kürsüye çıkmış, hiç teklemeden çok güzel bir konuşma yapmış. Ve sormuş:
– Sorusu olan var mı?
Ülkenin ciddi bilim adamlarından biri “var” demiş ve oldukça zor bir soru sormuş. Şoför hiç tereddüt etmeden:
– Çok kolay bir soru bu, demiş, şoförüm bile bilir. Gidip çağırayım, sizin sorunuzu o yanıtlasın…
MERDİVEN ÇIKABİLECEK MİYİM
Adam evinin merdivenlerinden çıkarken düşüp, bacağını dört yerinden kırmıştı. Hemen hastaneye kaldırmışlar, doktor bacağı boydan alçıya almış ve:
-Beyefendi bundan sonra daha dikkatli olun, en azından alçınız çıkana kadar merdivenlerden inmek çıkmak yok, demişti.
Üç ay sonra kırıklar kaynadı, alçı çıkarıldı. Adam bu arada doktora:
-Doktor bey artık merdivenlerden inip çıkabilir miyim, diye sordu, doktor da:
-Tabiî, ancak yine de bir süre daha dikkatli olmalısınız, dedi. Adam doktorun bu cevabi üzerine sevinçle bağırdı:
-Oh be şükürler olsun, üç aydır eve su borusundan tırmanarak girip çıkmaktan anam ağlamıştı.
MESLEK
Birinci sınıfa başlayan çocuklara öğretmen, babalarının mesleklerini soruyordu :
-Söyle bakalım Tuna, baban ne iş yapıyor? Tuna :
-Otobüsleri kaldırıyor efendim, dedi. Bir sıra önde oturan bir çocuk yanındaki arkadaşına yavaşça sordu:
-Pekiyi anlayamadım, neymiş babası? Arkadaşı büyük bir saflıkla cevap verdi:
-Vinç miş, vinç!
MEZARLIK
Dört kişilik bir eğitim uçağı karadenizde mezarlığa düşmüş…… Lazlar 80 ceset çıkarmışlar ve ölü sayısının artmasından korkuyorlarmış..
İNTİKAMIN BÖYLESİ
Tiyatroda fevkalâde gerilimli bir polisiye oynuyor. Adam da fena halde polisiye meraklısı. Ama arkada çok kötü bir yere düşmüş. Ne yapsın? Yer göstericiyi yanına çağırmış:
-Arkadaş buradan oyuncuların yüzü bile görünmüyor. Bana önlerde bir yer ayarlarsan seni sevindiririm…
Yer gösterici adamı almış, önden ikinci sıraya oturtmuş. Bizimki de bir 250 binlik çıkarıp eline sıkıştırmış. Yer gösterici bir paraya bakmış, bir bizimkine… Eğilmiş kulağına fısıldamış:
– Katil uşak!..
İŞ KAVUKTA MI
Bir gün bir adam, elinde bir mektup, hocayı tutup: – “Hocam zahmet ya sana, şu mektubu bir okusana?” Açar bakar ki Hoca mektup baştan sona arapça.. Şöyle bir iki evirir çevirir söktüremez çaresiz geri verir. Der ki: – “Başkasına okut bunu sen..” Adam şaşırır: – “Neden?” – “Türkçe değil bu mektup okuyamam.” Yine anlamaz adam, Hoca’nın okuması yok zanneder: – “Ayıp hoca, ayıp” der. – “Benden utanmıyorsan şundan utan; şu başındaki koca kavuğundan utan!” Hoca, kavuğunu çıkarıp uzatır adama: – “Madem ki” der, “iş kavuktadır; haydi bakalım, giy de şunu; kendin oku bakalım
İŞİN KOLAYI
Cephedeki İrlandalıya karısından gelen mektupta şunlar yazılıydı:
“Erkeklerin hepsi askere alındı, yardım edecek tek kişi kalmadı. Bu yıl bahçeyi benim bellemem gerekiyor.”
İzlandalı hemen cevap yazdı:
“Sakın bahçeyi kazma. Silahların hepsi orada gömülü.”
Mektup askeri makamlarca okundu. Bir manga er gelip bahçenin her yerini kazarak silah aradı. Eli boş döndüler…
Cephedeki İrlandalı, ikinci mektubunda şöyle dedi:
” Bahçenin iyice bellenmiş olduğunu sanıyorum. Artık sebzeleri ekebilirsin.”