OLUMLU DÜŞÜNME VADİSİ

0
1229

 

Her şey düşüncede başlar. Bütün her şey düşüncede oluşturulur. Bilinçli olarak düşünülen her düşünce, bilinçaltını etkiler ve bu etki düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı oluşarak eyleme dönüşür. Düşüncelerimiz davranışlarımızı, davranışlarımız da hayatımızı değiştirebilir. Hemen bir uygulama yapalım mı? Şimdi başınızı aşağıya eğip hayatınızdaki en olumsuz şeyleri düşünmeye başlayın. Birinin size kızdığı, bağırdığı yada çok başarısız olduğunuz bir olayı, hatta çok üzülüp ağladığınız bir anı. Omuzlarınızı da iyice düşürün. Düşündüğünüz şeylerle ilgili en olumsuz duygulara bürünün. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Berbat olmalı. Bu küçük uygulama bile düşüncelerimizin bizleri nasıl etkilediğini oldukça iyi ortaya koyar. Siz ne isterseniz beyniniz size onu verir. Olumsuz ve karamsar durumlar yaşadığınızda bu örneğin tersini de uygulayabilirsiniz. Bu gibi hissettiğiniz durumlarda hemen gözlerinizi kapatıp yaşadığınız en güzel şeyleri düşünün. Bunlar sizi başarılı kılan, sevindiren yada heyecanlandıran şeyler olabilir. Onları düşünürken başınızı dik tutun ve gülümseyin. O anı yaşarken hissettiğiniz duyguları anımsayın. Sonuç ne? İyi hissettiğinize eminim.

ileri derecede hasta iki adam aynı hastane odasında yatıyorlardı. Adamlardan birinin ciğerlerindeki suyun süzülmesi için her öğleden sonra bir saatliğine oturmasına izin veriliyordu. Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı. Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eşlerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatırlardı birbirlerine.

Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geçiriyordu. O kadar güzel şeyler anlatırdı ki. Diğer hasta dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı.

Anlatıldığına göre pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde yüzerken çocuklar gemilerini suda yüzdürüyorlardı. Genç aşıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin silueti görünebiliyordu. Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı. Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini duyamasa bile pencere kenarındaki adamın anlattıklarından tün olanları hayalinde canlandırabiliyordu.

Günler ve haftalar geçti. Bir sabah banyo yaptırmak için su getiren hemşire pencere kenarında yatan hastanın cansız bedeniyle karsılaştı: uykusunda, huzur içinde ölmüştü yaşlı adam. Hüzünlendi, hastane görevlilerini adamı dışarı taşımaları için çağırdı. Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diğer hasta pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi. Hastanın rahat olduğundan emin olduktan sonra da onu yalnız bıraktı.

Adam aylardır dinlediği o muhteşem manzaraya sonunda kendisi bakabilecekti. Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu. İşte, sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yaşayabilecekti. Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini.

Ama o da ne! Pencere, bomboş bir duvara bakıyordu. Adam büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Peki ya arkadaşının anlattıkları? Adam hemen hemşireyi çağırarak ona, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen harika şeyleri anlatmasından bahsetti. Ve neden böyle bir şey yapmış olabileceğini sordu. Hemşirenin cevabı adamı bir kez daha şaşkınlığa uğratmıştı.

Hemşire ölen adamın aslında kör olduğunu ve pencerenin önündeki duvarı asla göremediğini söyledi. ’Sanırım harika bir hayal gücü vardı ve seni cesaretlendirmek istedi.’ dedi. Adam boş duvara bakarken arkadaşını bir kez daha özlediğini fark etmişti.

Olumsuz düşünceler beynimizi kendimize karşı olumsuz çalışmaya programlayacaktır. Bilinçaltı denilen beyin askerleri verilen emirleri kayıtsız şartsız itaat ederek yerine getirmeye programlanmıştır. Emrimizde her şeye itaat eden böyle mükemmel bir asker varsa neden olumsuz şeyler yapmasını isteyelim ki? Örneğin bazı futbolcular, bazı maçlarda art arda kaleciyle karşı karşıya kalmasına rağmen topu dışarıya atarlar. Deyim yerindeyse biz izleyenlere saç baş yoldururlar. Eğer o futbolcuyla konuşma şansınız olsaydı, bir dahaki maçta aynı hatayı yapmak istemediğini size samimiyetle söylerdi. Bu futbolcu diğer maç için beynini şöyle programlamıştır: “Topu dışarı atmayacağım. ” Bunu kendi kendine defalarca söylemiş ve maça çıkmıştır. Peki sizce sonuç ne? Topu yine dışarı atmıştır.

Peki burada futbolcunun yaptığı hata nedir? Tabi ki beynine doğru emirleri vermemesi. Bilinçaltına verilen uyarı; topu kaleye atmak değil, dışarı atmamaya şartlanmaktır. Bu durumda beyin, kalenin içine atmaya değil, dışına kilitlenmiştir. Bu olumsuz uyarıcı da, başarıya değil, başarısızlık korkusu yüzünden başarısızlığa götürmüştür. Bu durumu bazı kaynaklarda ‘Çekim Yasası’ olarak okuyabilirsiniz. Çekim Yasası “Hayatta nasıl düşünürsen onu hayatına çekeceğin” ya da “Sen istemesini bilirsen, olur” şeklinde özetlenebilen evren yasasıdır. Sağlık, mutluluk, kariyer, başarı, haz, para, sevgi, huzur…

M.Burak OLGUN

Kigeder & Webmasder Yönetim Kurulu Başkanı

Nlp Master Trainer & MCC

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız