Kurban psikolojisi nasıl olur?

0
2447
Hepimiz yaşamışızdır. Hepimizin gün içinde ya da hayatta mutlaka düştüğü bir durumdur kurban psikolojisi. Bazen kısa süreli, bazen ise kronikleşmiş uzun süreli.
Peki nedir Kurban psikolojisi / Kurban bilinci ?
Kurban bilinci, kendi yaratıcı gücümüzden ve yaratma kabiliyetimizden vazgeçmektir. Bunun yerine sahip olduğumuz / olamadığımız şeylerde, yaşadığımız olaylarda birşeyleri ya da başkalarını suçlu tutmaktır. Kendi gücümüzü onlara vererek, birşeylerin ya da birilerinin hayatımızı kontrol etmesine izin vermektir. Başkalarının kendi bilincimizi ve seçimlerimizi yönetmesine izin vermektir.
İnsanlar kurban psikolojisiyle doğmazlar, ama öyle büyürler, öyle öğrenirler. Bir insan çevresi tarafından bir gücü olmadığına ikna edilirse; ve büyürken çevresinde örnek aldığı yakınları hayatın adil olmadığını, ve bunda bir suçları olmadığını söyleyerek yaşıyorlarsa, çocuğun da hayatını böyle şekillendirmesi kaçınılmazdır.
İçindeyken fark etmesi, ve kendine itiraf etmesi zor bir haldir kurban psikolojisi. Fark edene kadar içinde olduğumuzu bile bilmeyiz. Ama fark edip dışına çıkmayı başardığımızda hayatımızda büyük kapılar açar.
Peki neden bu kadar önemli aslında bunu fark etmek. Çünkü Zen öğretisinin de dediği gibi :
‘Kurban psikolojisi, savaş bilincidir.’
Ve onun içinde olduğumuz sürece, fark etmesek de kendimizle, çevremizle ve hatta dünyayla savaş halinde oluruz. Birşeyleri değiştirme gücünden yoksun olduğumuz inancıyla, kendimizi güçsüz ve çaresiz hissederiz. Ve olan bitenlerle ilgili suçlayacak birilerini ararız. Bazen bununla da yetinmez, suçlu oldukları ve hakettikleri düşüncesiyle onlara saldırmaya başlarız.
Tüm ruhsal öğretiler bizleri kurban bilinci konusunda uyarır.
Dalai Lama bilmeyenlerimiz için Tibet’in ruhani lideri, aynı zamanda Budizm’i kuran Shakyamuni’nin reankarnasyonu olduğuna inanılan ruhani liderdir. 14. Dalai Lama der ki :
“Eğer herşeyin başkalarının suçu olduğuna inanırsanız, hayatta çok ıstırap çekersiniz. Ama ne zaman ki herşeyin sizden tohum verdiğini fark edersiniz, o zaman hem neşe hem barışı öğrenirsiniz. “
Osho der ki : Hiçbir zaman insanları ya da dış etkenleri suçlamayın. Başkalarını suçlamak bizi kurban psikolojisine sokar; çevremizde gelişen olayların sebebi değil, bir sonucu yapar. Sebep ya da sonuç olma kararını bizden alır. Bizi çevremizde yaşananların sonucu yapar. Sorumluluk almak ise, hatalı olsak da olmasak da, hayatımızın direksiyonunu elimizde tutar. Sonuç olmak yerine, hayatta istediğiniz şeyleri yaratmak için bir sebep olun, harekete geçin.
Kurban psikoloijisinde olduğunuza dair bazı ipuçları
Gün içinde yaşanan aksiliklerde, özellikle sizi üzen olaylarda başkalarını suçlamak
Hayat adil değil, herkes bana karşı düşüncesi
Hayatında birşeyleri değiştirecek gücü kendinde bulamamak. ( Yakınındaki insanlar yapabileceğini düşündüğü halde)
Yanlış yönlendirilmiş öfke, özellikle aile yakınları ve arkadaşlara karşı. “Beni hiç bir zaman anlamıyorlar, duymuyorlar.” cümleleri.
Kendini izole, yalnız, yanlış anlaşılmış, terk edilmiş, sevdiği insanlardan ya da tüm dünyadan kazık yemiş, kandırılmış hissetmek.
Hayatında yaşadığı olayların aslında kendinden kaynaklandığı düşüncesini, ve yaşananlarla ilgili sorumluluk almayı reddetmek.
Kurban Psikolojisinden sıyrılıp kendi gücünüzü geri almak için tavsiyeler
Her tür “biz, onlar” düşüncesini, kelimesini kullanmayı bırakın. Kendinizi tüm insanlarla eşit seviyede görmeye çalışın. Sizinle aynı değerde insanlar olduklarını, aynı saygıyı hakettiklerini, ve hatta sizin gibi hata yapabileceklerini kabul etmeye çalışın.
Hayatınızda ufak değişiklikler yapmaya başlayın. Gün içinde her zaman yaptığınızdan farklı seçimler yapın, karar verme ve seçim yapma gücünün sizde olduğunu kendinize gösterin.
Size sorumluluk duygunuzu hatırlatan işlere yönelin. Bir işi sahiplenmek ve odaklanmak sorumluluk duygunuzu harekete geçirecektir.
Gün içinde ufak korkularınızla yüzleşin; ve üzerlerine gidin. Biriyle düşüncenizi paylaşmaktan mı korkuyorsunuz, sakin ve dengeli bir şekilde kelimelerin ağzınızdan çıkmasına izin verin. Ya da evde yalnızsınız ve kabusunuz bir böcek karşısınızda belirdi. Kimsenin yardımı olmadan gazete yardımıyla böceği pencerenin dışına çıkarın. Yapabilirsiniz. Kendinize yapabileceğinizi gösterin. Ve yaptıktan sonra artık yapabileceğinize inanın.
Duygularınızı dinleyin, niye ve nasıl hissettiğinizi anlamaya çalışın. Hangi durumlar sizi nasıl hissettiriyor, gözlemleyin. O duyguların kaynağı neresi, çocukluğunuzdan ve travmalarınızdan gelen duygular mı ? Hala bugün geçerlilikleri var mı ? Yoksa o duyguların hala sizi yönetmesine izin mi veriyorsunuz ? Bunu görmeye çalışın.
Üzgün olmak, incinmek, kendini kötü hissetmek, reddedilmek hepimizin, her insanın hayatında yaşadığı normal duygulardır. Ama bu duygulara tutunmak, onlardan beslenmek, onları büyütmek iyi değildir. İncinebiliyor olmak sizi daha az güçlü ya da daha az değerli yapmaz. Aynı şekilde acıyı kaldırabiliyorsunuz ve bir kez yaşadınız diye; hayatınıza daha çok acı ve kötü muamele çekmek zorunda değilsiniz. Ve yaşadıklarınız, dünyadaki herkesin bu sebepten size kötü davranmaya hakkı olduğu anlamına gelmez. Üzgün ve incinebilir olmayı kabul edin. Ama hayatınızdaki her insandan o saygıyı ve özeni talep edin.
Her olayda birilerini suçlama ihtiyacını bırakın. Bazen sadece işler yolunda gitmez. Bu kimsenin suçu değildir. Hata yapmak insani birşeydir. Önemli olan hatalardan ders alabilmektir. Çözüm odaklı olun. Kendi tepkilerinize odaklanın. Neler yapabileceğinizi, senaryoyu nasıl değiştirebileceğinizi düşünün.
Drama yaratma ve kendine acıma duygularını bırakın. Onun yerine neşeyi, ve güzel şeylere odaklanmayı seçin.
Şikayet etmeyi bırakın. Harekete geçin.
Şikayet ettiğimiz sürece, ya da çevremize olumsuz duygular yaydığımız sürece sadece çevremize değil, kendimize de zarar veriyoruz. Çünkü her düşüncede ve hatta yaşamayı seçtiğimiz her duyguda beynimizi ona göre programlıyoruz.
Nörologların yaptığı araştırmalar gösteriyor ki beyinde aslında her düşüncenizde yeni nöronlar ve bağlar, sinapslar oluşuyor. Beyin, kendi içindeki elektrik akışını doğru bir şekilde yönetmek için köprüler kuruyor; ki bir veriyi çağırmamız, yani hatırlamamız daha kolay olsun. Her düşünce tekrarlandığında sinapslar birbirine daha çok yakınlaşıyor, ve zamanla gittikçe birbirine bağlanıyor. Yani düşünceleriniz beyninizi şekillendiriyor, ve hatta düşünceleriniz belirli bir noktadan sonra fiziksel gerçeğe dönüşüyor. Bu oluşturmayı seçtiğiniz köprüler, stres ya da mutluluk olarak hayatınıza yansıyor.
Beyninizin her düşüncede bunu yapıyor olmasının muhteşemliği bir yana, en çok ve en sıkı bağ kurmuş sinapslar, yani alışılmış köprüler sizin standart kişiliğinizi, düşünce şeklinizi, karakterinizi belirliyor. Çünkü hızlı aktarılan düşünce kazanıyor.
Bunu daha basite indirgeyip şöyle düşünelim. Üç arkadaş var, A, B ve C. Bunlardan A reseptör. Bir konuyla ilgili karar vermesi gerekiyor. B ve C ise kararını belirleyecek olan düşünceler. Bunlar birbirlerine top atıyorlar. A ile B nin arasındaki mesafe 2 m; A ile C nin arası 10 m. A bir soru soruyor, ve buna karşılık B ve C aynı anda, aynı hızla A’ya top atıyorlar. A’ya ulaşan ilk top, ilk düşünce, A’nın kararını belirleyecek. Hangisi daha çabuk ulaşır ? Tabii ki yakın olan.
Düşüncelerimiz de bu şekilde çalışıyor. Daha çok tekrarlanan düşünce zamanla gittikçe birbirine daha çok yakınlaşıyor ve bağ güçleniyor. Ve bilgi çağrıldığında daha kısa sürede veriyi taşıyan düşünce köprüsü kazanıyor. Yani bir noktadan sonra kararlarımızı otomatik olarak vermeye başlıyoruz. Ama bunu değiştirmek, beynimizde sağlıksız kurulmuş bilgi ve düşünce kalıplarını değiştirmek mümkün. Nasıl mı, anda kalarak. Bir sonraki kararınızı ya da tepkinizi vermeden önce derin bir nefes alıp, anda merkezinizde kalın. Ve kendinize sorun, bu seçimi bana ya da çevreme faydası olduğu için mi yapıyorum. Yoksa zihnim böyle alıştığı için mi ? Aldığım karar korku temelli mi, sevgi temelli mi ? Çünkü sevgi temelli kararların, dengeli ve sakin olan kararların, ruhunuzdan gelen kararlar olma ihtimali çok daha yüksektir.
Hepimiz aslında üzücü ya da korku dolu bir anı, hayatımızda sadece bir kere yaşıyoruz. Bir travmayı, belki gerçekten çaresiz kalıp kurban olduğumuz anı hayatta bir kere yaşıyoruz. Sonrasını kendimiz yaşatıyoruz, kendimiz şekillendiriyoruz.
Naomi Judd’un da dediği gibi : Sadece bir kez kurban oluyorsunuz. Sonrasında gönüllüsünüz.
Peki siz şu anda neyi yaşamayı seçiyorsunuz ?
*
kaynak:hayatıseç

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız