Ruhlarınız Geride Kalmasın

0
1110

Hayatın bitmek bilmeyen monotonluğunda sonu gelmeyen isteklerimizin, hedeflerimizin peşinde koşuşturup duruyoruz. Bu koşuşturmada çevremizde olup bitenleri görmezden geliyor, kimi zaman bunlara kayıtsız kalıyoruz. Çevremizdeki mutsuz, ilgiye muhtaç insanları görmek bir yana etrafımızdaki doğal güzelliklerin bile farkına varmıyoruz. Gönlümüzü yapay güzelliklerle; vitrin camlarındaki pahalı eşyalarla, mobilyalarla avutmayı deniyoruz.
Dostum dediğimiz insanlarla daha güzel bir eve, daha güzel bir eşyaya sahip olmak için yarışıyoruz. Bir deniz kenarında güneşin batışını, yağmurun sakince yağan o güzel tavrını, bir bebeğin yüzündeki o masum tebessümü görmek için zaman yaratamıyoruz.
Geceyi ısıtan ayın ve yıldızların aydınlattığı bir yolda …

 

 

BETÜL DALKILIÇ
betulbetul35@hotmail.com

 

Hayatın bitmek bilmeyen monotonluğunda sonu gelmeyen isteklerimizin, hedeflerimizin peşinde koşuşturup duruyoruz. Bu koşuşturmada çevremizde olup bitenleri görmezden geliyor, kimi zaman bunlara kayıtsız kalıyoruz. Çevremizdeki mutsuz, ilgiye muhtaç insanları görmek bir yana etrafımızdaki doğal güzelliklerin bile farkına varmıyoruz. Gönlümüzü yapay güzelliklerle; vitrin camlarındaki pahalı eşyalarla, mobilyalarla avutmayı deniyoruz.

Dostum dediğimiz insanlarla daha güzel bir eve, daha güzel bir eşyaya sahip olmak için yarışıyoruz. Bir deniz kenarında güneşin batışını, yağmurun sakince yağan o güzel tavrını, bir bebeğin yüzündeki o masum tebessümü görmek için zaman yaratamıyoruz.
Geceyi ışıtan ayın ve yıldızların aydınlattığı bir yolda sevgilinin ellerinin sıcaklığını, konuşmadan bile duyguları paylaşmanın hazzını yaşamıyoruz. Evde ve iş yerinde rutinleşen işlerimizi kendimize zevk değil görev haline getiriyoruz. Giderek yanı başımızdaki insanlara da bunu zevk için değil mecburiyet için yaptığımız imajını veriyoruz.

Bazen kendi duygusuzluğumuzdan, bazen yakınımızdaki insanların ruhsuzluğundan güzel bir yemek pişirmenin, aynı sofrada baş başa yemek yemenin tadını çıkaramıyoruz. Akşam olup eve döndüklerinde aile bireylerinin birbirleri ne karşı ne kadar ilgisiz olduklarını çoğu zaman fark etmiyoruz.

Sevdiğimizi düşündüğümüz insanların da ruhları ile bedenlerinin farklı yerlerde olduğunu fark ediyoruz. Gittikçe daralan ruhumuzun acısını dindirmek için çözümü psikologlarda, onların vereceği ilaçlarda arıyoruz. Ne yazık ki bunların geçici çözümler olduğunu, içimizdeki yangını ancak ruhumuzu dinleyerek bulacağımızı düşünemiyoruz. “Bunu da alayım, şunu da bitireyim” telaşları içinde boş yere kendimizi yoruyoruz.

Çağımızın en büyük sorunu; insanların her türlü lükse sahip olmalarına rağmen mutluluğu yakalayamamaları. Tatlı ya da acı çoğu olaylara kayıtsız kalmaları, gittikçe daha duygusuz bireyler haline gelmeleri… Şehrin verdiği stresten uzak köylerde yaşayan insanlar ise daha mutlu. Şehirli insandan daha huzurlu. Belki az kazanıyor, çok emek veriyor; ama ruhunda bambaşka bir huzurun tadını buluyor. Bedeni ile ruhunu bir arada tutmayı başarıyor.

Bakın bedenle ruhun birbirinden uzaklığı bir film karesinde nasıl anlatılıyor: Kayıp şehri araştırmakta olan arkeologlar,  beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile zor tabiat koşullarında, balta girmemiş ormanlar içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmiş. Fakat günlerden bir gün kafilenin bir kısmı durmuş. Taşıdıkları yükleri yere indirmişler ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar.

Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip zaman kaybettiklerini, yola devam etmeleri gerektiğini, yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış. Bu anlaşılmaz durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir süre konuştuktan sonra şu şekilde ifade etmiş: “Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”

Bazen kendinizi sebepsiz yere yorgun, her şeye karşı güçsüz hissedersiniz. Bedeninizde ne olup bittiğini anlayamaz, bu halinizin sebebini kendinize sorar durursunuz. Yüreğinizin daraldığını, tüm bedeninizin de yandığını hissedersiniz. Aslında ruhunuzdur yorgun düşmüş olan, dinlenmeye ihtiyaç duyan… İşte ruhunuz bu koşuşturmaların içinde ihmal edilmişliğin, unutulmuş olmanın acısını yaşar. Bedeniniz hayat yarışında ileriye giderken, ruhunuz bedeninize yetişemeden çok geride kalır.

Daha mutlu bir yaşam için ruhumuzun bedenimizden ayrı düşmesine izin vermemeliyiz. Yaşamımızdaki pek çok güzelliğin ve küçük mutlulukların tadını çıkararak beynimize, ruhumuza neşe vermeliyiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız