Elleri ceplerinde, etrafa boş ve umutsuzca bakarak yürüyordu yine sahilde. En çok huzur bulduğu yerde, onu en iyi anlayan dostuna bakarak sadece yürüyordu. Bugün hiçbir şey anlatmak gelmiyordu içinden İbrahim'in, sadece sessizliğin o huzur veren sesini duymak istiyordu belki de. Bu tablo haftada birkaç kez tekrarlanırdı. Neydi ki onu bu kadar üzen, altı üstü ufacık bir tartışma… Çoğuna göre takılmaması gereken ufacık şeylerden çıkan tartışmalar, ona artık ağır geliyordu. Hep sorardı kendine, "Neden biz de mutlu değiliz ki başkaları gibi" diye, başkalarının da mutlu olmadığını bile bile…
Yemek masasındaydılar ve dışardan bakıldığında her şey güzel …
Volkan Arslan
volkan@volkanarslan.com.tr
Elleri ceplerinde, etrafa boş ve umutsuzca bakarak yürüyordu yine sahilde. En çok huzur bulduğu yerde, onu en iyi anlayan dostuna bakarak sadece yürüyordu. Bugün hiçbir şey anlatmak gelmiyordu içinden İbrahim'in, sadece sessizliğin o huzur veren sesini duymak istiyordu belki de. Bu tablo haftada birkaç kez tekrarlanırdı. Neydi ki onu bu kadar üzen, altı üstü ufacık bir tartışma… Çoğuna göre takılmaması gereken ufacık şeylerden çıkan tartışmalar, ona artık ağır geliyordu. Hep sorardı kendine, "Neden biz de mutlu değiliz ki başkaları gibi" diye, başkalarının da mutlu olmadığını bile bile…
Yemek masasındaydılar ve dışardan bakıldığında her şey güzel gözüküyordu. Bir anda çıkıvermişti tartışma ve yine huzursuzdu. Daha yemeğini bile bitiremeden çarpıp kapıyı çıkmıştı.
Yürümeye devam etti sahilde sessizce. Aklından binlerce düşünce geçiyordu. Ya kurtulmanın ya da düzeltmenin bir yolunu bulmalıydı. Hangisi onun için daha iyi olacaktı, ona da karar veremiyordu bir türlü. Karısı için hep "Ne senle oluyor, ne de sensiz" derdi. İşte şu durumda anlıyordu gerçekten de öyle olduğunu. Çünkü onu çok seviyordu, ama bir türlü anlaşamıyorlardı. Bunca düşüncenin arasında kaybolmuş yoluna devam ederken, birden bir adam çıktı önüne. Şöyle bir süzdü adamı. Yırtık pırtık giysileri olan, saçı sakalı birbirine girmiş, altmışlı yaşlarda bir adamdı.
– Abi, bir şarap parası verir misin?
Hiç şaşırmamıştı bu soru karşısında.
– Yok param, bugün de içmeyiver, dedi.
Birkaç adım attığında birileriyle konuşmaya çok ihtiyacı olduğunun farkına vardı. "Neden o olmasın" diye düşündü. Az ilerdeki markete girdi, bir şişe şarap alıp ceketinin altına sakladı, geri döndüğünde yaşlı adam banka oturmuş, bıraktığı gibi duruyordu. Adama daha dikkatlice tekrar baktı, yılların hüznünü gördü yaşlı adamın yüzünde ve hiçbir şey söylemeden yanına oturdu sessizce. Şarabı çıkardı ceketinden ve konuşmaya başladı.
– Bu şarabı çok mu istiyorsun?
– Evet.
– Peki neden?
– Kendimi bir tek içerken mutlu hissediyorum. Çünkü her şeyi unutuyorum o zaman.
– Sana şarabı vereceğim ama benim de senden bir isteğim var.
Adam şaşırmıştı.
– Benim gibi sefil bir adamın sana verebileceği ne olabilir ki?
– Anlatmanı istiyorum. Senin için önemsiz, benim için çok önemli olan bir şeyi anlatmanı. Senin için bu dünyadaki en önemsiz şey ne?
-HAYAT…
-O zaman hayatını anlat bana.
-Bitmez ki evlat.
-Olsun, ben dinlerim..
-63 yaşındayım, 20 senedir böyle sokaklarda yaşıyorum. 20 senedir sadece içiyorum, tek bildiğim bu. Bir zamanlar mutluydum. Bir işim, bir evim, bir de ailem vardı. Karımla birbirimizi çok severdik, 17 yaşında bir de kızımız vardı, her şey çok güzeldi. Bir gün işten çıkarıldım. Çok borcumuz vardı, bir süre iş bulamayınca evimize haciz geldi. Önce karım terk etti beni. Sonra ben yıkıldım, kendimi içkiye verdim, kızım benden utanmaya başladı ve o da kendi hayatını kurmak üzere yanımdam ayrılmayı tercih etti.
Dilencinin Yaşam Dersi
Hikaye bittiğinde saat sabahın 3'ü olmuştu. Hiçbir şey söyleyemedi. İçinde büyük bir pişmanlık olduğunun farkına vardı. Kendi kendine "Senin yaşadıkların da acı mı?" diye sordu. Yaşlı adam anlamasa da nedenini, ona teşekkür etti ve kalktı. Biraz yürüdükten sonra yol üzerinde bir çiçekçinin ışıklarının yandığını gördü. Oraya doğru koştu, nedenini kendisi de bilmiyordu. Kapıyı itekledi, kilitliydi. İçeride birkaç kişi vardı. Kapıyı tıklattı, birkaç saniye sonra biri geldi kapıyı açtı.
-Kapalıyız, tadilat için buradayız.
İbrahim umutsuzluğa kapılmadan, "Çok önemli, biraz gül istiyorum" dedi. Ve istediğini alıp çıktı dükkandan. 100 tane gül almıştı gecenin bir yarısında. .
Bir taksiye bindi ve eve gitti. Yatak odasına girdi. Gülleri sağa sola, yatağın üstüne, her yere dağıttı özenle. Saat sabahın 5'i olmuştu. Sonra gitti, salondaki koltuğa oturdu, sabaha kadar bekledi hareketsizce. Kalbi kıpır kıpırdı. Karısına evlenme teklif ettiği günü hatırlamıştı, aynen böyle heyecanla beklemişti cevabı yine. Uyuklamaya başladığında karısının içeriden gelen mutluluk çığlıkları çoktan odayı kaplamıştı…