Hayvanlar Aleminin İnsana Galip Geldiği An: KOŞULSUZ SEVGİ

0
1030

Hayvanların bir insanın kişisel gelişimine ne büyük katkıları olabileceğini düşündünüz mü hiç? Yoksa siz; “Hayvan işte, düşünemez, sadece içgüdüsel olarak yaşar gider” diyenlerden misiniz? Özellikle evlerinde evcil hayvan besleyenlerin “Hayır!” diye bağırdıklarını duyar gibiyim.
Eğer hayvanları gerçekten anlamayı denerseniz, onların sadece düşünmekle kalmayıp, bizlere “insanlık” dersleri verdiğini görürsünüz. Benim, ailemin yanında yaşayan bir köpeğim, kendi evimde üç kedim ve iş yerimde de kuşlarım var. Her gün bana ne kadar çok şey öğrettiklerini ve bildiğim ama zaman zaman değerini unuttuğum ne çok şeyi hatırlattıklarını bir bilseniz…

 

Zeynep Müge KASAROĞLU
mukasaroglu@yahoo.com

 

Hayvanların bir insanın kişisel gelişimine ne büyük katkıları olabileceğini düşündünüz mü hiç? Yoksa siz; “Hayvan işte, düşünemez, sadece içgüdüsel olarak yaşar gider” diyenlerden misiniz? Özellikle evlerinde evcil hayvan besleyenlerin “Hayır!” diye bağırdıklarını duyar gibiyim.

Eğer hayvanları gerçekten anlamayı denerseniz, onların sadece düşünmekle kalmayıp, bizlere “insanlık” dersleri verdiğini görürsünüz. Benim, ailemin yanında yaşayan bir köpeğim, kendi evimde üç kedim ve iş yerimde de kuşlarım var. Her gün bana ne kadar çok şey öğrettiklerini ve bildiğim ama zaman zaman değerini unuttuğum ne çok şeyi hatırlattıklarını bir bilseniz…

Biri kalbimi kırıp canımı yaktığında gözyaşlarına boğulduğum sırada, boncuk boncuk gözlerini bana dikmiş, kulaklarını üzüntüyle geriye yapıştırmış, beni neşelendirmek istercesine kuyruk sallayan köpeğimin, beni birazcık olsun güldürebilmek için girdiği o mücadele bana dostluğun ve sadakatin önemini hatırlatıyor. En önemlisi de, koşulsuz sevginin…

Koşulsuz sevgi kavramını sık sık duymuş, belki de bu konuyla ilgili yüzlerce yazı okumuşsunuzdur. Peki biz insanoğlu gerçekten birbirimizi koşulsuz olarak sevmeyi başarabiliyor muyuz acaba? Gelin birlikte sorgulayalım. İstediği şeylere sahip olmak konusunda eşinin beklentilerini karşılamayan çiftlerin, sırf bu yüzden sevgilerini ne büyük bir hızla tükettiklerini düşünün. Çocukları sınavı kazansın diye yıllarca ona baskı yapan ve kazanamadığında hayal kırıklığı içinde evlatlarına tepki gösteren, çocuklarını hep başkaları ile kıyaslayıp kendi yapamadıklarını çocuklarının yapmasını bekleyen ailelerin, istemeden de olsa çocuğun dünyasında açtığı yaraları düşünün. Paranın her kapıyı açacağına inanıp, parayla aşkı bile satın alabileceğini düşünen insanların derinliklerindeki çaresizliği düşünün. Diğer insanları sahip oldukları statüye, giyim tarzına, bankadaki hesabına, konuşma şekline göre değerlendiren ve karar veren kişilerin, kendilerini nasıl da üstün gördüklerini düşünün. Sadece kariyerinde ilerlemek için birinin yüzüne gülerken, arkasından oyunlar çevirenlerin hainliğini düşünün. Daha güçlü olabilmek ve dünyaya hükmedebilmek için devletlerin giriştiği akıl almaz oyunların ne kadar çok cana malolduğunu ve bunların iyi amaçlar uğruna “savaş kaybı” olarak nitelendirilip, hiçe sayılmasındaki acımasızlığı düşünün. İnsanların saf umutlarından faydalanarak, gözlerinin içine baka baka söylenen yalanları düşünün. Birbirini tanımayan insanların trafikte, kafede bir anlaşmazlığa düştüklerinde, oturup konuşarak sorunu çözmeyi denemek yerine, küfürler içinde yumruk yumruğa giriştikleri milyonlarca örneği düşünün. Nerdeyse hepimizin hayatımızın bir noktasında, en az bir kere kendi çıkarımız için kırdığımız kalpleri düşünün. Nerede kaldı koşulsuz sevgi?

Aşkları da Savaşları da Adil ve Dürüst

Bir de hayvan alemini düşünün. Orada da aşk var. Orada da statü var. Orada da savaş var. Ama hepsi adil ve dürüst. İçten pazarlıkçılığa, ayak oyunlarına, hileye, yalana yer yok. Ofisteki muhabbet kuşumun yerde hastalanan sevgilisinin başında günlerce yemeden içmeden beklediği ve onu kafesin en sıcak köşesine ittirerek taşıdığı aklıma geldiğinde, keşke biz de sadece bir süreliğine değil de, ölene dek aşkımızı böylesine taze tutabilsek diyorum. Belgeseldeki hayvan sürülerindeki liderlik mücadelelerini izlerken, baskın iki karakterin adilce dövüştüğünü ve kazananın sürü tarafından saygı ile kabul edildiğini gördüğümde, keşke biz de böyle savaşabilsek diyorum. 8 yıl önce kaybettiğim Şaşkın isimli muhabbet kuşumun ailemizden biri bağırdığında, onun parmağına konup, gözlerini gözlerine dikip, 112 kelime bildiği halde sadece “eşek” diye bağırmasını hatırladığımda, keşke biz de ilk seçenek olarak bağırıp kırmak yerine, bir kuşa ihtiyaç duymadan kendi kendimizi frenleyebilsek diye düşünüyorum.

Nankör diye nitelendirilen kedilerin aslında nankör değil, ne kadar da prensip sahibi olduklarını gördüğümde; keşke biz de siyasette, dinde, ilişkilerde bu kadar prensip sahibi olsak da, birbirimizi yemek, kendi çıkarlarımız uğruna insani değerlerimizi yitirmek yerine, her şeyi sistemiyle ve hakkıyla yürütebilsek diye iç çekiyorum.

Bütün dinler, öğretiler, düşünürler aslında hepsi aynı şeyi anlatmaktadır: “Var olan her şeyi ama her şeyi koşulsuzca, sahip olduklarıyla sevmek” İnsanlığın geldiği noktaya baktığımda, üzülerek görüyorum ki, şu anda hayvanlar bunu bizden çok daha iyi başarıyorlar. Bugün artık bilim hayvanların belli bir düzeyde düşünebildiklerini öngörüyor ve bu konuda araştırmalar yapıyor. Ve tüm araştırmalar şunu gösteriyor: Onlar da hissediyor, kalp acısı çekiyor, aşık oluyor ve düşünüyorlar. Doğayla ve birbirleriyle uyum içinde yaşıyorlar. Kendi sistemlerinin bir dili ve kuralları var. Bu kurallara uyuyor ve varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Çalışıyorlar diyorum, çünkü önlerindeki tek tehlike biziz. Birbirimize yaptığımızı onlara ve dünyamıza da yapıyoruz. Birlikte, dürüstçe ve sevgiyle dünyamızı her gün daha da güzelleştireceğimize savaş, terör, cinayet, yalan her geçen gün artıyor. Kendi kuyumuzu kazıyoruz ve bunun farkında bile değiliz. Bugün küresel ısınma artık bir tahmin değil, mevsim değişikliklerinden de anlayacağınız gibi, yaşamaya başladığımız bir gerçeklik. Bunu hayvanlar yapmadı, biz yaptık. İlerleme ve gelişim sürecimizin bir yerlerinde koşulsuz sevgiyi kaybettik. Şimdi bunun acısını çekiyoruz ve böyle devam ederse daha çok çekeceğiz. Şimdi şunu sorun kendinize; birbirimize “hayvan” diye küfrettiğimizi zannederken, aslında iltifat ediyor olmayalım?

Bir Gülümseme Bin Yarayı Tamir Eder

Ama ben ümitsiz değilim. Çünkü biliyorum ki, sadece bir kişi bile dünyanın tüm kaderini değiştirebilir. Tarihe baktığınızda bunun pek çok örneğini görebilirsiniz. Siz de belki bir kişisiniz ama çok şeye sahipsiniz. Bugün yolda yürürken, tanımadığınız bir kişiye gülümseyin. Yüzüne şaşkın bir ifadenin yayıldığını göreceksiniz. Ve emin olun ki, o şaşkınlığı geçtikten sonra, sizin deli olduğunuzu düşünecek olsa bile, gülümseyecek ve siz onun içine bir mutluluk tohumu ekmiş olacaksınız. Akşam evine gittiğine, kocasına; “Bugün kadının biri yolda yürürken bana gülümsedi. Onu tanımadığıma eminim. İlk başta başkasına gülüyor dedim, ama bana bakıp gülümsemeye devam etti.” diye anlatacak ve bu duruma eşiyle, çocuklarıyla birlikte gülecekler. Bir gülücüğün ne çok yarayı tedavi ettiği düşünülürse, siz ona değerli bir hediye vermiş olacaksınız. Belki eşiyle uzun zamandır, birlikte bir şeye şaşırıp gülmemişlerdi, kim bilir…

Çoğu zaman bu basit hamleyi bile yapmıyoruz. Saçma, komik, anlamsız ve utanç verici olduğunu düşünüyoruz. Yani bize deli diyecekler, bu da çok kötü bir şeymiş gibi algılıyoruz. Oysa asıl utanç verici olan, yanlış sollama yaptı diye birine bağırmak, küfür etmek değil midir? Dışarıda biriyle sorun yaşadığımızda hemen kavga etmeyi seçmek değil midir? Hele ki bu davranışları sergilerken doğuracağı sonuçları hiç düşünmemek en utanç verici olan değil midir? Hepimiz hayatımızda tanımadığımız insanlara sinirlenip bağırdık. En iyi ihtimalle terslendik. Peki, bunu yaptığımızda, o kişi bütün gününü öfkeyle geçirip akşam eve gittiğinde onu neşeyle karşılayan çocuğuna, sudan bir sebepten bir tokat attığında, o tokatta bizim hiç mi payımız yoktur? Tüm suç o babanın mıdır? Hepimiz birbirimizle iç içeyiz ve yaptığımız her davranış zincir reaksiyon gibi birimizden diğerine, ondan da bir başkasına yayılır. O tokat, çocuğun hayatını bile değiştirebilir.

Hatta sadece çocukla da sınırlı kalmaz. Babanın o gün öfkeyle yaptığı başka davranışlar, çevresindekileri etkiler. Belki bizim o babaya bağırmamıza neden olan da, evden çıkarken eşimizle yaşadığımız tartışmadır. Bu reaksiyonun başı ve sonu asla belli değildir. Ama önemli olan; birlikte bu kadar büyük bir güce sahipken, bu reaksiyonu olumsuzluklar için değil, olumlu olan şeyler için başlatabilmektir. İşte siz yolda birine gülümsediğinizde böyle bir reaksiyon başlatmış olursunuz. Ve bu gülücük, sizin belki de asla bilemeyeceğiniz yerlere kadar yayılır.

Biliyor musunuz sevgili okuyucular, eğer akıllı olmak bizi bu duruma getirdiyse, varsın deli olalım. Bir de bunu deneyelim. O zaman en azından birbirimize acı vermek yerine sevmeyi, tanısak da tanımasak da insan olduğumuz için birbirimize değer vermeyi öğrenmek için bir şansımız olur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız