Yoksulluktan Nasıl Kurtulunur?

0
1097

BİR BARDAK SÜT

 

Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılayabilmek için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün hiçbir şey satamamıştı, karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiycek bir şeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine ‘’Affedersiniz, bir bardak su rica edebilirmiyim?’’ diyebildi yalnızca. Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona.

Çocuk sütü yavaş yavaş sindirerek içtikten sonra ‘’Çok teşekür ederim, Borcum ne kadar ?’’ diye sordu genç bayana.

Genç bayan,’’borcunuz yok’’ diyerek yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti

‘’Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini

beklemememizi öğretti bize,’’ dedi.

Çocuk ‘’O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size,’’ dedi.

Howard Kelly evin önden ayrıldığı zaman kendisini yanlızca bedensel olarak değil, ruhsal olarakta güçlü hissediyordu.

Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilğili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler. Dr. Howard Kelly, konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hanği kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı.

Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevği ile yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı. Uzun süre tedaviden sonra bayan sağlığına kavuşmuştu.

Dr. Kelly denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koyup hasta bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek aldı zarfı. Açmaya korkuyordu… Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti.

Kâğıtta şunlar yazılıydı:

‘’Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.’’ Steve Goodier

‘’Başka insanların hayatlarını aydınlatanların kendileri de bu ışıktan uzakta duramazla.’’ James M. Barrie

 

İKİ DAMLA YAĞ VE MUTLULUĞUN GİZİ

 

Bir tüccar mutluluğun gizini öğrenmesi için oğlunu insanların en bilğesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir taprnin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış.

Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.

Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salond ahummalı bir manzarayla karşılaşmış.: Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor,bir orkestra tatlı ezğiler çalıkyormuş: Dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış.

Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş. Bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.

Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama mutluluğun gizi’ni açıklayacak zamanının olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.’’Ama sizden bir rica da bulunacağım,’’ diye eklemiş bilge, delikanlının eline bir kaşık verip, sonra bu kaşığa iki damla sıvı yağ koymuş.’’Sarayda dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.’’

Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.

‘’Güzel ,’’ demiş bilge,’’peki yemek salonumdaki acem halılarını gördünüzmü? Bahçıvan başı’nın yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüzmü?’’

Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemmeye çabalamış, başka hiçbir şeye dikkat etmemiş.

‘’Öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı,’’ demiş ona bilge.

‘’Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.’’

İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.

‘’Peki, sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?’’ diye sormuş bilge.

Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş oldugunu görmüş.

‘’Peki,’’ demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi, ‘’Sana verebileceğim tek bir öğüt var: Mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan…’’

YOKSUL TAŞÇI

 

O, yoksul bir taşçıydı. Her gün kayaları parçalıyordu. İşi çok ağırdı; ama çok az aylık alıyordu. Bu yüzden hayatından hiç memnün değildi.

‘’Ben başkalarından daha çok çalışıyorum!’’ diye düşünüyordu.

‘’Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zenğin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve güzel elbiselerim olur.

O anda gökten bir melek indi.

Ona, ‘’Zengin olacaksın, güzel elbiselerin olucak’’ dedi.

Taşçı hemen zengin oluverdi. Artık onunda güzel elbiseleri vardı ve iş yapmak zorunda da değildi.

Günün birinde kral onu sarayına davet etti. Taşçı, sarayın güzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zenğindi. Bu yüzden üzüldü.

‘’Bende kral olmak istiyorum,’’ dedi. Ardından isteği yerine getirildi ve kral oldu.

Şimdi bütün gün çalışmıyordu.

Çok sıcak bir gündü. Güneş ışınlarını saçıyor, yeryüzü yanıyordu. Kral kızdı; güneş ondan nasıl güçlü olurdu ki? Yaşamı yine sevmez olmuştu. ‘’Güneş olmak istiyorum!’’ dedi

Bu kez de güneş haline çevrildi.

Şimdi güneş, ışınlarını saçıyor ve dünyada her şey yanıyordu. Ama bir bulut geldi, dünyayala onun arasına girdi. Işınları artık dünyaya ulaşmıyordu. Güneş kızdı; ‘’Bu nedir böyle? Ben buluta hiçbir şey yapamıyorum. Derhal ondan daha kuvvetli olmak istiyorum’’ deyince bu kez de bulut haline döndürüldü.

Az sonra bulut, yağmura dönüştü. Yağmurlar toprağa, oradan nehirilere ulaştı. Nehirlerin suları çoğaldıkça çoğaldı. Evleri, tarlaları seller bastı. İnsanlar, hayvanlar ve tarlalar perişan oldu.

Ama sular, kayalara hiçbir şey yapamıyordu. Bulut öfkelendi.

‘’Bu kadar çok su nasıl olurda kayaları aşamaz? Ama kayalar sulardan daha güçlüydü. Bulut bağırdı: ‘’Kaya olmak istiyorum.’’ Bu isteğide yerine getirildi ve kaya haline geldi.

Artık güneşten ve buluttan daha güçlüydü. Aradan çok zaman geçmedi. Elinde balyozla bir adam çıkageldi ve ondan parçalar koparmaya başladı.

‘’Aman! Bu da nesi?’’ dedi kaya.

‘’Ben bu adamdan zayıfım.’’

Sonra birden anladı kuvvetin kaynağının mutluluk olduğunu ve pişmanlıkla hatkırdı: ‘’İnsan olmak istiyorum!’’

Bu dileği de yerine getirildi.

Kaya insana dönüştü. Şimdi o adam yine kayalardan taşlar koparıyor.

İşi ağır ve aylığı az; ama yaşamı seviyor ve mutlu…

‘’Neden geçmişinizi bir kere daha yaşamak için yalvarıp duruyorsunuz? Her sabah bir yenisine başlayabilirsiniz.’’

Robert Quillen

 

‘’Eski hatalarına hayıflanmakla zaman kaybetme. Onlardan ders al ve arkana bakma.’’

H. Jackson Brown, Jr.

 

‘’Siz gelecek hakkında hayaller kurar ve geçmişteki hatalara üzülürken, aslında sahibi olduğunuz tek şey; şimdiki zaman, avuçlarınızdan kayar gider.’’

Hilaire Belloc

 

Mevlanadan Hikayeler

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız