SAMİ ÖZEY
15.02.2016
GARİBİ SEVİNDİRMEK.. VAR MI BUNDAN GÜZELİ?..
Evet değerli dostlar..
Tefekkür dünyamıza hitap edebilecek bir yazı.. Ancak bu yazıyı evvela kendi dünyamızda değerlendirelim ardından da alabildiğimiz kadar ders alalım..
Olmuş bir vak’a..
Çocukluktan delikanlılığa geçiş dönemindeyim, diye başlıyor Eczacı Cezmi Bey, sonra da devam ediyor;
O zamanlar Anadolu’nun ufak bir ilçesinde yaşıyorduk.. Bulunduğumuz yere bir sirk geleceğini duyunca fevkalade heyecanlanmıştım.. Ve sirkin geliş gününü merakla beklemeye başladım..
Orta halli bir memur olan babama hafta boyunca yalvardım..
Babacığım, beni sirke götürürsün değil mi?..
Elbette yavrum, dedi babam!..
Hele o gün bir gelsin, gideriz inşallah!..
Nihayet o gün geldi.. Sevincimden adeta uçuyordum.. Heyecan içinde babamla bilet sırasına girdik.. Etraf, çoluk, çocuk, yaşlı, genç, her yaştan insanla doluydu.. Herkes sirke girmenin telaşı içindeydi.. Nihayet sıra bize gelmişti ve bilet gişesiyle aramızda bir aile kalmıştı..
Altı çocukları vardı ailenin!..
Varlıklı olmadıkları hallerinden belliydi.
Üzerlerindeki elbiseler pahalı değildi, fakat temizdi.. Çocukların hepsi babalarının arkasında ikişerli sıra olmuşlar, terbiyeli ve neşeli bir şekilde sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı.. Palyaçoları, aslanları, maymunları ve o gece tüm göreceklerini konuşuyorlardı.. Daha önce hiç sirke gitmedikleri heyecanlı tavırlarından belliydi..
Nasıl gideceklerdi?..
Yaşadıkları ufacık ilçede doğru dürüst sinema yoktu ki, sirk olsun!..
Anneyle baba, çocukların önünde duruyorlardı ve el ele tutuşmuşlardı..
Gişedeki memur, babaya kaç bilet istediklerini sordu..
Baba, keyifli bir biçimde; “sekiz tane” diye cevap verdi..
Ve ardından da gülümseyerek ekledi;
Birbirini çok seven sekiz kişilik bir aileyiz biz!..
Gişe memuru biletlerin bedelini söyledi..
O an, annenin eli, babanın elinden ayrıldı ve başı öne düştü..
Babanın ise dudakları titremeye başladı..
Baba, gişeye biraz daha yaklaştı ve ne kadar dediniz diye tekrar sordu!..
Gişe memuru biletlerin bedelini tekrarlayınca, adam sıkıntıdan derin bir iç geçirdi..
Gişe memuruna hüzünlü gözlerle bakarak;
Ama bizim o kadar paramız yok, dedi..
Gerçekten de o kadar parası yoktu adamın!..
Şimdi ne yapacaktı?..
Çocuklarına, onları sirke sokacak kadar parası olmadığını nasıl söyleyecekti?..
Babam ve ben olanları dikkatlice izliyorduk!..
Bir ara ani bir şey oldu.. Babam birden elini cebine soktu, cebinden bir miktar para çıkarttı ve yere düşürdü.. Ardından eğildi, parayı yerden aldı, adamın omzuna dokundu ve şöyle dedi;
“Afedersiniz beyefendi, bu para cebinizden düştü”..
Adam olup biteni anlamıştı.. Çok üzüntülüydü ama çaresizdi.. Babamın gözlerinin içine baktı, mahçup bir tavırla parayı aldı, gözleri yaşlanmış, dudakları titrer bir biçimde ve kısık bir sesle;
Çok teşekkür ederim beyim!.. Allah sizden razı olsun!.. Bu yaptığınızın benim ve ailem için önemi çok büyük, diye konuştu..
Neticede, sirki görmek bize nasip olmadı..
Onlar biletlerini alıp içeri girdiler, biz de babamla evimize döndük!..
Zira babam cebindeki bütün parayı adama vermişti..
Ben de böylesine hamiyetli, böylesine merhametli bir babanın evladı olmaktan fevkalade gurur duydum..
Evet, bizim sirke giremeyişimizin hiç mi hiç, önemi yoktu..
O baba, çocuklarına mahçup olmamıştı ya..
Bütün mesele buydu..