Ateşi Çalanlar

0
2179

Gnostik bilgiyi aklının yakıtı edinen insan hakikatin kapılarını aralar. Ne kadar geriye sararsanız sarın, her toplumda bir din adamı kesiminin olduğunu göreceksiniz. Onlar bilinmezlik sosuyla kaplı kutsal öğretilerle sıradan halkın üstünden geçinmiş kenelerdir. Coğrafya ve zaman değişse de bu değişmez. Her toplum, küresel dinlerden önce, gökteki yıldızlara ve tabiatın döngüsüne bakarak çok çeşitli mitler yarattı. Bunlar, lüks ve huzur içinde yaşayan kral tabakasının ve din adamlarının elinde bir baraj işlevi gördü. Tarladaki çiftçiler, sokaktaki dilenciler için var olan inanışlar onlar için yok hükmündeydi. Zira avam kesim ahirette krallar gibi yaşayacaktı zaten.

Para, gücün niteliğini değiştirdi. Artık toplumun içinde bir sömürü değil toplumlar arası bir sömürü mevcuttu. Kimse, parayı biz icat ettik neden onun için yaşıyoruz demedi. Zira insan o kadar da akıllı bir canlı değildir. Arada Tolstoy gibi tuhaf adamlar çıksa da hiçbir zengin, fakirle olan benzerliğini görmek istemedi. İnsan diğer hayvanlardan farklı olarak rahatına da düşkündü. Dinler, toplumun nicelik olarak çok ama nitelik olarak düşük kesimi içindi. Bir kral, dinin öteki tarafta vaat ettiği kadın, şarap, altın gibi şeyler içinde zaten rahatça yaşıyordu. Fakat bir fakir kıt kanaat biriktirdiği parasıyla ancak evlenebilmiş, din haram kılar diye alkole dilini sürmemiş ve lüksten de nasibini asla alamamıştı.

Tekrar belirtmek gerekir ki, tıpkı Yerküre’nin tabakaları gibi, en dışta ve en ince olan toprak tabakası, toplumdaki zenginler gibi nicelik olarak çok sınırlıdır. Fakat tıpkı magmanın engin vadiler, elmas gibi parıldayan nehirler içermemesi gibi, nicelik olarak çok olan alt tabakalar da hiçbir nimetten pay sahibi olamamışlardır.

İlkel diye tabir ettiğimiz Tarim Devrimi öncesi dönemde, kabileleri veyahut ufak toplulukları kontrol edenlerin ortak noktası, mızraklarının sivriliğiydi. Kim diğerlerinin adrenalin hormonlarını daha çok harekete geçirirse hüküm sahibi olan o olurdu. Fakat, insan, medenileşmeye dair ilk ve büyük adımlarını attığı vakitlerde, daha doğrusu, tabiattan adeta logaritmik bir biçimde geri dönüş, yani çıkar elde edebildiği yerde, toplumların rahatı artmaya başladı ve bu da daha az kanı ve daha az korkuyu getirdi. Doğa eğer size iyi bakmıyorsa, onun sunduğu hediyeler için birbirinizi kesip biçmeniz gayet normaldir. Ne zaman ufak tohumlar ekip koca köyü doyuran bir sistem geliştiyse, işte medeniyetin ayak sesleri duyulmaya başlandı. Bu olgu, yani Tarım Devrimi, elbette kavgaların ve savaşların bitişini müjdelemiyordu. Sadece, savaşmak için daha iyi sebepler bulmak gerektiğini anlatıyordu. Zira artık insanlık olgunlaşmış armutlar için değil, kendisini çok kutsal olmakla kandırdığı toprak için okunu yayına sürecekti.

Şimdi, medeniyet geliştikçe ve insanlar artık sorunlarını daha “uygar” biçimde çözmek için yeteri sebebe sahip olmaya başlayınca, kimin kimi yöneteceğinin prensipleri daha farklı bir yolda ilerledi. Kabile yaşantısında, dinlerin neredeyse tek işlevi, ölüm korkusunu yenmek ve tabiat prensiplerini bir kılıfa uydurmaktı. Yıldırımlar düşüyordu çünkü kabilenin gençleri tanrıların buyruklarına uymuyordu. Bu kabile dönemlerinde, ruhlar, totemler ve ritüeller, insanların zihinlerindeki boşlukları dolduruyordu. Fakat kabileyi yöneten kişi veya kişiler, bu dini kural ve kaideleri kendi araçları olarak kullanmaya gerek görmüyordu.

Efsaneye göre, Zeus insanlığın kendisine tapınmamasından rahatsız olduğu için bilgiyi onlardan aldı. Fakat Prometheus, yani Yunanın iblisi, Olympius dağına kadar tırmandı ve Zeus’un insanlıktan mahkum ettiği ateşi yani bilgiyi geri alarak insanlığa armağan etti. Aynı hikaye, semavi dinlerin Adem ve Havva mitiyle büyük benzerlik teşkil eder zira Tanrı, Adem’i yaratıp bahçesine koyduğunda ve Bilgi Ağacı’nı ona yasakladığında, onu hipnotik uykusundan uyandıran ve bilinci ona armağan eden yine İblis olmuştu.

Günümüzde de, toplumları kendi çıkarları doğrultusunda bir istikamette tutmak uğruna, perde arkasındakiler bilgiyi bizden çaldılar. Binlerce yıldır sermayeyi ve sömürüyü şekillendiren odaklar, avam halk tabakalarının bilinçlenmesini ve gnostik bilgiye kavuşmasını istemezler. Zira ahiret umuduyla yaşayan ve tek gerçeklik olan dünyadan elini eteğini çekmiş insan sürülerinin güdülmesi ve sömürülmesi tereyağından kıl çekmek kadar kolaydır.
Bu nedenle, kitleleri uyutan dini ritüel ve inanışlar yerine, modern bilimin her şekilde sağlamasını yaptığı Evrim ve onun gibi tabiatı olduğu gibi gösteren ve dogmatik düşüncelerin haksızlığını gün yüzüne çıkaran fikir birlikleri, güç erklerinin kuklası konumundaki siyasi ve dini soytarılarca halktan gizlenir.

Halifeliliğin Türkiye’de kaldırılışına en büyük tepkiyi İngiltere’nin göstermesi de bu nedenledir. Zira gökten gelen kati bir gücü arkasında hisseden bir toplum, kendisini savunmak veya bunu gerçekleştirecek bilgi ve teknolojiler için çabalamak yerine, günün beş vakti aklını ayakkabılığa asıp tapınacak, gerçekliğin husus ve unsurlarına karşı kendisini soyutlayacak ve ülkesinin ve kendisinin sömürülmemesi için hiçbir faaliyette bulunmayacaktır.

– Endülüs

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız