Dün kapım çaldı. Üst kattaki komşumda bir heyecan, bir telaş…
Çamaşırları asarken bir kazak aşağıya düşmüş ve o da yan balkonun çamaşır teline takılmış…
Sürekli aşağıya mandal, çorap düşüren biri olan ben bunda ne var ki diye düşünmek üzereyken, dertli bir ifadeyle ”Hem de eşimin kazağı” diyor… “O kadar çamaşırın içinden düşe düşe o düştü, tüh…”
Yandaki komşular uzun süredir evde yoklar. Öyle olunca bizim balkondan alabilir miyiz ümidiyle gelmiş.
Balkona çıkıp yan tarafa bakıyorum ki kazak umutsuz bir durumda. Tam çamaşır teline ortalanmış, yani öyle bir tarafı ağır gelip de kendiliğinden düşeceği falan yok. İstesek, bir kazağın ağırlık merkezini ölçsek, bu kadar muntazam yerleştiremeyiz. Bütün mahalle bir olsak yine onu oradan düşürmenin imkânı yok adetaJ
Bu ümitsizliğimi belli etmeden, var gücümle uğraşıyorum. Sopalar, süpürgeler, çekçek sapları… Dördüncü katta yan balkona uzatmadığımız şey kalmıyor. Kazağın gelmeye niyeti yok. Ya bir fırtına çıkmasını bekleyeceğiz. O zaman da kazağın nereye gideceği belli değil, daha riskli.
Balkonda üşüyen halim, uzanmaktan ağrıyan belim ve artık kaldıramadığım kolumla “Abla boş ver, nolcak, komşular geldiğinde alırız. Alt tarafı bir kazak değil mi,” diyorum.
“Eşim bir fark ederse kıyameti kopartır” diyor ve eşinin çıldırmasıyla sonlanan bir başka kazak hikâyesi anlatıyor ki sormayın.
O an anlıyorum ki o kazağı kurtarmak bir ihtiyaç değil, zorunluluk. Olay göründüğü kadar basit değil, belki de 30 yıllık bir evliliğin kurtuluşu demek JUğraşlarımız sırasında kırılan turşu kavanozum bile umurumda olmuyor, annemin o kıymetli turşuları bile feda olsun. Yeter ki kurtulsun şu kazak.
Ne kadar süre uğraşıyoruz, bilemiyorum, zaman duruyor sanki. Tam pes edecekken, komşu ablanın bir anda gözleri parlıyor. Bir kadının bu yüz ifadesini bilirim, ardından dâhice bir fikir gelecek demektir… “Elektrik süpürgesini açalım ve onunla çekelim” diyor.
Çalışır vaziyetteki süpürgeyi uzatıyoruz yan balkona. Önce küçük ucu takıyoruz, sonra büyük ucunu… “Abla valla çok akıllısın” diye övgüler yağdırırken, bir yandan da çekim gücü yüksek bir süpürge aldığı için eşime teşekkürler ediyorum içimden.
Veee mutlu son… Kazak süpürgenin ucuna tutunup geliyor. Olayı, bir itfaiyenin ağaçtan kedi indirişini izlermişçesine gözlerini kırpmadan seyreden çocuklarımla sevinç çığlıkları atıyoruz. Yaşasııın, kazağı kurtardık!
En büyük sevinç tabii ki komşumda…
Zekâsına hayran kaldığım kadına bakıp, gurur duyuyorum. Üst katımda bir dahi yaşadığını önceden keşfedememenin pişmanlığıyla, komşum öyle başka görünüyorki gözüme.
Artık bu ikinci kazak vakasından sonra, eşinin kazaklarını ipek bohçalarda mı saklar, üfleyerek mi kurutur, bilmem. Ama bir daha balkona asma riskine gireceğini hiç sanmıyorumJ
Bu olayı anlatmayı üzerime bir borç bildim… Beyefendiler kendileri farkında bile olmadan hanımların ne fedakârlıklara girdiklerini bilsinler, eve geldiklerinde eşlerinin yorgun hallerinde kendilerine de bir pay biçsinler. Zekasının sınırlarını zorlayan ve her durumda pratik bir çıkış yolu bulmak zorunda olan hanımlara, eşinin kıymetini bilen beyefendilere selam olsunJ
*
Gonca Anıl