EY GÜZEL İSTANBUL, CİHANA BEDELSİN..

0
851


Aziz İstanbul’un pek çok yerinde hatırası olan ve yine özellikle de sur içini karış karış arşınlamış birisi olarak İstanbulumuzla özdeşleşmiş bir takım unutulmazları ben de zaman zaman arıyorum.. Hatta özlüyorum.. 
Aklıma geldikçe de derinden bir ah çekmeden edemiyorum..
Sizlerle de paylaşayım.. 
Ama bu paylaştıklarımın cevap bulabilmesi için hiç değilse bunların bir kısmını yaşamış olmak lazım.. Yaşayamayanların da canı sağ olsun..Tabii milenyum çağında, üstelikte sanal alemde boy göstermenin ve klavye marifetiyle bilgiye ulaşmanın yaşı 7′ye 8‘e kadar inmişken biz kime neyi özendireceğiz.. O da ayrı mesele.. 
Yine de devam edelim..
Olmaz ya; hadi mesela diyelim, sur içindeki İstanbul, keşke imkân olsaydı da, Arnavut kaldırımlarıyla, cumbalı, bahçeli ahşap evleriyle, sebze-meyve bostanlarıyla, muhafaza edilebilseydi..

Sokaklarda dolaşarak evlere hizmet veren sütçüleriyle, sakalarıyla, yoğurtçularıyla, eşekli ya da atlı ekmekçileriyle ve de zerzevatçılarıyla, kısacası mazide kalmış o güzel esintileriyle keşke şu anda da elimizin altında durabilseydi.. 
Keşke!.. 
Ama heyhat!.. 
Giden bir daha geri gelmiyor.. 
Bize de hatıralarla yaşamak kalıyor.. 
Geçenlerde bulunduğum bir dost toplantısında etrafıma toplanan gençlerle ayaküstü sohbete daldım.. 
İstanbul’dan açıldı konu.. 
İstanbul’u konuşmak istiyorum ama ne konuşayım?.. 
Ak Merkez’i mi konuşayım?.. 
İstinye Park’ı mı anlatayım?.. 
Ya da her muhitte pıtrak gibi açılan AVM’lerden mi bahsedeyim?.. 
Veyahut Reina‘da, Bonjour‘da, Serena‘da ceket yakanları tabak kıranları mı sorayım?..
Gençler bunların hepsini benden iyi takip ediyor.. 
Ancak her şeye rağmen gençler kendilerinin yaşayamadıkları o güzel, o asil İstanbul’a meraklı.. 
Baktık ki gençlerimiz pür dikkat, biz de başladık anlatmaya.. 
Ardından da anlatmayı bıraktık başladık sormaya.. 
Emirgân’daki tarihi Çınaraltı’nı bilir misiniz ey sevgili gençler?.. 
0rada içilen tavşan kanı çayın buruk lezzetini?.. 
Ya da şerbet nefasetindeki Karakulak suyunu?.. 
Veyahut Taşdelen’i, Sırmakeş’i, Hünkâr’ı, Hamidiye’yi, Çırçır’ı, Dereseki’yi, Çubuklu’yu?.. 
Devam ettim sormaya; 
Fatih Camii’nin etrafındaki minyatür arsalarda yapılan bayrak maçlarından kaçınızın haberi var?.. 
Siz hiç Sultan Selim’in bahçesinden Haliç’i seyrettiniz mi?.. (Şu an seyretseniz de tat alamazsınız.. Zira bir sürü irili ufaklı ve de bol çatı katlı çirkin binalar görürsünüz.. Ne yazık ki bu abuk görüntülere imza atan ve kartvizitinde müteahhit yazan köy kalfaları hala daha cirit atıyor İstanbul’da) 
Peki değerli gençler; üzerine pudra şekeri serpilmiş yoğurt yemeyi denediniz mi Kanlıca‘da?.. 
Sakın yedik demeyin, inanmam!.. Benim söylediğim, içine kaşığın zor girdiği halis koyun sütünden yapılan yoğurt.. 
Dilburnu’ndan güneşin batışını, Üsküdar’dan Kızkule’sinin bir sülün gibi arz-ı endam edişini izlediniz mi?.. 
Çamlimanı‘nda bülbül gibi şakıyıp, ‘Ada Sahillerinde Bekliyorum’ diyen Sabite Tur Gülerman’ı hanginiz hatırlıyorsunuz?.. 
Kaçınız Rumeli Hisarı’dan mehtabı temaşa etti?..

Beykoz’un paçasından, Balat’ın işkembe çorbasından, Kavağın incirinden, Çengelköy’ün bademinden, Yedikule’nin marulundan haberiniz var mı?.. 
Ve daha bir sürü hatıraları depreştiren soru..
Maalesef gençlerin hiçbirinden ses çıkmadı.. 
Ancak hayranlıkla dinlediler.. 
Gençlerin suçu yok elbette..
Kabahat, onlara güzel bir İstanbul bırakamayan bizlerde.. 
İstanbul’da yaşamak!..
İstanbul’un maddi manevi ve de uhrevi imkânlarından yararlanmak..
İnanın, insan için fevkalâde bir lütuf, fevkalâde bir ihsan.. 
Netice-i kelâm;
İstanbul bir kültür.. 
İstanbullu olmak ise bir büyük talih!.. 
Zarif Türkçesiyle, nezaketiyle, zarafetiyle, letafetiyle, hoşgörüsüyle, İstanbullu olabilmek!.. 
Ve bu güzellikler manzumesi özellikleri hazmedebilmek..
Kaç kişiye nasip olur ki?..
Ey, Alemlere rahmet olarak gönderilen muazzez Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) övdüğü nazlı şehir..
Ey, 21 yaşında çağ açıp çağ kapatan ulu Padişah Fatih Sultan Muhammed Han Aleyhirrahmeti Vel Gufran Hazretlerini ve daha nice Sultanı, nice Evliyayı, nice Esfiyayı, bağrında misafir eden kutlu şehir..
Ey, Erguvanların, Lalelerin, Sümbüllerin, Kranfillerin, Güllerin, masmavi Boğazın, her biri mücevher mesabesinde olan Adalar’ın ve Yedi Tepe’nin aziz şehri..
Seni çok seviyorum.. 
İyi ki sende doğmuşum..
İyi ki sende yaşıyorum.. 
Ve son nefesimi de Allah’ın nasibi çerçevesinde senin koynunda vermek istiyorum..
Ey, güzel İstanbul..
Ne mutlu, seni sevene..
Ne mutlu, senin kadrini kıymetini bilene.. 
Ve ne mutlu, kendisini İstanbullu hissedebilene..

*

SAMİ ÖZEY

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız