Osmanlıda Başlayan Ve Biten Geleneğin Adı: Âmin Alayı

0
787

Her şeyin eskisi başkaymış. Evi de elbisesi de; teknolojisi de bilgisi de; Ramazan’ı da gündelik hayatı da; hocası da mektebi de… Evvelini ben söyledim ahirini siz getirin artık. Her dönemin kendine özgü şeklinin olduğu kabul edilirse bu değişimi kabul etmemek zor olmasa gerek. Gelişimin ve değişimin olmadığı yerde ilerlemenin de imkânı yoktur. Ancak, hiçbir yenilik eskiyi unutturmaz. Başlangıçlar ve alışkanlıklar önemlidir. Buradan bakıldığında geçmiş hiçbir vakit geçmez.

Neden mi eski-yeni konusuna girdik?

Hazır okullar da açılmak üzereyken Osmanlıda var olan bir gelenekten söz etmek istiyoruz. Hem de başlangıcı taa 13. yüzyıla dayandırılan bir eğitim oluşumundan. İşte sizlere keyifli bir tarih seyri: Âmin Alayı…

O da neymiş?

Osmanlı toplumunda, mektebe başlama dönemine gelen çocuklar gösterişli bir merasimle eğitime gönderilirdi. Eğitimin başlayacağı ilk birkaç günü kapsayan bu etkinlik çocuğa okuma şevki aşılamak, ondaki mektep ve hoca korkusunu yok etmek, birlikte eğitim göreceği arkadaşlarıyla kaynaşmasını sağlamak amacıyla düzenlenirdi.

Tanzimat’a kadar devam eden süreçte ilkokula “taş mektep”, “sıbyan mektebi” veya “mahalle mektebi” denmiştir. O dönemde mektebe gidecek çocuğa tüm mahalleli, eş ve akrabanın katılımıyla bir tören düzenlemek âdetti. Merasim sırasında çocuğa yönelik yapılan dualara “Âmin!” şeklinde dua edilmesiyle söz konusu etkinliğe Âmin Alayı denmiştir.

Mektepler

Şimdiki ilkokula denk gelmekle birlikte çoğunlukla mahalle câmisinin hemen yanına inşa edilirdi. Taş blok şeklinde düzenlenen bu yapıda câmi hocası ailesiyle birlikte yaşardı. Mektepteki öğretmen ihtiyacı da başta hocanın kendisi olmak üzere okuma yazmayı bilip eğitim işine gönül vermiş kişilerce giderilirdi.

Mahalle mekteplerinin genel bir eğitim anlayışı yoktu. Dinî bilgiler ile Kur’an öğretiminin yanı sıra matematik dersi de verilirdi.

Masrafları mahalleli tarafından karşılanan bu mekteplerin, eğitim için ayrılmış yegâne odasında, her sınıftan öğrenci belli gruplar hâlinde otururdu. Eğitim de kesintisiz devam ederdi. Öğrenciler, diğer grubun eğitim görmesi sırasında dinlenir veya tekrar yaparlardı.

Nasıl Yapılıyor Bu Merasim?

Osmanlıda çocukların, okula başlamaları için belli bir yaş sınırı yoktu. Olgunlaşma durumlarına göre 4’ten 7 yaşına kadar okula başlama hakları vardı. Mektebe başlanılan günün ise İslâmî değer taşıyan kandil günü veya Pazartesi-Perşembe günlerinden biri olmasına özen gösterilirdi.

Ailesi tarafından mektebe gönderilmesine karar verilen çocuk için günler öncesinden hazırlıklara başlanırdı. Çocuğunun eğitime başlamasını bir bayram olarak addeden aile, evini köşe bucak etraflı bir temizliğe tâbi tutardı. Bundan sonraki hazırlıklar ve uygulamalar ailenin maddî durumuna göre şekillenirdi.

Hamam geleneği de bu görkemli merasimin olmazsa olmazıydı. Mahallenin tüm kadınları temizlik ardından bir tam gününü hamamda geçirir ve çocuğu iyice ovalayıp paklarlardı.

Merasimin asıl günü çocuk ve ev ahalisinin erkenden kalkması şarttı. Yeni elbise veya bayramlığını giyen çocuk boynunda sırmalı cüz kesesiyle birlikte Eyüp Sultan veya Fatih türbelerine götürülür; akıllı, terbiyeli, saygılı ve öğrenmeye istekli bir öğrenci olması için dualar edilirdi. Aile, türbe ziyaretinden döndükten sonra mahallenin öğrenci tayfası, mektebin hocası ve yardımcıları ile merasime katılmak isteyen tüm ahali çocuğu mektebe götürmek için evinden alırdı.

Kapının önünde kendisini bekleyen bir at üzerine bindirilen çocuğun kız ise saçına, oğlan ise fesinin püskülüne nazarlık takılı olurdu. Tabii ki nazar değmesin ve kem gözlerden korunsun diyeydi bu.

Ve Alay Başlar…

Tüm mahalleli çocuğun etrafını sarmış. Dualar okunup ilâhiler söylenilmekte. Görkemli bir alay, tüm küçük çocukların da ilgisini çekmekte.

Çocuğu almak için öğrencileriyle birlikte mektepten çıkmış olan hoca ve tayfası kendisini atın üstünde bekleyen çocuğa doğru gider. Beraberinde önceden hazırlanmış bir ilâhi korosu da hocaya eşlik eder.

Alay, hocanın çocukla buluşması esnasında daha da coşar. Duaların ve ilahilerin uygun yerlerinde Âmin! nidaları yükselir.

Çocuk evinden alındıktan sonra en önde mektep hocası olmak üzere yürüyüş başlardı. Hocanın takibinde çocuğun rahlesini, işlemeli minderini ve Elif cüzünü taşıyan öğrenciler olurdu. Hemen peşinde de at sırtındaki çocuk tüm neşesi ve heyecanıyla alaya iştirak ederdi. Onun ardından da mahallenin erkekleri ve çocukları, en geriden de kadınlar gelirdi. İlâhi takımı ve âminciler ise her yerdeydi. Mektebe giden yoldaki bu takıma ilâhiciler, sürekli söyleyerek eşlik eder, uygun yerlerde duraklar ve Âmin! denmesini beklerlerdi.

İlk Ders

Mektebin önüne gelen çocuk attan indirilerek eğitimin yapılacağı odaya çıkartılır. Oturacağı minder, rahlesi ve Elif cüzü önceden geldiği için kendisi için ayrılmış yeri kolaylıkla bulur. Muallim-hoca gelir ve çocuğa döner. İlk öğreteceği şey Besmele’dir. Ardından “Ya Rabbi! Kolaylaştır, güçleştirme. Ya Rabbi! Okumamı hayır ile bitir.” Anlamına gelen Rabbi Yesir duasını çocuğa söyletir. Bunun ardından mektebin ilk gününde öğretilecek tek şey alfabenin Elif harfidir.

Merasim Sonu

Aile, mektepteki çocuklara simit, şeker, mendil gibi hediyeler ikram ederken hocalara da bir miktar para bırakır. Hocasının elini öpen çocuk ilk gününü tamamlamak üzere yine tüm mahalleli ile birlikte, yine ilâhiler ve âminler eşliğinde evine döner. Evde de ahaliye yemekler verilir şerbetler ikram edilir.

………………………..

Kültür zenginliklerimizden biri olan bu eğlenceli ve gösterişli merasimin, eğitim çağındaki çocukları okula özendirmek amacıyla yapıldığı aşikâr.

Sizlere bir tat bir his miktarınca bu faydalı geleneği anlatmaya çalıştık. Usul, aslın yarısıdır derler. Tüm merasim, kuralları ve şartları aynı olmamakla beraber günümüz eğitim çağındaki çocuklar da böyle özendirilse ne güzel olur…

Emel Topçu

emeltpc@gmail.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız