Hipnozla ilgili ilginç bilgiler

0
1947

Bilimsel yazar ve araştırmacıların çabalarına rağmen hipnoz, yüzyıllardır bir gizem örtüsü giyinmiştir. Yunancada uyku anlamına gelen kelime kökü, Hipnoz terimi, yanlış anlamalara yol açmaktadır. Hipnoz, ancak gecenin gündüzle bağdaşması gibi uykuyla bağdaşır…

Peşin hükümlü anlayışları bir kenara bırakır ve hipnozu klinik açıdan ele alırsanız, sizin düşündüğünüz gibi “görünmediğini” veya “işlemediğini” fark edeceksiniz. Yanlış anlamalar, sürekli olarak hipnozun tamamen kullanımını engellese ve ondan mahrum bırakmaya çalışsa da, onun işleyiş biçimi, bu fenomeni inanılmaz derecede değerli bir tıbbi araç haline getirir.

Bu potansiyelin iyileştirmede kullanılmasının farkına varılması ve yanlış anlamalar ve büsbütün yanlış bilgiler beni bunları yazmak için teşvik etti. Nedenlerimi ileride daha detaylı açıklayacağım; fakat eğer tıp büyük bir düzeltici gücü, insan zihninin gücünü, kullanmak istiyorsa – acilen – hipnotik bilgi ve tarafsız araştırmaya olan ihtiyacı vurgulamak istiyorum. Bu kitaptaki amacım doktorlara değerli bilgiler vermek ve alan dışındaki ilgili insanlar için hipnozu anlaşılabilir ve uygun/erişilebilir bir hale getirmektir. Bu, gizem örtüsünü kaldırmanın tek yoludur. Bu yüzden bu kitapta rahatsız edici yabancı kelimeler veya esoterisizm bulamayacaksınız.

Yıllardır hipnozu, tıpla ilgili kişilere öğretiyorum ve gördüm ki birçoğu, birkaç ders sonra ve birkaç pratik uygulama sonrası kendilerinin uzman hipnotistler olabileceklerini düşünüyorlar. Gerçekte hipnotist diye bir şey olmadığından bu (uzmanlık) açıkça imkânsızdır. Bu aleti kullanan bir pratisyen olarak, tüm yapabileceğiniz, hastaya normal uyanıklık veya uyku durumundan, zihnin özel durumu olan hipnoza nasıl geçilebileceğini göstermektir. Siz onu hipnotize etmeyeceksiniz; o kendi kendini hipnotize edecektir. Bu, herhangi biri üzerinde özel bir gücümüz olmadığı anlamına gelir.

Hipnotistten çok, hipnotik operatör daha doğru bir terimdir. Operatör olarak siz, kişiye nasıl trans durumuna erişebileceğini öğretirsiniz (veya bahsedeceğimiz diğer durumlara) ve sonra, eğer kişi istekliyse hayal gücünü uyarırsınız – oyunculuk, “rüya pilotluğu” gibi. Genellikle farz edilenden daha zevkli ve yoğun düşüncelerle uyarım yaparak herhangi birinin hayal gücünü yönlendirebileceğinizi (pilot) bilmek zevk verici.

Fakat bu yönlendirme yeteneğini “güç” ile karıştırmayın; kişi istekliyse kelimelerini özellikle vurguladım; çünkü kişinin rızası olması zorunludur. Kişi onu almaya istekli değilse, bir telkin veremezsiniz. Her zaman ve hipnozun her derecesinde, kişinin tamamen seçebilme gücü vardır. Bu yüzden yalnızca hoşuna giden veya mantıklı önermelere tepki verir. Hipnotik gösterilerde kişinin saçma sapan şeyler yaptığını görmüşsünüzdür, gerçek şudur ki kişinin kendisi bu davranışları yapmayı seçmiştir. Şüphesiz, hayatınız boyunca acayip rüyalar gördüğünüz zamanlar olmuştur. Hipnotize olan kişinin yanında tanık olduğunuz acayip davranış, yalnızca operatör tarafından, rüya pilotu tarafından, teşvik edilen benzer bir rüyaydı. Ve acayip veya değil, kişiye mantıklı ve zevkli göründü, aksi takdirde önermeleri kabul etmezdi.

Hipnoz üzerine yazılan modern kitaplarda hipnotize olan kişinin operatörle “uyum” içinde olduğu vurgulanır. Kural olarak eklemeyi unuttukları şey – kendisine oto önermeler verebildiği için – onun da kendisiyle ve tüm dünyayla bir uyum içinde olduğudur. Bu yüzden kişi, operatör dışındaki insanlardan kolaylıkla mantıklı ve zevkli görünen önermeleri alabilir; tabi operatör, ilk başta kişiye bu tür önermelere karşı olumsuz bir tepki aşılamadıysa. Fakat aklınızda bulunması gereken önemli bir nokta da kişi sırf önermelere yatkın diye kimsenin kendisini “kontrol” etmesine izin vermeyeceğidir. Tekrar söylüyorum, hipnozun her evresinde kontrol kişidedir ve kabul edeceği önermeleri kendi seçebilir. Eğer istenmeyen bir önerme krizi ortaya çıkarsa, kişi ya kendini trans durumundan çıkaracaktır ya da devam edecektir, fakat önermelere uymayı reddedecektir.

Hipnoz altında kişi seçicilik ve irade gücü üzerinde daha fazla kontrol sahibidir, biri dışında tüm fakültelerinin kontrolü ondadır. Duyabilir, görebilir, hissedebilir, koklayabilir, tadabilir, konuşabilir. Bazen bilinçsiz görünse de tamamen farkındadır ve bu yüzden işbirliği yapar. Kontrolünün kapsamadığı tek istisna “kritik fakülte”dir. Ona zevk verecek ve duygusal ve ahlaki açıdan mantıklı görünen bir önerme yaparsanız sıradan durumlarda bu tür bir önermeyi imkânsız olarak değerlendirmesine rağmen (şimdi) onu kabul edecektir. Örneğin ağrıyı herhangi bir kimyasal kullanmadan bile anestezi önermesi yapabilirsiniz. Veya bir bellek kaybına ikna edebilir ve hatta kişinin hafızasının zayıf olduğu erken bir yaşa, üç yaşına dönmeye ikna edebilirsiniz. Hipnoanalizde kişiyi geri götürürken siz zihinsel işlevi yöneterek bir adım ileri götürürsünüz; duygusal rahatlamaya, bu yalnız hatırlama değil; fakat geçmiş tecrübenin sıkıntısının hafifletilmesi/ferahlamasıdır. Kritik fakültenin askıya alınması kişinin tamamen kendisinin kontrolünde olduğunu ve seçiciliğe sahip olduğu önermesiyle çelişmez; bu tür bir önermeyi kabul eder; çünkü zevk verir ve onun için iyidir. Fakat kritik fakültesi – bu tür fantastik kahramanlıkların/ustalıkların olabilirliğine olan inançsızlık – hipnoz tarafından elenmiştir.

Başka bir şekilde söylemek gerekirse, hipnozda vücut ve zihin eşit ölçüde kolay etkilenirler, uyum içinde hareket eden bir ünite gibi. Hipnozun bilinçaltına etkisi olduğu kadar bilince de etkisi vardır ve otonom sinir sistemi üzerinde de etkilidir. Bir kişiyi önermelere uygun duruma yönlendirdiğinizde ve onu zevkli rüyalar sağladığınızda ayılırkenki hisleri hem bedensel hem de zihinsel olacaktır. Zevkli bir tecrübeyi yaşamanın etkisiyle dinç ve kuvvetli hissedecektir.
Bu genel doğrulara rağmen her birey önermelere farklı tepkiler verir. Hipnozu başarılı bir şekilde kullanabilmek için çeşitli tepkilere cevap verebilme yetiniz olmalıdır ve olay hakkındaki bilginiz en üst seviyede olmalıdır. Eğer bir doktor, hastaya yardım edecekse doğabilecek sürprizlere yenilmemelidir.

Hiç kimse yalnızca izleyerek hipnozu öğrenemez. Kitaplardaki genel tanımlamalardan ne kadar farklı olduğunu öğrenmek için onu sizin tecrübe etmeniz gerekir. Hipnozun zevk verici bir durum olduğunun farkına varacaksınız ve onun hakkında öğrendikçe, yalnızca kendiniz onu tecrübe etmek istemeyecek, fakat aynı zamanda kendinizi de hipnoz edebileceksiniz.

Hipnotize olamama gibi bir şey yoktur.

Hipnotik durumda seçicilik hüküm sürdüğünden ve kendini koruma kanunu kişiye zararlı bir önermeyi kabul ettirmeyeceği için kimse hipnoz yüzünden yaralanmamış/sakatlanmamıştır.

Kişinin kendisine bilerek veya bilmeyerek zarar vermesiyle ya da kandırılarak bir suça itilmesiyle ilgili sayısız hipotez üretilmiştir. Henüz böyle bir şeyin gerçekleşmesiyle ilgili bir vaka kaydı yoktur. Binlerce test yürüttük ve hemen hepsinde uygun olmayan bir önerme verildiğinde şu iki şeyden birisi oldu: kişi ya önermeyi reddeder ya da trans durumunu tamamen sona erdirir. Bu gerçeği tekrarlıyorum; çünkü bu hipnozun değerli ve güvenli bir tıbbi alet olması için çok önemli.

2. Hipnoz için üç gereklilik

Kişinin rızası,
Operatör ve kişi arasında iletişim,
(3) Korkudan ve operatöre karşı güven duyma isteksizliğinden arınmışlık.

Yalnızca bu üç şey gerekli olduğundan güvenilir bir şekilde transa ikna etmek için belirli teknikler – fiksasyon mesela – vardır diyen yazarlar hatalıdırlar. Aslında, arzulanan tepkiyi tetikleyecek tekniklerin sayısının limiti yoktur; diyebilirsiniz ki telkin oluşturmayı bildikten sonra bir kişiyi hipnotize edememe gibi bir yol yoktur.

Göründüğü gibi hipnoz hakkında yazılan birçok yanlış bilgi var. Bu açıdan bakıldığında bu konuda yazan yaşadıklarını yazan biri olduğumdan ve bu konu ilgimin temelini oluşturduğu için, okuyucunun olabilecek sorularını cevaplamak zorunda olduğumu hissediyorum.

İlk soru, neyse ki, kolay cevaplanabilir. Hipnozu tıpla ilgili insanlara (doktorlar, dişçiler, pediatristler) yıllardan beri öğretiyorum. Tıp diplomam yok ve bu yüzden hastalara tedavi uygulamıyorum, fakat doktorun ricasıyla ve bir doktor tanıklığında binlerce hastayı hipnoz ettim ve doktorlara bu çeşit yöntemlerle derin anestezi ve hipnoterapide yardımcı oldum. Hastane personeline paneller düzenledim ve binlerce doktora da özel olarak pratik için bilgi verdim. Kimyasal anestezi kullanılmadan yapılan bir doğum için tıbbi bir filme yardımcı oldum. Ve başarılı öğrencilerim arasında bazılarının eyalet tıp topluluklarının başında olduğu birçok başarılı doktor sayabilirim. Bu gerçekleri tekrar saymamın sebebi kendime pay çıkartmak veya hatırlanmak için değil; fakat ancak bu şekilde okurlar yazarın gerçekte bir yazar olup olmadığını merak etme kaygısına düşmeden bu kitabı çalışabilirler.

İkinci soru – benim konuya olan asıl ilgimin kaynağı – tek bir paragrafta açıklanamaz. Çocukluktan beri bu konuyla ilgili yoğun bir ilgim vardı ve bu büyük ihtimalle ben altı yaşındayken olan bir olaydan sonra başladı. Babam, o sıralar hipnoz öğrencisiydi, bana bu konu hakkında zaten bayağı bilgi vermişti. Sonra bir gün beni yakınlarda oturan bir aileyi ziyarete götürdü. Bu ailedeki genç kızın kekemelik problemi vardı, fakat babam onu hipnotize ettiğinde kekemeliği yok oldu. Daha sonra, trans bittiğinde, konuşma bozukluğu hemen geri döndü. Hipnoza olan ilgim artmıştı, fakat kekemeliğin daha sonra telkin yoluyla nasıl tamamen düzeltildiğini öğrendim.

1908’de daha önemli bir olay oldu, ben sekiz yaşındaydım babam da kırk iki. Babam çağın en önemli hipnotistlerinden biriyle arkadaştı, olağanüstü başarılarıyla ünlü olan bir uzman uygulayıcı. Bu adam babamın çok acı çektiğini ve kanserden ölmek üzere olduğunu öğrendi. Evimize geldi, hasta odasına girdi ve birkaç dakika içinde babamın acısını azalttı. O zaman kadar odaya girmeme izin verilmedi, fakat hipnotist dışarı çıktıktan sonra girmeme müsaade edildi. Bundan hemen önce kapının önünde oturdum ve babamın inlemelerini duydum. Sonra içeri girdim ve benimle oynadı. Benimle son oynayışıydı, fakat biliyordum ki hipnotistin gidişinden sonra, bir süre tamamen acısı geçmişti.

Birkaç hafta sonra babam ölmüştü. Ölümünden birkaç saat önce doktorların açıklayamadığı bir ferahlık duygusu verildiğini hiç unutmadım. Tabi ki o zaman hipnozun daha başka kaç çeşit tıbbi kullanımı olduğunu anlamamıştım, fakat konuya olan ilgim derinleşti.

Kısa bir süre sonra aynı hipnotist tarafından verilen bir uygulamaya katıldım ve ona yardımcı olmama izin verdi. Sahnedeki kişilere onlarla el sıkışacağımı söyledi ve elini sıktığım her kişinin derin bir hipnoz durumuna gireceğini söyledi. Ellerini sıktım ve oldu. Daha sonra aynı etkiyi annemde, erkek kardeşlerimde, kız kardeşimde ve okul arkadaşlarımda yaratmaya çalıştım, tabi başarısız oldum. Önce hatamı anlayamadım, fakat konuyla ilgili kütüphanede bulabildiğim her kitabı okumaya başladım. Bütün kitapların olumlu bir şekilde buluştuğu ortak noktaya göre fiksasyon, güvenilir bir şekilde hipnotize etmek için kullanılabilir: yazarların talimatlarına göre trans etkisi yaratmak için üç dakika ve iki saat arasında bir zaman diliminde kişiyi bir ışığa veya parlak bir objeye baktırırsınız.

Ne babam ne de hipnotist bir ışık kullanmadığından bu inanç beni şaşırttı. Işığa kendim bakmayı denedim, fakat yalnız bir önemli keşifte bulunabildim: bir ışığa bir saat bakma gayet sıkıcı. Işığın tek başarısı gözlerimi yormak oldu. Belki de, diye düşündüm, bu hızlı ve derin hipnoz için gerekliydi. Bu konuyla ilgili kendi göz doktoruma danıştım. İnsan gözünün ani ve hızlı hareketlerle gördüğünü anlattı. Eğer gözü doğal alışkanlıkları olan ani ve hızlı hareketlerden mahrum bırakırsan kaslar çabucak yorulur. Bunu göstermek için ellerini gözlerimin hemen yukarısına, alnıma yakın bir yere yerleştirdi ve onları yavaş yavaş aşağı indirdi ve bunu yaparken de dikkatle ellerini izlememi söyledi. Elleri çenemin altına indiği zaman gözlerimin çok uyku hissettiğini fark ettim. Şimdi fiksasyon kullanmadan bir insanın gözlerini nasıl çabucak yorabileceğimi biliyorum. Bu inanıyorum ki hipnozda hızlı şartlanmanın doğumu olmuştu. Doktorun gösterisini tekniğimin bir parçası olarak alıp fiksasyon ışığının iki veya üç saatte yaptığını ben birkaç saniyede yapabilirdim. Bu el düşürme tekniğinin tutarlı biçimde hipnoz indüksiyonunu hızlandırdığını göreceksiniz.

Hem yetişkin hem çocuk arkadaşlarımı hipnotize etme çalışmalarımda başarılı olmaya başladım. Erken ergenlik çağımda beraber olduğum kızın babası bir daha onu görmememi söyleyene kadar denemelerime devam ettim. Hipnotize edilen kişinin operatör tarafından tahrik edilebileceğini duymuştu. Bu yanlış bilgi parçacığı hesaplarıma göre yaşadığım yerde beni en az popüler çocuk haline getirdi, böylece hipnozu bir kenara bıraktım ve uzun yıllar ona dönmedim.

Fakat genel olarak bilinmeyen bazı değerli doğruları öğrenmiştim. Hipnoz zorlu acıları azaltmada kullanılabilirdi. Neredeyse anında gerçekleştirilebilirdi. Bu duruma ulaşmaktaki en büyük engel kişide oluşacak korkuydu – hatta bilinçli farkındalığın altında bir seviyede bile. Bugün bile birçok kitap, bazı insanların hipnotize edilemeyeceğini belirtiyor, korku ortadan kaldırıldığında her insanın hipnoz olabileceği gerçeğine rağmen. Yukarıda tanımlanan diğer keşifler de uzmanların kitaplarında bulunmayan şeylerdir.

Bir yetişkin olarak hipnoza geri döndüğümde deneylere olan aynı açık görüşlü tutumumu koruyarak öğrenmeye devam ettim – en güçlü klinik bilgilerle desteklenmeyen hiçbir teori veya inancı kabul etmeden. Aynı prensibi bu kitabı yazarken de kullanmaya çalıştım. Verilen bir tekniği açıklarken, ararken, hipnozun teorisi veya uygulamasında en azından bir tane operatörü, hastayı ve katılımcı doktorları içeren alıntılara – genellikle birden daha fazla – yer verdim. Etik kuralları çerçevesinde kimlikler gizli tutuldu ve düzenlemeler en alt seviyede yapıldı. Teypteki ses kayıtlarına dışarıdan karışan sesler (doktorların odaya girip çıkması, vb) temizlenirken katılımcıların konuşmaları olduğu gibi bırakıldı. Katılımcılardan biri konuşma dili veya kötü gramer kullandığında anlamı netleştirmek için müdahale edildi. Sonuç olarak bir insanın kişiliği, duyguları ve cevapları kendi kullandığı kelimelerde ifade edilir, bir teknisyenin veya gramercinin düzeltmelerinde değil.

3. Hipnoz ile ilgili önemli buluşlarım

Hipnozu tıbbın her alanından insanlara öğretiyorum. Doğal olarak notlarımı ve özetlerimi, kaydetmeyi içeren kendi öğretme stilimi kullanıyorum, fakat hiçbir zaman bir kitaba bağlı kalmadım. Konu üzerinde kitap yazma fikri bana doktorlar, dişçiler ve pediatristler tarafından önerildi. Şimdi, en sonunda, önerilere uyuyorum. Neden? Ağır bir hastalıktan iyileşirken aldığım iki önemli mesaj bir açıklama oluşturdu.

Birincisi Kaliforniya’dan gelen bir telgraftı. Hiç tanımadığım ve daha önce hiç beraber çalışmadığım birinden geliyordu. Şöyle diyordu “yakında Los Angeles’te öğretecek misiniz? Ben bir psikiyatristim. Ne tavsiye edersiniz? Saygılar.”

İkincisi başka bir alanda bir doktordan geliyordu. Detroit’te yaşıyordu ve önceden benim öğrencimdi. Yedi yıl kadar önce benimle çalışmıştı. Şöyle yazmıştı:

“Eminim Detroit’te önceden öğrenciniz olan hiçbir doktor, biri hariç, hasta olduğunuzun farkında değildi, adınız eski öğrencileriniz tarafından sık sık sevgiyle telaffuz ediliyor. Umuyoruz ki tamamen iyileştiğinizde Detroit ilk durağınız olacaktır. Sizi görmek için sabırsızlanıyoruz… Bizim çocukların gelecek yıllarda sizin çalışmalarınızla ilgili her şeye rahatça ulaşmaları için kaydettiğiniz her şeyi satın aldım. Bana insan zihniyle ilgili nasıl bir kavrayış verdiğinizin farkındayım ve tek üzüldüğüm aynı avantaja benim öğrencilerimin sahip olma garantisinin olmadığı, Dave. Eğer izlediğiniz yol sizinle beraber bu dünyadan ayrılırsa bu bir trajedi olacaktır. Sonsuz saygılarımla…”

Doğal olarak bu iki mesaj ve bunlara benzer birçoğu beni derinden etkiledi. Tanıdığım ve tanımadığım bu arkadaşlar ilgiyi hak ediyorlar. Acıyı azaltmak için azimle çalışan tıp alanındaki insanlar da. Onların hastaları da. Eğer benim bilgilerim bir şekilde yardımcı olacaksa bu kitap amacına hizmet etmiş olacaktır.

Öncelikle, tıbbi başlıklarla ilgili açıklamalarımda sınırları belirgin hale getirmek istiyorum: Ben bir doktor değilim. Benim adımdan sonra bir ünvan yok. Mesleğin yabancısı olarak, tıbbi iddialarda bulunmuyorum. Fakat birkaç yüz psikiyatrist benim öğrencim oldu. Çevresel etkenler binlerce doktor, dişçi ve pediatristle çalışmamı sağladı. Yıllar önce doktorlara hipnozun profesyonel kullanımını öğretmeye başladım ve dersime katılan her doktora tıp alanında bilgi sahibi olmadığımı netleştirdim; onlara tüm öğretebileceğim profesyonel hipnozdu ve hipnozla neler yapılabileceğini öğrendikleri zaman değerli bir şey elde etmek için benim öğrettiklerimle kendi bilgilerini birleştirmeleri icap edecek. Burada teklif ettiğim bir tıp araştırması değil; fakat hipnoz hakkındaki buluşlarımın tarihidir. Tıp alanındaki insanlarla çalışmam önemli araştırmalar yapmamı sağladı.

Öğretmeye başladıktan kısa bir süre sonra doktorlar organik rahatsızlıkları olmayan fakat oldukça rahatsız olan hastalarla ilgili benden yardım istediler. Her türlü tıbbi test yapılmıştı ve testler kişinin sağlıklı olduğu sonucuna varmıştı. Fakat yoğun bir ağrı vardı ve psikiyatrist yardımdan yoksundu. Hipnoz onun durumunu açığa çıkarabilir miydi?

Psikiyatristten bu kadını evime getirmesini istedim ve orada neler yapılabileceğine bakabilirdim. Uzun bir süre onu sorguladım ve öğrendim ki safra kesesi ameliyatından önce bu tür bir ağrısı yokmuş. Ameliyattan sonra çabuk toparlanmasına rağmen acı neredeyse operasyondan hemen sonra başlamıştı.
Hastayı somnambulism diye bilinen hipnotik duruma getirmeyi başardım ve önermelerinin doğru olduğunu öğrendim. Operasyondan önce bu tür bir ağrı yoktu. Araştırmam yalnızca psikiyatristin bana söylediklerini doğruluyordu.

Psikiyatrist bana aynı hastayla onun ofisinde çalışıp çalışamayacağımı sordu. Ben de onayladım. Oraya vardığımda o başka bir vakayla meşguldü ve o gelene kadar hastayla başlayıp başlayamayacağımı sordum. Odayı terk etti ve hasta anında somnambulism durumuna girdi.

Neredeyse aynı şeylerin üzerinden gittik, fakat birden aklıma acının operasyondan hemen sonra ortaya çıktığı aklıma geldi, o zaman bunun sebebi operasyonun kendisiydi. Fakat hasta ameliyathanede ağır anestezi almıştı. Ameliyathanede neler olduğunu nasıl öğrenebilirdim? Bayan hastayı daha derin bir hipnotik duruma getirmeye karar verdim. Bu evreye hipno-uyku diyorum. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bunun önceden öngörülenden çok daha derin bir hipnoz durumu olduğunu onayladılar. Operasyon odasına götürerek hastanın yaşadıklarını açığa çıkarmam bu derin hipnoz durumunda oldu.

Sonraki sorgulama gösterdi ki operasyon hakkında herşeyi anımsayabiliyordu. Bilinçsiz ve duyma yetisini kaybetmiş olmasına rağmen ameliyathanede tam olarak neler olduğunu anlatıyordu. Kimyasal anestezi tamamıyla etkili olduktan sonra bile doktorun, asistanların ve anestezistin neler konuştuğunu bana anlatabiliyordu. Duygusal boşalmada onu vahşi bir şekilde etkileyen duyduğu şeylerden biri doktorun kesmeyi bitirdikten sonra safra kesesiyle ilgili söyledikleriydi. Şöyle söylemiş “Şu safra kesesine bak. Bundan sonra hiçbir zaman aynı olmayacak.

Bu cümlenin hastaya ne ifade ettiğini sordum o da “sanırım operasyondan sonra hiçbir zaman sağlıklı bir kadın olamayacağım anlamına geliyor” diye cevapladı. Ona doktorun bu cümleyi gerçekten cesaretlendirici manada kullandığını açıkladım, fakat bunu yaparken yanlış kelimeler kullandığını ve muzdarip olduğu acının azalacağını söyledim – ve ziyaretim sona ermeden acı tamamen yok olmuştu. Ameliyattan sonra ilk defa acısızdı. Takiben psikiyatristten gelen raporda hastanın gayet iyi ilerlediği yazılıydı.

Derin anestezideki bir hastanın yaşananları anımsayabileceği hiçbir zaman aklıma gelmemişti. Herkes gibi ben de bu tür bir hastanın ne duyabileceğini ne de etrafında olup bitenleri hatırlayabileceğini düşünmüştüm. Şimdi, elimde olmadan, inanılmaz bir gerçeğin üzerine kapaklanmıştım. Burada kimyasal anestezi sırasında yalnızca duyabilen değil; fakat daha sonra ameliyat boyunca etrafında olan olayları hatırlayabilen bir hasta vardı. Bunu diğer hastalarla yapma imkânım olup olmadığını görmeye karar verdim. Belki de birçok açılanamayan “hastalık” bir cerrahın, anestezistin veya hemşirenin operasyon sırasındaki boşboğazlı yüzünden ortaya çıkmıştı. Şaşırtıcı olan, birbiri ardına insanlar bana bilinçli bir şekilde hatırlamadığı bilgileri verebiliyordu ve doktorlarla konuşunca bu bilgilerin kesinlikle eksiksiz olduğunu öğrendim.

Daha sonra bu keşfi birçoğu doktor olan öğrencilerime aktardım ve operasyondan sonra kaynağı bilinmeyen bir hastalığı tedavi ederken bunun sebebi için ameliyathaneye bakmalarını önerdim. Sonrasında benim yaptığımı yapabilen doktorlardan yeterince rapor elde ettim. Doktorların ve asistanların hasta bilinçsiz olsa da veya onları duyamıyor olsa da söyledikleri konusunda dikkatli olmaları gerektiğini derste vurguladım. Ayrıca aklıma derin anestezide hastanın ameliyathanede olumsuz şeylerden etkilenebildiği gibi olumlu şeylerden de etkilenebileceği düşüncesi geldi. Bu önemli bir buluşa imkân verdi: hastanın anestezi durumunu korumak için telkinler verilebilir, hatta anestezinin kimyasal etkisi geçtikten sonra bile, böylece iyileşme çok daha kolay olur. Bu benim hipnozun kullanım alanında ilk önemli buluşum; bu birçok cerrah ve psikiyatrist tarafından doğrulanmıştır.

İlginç olan, Batı Yakasında bir doktor benimle aynı kulvarda deneyler yapıp aynı keşiflere ulaşmıştı. Bu doktor benim öğrencim değildi ve iki yıl öncesine kadar tanışmamıştık. Bana medikal jurnallerde yayınlanan birkaç tane oldukça ilginç makale göndermişti, hastanın kimyasal anestezi anında duyabileceğini onaylıyorlardı.

Bu bağlamda, sınıfta teybe kayıt edilen bir olay anımsıyorum. San Antonio, Texas’ta olmuştu. Sınıfta öğrencilerime bilgi verirken doktorlardan biri şiddetle bana katılmadığını belirtti fakat söylediklerimin mümkün olduğu kabul edilirse tıbbi bilgi alanında büyük bir buluş olabileceğini söyledi. Birkaç yıl önce ağır bir ameliyat geçirdiğini ve anesteziden sonra en ufak bir şey hatırlamadığını anlattı. Ona operasyonu hatırlayıp tamamen neler olduğunu öğrenmek isteyip istemediğini sordum. Denemek istediğini fakat buradan bir şey elde edebileceğine inanmadığını söyledi.

Onu hipno-sleep (hipno-uyku) olarak adlandırdığım duruma getirdim ve operasyonu detaylı bir şekilde anımsamasını sağladım. Duygusal boşalma anında bağırdı “yani bu yüzden bu kadar uzun kesiyorlar”. Onu bu durumdan çıkardıktan sonra seansın büyük bölümünü doktorun operasyonu hakkında, hipnozdan önce bilmediği fakat sonrasında bilip anladığı şeyler hakkında konuşmakla geçirdik. Heyecanı doruktaydı. Kayıt yaptığı kaseti Batı Yakasında bu alanda araştırma yapan doktora gönderdi ve bana da. O hipnoanalizin bir kopyası daha sonraki bir bölümde, hipno-uyku olarak bilinen hipnozun evreleri anlatıldığı yerde bulunabilir.

Genel anestezideki hastaların duyma yetilerini ellerinde bulundurdukları ve bilinçaltının altında bir seviyede olsa da zihnin işlediği gerçeğini dünyanın her yerindeki doktorların kabul etmesi belki de birkaç yıl içinde olacak. Muhteşem repütasyona sahip doktorlar tarafından bu olguyu doğrulayan – iki yüzün üzerinde vakayla kanıtlanan – makaleler yazılıyor. Anestezideyken zihinsel işlev kabul gördüğünde bu daha değerli buluşlara yönlendirecektir.

Hasta bilinçsizken zihin bilinçli farkındalığın altında bir seviyede işlediğine göre şu soruyu sormak akıllıcadır: “bir kazada veya başka türlü bilinçsiz hale gelen kişinin duyma yetisini elinde tutması ve bilincin farkındalık seviyesinin altında olmasına rağmen kurbanın zihninin çalıştığını söylemek mümkün müdür?” İnanıyorum ki daha fazla araştırma bunu gösterecektir; fakat yazımda böyle bir durum olduğuna dair bir iddiada bulunmuyorum.

Hipnoz yaparak bulduğum ikinci önemli buluşumu açıklamadan önce sınıfta olan olayların oldukları gibi aktarıldığını söylemek kayda değer. Birkaç yıl boyunca stenografi uzmanı olan eşim sınıfta söylenen her şeyi birebir kopyaladı. Daha sonra derslerde teyp kaydı yapmaya başladık. Böyle olunca her seansı özel olarak tekrar edebiliyor, doktorların hipnozu etkili kullanmak için onun hakkında ne bilmeleri gerektiğini öğreniyordum. Bu teknik eğitim sırasında yaptığım hataları tespit etmeme ve sonraki ders onları düzeltmeme olanak sağlıyordu.

Doktorlara hipnozun profesyonel kullanımını anlatmaya başlamamdan hemen sonra yaptığım ikinci önemli buluşa geçelim. Bir akşam, sınıfa katılan endüstriyel alanda görev yapan doktorlardan biri büyük bir şevkle hipnoz kullanarak yirmi dört saat içinde iki iktidarsız hastayı iyileştirdiğini söyledi. Sınıftaki diğer doktorlar bu beyanı duyunca hakaret etme eğilimine girdiler. Hala ısrar ederek iki adama da yardım ettiğini anlattı. İşte söyledikleri: “tesiste ufak bir kaza olmuştu ve ben kurbanlardan birinin dokusunu dikiyordum. Ofisi terk ederken bana şöyle dedi “keşke bu ufak tefek şeyleri düzeltirken gerçek problemlerimi de düzeltebilseydin”. Ona gerçek probleminin ne olduğunu sordum ve bana “iktidarsızlık, birkaç yıldır devam ediyor” diye yanıt verdi. Nasıl başladığını sordum ve eşinden ayrı ilk tatilinden sonra ortaya çıktığını söyledi. Florida’ya inmişti ve oradayken acayip bir kadınla ilişkiye girmiş ve bel soğukluğu kapmıştı. Bir doktora gitmiş ve hemen tedavi olmuştu; fakat öyle bir suçluluk duygusu vardı ki New Jersey’e gidecek yüreği yoktu. Doktorun ona iyileştiğini söylemesinin ardından kendini toparlaması on hafta sürmüştü. Döndüğünde aile ilişkilerine devam edemiyordu. O zamandan beri çok mutsuz bir evliliği var.’

“Ben adamı hipnotize ettim ve yeterince uzun zamandır kendini cezalandırdığını söyledim. Kendisini cezalandırarak karısını da cezalandırdığını ve mutlu bir evliliği yıktığını vurguladım; o andan itibaren kendisini cezalandırmayı bırakırsa aile ilişkilerine hemen aynı akşam devam edebileceğini belirttim. Sonra somnambulismden çıkardım ve biraz daha cesaretlendirerek gönderdim.’

“Sonraki sabah ofisime geldi ve tesisten başka birini getirdi. Dedi ki “doktor, bu benim çok işime yaradı. Belki arkadaşıma da yarımcı olabilirsin. Onda da aynı problem var ve uzun bir zamandır devam ediyor.’

“İkinci adama problemini anlatmasını söyledim ve o da şöyle anlattı ‘birkaç yıl önce evlendim. ‘Kırk beş yaşındaydım ve yirmi bir yaşında bir kızla evleniyordum. Düğün gecesi arkadaşlarım benimle şakalaşmaya başladılar. Bana yirmi bir yaşında bir kızla yapamayacağımı, yaşlı bir geyik olduğumu ve yaşımın yarısından bile daha küçük bir kıza gerçek bir koca olamayacağımı söylediler. Onlara inanmış olmalıyım çünkü dört yıldır evliyiz ve evliliğimiz hala mükemmel/eksiksiz değil’.

“İkinci hastayı da somnambulisme aldım ve tekrar hikâyesinin üzerinden gittik ve sonra ona hayatının sonuna kadar herkes kadar cinsel iktidar sahibi olabileceğini ve hemen evliliğini eksiksiz bir hale getirebileceğini söyledim. Onu bu durumdan çıkardım ve konu hakkında biraz daha konuştum ve bana söylediğine göre durumu tamamen düzelmişti ve evliliği eksiksiz bir durumdaydı”.

Doktor hikâyeyi iyi anlattı. Hatta o kadar iyi ki diğer doktorlar tavırlarını değiştirerek bana iktidarsızlığı düzeltmek için hipnozla ilgili ne bildiğimi sordular. Onlara bu konu hakkında çok az bilgim olduğunu, fakat bu iki vakada başarılı olduysa diğerlerinde de başarılı olabileceğini söyledim. Onlara deneyip görmelerini tavsiye ettim. Yalnızca her türlü patolojinin tarandığı vakalarda denediler. Çok yakın zamanda doktorlar başarılı sonuçlar bildirdiler. Birçok iktidarsızlık vakasına belirli ilaçların kullanımının, patolojinin veya ameliyatın neden olmasına rağmen iktidarsızlıkların yüzde doksanında duygusal bir temel olduğunu belirttiler. Duygusal bozukluğun hedef olduğu vakalarda birçok kez başarılı olmuşlardı.

Fakat zaman zaman telefon çalıyordu ve bir doktor şöyle bir şey söyleyebiliyordu “iki vakada işe yaradı, fakat üçüncü denediğim adamda hiç işe yaramadı. Neyi yanlış yaptım?”. Bu doktorlara neyi yanlış yaptıkları konusunda en ufak bir fikrim bile olmadığını ve neden bazıları için işe yarayıp diğerleri için yaramadığını bilmediğimi söyledim. Sonra bana ofislerine gidip görerek ara sıra neyi yanlış yaparak başarısız olduklarını bulup bulamayacağımla ilgili teklifte bulundular. Bu tür telefonlar günde üç veya dört kere gelirdi. Doktorların ofislerine gidip onları çalışırken izlediğimde başarısızlığın sebepleri hemen açığa çıktı.Kişinin bilinçli zihinle iktidarsızlığın sebebini bildiği her vakada başarılı oluyorlardı. Hasta doktora hastalığın sebebini söyleyemediği zaman başarısız oluyorlardı. Hipnoanalizi kullanarak hastalığa yol açan sebepleri bulduk ve bir kere keşfedildikten sonra hastanın problemi kolayca hafifletiliyordu. Sonuçlar harikaydı. Pek yakında kaldırabileceğimden çok daha fazla iktidarsızlık vakasıyla uğraşıyordum, her seferinde bir doktor başarısız olduğunda hipnoanaliz yapmam için ben aranıyordum.

Sanırım sınıftaki doktorlardan bir sorduğunda bir yıldan az olmuştu “hipnotik teknikler iktidarsızlıkta oldukça işe yarıyor, neden patolojinin olmadığı Frijit’te de işe yaramasın? Frijit, tabi ki, erkek rahatsızlığının kadınlarda görülen eşi.”

Bu fikri denemeye karar verdiler ve sınıfa yavaş yavaş hipnotik teknikler kullanarak frijiti düzelttiğini söyleyen heyecanlı doktorlar gelmeye başladı.

4. El sıkma tekniği ve Hipnozun beş belirtisi

Henüz hipnoza yeni başladığımda tekniğim kişiye yaklaşıp “Elini üç kere sıkacağım. Birincisinde gözlerin yorgunlaşacak… onlara izin ver. İkincisinde kapanmak isteyecekler… izin ver. Üçüncüsünde kilitlenecekler ve onları açamayacaksın… Bunun olmasını iste ve oluşunu izle… Şimdi… bir… iki… şimdi kapat gözlerini… şimdi üç… ve kilitlendiler, ne kadar zorlarsan zorla çalışmadıklarını göreceksin… Ne kadar çok zorlarsan o kadar az çalışacaklar. Dene onları ve hiç çalışmadıklarını göreceksin… Bu doğru… İşte bu harika göz kapatma.” Bunun hipnoz olduğunu düşünüyordum. Sonradan, bunun yalnızca hipnoza giriş olduğunu fark ettim ve bu önemli bir buluş, göreceksiniz.

Kişinin gözlerini hızlı bir şekilde nasıl yorabileceğimi öğrendikten sonra tekniğimi kullanarak onda beşlik bir başarıdan ortalama onda dokuzluk bir başarıya yükseldim. Bir kişiyle el sıkışırken, sol elimin serçe parmağı yüzüne doğru olacak şekilde elimi kişinin alnının önüne koyardım. Daha sonra “elimi çenenin altına doğru indirirken dikkatini elime ver” diyordum ve elimi çenesinin altına gelene kadar indiriyordum. “Şimdi gözlerini kapat ve gözlerini rahatlat, gözlerinin etrafındaki kasları rahatlat, hiç çalışamayacakları seviyeye gelene kadar rahatlat. Sen emin olduğunda dene, çalışmayacaklar.” Ve bu küçük hileyle harika göz kapanması elde ediyordum.

Başka hipnoz kurslarına gidenlere söylenene göre, göz kapanmasını elde ederseniz hipnoza ulaşırsınız ve buradan devam edebilirsiniz. İşin doğrusu göz kapanması olursa hipnoz olmak zorunda değildir. Bu yüzden birçok acemi başarısızdır. Hipnozun göz kapanmasından daha ileri bir şey olduğunun farkına varmıyorlar. Birçok kitap, bu yanlış önermelere dayanarak yoldan çıkar.

Eğer konuyu açıklaması için yüzlerce kitap okuyacak olursanız tamamen kafanız karışacaktır; çünkü her yazar – doktorlar da dahil – bir diğeriyle çelişen bir tanım verir. Bu durum üç kör adamdan bir fili tanımlamalarının istenmesine benziyor. Kör adamlar gibi her yazar kendi dokunduğu şeyi tanımlıyor ve farklı bir açıdan yorumluyor. Hiçbiri fili görmemesine rağmen haklı olduğuna inanır. Birçoğu hipnozun kolaylıkla tesir altında kalma durumundan ibaret olduğunu düşünür; fakat daha sonra çelişir ve farklı yönlere giderler. Birçoğu şu kelimelerle başlar “hipnoz içinde…. olan bir koşullandırmadır” ve hipnoz bir “koşullanma” olmadığına göre geriye kalan buluşları hatalı olmaya mahkumdur.

İlk keşfettiğim şeylerden biri hipnozun bir zihin hali/durumu olduydu. Şimdi, zihnin koşullanması ve zihin durumu arasındaki fark nedir? Öncelikle, siz bu kelimeleri okurken hipnotik bir koşullanmada/şartlanmada değilsiniz. Eğer sizi hipnotik şartlanmaya sokmak isteseydim şu anki halinizi değiştirmem gerekirdi. Birçok kişi durumunun değiştirilmesine istekli olmayacaktır. Zihnin durumu, şartlanmanın aksine, sık sık ve kolayca değiştiğine göre belki de anlamsal; fakat önemli bir soru bu. Hipnozdaki zihin durumu anında/hemen elde edilebilir. Çünkü zihin durumu yalnızca ruhsal durumdur ve inanıyorum ki hipnoz bir ruhsal durumdur. Bugünkü durumunuz/koşulunuz belki de değişmedi; fakat sabahtan beri kaç tane ruh hali yaşadınız?
Size aksiyomatik bir tanım vermek istiyorum “Hipnoz, insanın kritik zekâsının atlatıldığı ve seçici düşünmenin kurulduğu bir zihin durumudur”. Zihnin kritik fakültesi yargılamaları onaylayan/geçiren bölümdür. Sıcak ve soğuk, ekşi ve tatlı, büyük ve küçük, karanlık ve aydınlık arasında ayrım yapar. Eğer bu kritik fakülteyi bir şekilde atlatabilirsek sıcak ve soğuk, tatlı ve ekşi arasındaki ayrımı daha fazla yapamaz ve klasik yargılamayı seçici düşünceyle değiştirebiliriz.

Pratikte bütün kitaplar hipnoz elde etmek için önce göz kapanmasının yapılması gerektiğinden bahseder ve göz kapanması genellikle fiksasyon, monotomi, ritim, taklit, veya havaya yükselme hissi gibi tekniklerle elde edilir. Size kritik zihni atlatmak ve bu metotları kullanmadan göz kapanması elde etmek için basit bir yol göstereceğim: Şimdi gözlerinizi kapatın ve onları açamıyorsunuz gibi yapın. Yapmaya devam edin ve bunu yaparken gözlerinizi açmayı deneyin. Eğer bu yalana konsantre olursanız bunun imkansız olduğunu göreceksiniz. Şimdi zihin durumunuzu değiştirip denemeyi bıraktığınızda gözlerinizi istediğiniz zaman açabileceğinizi biliyorsunuz. Fiksasyon, monotomi, ritim, taklit veya havaya yükselme hissi tekniklerini kullanarak elde edebileceğiniz göz kapanmasını elde ettiniz. Bu hemen yapılabilir.

Fakat bu hipnoz olduğunuz anlamına gelir mi? Tabi ki hayır. Bu sadece giriş aşaması ve hipnoz, seçici düşünce sağlam bir şekilde oturmadan elde edilemez.

Seçici düşünce neye inanırsanız inanın bunu tüm kalbinizle yapmanızdır. Örneğin; acı hissetmeyeceğinize inanmaya yönlendirilirseniz ve buna tüm kalbinizle inanırsanız, acınız olmayacaktır. En ufak bir şüphe duyarsanız ve seçici zihin yok olursa kritik zekâ artık devre dışı değildir. Acıyı normal seviyede hissedersiniz. Seçici düşünce, yalnız şüpheyle değil, korkuyla da yok olur. Anestezi olarak hipnotik telkinlerle bebek doğuran bir kadın acı hissetmez. Fakat doktor, hemşire veya başka birisi talihsiz bir söz söylerse – mesela “ağrıların şimdi çok güçlü olması lazım” – o zaman güçlü bir şekilde ağrı hissedecektir ve hipnotik anestezinin etkisi kaybolacaktır. Korkuların girişi bir savunma tepkisi oluşturarak zihinsel fakültenin tekrar dönmesine sebep olur.

Şimdi göz kapatma hilesine dönelim. Eğer şöyle diyecek olsaydım “gözlerini kapat ve onları açamayacakmışsın gibi yap” ve talimatları takip etseydiniz kritik aklınızı atlatmış olurduk, fakat hipnoz için daha ileri gitmeniz gerekir. Aynı zamanda seçici düşünmeyi de sağlam bir şekilde oturtmam gerekir. O zaman size şöyle söylerdim “Gözlerinizi açamayacakmış gibi yaptığınızda hiçbir şey hissetmeyeceksiniz. Doktor her ne yaparsa yapsın sizi hiçbir şey rahatsız etmeyecek.” Bunu yeterince ikna edici söylersem ve siz buna tamamen inanırsanız kritik fakülteniz devre dışı olurken seçici düşünmeyi oturtmuş olurum ve sonuçta tam anlamıyla anestezi olur. Bu basit işlemin anlaşılması benim geniş bir doktor dinleyici kitlesinin önünde durarak şu cümleyi söylememi sağlıyor “ben bu sandalyeye bir doktorun oturmasını istiyorum ve o doktorun bu salondaki en şüpheci kişi olmasını istiyorum. Onu hipnotize etmeyeceğim. Kendisini hipnotize etmesine izin vereceğim ve bunu yaparak ona hipnozun değerini kanıtlayacağım.”

Bu genellikle şüpheci birini öne çıkarır – hipnozun tıpta veya dişçilikte yeri olmadığına inanan birini. Koltuğa oturur ve sorarım “en sevdiğin oyun veya spor hangisidir?” Cevaplar. Sonra ona derim ki “şimdi yapmanı istediğim tek şey gözlerini kapatman ve kendini aktif olarak bu sporu yaparken hayal etmek”.

Mesela spora yüzme diyeceğiz. O zaman ona “kendini yüzerken görebiliyor musun?” diye sorarım. “Evet” dediğinde yüzmeye devam ettikçe ne olursa olsun hiçbir şeyin onu rahatsız etmeyeceğini söylerim. Bu noktada steril bir sondayla hipnozun tıp ve dişçilikte değeri olmadığına inanan doktora ağır bir test yapması için dinleyicilerden bir doktor daha çağırırım – tercihen bir dişçi. Koltuktaki adam şaşkınlıkla bütünüyle anestezi altında olduğunu öğrenir. Bu testten geçenlerden birçoğu hayretle ayağa kalkıp şöyle söyler “Üstümde gerçek bir test uygulanmadı. Hiçbir şey hissetmedim.” Salondaki her doktor onun ağır bir testten geçtiğini bilir. Katılan iki doktor da bu topluluğun üyeleridir ve bu gösteriye herhangi bir şekilde hile karıştırılamaz.

Neden işe yaradı? Çünkü adam yüzdüğünü hayal ettiğinde gerçekten yüzmüyor, yalnızca kritik aklı devre dışı bırakıyor ve ben şu kelimeleri eklediğimde “yüzmeye devam ettiğin sürece hiçbir şey hissetmeyeceksin” seçici düşünmeyi oturtuyorum. İki adım o kadar ustalıkla atılmıştı ki adam seçici düşüncenin tesiri altında kaldığının farkına bile varmadı.

İki kademenin anında ve etkili bir şekilde yapıldığının farkına varılması belki de neden benim öğrencilerimin tutarlı bir şekilde ilerleme kaydettiğini ve hipnoz kullanımında ne kadar harika başarılar elde ettiklerini açıklar. Benim iddiam şudur ki eğer hipnoz tıbbın birkaç dalında değerli olacaksa doktorun hemen kullanabileceği şekilde elinin altında olmalıdır. Fiksasyonun, monotominin, ritmin ve levitasyonun 1840’dan beri kullanışsız olduğu kanıtlandı. Hangi gruptan olursa olsun hiçbir doktorun hükmü bunları aniden güvenilir hale getirmeyecektir. Doktor burada ve hemen hipnoz istiyor fakat şimdi ve burada eğer elinin altında değilse onu kullanmaya yeltenmeden başından atıyor. Bu yüzden hızlı indüksyonların önemini vurguluyorum. Doktorlar hipnozu bilimsel bir seviyede öğrenip güvenilmez teknikleri attıkları zaman hipnoz uygun olan tıbbi başarıya ulaşacaktır. Dünyada alınması zorunlu tıp derslerinden biri olarak okutulacaktır. Ve müfredattaki diğer dersler gibi dikkatli ve titiz bir şekilde öğretilecektir.

Birçok doktor neden ısrarla üç günlük hipnoz kurslarına karşı olduğumu merak eder. Bu konuyu yıllarca çalıştım ve hatta bugün bile yeni şeyler öğrenebilirim. Yapılması gereken birçok araştırma var ve umuyorum ki söylemek zorunda olduklarım daha fazla araştırma için teşvik edici olacaktır. Eğer bir insan hipnozu yarım yüzyıldan fazla çalışmışsa herşeyi bildiğini söyleyecek pozisyonda değildir, hipnozu yalnızca üç gün çalışan biri onu tıbbi bir araç olarak kullanmak için, hastalarının tedavisinde kullanmak için nasıl konu hakkında yeterli bilgi sahibi olduğunu düşünebilir?

El sıkma, göz kapama, fiksasyon ve hipnozun genel kullanımı hakkındaki doğruları ve yanlışları ifade ettikten sonra hızlı indüksyonun gelişimi için basit bir tekniği açıklamak istiyorum. Bu teknik basitçe düzgün uygulanan el sıkma’nınhipnozun beş belirtisiyle eşleşmesidir. Aynı zamanda oto telkinin önemine (ve rahatlığına) da değineceğiz.

Bilimsel hipnozu yeni çalışmaya başlayan bir doktor için el sıkışma tekniğinin neden özellikle değerli olduğunu açıklayan beş neden vardır. Birinci neden operatörün çalıştığı kişiyi yakın mesafeden gözlemlemesini sağlar. Gözlemleme çalışmadaki en önemli evrelerden biridir. Diğer bir neden de el sıkışmanın bir arkadaşlık göstergesi olduğudur. Anında bir yakınlık yaratır ve bu da çok önemlidir. Sol eli kişinin yüzünden aşağı doğru indirmenin kişinin gözlerini çabucak yormak için bir teknik olduğunu zaten biliyorsunuz ve bu yüzden hala fiksasyon tekniğini kullanıyorsunuz.

Sağ el hipnozun ilk işaretini barındırır. Hipnoz beş belirti gösterir ve tokalaşma anında ilkini bulursunuz, vücut ısısı. İleri bir öğrenci veya tecrübesiz bir öperatör bile tokalaşmadan hastanın telkine alıcı olup olmadığını anlar. Soğuk bir el kişinin konuya soğuk olduğunu belirtir; sıcak ve ıslak bir el kişinin direnmeye eğilimli olduğunu gösterir; ılık bir el anında başarılı olacağınızı gösterir.

Eugene H. Reading adındaki bir ortopedist birkaç yıl önce el sıkışma tekniğinde çok daha değerli bir şey keşfettiğini söylemişti. İddialarına göre hipnoz çalışmaları onun hasta hipnoza girerken nabzın fark edilemez olduğunu öğrenmesini sağlamıştı. El sıkma tekniğini kullanarak nabzı test etmek çok kolaydır. Doktor Reading tarafından yapılan bu buluş çok önemlidir ve bunun herhangi bir kitapta belirtildiğini de sanmıyorum. Hipnoz alanında yoğun çalışmalarıma ve sayısız kitap okumama rağmen daha önce kimsenin bundan bahsettiğini duymamıştım. Doktor Reading’in sonuçlarının hipnoz konusunda gerekli araştırmalarda değerli bir ilerleme teşkil edip etmediğini test etme ve öğrenme özgürlüğünüz var.

El sıkma tekniği kullanıldığında gözlemlenebilen hipnozun diğer belirtilerine bakalım. Vücut ısısına ek olarak göz kapaklarının çırpınmasını, artan gözyaşı salgılanmasını, gözün beyaz bölgesinin kırmızılaşmasını ve birçok kişide göz bebeklerinin kaybolmasını görebilirsiniz. Bu belirtilerin bazılarını göremeyen akıllı öğrenciler oturmuş vaziyetteki hastayla daha fazla ilerleme kaydedemeyeceklerdir.

Kitaplarda hatalı olarak sık sık değinilen bir grup belirti daha vardır. Onlar eğer yalnızca hipnoz kullanıldığının farkına varıldığında – hasta hipnozdan korkuyorsa – hastada korku oluşunca meydana gelirler. Bu belirtilerin bir korku sendromu oluşturduğunun farkına varın. Bunlar: hızlı nabız, hızlı kalp atışları ve artan solunum hızıdır. Bu belirtiler herhangi bir şeyden korkan birisinde gözlemlenebilir, bu yüzden hipnotik belirtiler değillerdir.

Gerçek hipnotik belirtiler taklit edilemez ve –mış gibi yapılamaz. Örneğin vücut ısısını –mış gibi yapamaz veya taklit edemezsiniz, o orada olmalıdır. Göz kapaklarının çırpınışlarını taklit edemezsiniz. Deneyin, birinci veya ikinci denemeden sonra çırpınışların durduğunu fark edeceksiniz. Hipnozda indüksyon ilerledikçe göz kapaklarının çırpınışı neredeyse sürekli olarak meydana gelir. Kendi isteğiyle gözyaşı dökebilen çok az insan vardır ve iradenizle de olsa gözlerinizin beyaz bölgelerini kırmızılaştıramazsınız. Gözbebeklerinizi başınızın yukarısına doğru çevirmeye çalışın. Zor olduğunu göreceksiniz – fakat hipnozda bu gözler birçok durumda göz bebekleri yukarı döner.

5. Otohipnoz

Diğer teknikleri açıklamadan önce hipnoz hakkında çalışma yapan kişinin otohipnozu uygun bir şekilde bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Birçok otorite bütün hipnozların bir otohipnoz ve otohipnozun da ototelkin olduğunda hemfikirdirler, bu yüzden size ototelkini öğrettiğimde aslında kendinizi nasıl hipnoz edebileceğinizi öğretiyor olacağım.

Eğer bu etkiyi diğer insanlar üzerinde uygulayabilirseniz tabi ki bunları kendi üzerinizde de yapabilirsiniz. Örneğin; eğer sancılı bir diş veya tıbbi müdahale geçireceksem doktorun anestezi kullanmasına izin vermem. Şöyle derim “doktor, ben kendime anestezi uygulayabilirim. Hatta sizin bana vereceğinizden çok daha etkili bir anestezi alabilirim”. Ve hemen kendime telkin vermeye başlarım ve bütünüyle anestezi uygularım. Ototelkinle müdahale edilen altı tane dolgu işlememim oldu. Dişçiler dişetine yakın derin dolguların genellikle belalı olduğuna katılırlar ve ben bir şey yapıldığının farkına bile varmadım. Yüzümden doktorun kötü huylu olduğunu düşündüğü bir tümör alındı ve doktor biyopsimin alınmasını istedi. Doktor dedi ki “bunun için çok, çok derine inmem lazım. Anestezi alsan çok iyi olur.” Ben “hayır doktor, ben kendime senin verebileceğinden çok daha iyi bir anestezi verebilirim” dedim. Her şey bittikten sonra doktor “hissettiğinden daha fazla hissetmemen nasıl mümkün oldu bilemiyorum. Senin hislerin yok mu?” diye sordu.

Ayrıca rektal bölgede de apne açıldı ve tıp alanındaki insanlar rektal bölgenin anestezi uygulanması en zor bölgelerden biri olduğunu bilirler. Daha sonra proktolog “Bay Elman, bunu nasıl yaptınız? Hayatımda hiç bu kadar iyi anestezi görmemiştim” dedi.” Ve tek yaptığım kendime telkin vermekti. Aynı şeyi yapmanızı istediğimi söylerken kendimi abartılara kaptırmıyorum. Dünyanın her yerinde ototelkini benim kadar ve hatta benden daha iyi kullanabilen insanlar var.

Değerli olan her şey tecrübe etmeye değer ve otohipnoz öğrenmenin tek yolu düzenli bir şekilde pratik yapmaktır. Anestezi var olan tek seçenek değildir, onun yerine ototelkinler kullanabilirsiniz. Tıpta ve dişçilikte olanların birçoğu şaşılacak derecede ağır çalışıyorsunuz. Daha fazla hasta görmek istemediğiniz zaman ve sabahki enerjinizin devam etmesini istediğiniz bir anda gün sonundaki birkaç hastaya bakmak için, kendinize bir telkin verin ve sabahki kadar enerjiksiniz; muayene edilmesi gereken son birkaç kişi ilk baştakiler kadar kolay olacak. Fakat son hastanız da ofisi terk ettiğinde veya işiniz bitip hastaneden ayrıldıktan sonra ve doğa size daha fazla telkin ihtiyacınız olmadığını söylediğinde kritik akıl kontrolü ele alır ve farkı hissedersiniz. O zaman otohipnozun ne kadar değerli olduğunu fark edersiniz.
Onu kullanmanın bir başka yolu da baş ağrıları ve diğer ağrı ve sızılardan kurtulmak içindir. Aybaşı sancılarıyla başı belada olan kadınlar, bu ağrılardan kurtulun. Telkinler bunu halledecektir. Ağrıları ve sızıları azaltabileceksiniz – hatta organik ağrı ve sızıları bile. Hiçbir semptomu maskelemeyecek, fakat azaltabileceksiniz. Bir diş ağrısından kurtulabilirsiniz. Diş ağrısının orada olduğunu bileceksiniz fakat çok fazla ağrımayacak. Dişçiye gitmeniz gerektiğini bileceksiniz, fakat ağrınız azalmış olacak. Anestezinin sizin komutunuzla hazır olduğunu bilmek size harika bir başarı duygusu hissettirecek.

Otohipnozun elde edilebileceği zihin durumunu elde edebilmek için, bir hastaya ne yapıyorsanız harfiyen aynısını yapmalısınız. Önce kendi kritik aklınızı atlatın, daha sonra seçici düşünceyi kurun. Bu, tabi ki, otohipnozu basitçe açıklamanın bir yolu fakat herhangi bir bilimsel araştırmaya karşı durabilecek kadar güçlüdür.

Kendi kritik aklınızı nasıl devre dışı bırakırsınız? Ben gözlerimi kapatıp açamıyormuşum gibi yaparım. Daha sonra tamamen göz kapatmayı başardığımı test ederim. Fakat göz kapatmayı başarana kadar daha ileri gitmem. Göz kapatma tamamen sağlandıktan sonra kendime seçici düşünceyi oluşturan telkinleri veririm. Bu telkin anestezi için olabilir, bitkinlik hissini atmak için, işinize konsantre olmak için, ne çeşit olursa olsun ağrıları ve sızıları dindirmek için olabilir, vb.

Otohipnozu yerleştirmek için benim için ipucu olacak bir kelime seçerim. Ben “yeşil” kelimesini seçtim çünkü yeşil, benim zihnimde, Tanrı’nın rengidir. Bu birçok insanın zihnine en zevkli görüntüleri getiriyor.

İşte talimatlarınız: Yeşil kelimesini söyle ve gözlerini kapat. Göz kapanmasına eriştiğinizden emin olduğunuzda sembol kelime “yeşil”i söyler söylemez tamamen ve bütün bir şekilde etkili olacağını bilerek söyleyin. Daha sonra telkinin etkili olup olmadığını test edin. Göz kaslarını serbest bırakmak için bir kez daha “yeşil” deyin ve gözleriniz açılacaktır.

Kendinize anestezi vermeniz ortalama dört saniye alır. Fakat pratik yapmalısınız. Otohipnoz değer biçilemez bir maldır. İlk sınıflarımdan birinde bir doktor bana bu hikâyeyi anlattı. Dedi ki “ben bir çocuk felci kurbanıyım. Hastalık on dört yaşımdayken başladı. Dişçilikteyim ve bütün gün bacaklarımın üzerinde durmam gerekiyor. Arada sırada bile dizimin yerinden çıkma durumu var. Pek güçlü değil. Yılda iki kere yerinden çıkar ve iki üç için ayağımın vücudumu yeniden destekleyebilir hale gelmesini beklerken bütün randevularımı iptal etmek zorunda kalırım. Geçen gece derin bir uykudaydım ve uyandım. Belli ki bir şekilde hareket etmiştim ve dizim çıkmıştı, acı dayanılmazdı. Kendi kendime dedim ki ‘eğer Dave Elman’ın otohipnozla ilgili öğrettikleri doğruysa dizimi otohipnozla kontrol etmem mümkün olmalı.’ Yeşil, yeşil, yeşil… ve sizi temin ederim dizim yerine oturdu. Ona neyin sebep olduğunu bilmiyorum, fakat otohipnozu bu şekilde kullanabiliyor olmanın verdiği heyecanla eşimi uyandırdım. Ve Bay Elman, diğer gün için olan randevularımı iptal etmek zorunda kalmadım. O zamandan beri her şey pürüzsüz devam ediyor. Otohipnoz harika.”

Size gördüğüm en şaşırtıcı otohipnoz gösterilerinden birini anlatmak istiyorum. Washington D.C.’de eğitim veriyordum ve bir doktor üç yaşındaki kızını sınıfa getirdi. Görünen o ki kız ne zaman duygusal bir rahatsızlık yaşasa vücudunda kızarıklık oluşuyordu. Baba kızarıklık ortaya çıktığında kaşıntıyı kontrol etmek için gururla kızına otohipnoz öğrettiğini anlattı. Bana dedi ki “kızımın otohipnoz bilgisini göstermesini ister misiniz?” Bu yaştaki bir gencin yeterli zekâsı olup otohipnozu uygun bir şekilde kullanabileceğine inanmadım. Herhalde inançsızlığım sesime de yansıdı, çünkü adam kızına “Bay Elman’a kızarıklık çıktığında kaşıntıyı durdurmak için o oynadığın oyunu göster.” Küçük çocuk şöyle dedi “Önce kaşımak istiyormuşum gibi bir kaşıntı olması lazım.” Baba şöyle dedi “pekala, kendini kaşıntı olduğuna inandır ve kaşımak iste. O zaman ne yaparsın?”. Küçük kız “şimdi kendimi kaşıntım olduğuna ve onu kaşımam gerektiğine inandırırım, onun için böyle gözlerimi kapatırım” dedi. Gözlerini kapattı ve devam etti “fakat onları açamayacağımdan emin olmalıyım, onun için inandırma oyununu oynuyorum ve bunu yaparken gözlerimi açamayacağıma inanıyorum, onları böyle açmaya çalışıyorum.” Ve gözlerini açmak için çaba sarf etti, başarısız bir çaba. Devam etti “şimdi gözlerimi açamayacağımı biliyorum ve kendi kendime diyorum ki ‘artık kaşınmıyorum onun için kaşıma ihtiyacım yok’. Sonra kısa bir süre bekliyorum ve oyunu oynamayı bitirdiğimde böyle gözlerimi açıyorum” – ve gözlerini açtı – “ve artık kaşınmıyorum ve kaşımak istemiyorum”.

Sınıf toplandığında doktorlara bu harika küçük kızdan bahsettim. İçlerinden bir tanesi dedi ki “Bay Elman, ben bunu inanılması güç buluyorum. Otohipnozu bir haftadır başarısız bir şekilde uygulamaya çalışıyorum ve kesinlikle uzman olmak istiyorum.” Çocuğun babasına küçük kızın doktorlar önünde gösteri yapıp yapamayacağını söyledim ve o da onayladı. Sonra kızına dedi ki “hayatım, buradaki herkes baba gibi doktor ve kaşıntın olduğunda oynadığın oyunu öğrenmek istiyorlar. İyi bir kız olup onlara bunun nasıl yapıldığını göster ve yaparken de nasıl yaptığını anlat”. Kız “peki baba” dedi ve harika gösterisini tekrarladı. Babaya küçük kızın vücudunda kızarıklığı her gördüğünde hatırlayıp bunu yapıp yapamadığını sordum ve bana ara sıra noktalar göründüğünde unutup kaşımaya başladığını fakat annesi bunu fark ettiğinde ona oyunu oynaması gerektiğini hatırlattığını söyledi. Ve hemen otohipnoz rutinini tekrarlar ve kaşıntı ve kızarıklık yok olur.

Kızarıklığın sebebini öğrenip öğrenemeyeceğimi merak ettim ve küçük kıza hipnoanaliz uyguladım. Hipnozu anında kabullendi. Anlattığı hikâye küçük bir kızın babasını ne kadar çok sevdiğini gösterdi. Birkaç yıl önce babası uzak bir yere giderken annesinin nasıl ağladığını anlattı (babadan öğrendiğime göre o zamanlar orduda doktormuş ve görev için gitmesi gerekmiş). Bütün anlayabildiği babanın uzak bir yere gittiği ve annesinin bu konuda mutsuz olduğuydu. Onu öyle etkilemişti ki kendini ağlarken buldu ve sonunda ağlamaktan uyuya kaldı. Uyandığında kızarıklık belirdi ve kaşımaya başladı. Kaşıntı öyle ağırdı ki onu kaşımaya mecburdu ve oluşan aşırı hassaslık, durumu daha da zorlaştırıyordu. Çocuk annesinin bu bölgeye bir şeyler koyduğunu söyledi. Bazı zamanlar kaşıntı çok kötü değildi, fakat diğer zamanlar kötüleştiği görülüyordu. İleri sorgulama gösterdi ki baba izinden geri geldiğinde kızarıklık yoktu, fakat ayrıldığında tekrar ortaya çıktı. Bu birkaç kere oldu.

Sebebi bulduğumu hissettim ve çocuğa kaşıntıyı neyin getirdiğini açıklamayı denedim. Ona babasının her ayrılışında üzüldüğünü ve üzgün olduğu zamanlarda kızarıklığın oluştuğunu açıkladım. Bu açıklamayı kabul etmeyi reddetti. Dedi ki “babam beni hiçbir zaman üzmedi, beni seviyor ve bana böyle bir şey yapmaz”.

Ne şekilde açıklamaya çalışırsam çalışayım sonunda babasının bu kızarıklığın veya onu rahatsız edebilecek başka bir şeyin sebebi olamayacağına inandı. Çocuğun babasına olan sevgisini görmek güzeldi, fakat çocuğa rahatsızlığını tamamen sona erdirecek bir içgörü veremediğim için üzülmüştüm.

Üç yaşındaki bu çocuğun yaptığı gösterinin şu ana kadar gördüğüm en iyi otohipnoz gösterisi olduğunu tekrarlamama izin verin; eğer üç yaşında bir çocuk otohipnoz öğrenebiliyorsa bu bir yetişkinin kapasitesinin ötesinde değildir.

6. Hipnoz’a başlangıç talimatları

Eğer göz kapama hilesini içeren deneyi yapmaya çalıştıysanız zihninizde bir çelişki olduğunu fark etmişsinizdir. Beyninizin bir tarafı “gözlerini açamazsın” der gibi görünür. Diğer tarafı “saçmalık” der.

Şüphe – şüphecilik – insana özgü doğal ve çoğu zaman değerli bir tepkidir. Aynı şey korku için de söylenebilir. Fakat şüphe ve korku, onları nasıl etkisiz hale getireceğinizi bilemezseniz sizi mağlup edebilir.

Çoğu şey hastaya yaklaşımınıza bağlıdır. Öncelikle, hipnozu hastanıza tanıştırırken hipnoz kelimesini kullanmayın. Kelimeyi hiç kullanmadan bu durumun faydalarını anlatın hastanıza. Bilgilendirilmemiş birinin zihninde neden bu kelimeyle korkuyu ilişkilendireceksiniz ki? İtiraz edenler bunun kriket olmadığını bilmelidir ve kendilerine her hastaya prospektüslerin içinde yazanları bir bir anlatıp anlatmadıklarını sormalıdırlar.

Şimdi size iyi bir şekilde bir hastaya, diyelim ki diş doktorunun hastasına, nasıl yaklaşılacağını göstereyim. Doktor şunu söyleyebilir:

“Biliyor musun ofise her geldiğinde ne kadar gerginleştiğini fark ediyorum ve bu kadar gergin oturduğunda rahatsız hissediyor olmalısın. Çünkü gerginliğin tabiatı bu. Ben sana nasıl rahatlayacağını öğretebilirsem, bu ofise ziyaretlerin daha kolay olabilir ve eminim bunu biliyorsun. Değişiklik olsun diye gergin olmak yerine bir dişçi ziyaretinin tadını çıkarmak istemez misin? Pekala, sana nasıl rahatlayacağını göstereceğim. Derin bir nefes al. İşte böyle. Şimdi elini ver bana. Şimdi bu sol elin yüzünden aşağı doğru inişini seyret. Şimdi gözlerini kapat. Göz kaslarını çalışamayacakları noktaya kadar rahatlat ve çalışmayacaklarına emin olduğunda onları test et. Bu doğru. Böyle dur ve göz kapaklarındaki rahatlama hissinin ayak parmaklarına yayılmasına izin ver. Elini kaldıracağım ve bırakacağım, eğer olması gerektiği kadar rahatlamışsa ıslak bir bez gibi düşecek. Şu rahatlığa bak. Şimdi ben diş muayenemize devam edeceğim ve ne yaparsam yapayım şu andan itibaren seni rahatsız etmeyecek. Yaptığım en ufak bir şeyi bile umursamayacaksın. Benim burada çalıştığımı bileceksin ama hepsi bu kadar.”

Ve bununla dişçi muayenesini yapabilir.

Bütün indüksiyonu yapması yaklaşık otuz saniye aldı. Kendiniz deneyin. O kadar hızlı sonuç alacaksınız ki normalde yaptığınız işin iki üç katını yapabileceksiniz. Çünkü hasta direnmiyor veya sizinle mücadele etmiyor. Eğer kendinizde bunu yapabilecek yeterli inanç yoksa ona kimyasal anestezi verebilirsiniz. Ona biraz novocain veya zylcaine veya rahatlattıktan sonra her ne veriyorsanız ondan verin ve ona kesinlikle itiraz etmediğini göreceksiniz; daha yumuşak bir hastanız olacak. Dişçinin bileceği harika şey, hasta gözlerini açsa bile şöyle söyleyebilirsiniz “şimdi, gözlerini açmanı istiyorum – ağzını çalkala – kalıntılardan kurtul ve arkana yaslandığında her zamankinden çok daha fazla rahat hissedeceksin.” Bu olduğunda durumu kaybetmek yerine onu daha da yoğunlaştırabilirsiniz.

Aşağıdaki bir ilk dersten alıntıdır. Açılış kelimelerinin hemen ardından bir doktor öğrencimin kritik aklını devre dışı bıraktım/atlattım ve seçici düşünmeyi kurdum. Onu hipnotize ettim. Ve telaffuz ettiğim hipnotik anesteziyi ağzına bir dişçi sondası koyarak test etmemi ummasını istedim. İşte konuşmalar:

Doktor:
Ağzıma bir şey yaptın mı?

Elman:
Hayır yapmadım fakat sana bir şey göstereceğim. Gözlerini tekrar kapat. Tıpkı daha önce yaptığın gibi. -Dişçiyle konuşmalar- hadi, o testi daha yapmadın… -tekrar dişçiyi kastederek- gözlerini kapat, lütfen… –dişçiye- Devam et ve testini yap, en ufak bir şey bile hissetmediğini göreceksin. Orada çalıştığını bilecek fakat bu kadar… Ne hissettin?

Doktor:
Oh, sadece bir şey – kötü değil.

Elman:
Şimdi, beyler, ne yaptığını gördünüz mü? Dişeti ağzın en hassas noktalarından biridir ve normal bir durumda tavana vururdun doktor. Senin de herhangi biri gibi olduğunu göstermek istiyorum. Herkes telkine ikna edilebilir, onlarla çalışırken bunun farkına varabilirsiniz… Sen cildiyedesin. Doktor, muayenehanene ağır bir dermatolojik operasyon için bir hasta gelmiş ve sen bu operasyonu onun için daha kolay bir hale getirmek ister gibi çalış.

Doktor:
Alt dudağından bir ben alacağımı varsayalım.

Elman:
Pekala.

Doktor:
Devam etmemi mi istiyorsun?

Elman:
Evet, evet. Benim kullandığım yaklaşımın aynısını kullan ve durursan endişelenme çünkü sen ilk kişisin ve ilk kişi her zaman en ağır eleştirileri alır, bunu biliyorsun. Fakat bunu kendi başına halledebilir gibi görünüyorsun, şimdi bir sonraki adama neler yapılması gerektiğini biliyorsun.

Doktor:
Bunu dudağından çıkartmamı mı istiyorsun? Daha önce bunlardan birini aldırttın mı hiç?

2. Doktor (Hasta gibi davranarak):
Hayır

Doktor:
Peki acıttıklarını mı düşünüyorsun?

2. Doktor:
Evet.

Doktor:
Pekâlâ, bence rahatlarsan bunu canın yanmadan halledebiliriz.

Elman:
Şimdi, doktor ufak bir tavsiyede bulunabilir miyim? Hipnoz yaparken hiçbir zaman acı kelimesini kullanma. Acımak – acı – bıçak – iğne – keskin – yarma – dikiş – acı fikrini düşündüren her türlü kelimeden uzak dur. Başka bir değişle “sanırım bunu siz bir şey hissetmeden halledebiliriz.” Bunun gibi bir şey – “seni azıcık bile rahatsız etmeden” – fakat acıyı düşündürecek bir resim çizme… Çünkü hipnozla çalışırken onları, telkin alır hale getiriyorsun ve kelimen bir resim çizdi. Bunun için en baştan kelimelerine dikkat et.

Doktor:
Eğer rahatlarsan bunu çok keyifli bir şekilde halledebiliriz. Bu daha iyi. Şimdi kendini rahat bırakmaya çalış. Ellerimi gözlerinin önünden indirirken gözlerinin kapanmasına izin ver – şimdi kapat onları. Bu gayet iyi. Onları kapalı tut. Kapalı olduklarından emin ol ve açılmadıklarını gör. Bu doğru. Açılmayacaklarından emin ol. Şimdi bu duygunun tüm vücuduna yayılmasına izin ver. Ayak parmaklarının uçlarına kadar gitmesine izin ver. Şimdi, bu iyi hissettirmiyor mu?

Elman:
Hayır, hayır. Şimdi test etmiyorsun doktor. Önce bir telkin ver “Sadece tamamen rahat ol – şimdi küçük bir test yapacağız ve hiçbir şey hissetmeyeceksin veya fark etmeyeceksin – ve hissetmeyecek çünkü acı eşiğinin nerede olduğunu biliyorsun. Bak eşik pratik olarak yok oldu, yani onun normalde olduğu gibi hissetmeyeceğini biliyorsun. Şimdi ne çeşit bir test yapmak istiyorsun?

Doktor:
Bir çift bükücü veya pens kullanmak istiyorum.

Elman:
Şimdi bunun bir resim oluşturacağını biliyorsun – ne demek istediğimi anladın mı? O zaman testin geçerli olmayacaktır. Yani bir alet istediğinde sadece “bana aparatı ver” veya bunun gibi bir şey söyle. Şimdi test etmek istediğin bölgeye vur ve hiçbir şey hissetmediğini göreceksin.

Doktor:
Şimdi küçük bir test yapacağım. Rahat ol.

Elman:
Şimdi bunu görmeni ve onun ne kadar az hissettiğini fark etmeni istiyorum. Bak. Şimdi görüyorsun doktor, genellikle bu kişinin tepki göstermesine yol açar, fakat o ne kadar hissetti?

Doktor:
Çok küçük. Hala bir girinti var.

Elman:
Evet, pekâlâ onu iyi zorladın. -hasta rolündeki doktora- Üzerinde allis clamp kullandı ve onu üçüncü çentiğe kadar indirdi. Şimdi -clamp’ikullanan doktora- bir şey söylememe izin ver doktor, arkadaşça yaklaşımın iyiydi. Ben soru sormazdım – bir önerme yaparım – “bunun ne kadar iyi hissettirdiğini fark et”. Ama şöyle demezdim: “bu iyi hissettirmiyor mu?” çünkü bazı hastalar sana cevap vermek için zorunlu hissedebilirler ve durumdan çıkabilirler. Onun için gevşek kalmalarına izin ver. Bereket versin ki seninle birlikte çalıştı ve durumdan çıkmayı arzulamadı ve orada kaldı. Onları sağlık telkinleriyle çıkarmanın sebebi, bunun kolay etkilenilen bir durum olmasından ileri gelir. “Gözlerini açtığında harika hissediyorsun” diyerek olumsuz otohipnozun olma şansını bertaraf ediyorsun.

7. İki parmakla göz kapatma methodu – I –

İki parmakla göz kapatma metodu hipnoz elde etmek için şu ana kadar tasarlanan en hızlı tekniktir. Bu, Doktor H. Bernheim ve Dr. Leibault’un yetmiş yıl (Dave Elman’ın bunu altmışlı yılların başında yazdığını göz önünde bulundurun) önce kullandığı tekniğin geliştirilmiş halidir. Onlar bunu on dakikalık formatıyla kullandılar. Fakat anında uygulandığında da eşit derecede etkilidir. Sonuçlar çok çabuk elde edildiği için tekniğin yalnızca hafif hipnoz durumu yarattığı düşünülebilir. Tam tersine, tıpta, psikiyatride ve dişçilikte bu tekniği geniş çaplı kullanan yüzlerce doktorun raporu var. Yetişkinlerle çalışmak için daha iyi bir metot tasarlandı, fakat göreceğiniz gibi çocuklar için daha iyi bir teknik yok.

Önce size bu tekniğin gençlere uygulanışını göstereceğim. Derste kaydedilen bu alıntıda kadın gösteri için “çocuk hasta” rolünde. İndüksiyonu bir dişçi uyguluyor:

Dişçi:
Jean, sanırım evde oyuncak bebeklerinle bayağı oynuyorsun. Ve onlarla çoğu zaman -mış gibi yapıyorsundur, doğru mu? Peki, bizim de –mış gibi yapmayı içeren bir oyunumuz var. Eğer bu oyunu oynamayı öğrenebilirsen dişçinin muayenehanesinde olan hiçbir şey seni rahatsız etmeyecek. Eğer oyunu oynamayı öğrenirsen bizim yaptığımız hiçbir şeyi fark etmeyeceksin. Bu oyunu öğrenmek ister misin?

Hasta:
Evet.

Doktor:
Peki, gözlerini iyice aç. Sana bu küçük oyunu göstereceğim. İşaret parmağım ve baş parmağımla bu şekilde gözlerini kapatacağım. -Parmaklarını nazikçe gözkapaklarına dokundurur ve onları aşağı indirir- Şimdi bütün kalbin ve ruhunla gözlerini açamayacakmışsın gibi yap. Tüm yapman gereken bu. Sadece bunu yapmaya çalış. Şimdi ellerimi çekiyorum o kadar güçlü –mış gibi yapacaksın ki gözlerini açmaya çalıştığında açılmayacaklar. Zihninde evdeki bebeklerinle oynayabilirsin ve yapacağım hiçbir şeyi hissetmeyeceksin.

Elman:
Ve şimdi doktor sen dişçiliktesin. Buraya gelip onun ağzında bir deneme yaparsanız onu hiçbir şeyin rahatsız etmediğini göreceksiniz. Bu teknikle elde ettiğiniz kesin anesteziyi görmenizi istiyorum… Katı bir test uygulamaktan korkma. O onu hissetmeyecek… İyi bir deneme yaptınız mı doktor?

Doktor:
Evet.

Elman:
Herhangi bir diş operasyonunda verilenden çok daha iyi anestezisi var, çünkü mükemmel bir hipnotik durumda. Şimdi -hastaya hitap ederek- gözlerini açtırdığımda ağzın bütün gün ve bütün hafta olduğundan çok daha iyi olacak ve kendini çok iyi hissedeceksin. Gözünü aç ve ne kadar iyi hissettiğin gör. Kendini nasıl hissediyorsun?

Hasta:
İyi.

Elman:
Doktor ağzında çalışırken ne hissettin?

Hasta:
Hiçbir şey. Bir şey sormama izin verin. Neden bütün söylediklerinizi hatırlıyorum?

Elman:
Çünkü hipnozda bilinçsiz değilsiniz. Biliyorsunuz o uyku değil. Sizinle iletişim içinde olmazsam talimatları takip edemezsiniz.

Yukarıdaki olayda anında hipnoz elde edilmiştir. Hasta doktorun ofisindeki çocuk gibi davranan yetişkin bir bayandı. Yeterince renkli bir hayal gücüne sahipti ve böylece kendini bir çocuk gibi görebildi – ve gösteri için bir çocuğa yaklaşılır gibi yaklaşıldı. “Hadi yapmaya çalışalım” veya “hadi küçük bir oyun oynayalım” yaklaşımı çocuklarda çok iyi çalışır. Daha büyükleriyle veya yetişkinlerle bilinçli zihni atlatmak için daha karmaşık bir yol kullanılması akıllıca olur. Bu başka bir sınıf alıntısında gözlenebilir:

Elman:
-Hastaya hitap ederek- Ne zaman bu ofise gelsen gergin olduğunu hissediyorum ve sana nasıl rahatlandığını öğretirsem bizim yaptıklarımızı kafana takmana gerek kalmayacak. Farz edelim ki sana nasıl rahatlandığını öğrettim. Bunu ister miydin?

Hasta:
Evet.

Elman:
Güzel. Bir derin nefes al. Şimdi gözlerini iyice aç. İşaret ve baş parmağımla göz kapaklarını kapatacağım. Şimdi parmaklarımın altındaki kasları gevşetmeni istiyorum. Şimdi elimi çekeceğim.Göz kaslarını çalışamayacakları noktaya gelene kadar gevşet. Daha sonra göz kaslarının çalışmayacağının emin olduğunda onları dene ve çalışmadıklarına emin ol.

Onları iyice dene. Bu doğru. Şimdi bu rahatlama duygusunun ayak parmaklarına indiğini hisset. Ve ben elini kaldırıp bıraktığımda elin o kadar rahatlamış olacak ki cup diye kucağına düşecek. Ve düşmesine izin ver. İşte bu kadar…

Şimdi -sınıfa hitaben- onun rahatsızlık duymaması için uygun telkinleri vermeniz gerekli. Bu seçici düşünceyi yerleştirdiğiniz nokta…

-tekrar hastaya dönerek- Ağzında veya vücudunun herhangi bir yerinde yapacağım bir çalışma seni hiç rahatsız etmeyecek. Sadece böyle gevşek kal. Tüm süre boyunca göz kaslarının çalışmayacağından ve vücudunun her yerinde rahatlama olduğundan emin ol ve tek bir şey bile hissetmeyeceksin…

-sınıfa- Şimdi beyler, onun telkinler sonucu aldığı anestezinin sonucunu göstereceğim…

-hastaya- Kolunda çalışacağım bölgeye bir kesik atacağım ve hiçbir şey hissetmeyeceksin. Orada çalıştığımı bileceksin fakat hiçbir şey seni rahatsız etmeyecek. Ben şimdi çalışmamı yapmaya hazırım ve senin sağ kolunda tamamen anestezi var…

-sınıfa- Bu denemeyi yaparken beni izleyin… Bu üçüncü çentiğe kadar inen bir allis camp’tı (pense gibi bir dişçi aleti)…

-hastaya- Şimdi, gözlerini açtırdığımda ne kadar iyi hissettiğini fark et. Gözlerini aç. Nasıl hissediyorsun?

Hasta:
İyi.

Elman:
Ne hissettin?

Hasta:
Bir şey yaptığını hissettim fakat hiç acı hissetmedim.

8. İki parmakla göz kapatma methodu – II-

Bu yaklaşım Doğu Şikago’da St. Catherine’s Hastanesinde on iki yaşında bir çocuğun kırığını birleştirmek için kullanılmıştır. Doktor kırıktan oluşan ağrıyı kimyasal anesteziyle azaltmaya niyetlendi. Fakat görevdeki tek anestezist yukarı katta başka bir acil vaka ile ilgileniyordu. Sonunda doktor bu çocuğun daha fazla acı çekmesine dayanamadı ve anestezi yaratmak için yukarıda bahsedilen yaklaşımı kullandı. Daha sonra kırığı birleştirmek için çalışmaya geçti. Şaşkınlıkla hizmetinin gereksiz olduğunu düşündü ve kısa bir süre sonra da benim öğrencim oldu. Bu yaklaşım acil hastalar için tavsiye edilir çünkü çok hızlıdır, genellikle beş saniyede hipnoz elde edersiniz.

Göz önünde bulundurulması gereken bir nokta da göz kaslarının gevşemesini yalnızca bir yetişkine telkin etmelisiniz, bir çocuğa değil. Çocuk bilinçli aklını o kadar hızlı atlatır ki genellikle bu tekniği bir çocukla kullandığınızda tek söylemeniz gereken “gözlerini açamayacakmış gibi yap” ve o da –mış gibi yapar ve otomatik olarak rahatlar. Sanki derin bir uykuya dalmış gibidir. Aslında gerçekten uykuda değildir. Bu teknik genellikle cerrahi amaçlar için bir indüksiyon olarak kullanılır.

Tabi ki derin hipnoz elde etmek çok önemlidir. Çocuğun durumunu derinleştirmek için ona güzel güller kokluyor gibi yapmasını söyleyebilir veya şöyle söyleyebilirsiniz “evdeyken en sevdiğin oyun ne?” ya da “televizyonda ne izlemeyi seversin?”. Çocuk üzerinde ağrılı bir tıbbi müdahalede bulunurken gerçekten ona zihinsel olarak oyun oynatabilir veya televizyon seyrettirebilirsiniz. Çocuğa bir uzay gemisiyle aya seyahat ettiği telkinini verdiğinizi varsayalım. Onunla çalışmayı bitirdiğiniz zaman onu geri getirmek istediğinizde şöyle söyleyin “peki, şimdi uzay seyahatinden geri gelebilirsin. Şimdi dünyaya dön. Ve bunu yaptığında gözlerini aç ve ne kadar iyi hissettiğini fark et. Gözlerini aç. Nasıl hissediyorsun?” (Gözlerin kızarıklığını, artan gözyaşı salgılamasını ve gözlerin çırpınışını fark ettiğinizden emin olun).

Bazen hastanın muayene sırasında gözlerini açması gerekir, bir çeşit enjeksiyon için kollarını kıvırması gerekebilir örneğin. Gözleri hala kapalıyken ve o açamayacakmış gibi yaparken şu sırada bir şey söyleyin “bu dakikadan sonra bu ofiste yaptığımız hiçbir şey sana rahatsızlık veya sıkıntı vermeyecek. Birkaç saniye içinde gözlerini açmanı ve kolunu hazırlamanı isteyeceğim, böylece seninle çalışabilirim. Ve sonra tekrar bu oyunu oynayacağız ve yaptığım hiçbir şeyi hissetmediğini fark edeceksin. Şimdi, gözlerini aç ve kolunu hazırla.”

Bu tekniğin ne kadar faydalı olduğunu göstermek için Floridadaki bir anestezi uzmanından aldığım mektuptan alıntı yapmama izin verin. Etik prensipleri muhafaza etmek adına hastanın adı değiştirilmiştir,

“Hakkında: Hasta Tommy Haines, yaş altı. Hasta 27 Temmuz akşamı kırık bir kolla hastaneye sevk edildi. Operasyon odasında daha önceden hiç görmediğim çocuğun yanına oturdum. Çok korkmuştu. Fakat histerik veya kendinden geçmiş değildi. Onunla konuştum ve –mış gibi yapma oyunları oynamaya başladık. Çocuk oyunlara anında tepki verdi ve kısa sürede televizyonda en sevdiği programı izlemeye başlamıştı. Ona televizyon izlerken annesinin bir kâse mis kokulu çiçek getirdiğini ve bu çiçekleri koklayabileceğini söyledim. Bu anda siklopropan (genel anestezide kullanılan ve kötü kokulu bir gaz) gazı verdim. Açıkçası bu şey çok pis kokar fakat çocuk güzel koktuğunu onaylarcasına başını salladı. İndüksiyon süresince hızlı iyileşme telkinleri verildi. Çocuk kısa sürede uykudaydı ve iki saatlik operasyon tamamlanmıştı. Her şey çok iyi gitti ve operasyon gece geç saatlerde tamamlandı. Sonraki gün öğleden sonra çocuğu gördüm, oldukça mutluydu ve doktoru eve gidebileceğine karar verdi. Bu normalden bir iki gün daha erkendi. Tommy ailesine benimle oyunlar oynamaktan ne kadar zevk aldığını anlattı ve şöyle dedi “Doktor Nickell’le bir oyun oynadım ve kazandım, çünkü ben ondan önce uykuya daldım.”

Bazı doktorlar yukarıda tanımlanan ve çok hızlı bir teknik olan iki parmakla göz kapama metodunun ardından hipnozun çok hafif olduğu izlenimine vardılar. Aslında çoğu zaman derindir. Bunu göstermek için sık sık iki parmak tekniğiyle bir doktoru hipnotize ediyorum ve sınıfa kanıtı şu şekilde gösteriyorum:

Elman:
-hipnotize olan doktora-: Kolunu kaldırıp bıraktığımda ofisinin telefon numarasının zihninden silinmesini istiyorum ve elini bıraktığımda bunun gerçekleştiğini göreceksin. Şimdi telefon numaranı düşünmeye çalıştığında daha ve daha ileri gidecek ve onu hiç bulamayacaksın. Onu bulmaya çalış ve kesinlikle böyle olduğunu gör. Onu hiç bulamıyorsun. Tamamen gitti. Tamamen gitmesine izin ver. Gitti, öyle değil mi?

Doktor:
Evet.

Elman:
Şimdi somnambulism oluştu. Bunun testi amnezi telkinidir. Gördüğünüz üzere bu düşündüğünüz kadar hafif hipnoz değil. Çokdaha derin…

-hastaya-: Şimdi elini kaldırıp bırakacağım ve telefon numaran tekrar aklına gelecek ve gözlerini açacak ve harika hissedeceksin. Nasıl hissediyorsun?

Doktor:
İyi.

Elman:
Bu güzel bir duygu değil mi? Numaralar nereye gitti?

Doktor:
Bilmiyorum. Tek bildiğim geçici olarak kayboldukları.

9. Katı Kol tekniğine elman yorumu

Eğer telkinlerinizi uygun biçimde verirseniz somnambulizmde anestezi elde edersiniz. Çok fazla doktor seçici düşünceyi ekmeden işe başlamak için endişeleniyor. Bu birçoğunun başarısızlık sebebidir. Seçici düşünceyi yerleştirmeden, yalnızca derin rahatlama olduğunu fark edemiyorlar: ortada hipnoz yok. Seçici düşünceyi yerleştirmeyi ve hipnozun bitişinde iyilik hali ile ilgili telkin vermeyi ilke edinin.

Telkinli amnezinin yukarıdaki tanımı bizi hipnotik testler konusuna getiriyor. Doktorların önceden tartışılan hipnozun beş belirtisini görmesine rağmen hala hipnoz olmuş bir hastadan memnun değiller. Yeni öğrenciler bazen benden hipnoz durumunu kanıtlamak için kişinin kolunu sahnede gördükleri gibi sertleştirmemi istiyorlar. Hipnoz kurslarında verilen bu yanlış bilgiye rağmen sahne hipnotizörleri sert kol tekniğini bir derinleştirme aracı olarak kullanırlar, bir test olarak değil. Bugün size tıpta nasıl kullanıldığını göstermeme izin verin:
Elman, hipnotize olmuş hastaya:
Gözlerini kapat; onları açamayacakmış gibi yap. Kolunu alacağım ve ben üçe sayarken onu sertleştirmek için iyice uzatmanı istiyorum. O kadar katı yap ki onu bükeme. Bir – onu sertleştir – iki, çelik gibi – üç, şimdi ne kadar zorlarsan zorla bükemezsin. Denediğinde hiç işe yarmadığını göreceksin. Dene. Hiç bükemediğini göreceksin. Şimdi bükülmez bir kolun var.

Bu noktada doktorlar hastanın terapi için hazır olduğunu farz etmeye eğilimlidirler. Terapi için hazır değil, yalnızca bükülmez bir kolu var. Bu başka bir telkin alacağı anlamına gelmez. Sizin istediğiniz şey derinlik. Sahne operatörünün bükülmez kolu kullandığı amaç da budur. Yani tüm teknik bu şekilde kullanılır ve sahnede dramatik görünür:

Elman hastaya:
Şimdi kolunu gevşettiğimde çok daha derine ineceksin… Şimdi gevşet. Gevşet ve daha derine git. Bu derinliği hissedebiliyor musun? Derine gittiğini hissedebiliyor musun? Cevap verebilirsin. Hissedebiliyor musun?

Hasta:
Evet.

Sahne operatörünün bunu derinlik elde etmek için kullanış yolu bu şekildedir. Bu bir doktorun ofisinde kullanmak için iyi bir teknik değildir. Bu iyi bir test değildir. İyi bir hasta ilişkisinin anlamını bilmek için tıbbi bilgiye ihtiyaç yoktur ve ofiste bükülmeyen bir kol yaratmak hastayı idare etmenin iyi bir yolu değildir. Eğer derinlik elde etmek ve aynı zamanda hastanın hipnotize olduğunu anlamak istiyorsanız bunu bilimsel bir şekilde yapın. Hastanın göz kapaklarının çırpınması, gözlerindeki beyazların kızarması ve artan gözyaşı salgısı olması gerektiğini zaten biliyorsunuz. Tekrar bir hasta üzerinde gösterirken şunları söylüyorum:

Elman hastaya:
Şimdi, sana söylediğimde gözlerini açmanı ve onlara birkaç saniye bakmama izin vermeni istiyorum. Gözlerini açmanı söylediğimde ben sana kapatmanı söyleyene kadar onları açık tut ve sonra çok daha derine ineceksin ve derine inmene izin ver. Şimdi gözlerini aç.
Bu prosedürü takip ettiğinizde belirtileri görürsünüz – artan gözyaşı salgılanması, pembeleşen göz beyazları. Ve hastaya dersiniz ki “Şimdi gözlerini tekrar kapat ve ne kadar derine indiğini fark et ve derine inmeye izin ver. Şimdi gözlerini aç ve kapat, on kat daha derine ineceksin. Bu doğru, bırak kendini. Bunu hissedebiliyor musun?”

Bunu yaptığınızda hastanın hemen derin bir şekilde hipnotize olmaya başladığı aşikâr olacaktır. Bu daha fazla derinlik elde etmek için kullanılan bir araçtır ve tekrar tekrar kullanarak her seferinde daha fazla derinlik elde edebilirsiniz.

Doktorlar genellikle hastayı çeşitli muayeneler için bir odadan bir odaya almak zorundadır – onu acayip pozisyonlara sokarak bir odada röntgenini çekmek isteyebilir ve sonra başka bir şey için diğer bir odaya gitmek isteyebilir. Doktor onun ikinci, üçüncü ve sonraki odalarda gevşemiş olmasını ister. Bu yüzden hipnozu kaybetmek yerine daha derin hipnoz elde etmek için hastanın gözlerini açabileceğini bilmek çok değerlidir.

Her an sizi duyan ve her söylediğinizi anlayan bir kişiyle çalıştığınızı her zaman hatırlayın. Derin hipnozda mükemmel bir bilince sahip bir kişiyle konuşuyorsunuz. Bu yüzden eskiden yaptıkları gibi hastanız bilinçsizmiş gibi konuşmayın. O sizin asaletinizden aşağıda değil. O sizin dostça ilişkinizin bulunduğu bir insan. Bu yüzden küçümseyerek veya himaye ederek onun saygınlık anlayışına müdahale etmeyin.

Sanki telkin alabilecek durumda değilmiş gibi konuşun onunla; bu dostluk ilişkinizi kuvvetlendirecek ve o telkinlerinizi daha büyük bir şevkle kabul edecek. Sınıfımda şöyle telkin veren doktorlar vardı “gözlerini açamazsın, açamazsın, açamazsın”. Hastanın genel tepkisi ne kadar hızlı gözlerini açabileceğini göstermek olur.

Bir hastaya acı veya incitmek kelimelerini kullanmadığınız gibi onunla böyle de konuşamazsınız. Acı resmi çizen tüm kelime veya cümlelerden uzak durun: kesme, iğne, bıçak, yarma, dikiş, dikiş alma, keskin, vb.Genellikle hasta ne zaman bir iğne, dikiş veya kesik olacağını bilir. Neden ona geçireceği bu zevksizliği hatırlatalım? Hastayı yaptığınız şeylerden haberdar etmeniz iyi bir fikir fakat bunu prosedür, tedavi, vb. kelimeleri kullanarak yapabilirsiniz. Ayrıca iatrogenic (Primer bir hastalığın tedavisi sırasında ortaya çıkan ve bu tedaviye bağlı olarak gelişen sekonder bir rahatsızlık durumu) hastalıklar doktorların, anestezistlerin, asistanların ve hemşirelerin ameliyathanede kullandığı yanlış kelimeler sebebiyle oluşur. Hastanın hiçbir zaman duyma yetisini kaybetmediğini hatırlayın. Bu yüzden ameliyathanede rahatsız edici hiçbir şey söylemeyin.

İşte kelimelerin önemini gösteren bir başka örnek: hangisini tercih edersiniz: ilaç mı ilaç tedavisi mi? Eminim ilaç tedavisidir. O zaman neden ilaç için reçete yazılır? Hastaya “sana ilaç tedavisi için bir reçete yazacağım. Bunu almanı istiyorum ve bu sayede kendini çok daha iyi hissedeceksin” dediğinizde reçetelerinizin ne kadar etkili olduğuna şaşıracaksınız. Basit ilaç kelimesinden ilaç tedavisi kelimesine dönüştü ve hastanız çok daha büyük bir iyilik yapacak. Eğer şüpheniz varsa deneyin.

Her zaman kelimelerinizdeki gibi telkinlerinizde de mantıklı olun. Hastaya saçma sapan gelecek bir şey söylemeyin. Yapacağınızı iddia ettiğiniz şeyler hakkında abartılı olmayın. Burada telkin vermenin temel prensiplerini belirtiyoruz. Daha karmaşık telkinler vermek için uygun referanslar da yapıldı. Ve anlamlar hakkında daha fazla öğrendikçe kelimelerinizle hastalarınıza ne kadar sık ve ne kadar fazla yardımcı olabileceğinizi öğreneceksiniz.

10. Sayısız İndüksiyon Methodları

Stacks Image 2810

Hipnoza ikna etme yolları neredeyse sayısızdır. Ve bazı metotlar diğerlerinden daha uzun sürse de hepsi somnambulism olarak adlandırılan derin durumu yaratmak için kullanılabilirler.

Mesmer’in bir öğrencisi, Marquis de Puseygur, somnambulism evresini kazara keşfetti. Mesmer gibi o da varsayılan manyetik ağacı kullandı. Bir gün, genç bir çocuğun bu ağaca kendini bağladığını keşfetti. Marquis izlerken genç yavaşça gözlerini kapattı ve uykuya daldı.

Aşırı korkan Marquis çocuğa düğümleri çözmesini emretti ve şaşırtıcı bir şekilde çocuk gözlerini açmadan düğümleri çözdü. Deneyine devam ederken Marquis çocuğa ileri yürümesini emretti ve çocuk yürüdü. Durmasını emretti ve o da durdu. Çocuğun uyguladığı birkaç emir daha verdikten ve gözlerini açtıktan sonra Puseygur somnambulizmi keşfini duyurdu çünkü çocuk verdiği emirleri uykusunda uygulamıştı.

Bu somnambulizm kelimesinin hipnozla bağlantısının nasıl oluştuğunu açıklıyor. O zamandan beri bu terim spesifik bir hipnotik durumu belirtmek için kullanılıyor. İlginç olan bir başka önemli nokta da çocuk somnambulistik evreye kendisi girmiştir, kimseden telkin almadan, hipnotik prosedürün ne kadar kolay olduğunu kanıtlarcasına.

Trans durumuna erişme metotları yalnızca hayal gücünüzle sınırlıdır. Telkin sanatını bildikten sonra bir hastayı hipnoz edememe gibi bir yolunuz yoktur. Eski uygulayıcılar fiksasyon metodunu kullandılar. Yani kişiyi ışığa veya parlak bir objeye baktırıyorlardı, amaç göz çevresindeki kasları yormak ve göz kapanmasına erişmekti. Göz kapama ilk hedefiniz olduğuna göre tek yapmanız gereken ona sebep olacak bir araç kullanmak. “Gevşemiş” kelimesini “hiponotize olmuş” kelimeleriyle değiştirin ve hipnozun terapötik değerine

gereksinimi olan her hasta anında gevşeyebilir. Bu daha önceden şartlanmamış kişilerde bile etkilidir. Trans durumuna ulaşmak için görevli araçlar katalizör olarak kullanılır. Bu sebeple buna transa erişmenin katalizör metodu deriz. Burada eğitim seanslarından birinden ne demek istediğimi anlamanıza yardımcı bir alıntı var:

Elman:
Daha önce buraya çıkmamış birini istiyorum. Pekala, tam buraya otur. Koltuğundan kalkmak zorunda değilsin. Bu sigaradan aldığım ilk nefeste gözlerin yorulacak, ikinci nefeste gözlerini kapatmak isteyeceksin ama üçüncü nefese kadar bekle, o zaman kapat. Kilitlenecekler ve onları açamayacaksın. Olmasını iste – olmasını umut et – ve olduğunu gör…
İşte ilk nefes – gözlerinin ne kadar yorulduğunun farkına var ve yorulmalarına izin ver. Şimdi o kadar yorgun olacaklar ki onları kapatmak isteyeceksin fakat henüz kapatma. Şimdi üçüncü nefesi aldığımda kapanacak ve kilitlenecekler – izin ver. Şimdi kapat onları. Onları kilitli bulacaksın… Sen onları ne kadar çok zorlarsan o kadar az çalışacaklar. Onları dene ve onları çalıştıramadığını gör. Hiç çalışmayacaklar. Bu doğru. Şimdi ben parmağımı şıklattığımda onları çok hızlı bir şekilde açabileceksin. Pekala şimdi açabilirsin…

İşte bir sigaradan nefes çekerek göz kapanması elde ettik. Başka bir şekilde deneyelim… Burada daha önce bulunmamış biri lütfen… Pekala, Olmasını iste – olmasını um – ve olduğunu gör… Ben biraz su alacağım – bir yudum – bunu yaptığımda gözlerin kapanacak, kilitlenecek ve onları açamayacaksın. Olmasını iste ve olduğunu gör. Gözlerini kapat ve şimdi kilitli olduklarını fark et. Hiç çalışmayacaklar. Onları dene ve çalışmadıklarını gör. Ne kadar fazla zorlarsan o kadar az çalışacaklar… Parmaklarımı şıklattığımda çok hızlı bir şekilde açılacaklar. Şimdi onları açabilirsin. Şimdi göz kapanmasının sigaradan nefes alarak ve sudan yudumlayarak elde edildiğini gördüğünüz. Bunu şartlanmamış insanlar üzerinde gösteriyorum. Eğer göz kapanması isterlerse bunu elde edebilirler.

11. Üç Dakika rutini (Dave Elman indüksiyonu)

Şimdi üç dakika rutinini çalışacağız ve siz hipnozda uzmanlaştıkça bunu hastalarınızla çalışırken bir dakikaya düşürmenizi isteyeceğim… Derin hipnoz durumunda çalışıyor olacaksınız – rahatlama veya hipnoz öncesi durumla değil – derin hipnozla… Derin hipnozu birkaç dakika içinde mümkün kılarak onu tıbbın önemli bir parçasına haline getireceğiz… Bu akşam üç dakika rutinini çalışırken, ben size bunu nasıl bir dakikada yapabileceğinizi göstereceğim ve sınıftaki her doktorun bunu yapabilmesini istiyorum. Burada bulunmamış birini alalım ve oradan devam edelim…

Elman hastaya:
Güzel bir derin nefes al ve gözlerini kapat. Gözünün etrafındaki kaslar çalışmayacak noktaya gelene kadar onları rahatlat, dene onları ve çalışmayacaklarına emin ol… Hayır, sen çalıştıklarından emin oluyorsun. Çalışmayacak noktaya gelene kadar onları rahatlat, dene onları ve çalışmayacaklarına emin ol. Onları daha sert dene. Gözünün etrafındaki kasları tamamen rahatlat…

Şimdi rahatlama duygusunun ayak parmaklarına inmesine izin ver. Bir dakika içinde bunu tekrar yapacağız ve ikinci seferde şimdi olduğundan on kat daha fazla rahatlayacaksın. Şimdi gözlerini aç. Gözlerini kapat. Tamamen rahatla – Bir rahatlık battaniyesinin seni sarmasına izin ver. Şimdi bunu üçüncü defa yaptığında rahatlaman iki katına çıkacak.

Gözlerini aç – şimdi rahatla. Elini kaldıracağım ve bırakacağım ve eğer bu noktaya kadar talimatlarımı dinlediysen elin ıslak bir bulaşık bezi gibi ağır olacak ve cuk diye kucağına düşecek… Hayır, benim kaldırmama izin ver – sakın sen kaldırma – ağır olmasına izin ver – bu iyi – fakat şimdi gözleri açıp kapayalım ve rahatlığı ikiye katlayalım ve bunu ayak parmaklarına kadar gönderelim. Elin kurşun gibi ağır olmasına izin ver… Gerçek rahatlamayı elde ettiğinde bunu hissedeceksin… Bunu hissedebiliyorsun, değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Bu tamamen fiziksel rahatlama fakat ben sana fizikselle birlikte zihinsel rahatlamayı nasıl elde edeceğini göstermek istiyorum, bunun için – söylediğimde – senden yüzden geriye saymaya başlamanı isteyeceğim. Her rakam söylediğinde rahatlaman katlansın, doksan sekize geldiğinde o kadar rahat olacaksın ki daha fazla rakam olmayacak… Bunu yapabileceğin düşüncesiyle başla ve olduğunu gör. Sesli say, lütfen…

Hasta:
Yüz.

Elman:
Rahatlığını katla ve numaraların yok olmaya başladığını gör.

Hasta:
Doksan dokuz.

Elman:
Numaraların yok olmaya başladığını gör.

Hasta:
Doksan sekiz.

Elman:
Şimdi gitmiş olacaklar… Yap bunu. Yapmak zorundasın, ben yapamam. Onları yok et, def et, kaybet. Hepsi gitti mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Bu somnambulistik evredir, rakamları defedebilmesi bunu doğrular. Hastaya kendini nasıl hissettiğini söylemesine izin vereceğim… Olabildiğin kadar gevşek kal ve buradakilere bu durumdayken içindeki hisleri anlat… Nasıl hissediyorsun?

Hasta:
Ilık.

Elman:
Hipnozun ilk işareti – ılıklık… Başka? Bu güzel bir his mi?

Hasta:
Zevksiz değil – tarafsız.

Elman:
Başka bir değişle hasta bu durumda dünyayla ilgili herşeyin iyi olduğunu hisseder ve mantık çerçevesinde her şey mümkün görünür, bu yüzden hasta neredeyse hiç eleştirmeden telkinlerinizi kabul eder. Eğer bu hastanın iyiliği için zevkli bir telkinse, hasta bunu sorgusuz kabul eder. Eğer kendi iyiliği için olduğundan şüphe duyarsa onu reddeder… Herhangi birinin bu noktada ahlak kurallarınızın veya etik kodlarınızın tersine gitmeye ikna edebileceğini düşünür müsünüz?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Bir kişiyi hipnotize edip ona normalde yapmadığı bir şeyi yaptırmak saçmalıktır. Hipnozdaki kişinin hipnozda olmayan kişiden daha fazla farkındalığı vardır – ve söylediklerimi hastaonaylayacaktır.

Hasta:
Bu doğru.

Elman:
Şimdi, zevkli ve mantıklı bir telkin verdiğinizde bu telkinin anında alındığını görmenizi istiyorum. Şimdi tıbbi amaçlar için bu eli uyuşturacağım. O bu durumda kaldıkça elin ne kadar hızlı uyuştuğunu izleyin… Eline bir darbe vuracağım ve onun ne kadar çabuk uyuştuğunu hissetmeni istiyorum. Şimdi o bölge tamamen uyuştu ve hiçbir şekilde hissin kalmadı… Elin nasıl?

Hasta:
Uyuşmuş hissediyorum.

Elman:
Bu duruma geldiğinizde seçici düşüncenin ne kadar çabuk oturduğuna bakın. Eğer elini daha fazla uyuşturmak gerekirse bunu kullanabileceğiniz herhangi bir kimyasal anestezi kadar fazla uyuşturacak birçok yol vardır… Şimdi hepsi bitti ve gözlerini açtırdığımda bütün anestezi gitmiş olacak. Elinin ve kendinin ne kadar iyi hissettiğini fark et… Pekala, gözlerini aç… Nasıl hissediyorsun?

Hasta:
İyi.

Elman:
Belirtileri fark edin. Herhangi birinizin şu ana kadar çalıştığından çok daha derin bir hipnoz durumu vardı. Pratiğinizi yapmanız gerektiği gibi uyguladıysanız her biriniz fark etmeden bu duruma düşmüşsünüzdür çünkü hasta bu durumda ne kadar uzun kalırsa o kadar derine iner. Bazılarınız kendi ofisinizde somnambulisma ulaştı. Fakat şimdiki düşünce onu iradeyle elde etmektir…

12. Dirençli birinde somnambolizm oluşturma

Her durumda somnambulism elde edildikten sonra kritik akıl atlatılır ve seçici düşünce yerleştirilir… fakat aynı prosedürü takip ederek bazen bayağı farklı tepkiler alabilirsiniz – çalıştığım başka bir hastada olduğu gibi.

Hasta:
Hala bir sonraki rakamı düşünebiliyorum.

Elman:
Eğer öyleyse, onu görünmez yap.

Hasta:
Her rakamı söylemeye çalıştığımda aynı anda bir sonraki rakamı düşünüyorum.

Elman:
Bu önemli değil. Adın ne?

Hasta:
Ken.

Elman:
Kent mi Ken mi?

Hasta:
K-E-N.

Elman:
K-E-N. Bunu tıpkı bir karatahta gibi parmağının üzerine yazdım ve zihin gözünle onu bir karatahtadaki gibi net görebilirsin. Bu doğru değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Şimdi, seveceğini düşündüğüm bir şey yapacağım. Onu aynı anda parmağından, karatahtadan ve zihninden sileceğim. Onu parmağından sildim ve tamamen gitti… Şimdi bana elinden ne sildiğimi söyle?

Hasta:
Bulamıyorum. Gitmiş. Hatırlayamıyorum.

Elman:
Bu bir direnç testidir… Testi harika geçti. Direnç olmadığını biliyordum. Numaraları kaybetmek ona zor gelmişti çünkü bir sonraki geliyordu fakat bu şekilde yapıldığında parmağındaki ismi rahatlıkla sildi. Şimdi –hastaya- bu durumdayken içindeki histen bahseder misin?

Hasta:
Benim adım.

Elman:
Onu geri getirdin mi?

Hasta:
Hiç ayrılmadı.

Elman:
Peki, neden elinden sildiğim şeyin ne olduğunu söylemedin.

Hasta:
Aşırı yorgundum.

Elman:
Bu somnambulizmin yapay durumudur çünkü afazi olarak bilinen– gönülsüzlük/rızasızlık – bir konuşmama arzusudur. Dedi ki “aşırı yorgundum”. Bu afazi olduğunu belirtir. Afazi olduğunda gerçek somnambulizm kadar etkili bir durum elde edemezsiniz. Ve eğer bu noktada onun üzerinde operasyonla ilgili zorlayıcı prosedürler uygulamak isterseniz bunu yapamazsınız. Ben bu evreye yapay somnambulizm diyorum. Gerçek duruma ulaşmadan o numaraları veya ismi yok etmesi gerekir çünkü afazi başka bir durumdur amnezi başka. Ve ben amnezinin orada olduğundan emin olmak istiyorum.
–Hastaya- O zaman numaraların hepsini yok et… Kov onları… Gittiler mi?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Yok et onları. Elini kaldıracağım ve bırakacağım ve bunu yaptığımda kalan sayıların hepsi yok olacak. Yok olmalarını iste ve yok olduklarını gör… Gittiler mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Şimdi gittiler…

Neden bu kadar dikkatli kontrol ediyorum? Çünkü öğrencilerin böyle dikkatli kontrol etmesini istiyorum. Eğer bu numaralara sıkı sıkı tutunmaya devam etseydi onunla denediğim her şeyde başarısız olurdum. Bu numaraları yok ettiği anda farkı hissedebilir… Ben gerçek somnambulizm evresinin arzulanan bir evre olduğunu kabul ediyorum. Gerçek somnambulizmde olmayan bir hasta üzerinde zorlayıcı prosedürler uygulamazdım çünkü tek hissedeceği analjezi olacaktır. Yapay somnambulizm elde ettiğinizde anestezi elde edemezsiniz, bu olumlu bir bilimsel olgudur. Hipnozla ilk uğraşmaya başladığınızda yapay somnambulizmle çok sıkı karşılaşırsınız. Onu defetmeyi öğrenmek zorundasınız. İstediğiniz sonuçları elde etmeden önce yapay somnambulizmin gerçek somnambulizme dönüşmesini sağlamalısınız. Hipnotik tekniklerde çok maharetli olduktan sonra bile yapay somnambulizmle karşılaşacaksınız. Onun ne olduğunu hatırlamak için öğrenin ve bu evrede zorlayıcı işler yapmayın. Eli kaldırıp bırakmak yapay somnambulizmi gerçek somnambulizme çevirmek için iyi bir yoldur.

13. Edaile (KOMA) evresi

Hipnotik komadaki hasta katatonik hale gelir ve telkin almadan otomatik olarak anestezi alabilir.

Hipnozun en kötü evresi tamamen yanlış adlandırılmış ve yanlış anlaşılmış olan hipnotik komadır. Esadile iki durumu karıştırarak buna Mesmer Koması ve somnambulizm der. Bu birçok kişi tarafından yanlış anlaşıldı ve yanlış kullanıldı çünkü kimse o durumu yeterince araştırmamıştı. Dünyanın her yerinden doktorlar, kitaplar ve öğretmenler tarafından hipnotik komanın kazara on beş binde bir kişide olduğunu ve bu durumla karşılaşırlarsa veya kazara koma üretirlerse bunun tıptaki talihsiz olaylardan biri olduğu konusunda uyardılar. Kitaplar doktorların hastayı koma evresinden çıkaramama durumu konusunda dikkatli olmaları konusunda uyardılar.

İlk olarak, çok az insan, eğer varsa, hipnotik durumda doğal uykuya geçebilir. Komanın doğal uykuya geçeceği önermesi tamamen yanlıştır. Eğer süresiz bir zaman diliminde yalnız bırakılırsa hasta kendiliğinden yavaş yavaş uyanacaktır fakat şu soru sorulduğunda “Uykuda mıydın?” değişmez olarak şöyle cevaplayacaktır “hayır, o kadar rahatlamıştım ki rahatsız edilmek istemedim”.

Fakat doktorlar hipnotik komaya tehlikeli bir şey gibi baktılar ve karşılaştıklarında onu araştırmak için durmadılar. Onu değerli olabileceğini hiçe sayarak tamamen yalnız bıraktılar.

Bugün birçok kişi hipnotik komaya girme ihtimali yüzünden hipnozu tehlikeli bulur. Bir gösteride ara sıra izleyicilerden birilerinin şöyle söylediğini duyabilirsiniz “onu uyandıramazsan ne olacak?” Hiçbiri dünyada hipnoza girip de çıkamayan biri olmadığının farkında değil.

Herkes gibi ben de ilk başta komanın sadece kazayla oluştuğuna ve onun kasıtlı bir şekilde elde edilemeyeceğine inanmıştım. Doktorlara komadan nasıl uyandırılacağını öğrettim çünkü eğer benim tekniğimi kullanırlarsa komaya on beş binde birden çok daha sık rastlayacaklarına inandım. Bu yüzden hastaları komadan çıkarmak için bulduğum hızlı teknikleri onlara öğretmenin gerekli olduğuna karar verdim. Size bunun ne kadar etkili olduğunu göstermek için bunu New Jersey’de yaşanan bir olayla ilişkilendirmek istiyorum.

Kasabaya gösteri yapmak için bir sahne operatörü gelmişti ve izleyicilerden biri komaya girdi. Bu kişinin yanında oturanlar telaşlanmaya başladılar. Sahne operatörü sahneden indi ve kalabalığa kişiyi çok rahat ayıltabileceğini ve tehlike arz eden bir durum olmadığına ikna etti. Daha sonra her zamanki tekniklerini kullandı fakat kişi tepki vermedi.

Operatör eğer yeterli zaman verilirse kişiyi ayıltabileceğini söylemeye devam etti. Bunu takip eden dakikalarda izleyiciler öfkelenmeye başladılar çünkü hiçbir teknik işe yaramıyor gibi görünüyordu. Doktorlarımdan biri seyirciler arasındaydı. Operatöre doğru yürüdü ve “ben onu hemen ayıltabilirim. Ben bir doktorum” dedi.

Operatör “onun bir doktora ihtiyacı yok. Hipnoz hakkında ne biliyorsun?” dedi.

“Ben konuyla ilgili çalıştım ve bana denemem için bir şans vermeni dilerim” diye cevapladı.

Operatör “hadi” dedi. “Vazgeçtiğinde ben denemeye devam edeceğim.”

Doktor kişiye doğru yürüdü, kulağına birşeyler fısıldadı ve kişi anında ayıldı.

Bu hikâye ülkenin her yanındaki gazetelerde yayınlandı ve övgülerin bir çoğu doktora gitti. Onun benim öğrencilerimden biri olması dolayısıyla gururlandım.

Doktor öğrencilerimden biri hastasını sınıfa getirdi ve onunla çalışmamı teklif etti. Ona “sen onu somnambulizme getir ben oradan devam ederim” dedim. Ve o kişiyi somnambulistik evreye soktu.

Hatırladığım kadarıyla hastayla şöyle konuştum “ne kadar gevşemiş olduğunu biliyorum fakat bu gevşeklik halinde bile zihninde şuanda bulunduğundan çok daha gevşek bir durum olduğunu biliyorsun. Bunu hissedebilir misin?” Hasta “evet” diye cevapladı.

Devam ettim “yumruğunu sıkarak onu daha sıkı, daha sıkı, daha sıkı yapabileceğini biliyorsun ve gerginliğin artmasını sağlayabilirsin. Yumruğunu daha fazla rahatlatamayana kadar gevşetebilirsin. Buna gevşemenin en alt katı diyebilirsin. Seni en alt kata götürmeyi deneyeceğim.”

A katına inmek için şimdi olduğundan iki kat daha fazla gevşek olmak zorundasın, B katına inmek için A katında olduğundan iki kat daha gevşek olmalısın ve C’ye inmek için B’de olduğundan iki kat daha gevşek olmak zorundasın. Fakat C’ye, gevşekliğin tabanına ulaştığında, en alt seviyede olduğunu anlamam için bana işaretler vereceksin. Bu işaretlerin ne olduklarını bilmeyeceksin ve ben de ne oldukları hakkında bir şey söylemeyeceğim fakat gevşekliğin en alt basamağında bulunan her insan bu belirtileri gösterir… Hadi başlayalım.

“A katına hayali bir asansörle ineceksin ve en alt kata inmek için de aynı asansörü kullanacaksın. Şimdi o asansördesin. Parmaklarımı şıklattığımda asansör aşağı inmeye başlayacak. Şimdiki gevşekliğinden iki kat daha fazla gevşersen A katında olacaksın. A katına geldiğin zaman A harfini sesli söyleyerek bana haber ver.”

Otuz saniye içinde “A” diye mırıldandı. Onu B katına indirmek için benzer bir prosedürü takip ettim. B harfini yüksek sesle söylemek onun için neredeyse imkânsızdı, fakat şekli dudaklarıyla oluşturdu. C katına ulaştığında konuşamıyordu, tek bir kas bile oynamadı.

14. Esdaile (KOMA) evresi

Gevşemenin derinliği hayret vericiydi. Daha sonra, tek bir telkin kelimesi bile söylemeden, ona haber vermeden koma evresinin ilk testini – genel anestezi – yapmak için devam ettik. Doktorlar ona çeşitli testler uyguladılar, anestezi derindi.

Hatırlayın, anestezi üretmek için tek bir telkin kelimesi bile söylenmedi, o otomatik olarak oluştu.

İkinci testte ayağını kaldırması emredildi. Tepki vermedi. Bacağında onu oynatmaya çalıştığını gösteren bir titreme vardı fakat sonunda denemeyi bıraktı.

Üçüncü test daha küçük kas gruplarına, göz etrafına yapıldı. Gözlerini açması yönünde telkin verildi. Fakat bunu da uygulamadı.

Daha sonra kolunu kaldırdım ve tamamen katatonik olduğunu fark ettim. Hangi pozisyona soktuysak öyle kaldı. Doktorlar onu çeşitli pozisyonlara soktular fakat hangi pozisyona sokulduysa öyle kaldı.

Bana göre bu Esdail zamanından beri kayda geçen ilk kasıtlı komaydı. Komayı ürettiğimize göre doktorlar hastayı bir süre tecrübe etmek için bu durumda bırakmayı önerdiler. Komadaki bir hastanın tepkilerini görmek istediler.

Yaptıkları deneylerden biri hastanın baş ve işaret parmakları arasına – iki parmağı sıkıca birleştirerek – yanan bir kibrit koymaktı. Alev kibritin sonuna ulaştığında hastanın parmakları belirsiz bir şekilde hareket etti ve kibrit yere düştü. Bunu aynı sonuçları alarak tekrar tekrar yaptık. Kibrit yere düşene kadar parmakların hareket ettiğini hiç göremedik.

Birkaç saati test yapmakla geçirdik. Daha sonra saat sabahın ikisi olduğundan hastayı uyandırmanın vakti geldiğine karar verdik. Doktorlara hastayı nasıl komadan çıkaracaklarını öğrettim fakat tecrübe açısından başka yöntemler denemeye karar verdiler. Birkaç tane telkin denediler. Hastaya eve gitme zamanının geldiğini, ailesinin onu beklediğini, vb. gibi basit telkinler verdiler. Hiçbir şey olmadı.

Sonunda doktorlar benim öğrettiğim metotla hastayı uyandırmaya karar verdiler. Ayıltıldıktan sonra – zorluk çıkmadan – doktorlar onu biraz daha sorgulamak istediler. Koma durumdaki tepkileri hakkında bilgi almak istediler. Sordukları şeylerden biri yanan kibritti. Hasta dedi ki “beni yakabileceğini düşündüğüm anda kibriti bıraktım. Kibritin doktorun halısını yakacağını düşünmedim bile çünkü hepinizin burada olduğunu ve birinin mutlaka onu söndüreceğini biliyordum.”

Koma durumundayken duyduğu ve etrafında olurken anladığı bütün bilgileri gönüllü bir şekilde anlattı ve neler olduğunu aynen anlattı.

Bunun üzerine birisi ona “eğer olan biten herşeyi duydun ve anladıysan birisi “yangın, çıkalım buradan” dediğinde neden kımıldamadın?” diye sordu. Hasta dedi ki “çünkü yangın olmadığını biliyordum. Yangın varmış gibi yapacağınızı ve beni korkutmak için yangın kelimesini bağırarak söyleyeceğinizi siz fısıldarken duydum. Yapmayı planladığınız her testi duydum ve bütün süre boyunca tamamen etrafında neler olduğunu biliyordum. Korkmak için bir sebebim yoktu. Eğer bir yangın olsaydı neden herkes odayı terk etmedi?”

Bu doktorlar için çok heyecan verici bir tecrübe olmuştu. Hasta somnambulizme girdikten sonra en az seviyede tatlı sözle koma durumuna girdi.

Şimdi hipnotik komayı istekli bir şekilde üretebiliyorduk fakat teknik anlamda bunun nasıl kullanacağımız hakkında en ufak bir fikrimiz bile yoktu. Hastalar komaya ulaştığında hareketsizlerdi ve telkinlere cevap vermiyorlardı. Böyle bir hastayla bir doktor ne yapabilirdi? Derslerimizde komayla ilgili birçok deney yapıldı. Durumdan çıkarıldıktan sonra hastalar doktorlar tarafından sorgulanıyordu ve pek kısa zamanda anlaşıldı ki koma hakkındaki birçok yanlış bilgi literatüre girmişti.

Engellenmesi gereken bir durumdan ziyade hastaların bunu şöyle tanımladığına tanık olduk “hipnozun en iyi durumu. Harika. Ne zaman bu kadar güzel gevşediğimi hatırlamıyorum.” Doktorlar koma evresini kendilerine uygulamaya başladılar. Başardıklarında en az onlar (hastalar) kadar heyecanlıydılar. Philadelphia’da bir Pazar günü öğleden sonra doktorlardan biri arkadaşlarının çalışması için sınıfta üç kere komaya girdi. Daha çok doktor denedi. Hepsi de koma evresini pırıltılı kelimelerle anlattı.

Doktorların ve hastaların açıklamalarına göre koma beraberinde muhteşem bir coşku getiriyordu. Birilerinin onlara acı vermeye çalıştığı zaman kendilerini rahatsız etmesine izin vermektense onu umursamadılar ve böylece kendilerine genel anestezi uyguladılar.

Birçok doktorun ve hastanın söylediğine göre bu durumda üzerlerinde bir baskı hissetmiyorlardı; bazılarına göre de kendilerine bir şeyler yapıldığını hissediyorlardı fakat umursamıyorlardı. Bazıları bu evrede gerçekten katatonik olduklarını fark ettiler ve bunu söylediğimizde “o kadar rahatlamıştım ki. Sanırım hangi pozisyonda olduğum o kadar da umurumda değildi. Bu iyi olma durumunda hiç çıkarılmak istemedim.”

Öğrendiğimize göre koma evresinde bir coşku da olsa o anda hastayı korkutacak bir şey olursa kendini o evreden hızla çıkarıp gerekli hareketi yapabilir.

Sonunda komanın muhteşem bir şekilde kullanılışını öğrendik. Sınıftaki doktorlardan biri arkadaşlarına “bu hafta koma evresinde hastalarıma iki burun ve boğaz ameliyatı yaptım, ve şundan kesinlikle eminim ki koma evresi cerrahi operasyon için idealdir. Hayal edin, bu evrede, ben tek kelime bile söylemeden hasta kendine anestezi verdi. Hiçbir şekilde kimyasal anesteziye gerek kalmadı. Hastanın somnambulizmde olduğu gibi fiziksel talimatlar almayacağı doğru fakat elinizde tıpkı kimyasal anestezi almış gibi çalışabileceğiniz bir hasta var ve bu evrede daha fazla ameliyat yapmayı planlıyorum.”

15. Hastayı Ameliyat (veya doğum) için hazırlama

İlk yapmanız gereken hastayı somnambulizme almaktır. Daha sonra rahatlamanın en derin noktasından bahsedin – rahatlamanın tabanı – ve siz hastayı o noktaya götürmek istiyorsunuz. Onu A katına alın, orada A harfini net bir şekilde söyleyebildiğini fark edeceksiniz. Ona B seviyesine ulaşmak için A katındaki rahatlığının iki katına ulaşması gerektiğini söyleyin. B katına geldiğinde yüksek sesle B harfini söylemekte zorlanabilir fakat ona gayret edip yüksek sesle söylemesi gerektiğini söyleyin. Bazı hastalar bunu başaramayacaktır. Bu iyi bir işarettir.

Şimdi aynı prosedürü kullanarak onu C katına, C harfini söylemek için dudaklarını ancak kıpırdatabileceği kata indirin.

Anestezi için herhangi bir telkin vermeden C katında olduğundan emin olduğunuzda bir allis makası alarak anestezi testi yapın. Bunun için tek bir telkin kelimesi kullanmayın. Eğer hipnotik anestezi için telkin vermek gerekiyorsa koma evresinde değilsiniz demektir.

Hasta anestezi testini geçtiğinde ikinci test için hazır demektir. Ona kol – bacak gibi büyük kas gruplarından birini hareket ettirmesini isteyin.

Eğer büyük kaslarını oynatamıyorsa üçüncü test için hazır demektir. Bu göz çevresindeki gibi küçük kas gruplarını kapsamalıdır. Gözlerini açmasını isteyin. Eğer açarsa komada değildir ve o zaman göz kapakları açılmayana kadar onu bir seviye daha aşağı uçurmanız gerekir.

Dördüncü testiniz kakatoni için olmalıdır. Katatoninin hipnozun en hafif evresinde bile elde edilebildiğini hatırlayın. Bu yüzden bu koma evresinde yaptığınız dördüncü test olmasa hiçbir anlam ifade etmez. Eğer hasta bu dört testi de aynı sırada geçerse gerçek hipnotik koma elde ettiğinize emin olabilirsiniz ve buradan devam edebilirsiniz. Katatoni testinizde hiçbir telkin verilmemelidir. Katatoni telkin olmadan kendiliğinden gelmelidir.

Hiçbir zaman hasta ilk testi geçmeden diğer testleri uygulamayın.

Esdaile Evresini elde ettiğinizde hastanın “fiziksel” bir telkin alamayacağını fark edeceksiniz. Kolunu kaldırması istendiğinde kolunda titreme oluşabilir. Daha sonra o da kesilir.

Gerçek koma evresinde hastanın hareketleri sabitlenmiştir – ne kadar istese de söylenen telkinleri takip edemez – fiziksel hareket içermeyen zihinsel telkinler alabilir. Doktorlarımız bunu çeşitli şekillerde kanıtladılar. Baş ağrısından, adet sancısından ve diğer birçok işlevsel belirtiden muzdarip hastaları aldılar, onları koma evresine soktular ve acılarını dindirmek için telkin verdiler. İndüksiyon sırasında hastalarda bu belirtiler yoktu. Telkinler belirtilerin rahatlaması için bayağı başarılı bir şekilde post hipnotik olarak verilmişti.

Fiziksel işbirliği gerektiği zaman – örneğin hastayı sedyeden yatağına taşırken – hastayı B katına getirerek gerekli fiziksel desteği verin; sonra hasta tekrar bu tür bir yardıma ihtiyaç duyana kadar onu derine indirin.

Eğer koma kazar oluşursa hastayı ayıltmanın en kolay yolu güvenli bir şekilde kulağına şunları fısıldamaktır “Eğer sana söylediğimde gözlerini açmazsan bir daha hiçbir zaman bu evreye gelemeyeceksin.” Bu sinsi bir telkindir çünkü hasta tekrar tekrar bu evreye ulaşabilmeyi ister onun için hemen çıkacaktır.

Eğer komada çalışıyorsanız ve buradaki tekniği kullanıyorsanız ve eğer hastaya gözlerini açtıramıyorsanız onu B katına geri getirin, gözünü rahatlıkla açabilecektir.

Koma evresindeki birçok hastayla yaptığımız deneylerde tepkiyi test etmek için elimizden geldiğince uygun olmayan posthipnotik telkinler verdik. Her durumda hasta hipnoza girmiş herhangi biri gibi tepki verdi. Ya o evrede kaldı ve sonradan hipnotik telkinleri uygulamadı veya “bunu yapmamayı tercih ederim” diyerek kendini hızla koma durumundan çıkardı.

16. Hipnotik doğum ve ameliyat için şartlama

Size gerçek somnambulizmde olan bir hasta verildiğini farz edersek bu şekilde kalmasını sağlayın ve ona şöyle hitap edin:

“Sana gevşemenin faydalarından bahsetmek istiyorum. Sen de çok iyi biliyorsun ki eğer gergin olsaydın ve ben sana enjeksiyon yapmak zorunda kalsaydım gergin olduğundan dolayı iğnenin girişini çok keskin hissederdin, öyle değil mi? Fakat bu şekilde gevşediğini farz et. Tamamen gevşediğinden dolayı enjeksiyonu hissedemezdin. Doğum boyunca hiç rahatsızlığının olmayacağı bu tür bir gevşeme durumuna erişebilirsin. Bu durumda fiziksel ve zihinsel rahatladığında bebek doğurmak o kadar kolay ki. Bu evrede sancılar tatsız yerine zevk verici hale gelirler.

“Ortalama bir anne adayı arkadaşlarından veya belki de akrabalarından bebek doğurmanın ne kadar sıkıntılı olduğunu duymuştur. Böylece doğum, doğum sancısı ve zorlu doğum gibi duyduklarını merakla beklemeye başlar. Doğum ağrısı veya zor doğum diye bir şey yoktur. Bir bebeğin doğumuyla bu tür şeyler ilişkili değildir. Bütün bunlar annenin tutumunu yanlış duruma sokan yanlış isimlendirmelerdir.”

“Fakat bunları bir bebeğin doğumunda neler olduğunu öğrenerek doğruya çevirebiliriz. Doğanın, bebeğinin doğumunu sancılar yoluyla mümkün kılan bir metodu vardır. Her sancı bebeği birazcık daha ileri itmene yardım eder ve böylece bebek çok kolay doğar.”

“Şimdi, sancıların var. Fakat doğum ağrın veya zorluğun yok. Tek sahip olduğun bu sancılar. Ve bu sancılar hakkındaki acayip şey; eğer onlara zevkli bir gözler bakarsan ve onların olması gereken iyi şeyler olduğunu bilirsen onları umursamayacaksın bile. Sancıların olduğunu bileceksin fakat onları zevkli bir şekilde hissedeceksin. İşte olacaklar. İlk sancın geldiğinde bilmeme izin ve o noktadan sonra ne yapman gerektiğini sana söyleyeceğim. Daha sonra, doğum yerinde olduğunda, şimdi yaptığın gibi gözlerini kapatmanı ve tamamen gevşemeni istiyorum, tıpkı şimdi gevşediğin gibi. Bebeğinin doğumuna yardım etmek için orada olacağım fakat ben oraya gelene kadar şimdiki gibi gevşemeni istiyorum ve sonra doğum senin için çok kolay olacak.”

“Bu gevşemenin yapacağı en harika şeylerden biri doğum süreni inanılmaz derecede kısaltmasıdır. Mucizevî bir şekilde kısaltacaktır. Çok memnun olacaksın çünkü her sancıyla beraber sancılar daha zevkli gelecek. -Bu noktada doktor telkinleri birleştiriyor- öyle ki üçüncü veya dördüncü sancıda gerçekten gülümsemeye başlayacaksın ve “bebeğimin doğumu yaklaşırken çok daha iyiyim. Sancı bittiğine göre şimdi bebeğimin doğumuna çok daha yakınım.” Diyecek ve bir sonrakini dört gözle bekleyeceksin. Her sancıda bu düşünceye sahip olacaksın ve bu tüm süre boyunca yüzüne bir gülümseme yerleşecek ve bebek doğarken sen harika hissedeceksin. Yani bu bebeğin doğumunu kolaylaştırmak için yaptıklarınla beraber harika olacak.”

“Bebek doğduktan sonra kendini çok iyi hissedeceksin. Bebeğin doğumundan birkaç dakika sonra telefonu kullanabileceksin – arkadaşlarını arayabileceksin – çünkü o zaman da şimdiki kadar güçlü olacaksın. Gücün yerinde olacak ve normalde olacağından çok daha çabuk iyileşeceksin. Daha sonra eğer bebeğine bakmak istersen gevşekliğin bunun çok kolay bir şekilde olmasını mümkün kılacak.”

“Gevşemeyi pratik yapmanı istiyorum. Şimdi yaptığını pratik yapmanı istiyorum. Evde nasıl rahatlanacağını öğren ve bebek geldiğinde herşeyinle hazır olacaksın ve doğum gününde, doğum esnasında ve doğum sonrasında kendini harika hissedeceksin. Bu gevşeklik duygusunun nasıl tutunduğunu ve kendine şunu söylettirdiğini hisset “Annelik benim için muhteşem bir macera olacak. Onun her dakikasını seveceğim.”

Bu şartlandırma konuşmasının sonunda hastalarınız, tabi ki, hala somnambulizmde. Fakat eğer kesin ağrısız doğum istiyorsanız onları Esdaile evresine erişmek için gevşekliğin tabanına indirin. Bu acısız doğum için en ideal evredir.

Fakat talimatları harfi harfine takip ettiğiniz halde hala korku – hemşireler, asistanlar, vb. tarafından yaratılan korkular – varsa hasta koma evresinden çıkacaktır. Hastalarınızın etraflarında olan her şeyi duyup anladıklarını hatırlayın. Bu yüzden hipnotik doğumda hemşire ve asistanlar uygun şekilde eğitilmelidirler

17. Dişçilikte Hipnoz

Muayenehanesinde hipnoz kullanan Elman’ın dişçi öğrencisi anlatıyor:

“Muayenehanemde bir hasta vardı ve yatay bir şekilde sıkışmış azı dişini çekecektim – genellikle bayağı zaman alan bir operasyon. Anestezi için her zamanki telkinleri verdim ve ilk kesiği attım. Daha sonra bir tane daha ve bir tane daha. Kemiği oydum ve dişi çıkarttım. Hastayı ayılttım ve bir şey hissedip hissetmediğini sordum. Bana ne zaman dişi çekeceğimi sordu. Zaten çekilmişti. Dikişleri daha sonra yaptım. Hiçbir şey hissetmedi ve çok mutluydu.”

Bütün dişçiler hipnoanaliz kullanmazlar fakat kullananlar onu aşırı derecede değerli buluyorlar. Buna kendiniz karar verin:

“Bayan T. – Yaş 55: Doktoru tarafından diş gıcırdatma tiki olarak tanı koyulmuştu. Sanırım problem şakak kemiği ve alt çeneye ait eklem ağrısıyla alakalıydı. Hipnoanaliz altında otuz yıl önce Holywood ve Vine’ın köşesindeyken ilk diş gıcırdatmasını yaşamıştı. Üç aydır evli olduğu kocasını bekliyordu. Kocasının başka kadınlarla görüştüğünü ve zaten evliliğinin bittiğini biliyordu. İki yıl boyunca acı tekrarlamadı – geçen zaman: 20 dakika.

“Bayan R. – Yaş 35: ağır diş gıcırdatma vakası. Hipnozanalizde anlaşıldığı üzere ilk diş gıcırdatmasını çok sevdiği babası hasta olunca geliştirmişti. Alışkanlık ilerleyen yıllarda ailenin herhangi bir üyesi hastalandığında da devam etti. Geçen süre – yarım saat.

Bu tür raporlar bana dişçiler tarafından gönderiliyordu. Ara sıra bazı dişçiler tedavi uygulamakta zorlandıkları hastaları sınıfa getirirlerdi. Size bir örnek vermek istiyorum:

Bir dişçi bana genç bir hastası olduğunu fakat aslında hasta olmadığını söyledi. Bu kızın ailesini yıllardır tedavi ediyorlardı ve kızı da tedavi etmesi için ona getiriyorlardı fakat onu henüz beş dakika bile muayene edememişti. Yeterince çalışılması gerekiyordu, hastanın çekilecek, kaplanacak, vb gereken dişleri vardı. Fakat dişçinin aletleri kızın ağzına sokma fikri öyle bir panik yarattı ki düzeltmek imkânsızdı.

Dişçi, kızı ve ailesini zorluk çıkaranın ne olduğunu bulmamız ve tedavi için, dişini kaplamamız için bir umutla sınıfa getirdi. Bekleme odasında biz diğer hastalarla çalışırken sessizce bizi izleyerek ebeveynlerinin arasında oturdu. Sonra aniden ağlamaya başladı. Eşim onu odadan çıkardı ve sakinleştirmeye çalıştı. Kız ağladığını çünkü biraz sonra sıranın ona geleceğini ve çok korktuğunu söyledi. Eşim onu korkmak için bir sebep olmadığını çünkü tek yapılacak olan şeyin onunla konuşmak olduğuna ikna etmeye çalıştığında o “buna inanmıyorum. Bir şekilde beni kandıracaklar ve dişçi aletlerini ağzıma sokacaklar ve ne olursa olsun bunu istemiyorum.”

Eşim ona tutamadığımız sözler vermediğimizi ve sınıfta hiçbir diş operasyonu yapılmayacağını; o isteyene kadar ağzına hiçbir alet sokulmayacağını ve herhangi bir zamanda bunu sona erdirebileceğini anlattı. Eşimden bu konuşma bitene kadar yanında kalmasını istedi.

Hipnoanaliz, beş yaşındayken ana sınıfındaki bir arkadaşının ona dişçiye gittiğini ve bütün kanlı detayları anlattığını ortaya çıkardı. Söylediğine göre dişçi hiçbir şey yapmayacağını belirterek onu kandırmış ve sonra ağzına büyük bir bıçak sokarak diş etlerini kesmişti. Ne kadar korkunç kan aktığını da eklemişti.

Bu sınıf arkadaşı onu öyle dehşete düşürmüştü ki bunun kendisine olmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğine karar verdi.

Hipnoz altında bu genç kızı hiç kimsenin kandırmayacağına, canını yakmadan diş operasyonlarının yapılabileceğine, vb. ikna ettik. Sonraki hafta dişçi sınıfa gelip genç kızın ofisine geldiğini ve ilk defa ona daha önce hiç yapamayacağı kadar iyi operasyon yapabildiğini anlattığında çok memnun olmuştum. Gözyaşı ve isterik yoktu ve hatta çürüyen dişin çekilerek, görüntüsünün daha iyi olmasını dört gözle bekliyordu. Bu dişçiler için hipnozun farklı bir kullanımıdır: panik ve korkuyu azaltmak.

Diş doktoru öğrencilerimin hipnotik tekniklerle çözebildikleri ilginç diş problemlerine ait rapor örneklerinden birkaç tanesi:

Rapor 1: “Beni şaşırtan şey birçok kişinin hipnotik homeostasis üretebilmesidir. Bunun kullanımını keşfetmeden önce operasyon sonrası kanama ile ilgili birçok telefon geliyordu. Bu birkaç kez tekrarlanınca ben de sık sık kanamanın rahatlamayla duracağını telkin ettim. Bir üniversite öğrencisi öyle tam bir homeostasis aldı ki operasyon sonra birazcık kanamanın olmasına izin vermesini tavsiye ettim. Kanamaya izin verdiğinde yalnızca çok küçük bir miktar kanama oldu. Daha sonra ona söylediğimde normal kanamayı yarattı. Bir hastaya ayna verip diş çekiminden hemen sonra yapılan yeni kaplamayı veya köprüyü çirkin bir kanama olmadan gösterebilmek çok sevindirici.”

Rapor 2: “Üst çenesine bir yıl kadar önce takma diş taktığım bir bayan hasta oğlunu getirmişti. Takma diş takılı değildi ve açıkladığına göre hamilelikte bu diş onu kusmaya zorluyordu. Onu somnambulizme aldım ve uygun post hipnotik telkinler verdim. Tüm prosedür on beş dakikadan daha az sürdü. Birkaç ziyaret sonrası sonuç oldukça tatmin ediciydi”.

18. Kekemelik -I-

Doğuştan kekemelik diye bir şey yoktur. Bu nedenle kekemelik tedavisi hızlandırılmalıdır. Yıllar boyunca birçok doktor yardım edebiliriz umuduyla sınıfa birçok kekeme genç getirdi. Bir gencin konuşmaya çalışması ve aşırı efor sarf ederek yalnızca bir kelime söyleyebilmesini görmek kahredici, fakat aynı problemden muzdarip otuzlarında veya kırklarında bir kadını da bu şekilde görmek eşit şekilde kahredici.

Bana göre her kekemeliğin basit, araştırılabilir bir sebebi vardır. Yıllar boyunda doktorların kekemeliğe olan tutumlarını değiştirerek etki yerine sebep üzerinde çalışmalarını sağlamayı denedim.

Burada bir kekeme hastaya uygulanan gerçek bir hipnoanaliz indüksiyonu vardır; unutmayın ki teknik ana sebebi bulmak için kullanılmıştır.

Elman:
Ne zaman kekelemeye başladığını biliyor musun?

Hasta kekeleyerek-:
Hayır. Sanırım bütün hayatım boyunca kekeledim.

Elman:
Sana bütün hayatın boyunca yapmışsın gibi mi geliyor?

Hasta:
Bu doğru.

Elman:
Fakat sağduyun sana kimsenin kekeme doğmadığını söylüyor… O zaman bir şekilde bir yerden kaynaklanıyor. Ve eğer neden olduğunu bulabilirsek sana sebeple mücadele etmen için yardım edebiliriz ve kekemelikten tamamen kurtulursun. En çok ne zaman kekeliyorsun?

Hasta:
Özellikle çok heyecanlandığımda.

Elman:
O zaman kekelemen oldukça kötüleşiyor, değil mi?

Hasta:
Evet efendim. Uzun zaman olduğumdan daha kötüyüm şimdi.

Elman:
Şu anda deneme zamanlarından mı geçiyorsun?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Evde her şey yolunda mı? Ailen iyi mi?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Ve sen de iyisin. İşin, her ne ise, iyi mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Ne iş yaparsın?

Hasta:
Ben bir mühendisim.

Elman:
Ve kekemeliğinin işinin önünü kestiğini düşünüyor musun?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Kekemeliğin zarar vermeyeceği bir iş kolu seçmişsin. Bizim ağır kekemelik için bayağı iyi bir indüksiyonumuz var ve eğer sana yardım edeceksem sana bazı basit talimatlar vermem lazım. Eğer dirençle karşılaşırsam sana yardım edemem, onun için eğer benimle çalışmayı denersen sana yardım edebilirim ve eğer denersen birlikte iyi bir yerlere gelebiliriz…

-Hastayı somnambulizme alır-… Bu iyi bir işbirliği. Bu şekilde rahatladığın zaman hayatının her aşamasını yaşayabilirsin. Birçok insan çok önce olan olaylara çağrışım yapamayacaklarını düşünürler. Bu doğru değil. Bize olan her şey zihnimize kayıt edilir ve ön plana çıkartılabilir. Bunun için seni küçük bir çocuk olduğun zamana kekemeliğin, ya da ona her ne dersen, sen küçükken orada olduğu bir zamana götüreceğim… Bana şunu söyle, küçük bir çocukken evde Noel’i kutlar mıydınız?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Noel ağacı veya benzeri şeyler yok muydu?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Fakat okula gittin… doğru mu?

Hasta:
Tabi.

Elman:
Pekâlâ, seni ilkokul birinci sınıfa götürmek istiyorum çünkü birinci sınıftaki o ufaklıkla konuşmak istiyorum. Anaokuluna gittin mi? Belki de seni anaokuluna götürürüm?

Hasta:
Evet.

Elman:
Pekâlâ, seni anaokuluna götüreceğim ve elini kaldırıp bıraktığımda hatırlamaya çalışma çünkü ha bire bizi mağlup eden budur… Kendine yalnızca şunları söyle “orada olacağım ve orada olmak istiyorum” o zaman ben elini kaldırıp bıraktığında anasınıfındaki gibi olacak ve kendini orada ilk defa bulunuyormuşçasına net göreceksin. Ve seninle anaokulunda konuşacağım. Tamamen gevşek kal ve ben elini kaldırıp bıraktığımda oluşunu izle… İşte bu kadar… Oradasın işte… Anaokulundasın… Anaokulunu sever misin?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Etrafına bak. Çocuklarla iyi anlaşıyor musun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Öğretmenle iyi anlaşıyor musun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Öğretmeni seviyor musun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Bana şunu söyle, anaokulundasın ve her şey çok net – orada iyi vakit geçiriyor musun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Ve hiç kekeliyor musun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Kekeliyorsun. O zaman bu anaokuluna gitmeden önce kekelemeye başladığın anlamına gelir. Seni anaokuluna başlamadan önceki zaman götüreceğiz, ve yapıp da o zamandan beri hiç düşünmediğin bir şeyi yapıyor olacaksın, fakat bu yapmayı sevdiğin bir şey olacak. Ben seninle konuşuyor olacağım ve sen henüz üç yaşında bir çocuk olacaksın… İşte oradasın… Ne yapıyorsun?

Hasta:
Arka bahçede oynuyorum.

Elman:
Neyle oynuyorsun?

Hasta:
Toprakla.

Elman:
Üç yaş civarındasın değil mi?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Hiç kekeliyor musun? -Hasta cevap vermez- Belki de bunun ne anlama geldiğini bilmiyorsun. Konuşmada zorluk çektiğin oluyor mu?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Elini kaldırıp bıraktığımda konuşma zorluğu çektiğin ilk gün olacak. Ve elini kaldırıp bıraktığımda buna neyin sebep olduğunu bileceksin… Gevşek kal ve ona sahip olacaksın… İşte oradasın… Bugün küçük bir çocuğun konuşmasını zorlayan neler oluyor?

19. Kekemelik -II-

Hasta:
Babam eve geldi. Annem onun sarhoş olduğunu söylüyor. -ağlıyor-

Elman:
Ne oldu? Anlat bana çünkü bu kekelemeni tamamen durdurabilir. Peki, baban ne yapmıştı? Bana söyleyebilirsin.

Hasta:
Beni dövmüştü.

Elman:
Neden seni dövmüştü?

Hasta:
Çünkü yapmamı istemediği bir şeyi yapmış olmalıyım.

Elman:
Ne yaptın?

Hasta:
Bilmiyorum.

Elman:
Elini kaldırıp bıraktığımda seni neden dövdüğünü -telkinlerin birleşimini fark edin- ve eğer bir şey yaptıysan ne yaptığını bileceksin. Gevşek kal ve bileceksin. Ne yaptın?

Hasta:
Küçük civcivlerimiz vardı ve ben onları suda boğdum.

Elman:
Onları boğdun mu?

Hasta:
Evet.

Elman:
Bunu kazara mı yaptın?

Hasta:
Hayır kasten yaptım.

Elman:
Kasten yaptın? Onları boğdun? Şimdi, küçük bir çocuğun bu civcivleri öldürmesinin bir sebebi olmalı ve belki bunu bulabiliriz. Belki onlara karşı bir kızgınlık vardı veya başka bir şey veya başka biri. O zaman sevmediğin biri var mıydı?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Babayı seviyor muydun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Anneyi seviyor muydun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Erkek veya kız kardeşi?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Küçük tavukları seviyor muydun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Onları suda boğmak için mi evden çıkardın?

Hasta:
Dışarıda bahçedeydiler.

Elman:
Elini kaldırdığımda bahçede ol. Bu tavukların boğulmasından hemen önce olacak ve o zaman bana bunun kasten olup olmadığını söyleyebilirsin. Belki de onun kasten olup olmadığını sen bile bilmiyorsun? Ve belki de bulabilirsin. Çünkü bu hemen onlar boğulmadan önce olacak… Ne yapıyorsun, tavuklarla mı oynuyorsun?

Hasta:
Hayır, onlar ördek.

Elman:
Gördün mü, daha fazlasını bulduk bile. Ördeklere bak, onları seviyor musun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Onları seviyorsun. Peki, onlar ördekse ne yapıyorsun onlarla?

Hasta:
Onları bir küvet suyun içine koyuyorum?

Elman:
Bir küvet suyun içine koyuyorsun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Peki, ördeklerin suya girmesi normal değil mi?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Bu ördeklerle ne yapmak istediğin hakkında bir fikrin var mı?

Hasta:
Yüzerken izlemek istiyorum.

Elman:
Şimdi onları yüzerken izliyorsun. Senin tarafından onlara zarar vermekle ilgili herhangi bir fikir var mı?

Hasta:
Hayır efendim.

20. Kekemelik -III-

Elman:
Peki ne oluyor bu ördeklere?

Hasta:
Hepsi boğuldular.

Elman:
Suda mı?

Hasta:
Evet.

Elman:
Nasıl boğuldular?

Hasta:
Çünkü yüzemediler.

Elman:
Ördekler doğal olarak yüzerler. Onlara bir daha bak. Onlar ördek mi küçük tavuklar mı?

Hasta:
Onlar tavuklar.

Elman:
Tavuklar yüzemez fakat ördekler yüzer.

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Biran için onları ördek sanmana sebep olan nedir? Biraz önce onlara ördek dedin.

Hasta:
Gerçekten bilmiyorum. Yüzebileceklerini düşündüm.

Elman:
Anladım. O zaman gerçekten bu tavuklara zarar vermek istemedin, değil mi?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Yani bu küçük bir çocuğun yaptığı ufak bir hata. Öyle değil mi?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Ve bu ufak hatayı yaptığı için babası eve geldi ve onu bunun için dövdü çünkü babasına ne söyleyeceğini bilmiyor – konuşupaçıklamaya çalışıyor…

Hasta:

Elman:
Parmağımı şıklattığım zaman kekelemeden konuşabileceksin. -parmağını şıklatır-

Hasta:
Ağlamama asla izin vermez.

Elman:
Ağlamama asla izin vermez mi?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Anladım. Ve bu bastırma – ağlayamama. Sana ağlayamayacağın ile ilgili bir sebep verdi mi?

Hasta:
Ağlarsam beni daha sert döveceğini söyledi.

Elman:
Böylece ağlamaktan korkuyordun. Ve bu kekemelik o bastırılmış ağıtı temsil ediyor. Öyle mi?

Hasta:
Bilmiyorum efendim.

Elman:
Peki, bir şey söylememe izin ver. Kekemeliğin ağlamaya ne kadar yakın olduğunu bilmeni isterim. Oldukça yakın, değil mi? Ve sen her kekelediğinde bu o sıkışmış ağıt? Bunu hiç fark ettin mi?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Bu kekemeliğin onun ağlamana izin vermediğinden dolayı olduğunu biliyordun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Peki, şimdi o ağıttan kurtulabilirsin. Yani eğer istersen ağlayabilirsin. Eğer ağlayacak gibi hissedersen bırak gitsin, çünkü artık koca bir adamsın ve ağlayacak gibi hissedersen hepsini boşaltabilirsin, çünkü küçük bir çocukken hissettiğin duygu bu ve eğer şimdi dışarı çıkarsa sana büyük iyiliği dokunacak. Eğer ağlayacak gibi hissedersen bırak gitsin… -hasta ağlamaya başlar-

Hepsini boşalt ve sırf bu yüzden bir daha kekelemeyeceksin. Yıllardır içine hapsedilmiş o duygudan kurtul. Hepsini boşalt. Yalnızca güzelce dışarı çıkmasına izin ver.

-Hasta ağlamaya devam eder. Elman doktorlara hitap ederek- Duygusal bir durum içermeyen bir kekemeliği daha önce bilememiştim. Onu sisteminden atacak ve ne kadar iyi konuştuğunu göreceksiniz. Hiç kekemelik olmayacak. Ve eğer küçük bir çocukken babası izin verseydi asla kekelemezdi. Fakat bu bir ebeveynin ve çocuğun yanlış anlaması…

-Hastanın ağlaması azalır. Elman hastaya dönerek- Onu sisteminden atmak iyi hissettirdi, öyle değil mi?

Hasta:
Evet efendim.
Elman:
Bütün o hapsedilmiş duygunun çıkmasına izin ver…

Doktorlara- Bu onun içine kilitlenmişti – ve bu şey olduğunda üç yaşındaydı…

-hastaya- Kaç yaşındasın?

Hasta:
Şimdi kırk dokuz…

Elman doktorlara:
Bu kırk altı yıllık bastırılmış bir duygu ve bu bir insana neler yapar! Büyük ihtimalle bu hayat şartlarında, hayatında -geçimini sağlamasında- ve insanlarla anlaşmasında büyük fark yaratmıştır… Ve eğer babası yalnızca ağlamasına izin verseydi o da dünyadaki diğerleri gibi normal bir genç olabilirdi. Ağlamak istediğinde babası dedi ki “ağlarsan seni daha kötü döveceğim”.

Ağlamaktan o kadar korkmuş ki ne zaman ağlamak istese kekelemeye başlıyor. Belki de bunu kulağa çok kolay geliyor gibi anlatıyorum. Ben bir seans sonunda başka bir şeye ihtiyacı olmadığını belirtmeye çalışmıyorum… Şu ana kadar hipnoanalizde bir seanstan fazla dayanamayan çalıştığım hiçbir insan yok. Ve bu size her derde deva veya yaşam iksiri olarak aktarılmıyor. Size her şeye deva olan bir şey gibi değil fakat problemin sebebine inebilecek bir teknik olarak sunuluyor…

-Hastaya- Eminin çok daha iyi hissediyorsun?

Hasta:
Evet efendim. Kesinlikle öyle hissediyorum.

Elman:
Ve artık kekemelik yok, öyle değil mi?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Peki hiç olacağını düşünüyor musun?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Eğer olursa – eğer kekemeliğe en ufak bir eğilim olursa – hemen o tavukları ve babanın seni dövmesini hatırlamanı istiyorum. Onu anında düşün ve bu bir zihinsel patlama gibi olacak – ve yaptığın dakika de ki “sırf babam ağlamama izin vermedi diye kekelemeyeceğim.” Her şeye rağmen yaptığında bir nefret yoktu, değil mi?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Dışarı çıkıp o tavukları öldürmek istemedin ama bu herhangi bir küçük çocuğun yapabileceği ufak bir hata. Küçük kuşların yüzüşünü izlemek istedin. Yüzemeyeceklerini bilmiyordun ve boğulduklarında, sanırım, herkes kadar kalbin kırıktı fakat baban bunu açıklamana izin vermezdi. Bunun için seni sadece dövdü.

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Artık kekelemediğini düşünüyorum, sen ne dersin?

Hasta:
Hayır efendim. Artık hiç kekeleyeceğimi sanmıyorum.

21. Obezite

Her hastada korkunun farklı bir sebebi vardır fakat aslında hepsi aynı çeşit korkudur. Bu tür korkuların hepsi birbirine benzer. Fakat bu aynı diyet – ilaç – uyarı tedavi şeklinin bütün hastalar için uygun olacağı anlamına gelmez, bu hipnozun her hastaya iştah azaltıcı telkinler verilmesi için kullanımı anlamına da gelmez. Neden olan korku ortadan kalkmadıkça hipnotik diyet yalnızca geçici bir çözüm olabilir. Aşırı kilo sıklıkla duygusal çelişkiler sebebiyle ortaya çıkar ve hipnoanalizden faydalanan bir yaklaşımla çözüme kavuşturulabilir.

Aşağıda bahsi geçen hasta on dördüne kadar normal kilodaydı fakat aniden kilo almaya başladı:

Elman hastayı çocukluk çağına götürdükten sonra:
İlkokul birinci sınıftasın. Zihinsel olarak oturduğun yerden ayağa kalmanı ve senden en uzakta oturan çocuğa bakmanı istiyorum. O bir erkek mi kız mı?

Hasta:
Erkek.

Elman:
Adı ne?

Hasta:
John.

Elman:
Şimdi farkındalığın artıyor. Sen birinci sınıftayken ben sana birkaç soru soracağım. Şimdi sırana geliyorum ve sana şöyle diyorum “altı yaşındasın. Şişman bir kız mısın?”

Hasta:
Hayır… -Hasta başarıyla okul yıllarında gezdirildi ve sekizinci sınıfa ulaşana kadar zayıf olduğu bulundu-

Elman:
Şimdi, ben elini kaldırıp bıraktığımda sekizinci sınıfta olacaksın. İşte oradasın. Anlat bana, şimdi on dört yaşı civarındasın. Kendine bak. Kilon nasıl?

Hasta:
Az bir şey fazla.

Elman:
Sekizinci sınıftasın ve yavaş yavaş kilo almaya başlıyorsun. Elini kaldırdığımda tatil zamanı olacak, sekizinci sınıfa başlamadan hemen önce… Biliyorsun, okul birkaç gün içinde açılacak. Okula dönünce memnun olacak mısın?

Hasta:
Evet.

Elman:
Söyle bana, bu yazı sevdin mi? İyi bir yaz geçirdin mi?

Hasta:
Su çiçeği geçirdim.

Elman:
Su çiçeği geçirirken hiç hoşa gitmeyen biri olduğunu düşündün mü hiç?

Hasta:
Evet. İyi olamam diye korkmuştum ve ikincil etkiler için endişeleniyordum.

Elman:
Bütün sebep orada elimizde, değil mi? Neden, küçük bir kızın güvenlik ihtiyacı hissettiği?

Hasta:
Evet.

Elman:
Şimdi neden şişmanladığının sebebini biliyoruz, öyle değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Sen zayıf bir kızdın. Sonra yaz tatilinin sonunda kendine baktın ve su çiçeğini henüz atlatan bir kız gördün. Ve sonra bu küçük kızı sekizinci sınıfta gördün, ve şişmanlamaya başlamıştı; emniyete şimdiden ihtiyaç duyuyordu. Aklındaki ürkütücü düşünceler ikincil etkiler ile ilgili olmalı, öyle mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Böylece emniyet arayışındaki o küçük kız bunun için doğal bir çıkış noktası buldu, yemek ve daha fazla yemek… çünkü bu ona tatmin olma duygusu yaşattı. Bu ona emniyet hissi verdi. Gelecek için endişelenmeye mecburiyeti olmayan küçükken bildiği güvenlik şekli. Öyle mi?

Hasta:
Evet

Elman:
Şimdi sebebi bulduk ve artık su çiçeği için endişelenmene gerek yok. Değil mi?

Hasta:
Hayır

Her nevrotik problemin bir başlangıcı vardır ve obezite çoğunlukla nevrotik bir problemdir. Yukarıda gösterilen obezite, kekemelik ve benzer zorluklarda kullanılan neden bulma tekniği nevrozun başlangıcını kesin olarak belirmek için kullanılır. Her şeye rağmen on sekiz yaşına kadar şişman değildi, fakat sekizinci sınıfta kilo almaya başladığını bulduk. Bir şey buna sebep olmalı. Ne? Sekizinci sınıf başlamadan önceki yazda su çiçeği geçirmişti. Bu ağır hastalık onu korkuttu. Hiç iyi olabilecek miydi? Eğer olsa bile ikincil etkileri ne olacaktı?

Bir çocuğun emniyete ihtiyaç duymasına yetecek kadar korku yaşamıştı. Ve bu güvenlik duygusunu küçük bir bebekken bildiği ağız yoluyla tatmin olmada buldu; hayatın en tatlı olduğu, hiç problemi olmadığı, annesinin kollarında güvenli ve tok olduğu zamanda. Bir zamanlar bildiği bu güven duygusunu kazanmak için fazlasıyla yemeye başladı. Alkolikler ve uyuşturucu bağımlıları gibi obezler de şiddetli arzuları için tolerans geliştirirler. Belirli bir seviyeye ulaşmak için daha ve daha fazla yemek gerekir. Şimdi bu hastaya güvenlik hissini vermek için inanılmaz ölçüde yemek vermek gerekir. Sonuç: obezite.

Bunu hiç bilinçli seviyede fark etti mi? Tabi ki hayır. Su çiçeği olduğunu biliyordu ve ondan ne kadar korkmuş olduğunu size söyleyebilirdi. Fakat su çiçeğini obezitesiyle bağdaştırmadı. Yemeğin, hastalığın oluşturduğu korkudan kaçışı temsil ettiğine dair en ufak bir fikri yoktu. Şimdi problemini anlıyor. Su çiçeğinin kalıcı etkilerinden korkmasına lüzum yok artık, güvenlik arayışından kalan tek şey kötü bir alışkanlık kalıbı ve hipnoanaliz onun bu kalıbı kırmasını sağlar.

Doktorunun raporlarına göre tıbbi gözlem altında elli kilonun üzerinde kilo verdi ve o zamandan beri normal kilosunu korudu.

22. Fobiler ve Hastalıklı Düşünceler

Tıbbi sözlükler “hastalıklı düşünceler”i fobilerin tanımlarından biri olarak düşünüyorlar. Eğer bunları fobi olarak düşünecek olursak sayısız örnek verebilirim. Bana göre hastalıklı düşünceler birçok nevrotik ağrı ve acı ve bazen ölümden bile sorumludur.

Bu hastalıklı durumlar bilinçli zihnin altında bir seviyede var olabilir ve bu seviyede tespit edilmeden varlıklarını sürdürürler. Bunlara en çok rastlayan ve farkına varan çoğunlukla psikiyatrik yoldaki erkeklerdir. Hastalıklı korkular tarafından yürürlüğe koyulan içsel çelişkiler çözüme ulaştırıldığında hasta iyileşme yolunda hazır beklemektedir.

En yaygın fobilerden birisi karanlıktır. Bazı insanlar bir dolaba veya karanlık bir odaya girmekten korkarlar. Bir enürezis vakasını incelerken karanlık korkusu meydana çıkarıldıktan sonra problemin kendiliğinden çözüldüğünü hatırlarım. Korkunun sebebi çocuğun tatmin olması olarak tespit edilmişti ve alt ıslatma kesildi. Fakat bazı fobilerin bir çocuğun altını ıslatmasından daha ciddi sonuçları olabilir. Hatta ameliyat öncesi ve sonrası gelişimi ve iyileşmeyi bile etkileyebilir.

Aşağıdaki vakada bir çocukta olabilecek operasyon öncesi korkudan çok daha derin bir korku var. Bir veterinerin köpeği uyuturken görülmesi ve bundan ortaya çıkan bir ürkütücü ölüm düşüncesi var.

Bu hastalıklı korku var olduğundan beri düşüncelerine daha derin nüfuz ediyor. Sonunda daha önceden aldığı anestezileri veterinerin hareketiyle ilişkilendiriyor ve doktorlardan ve herhangi bir anesteziden ölümüne korkmaya başlıyor.

Korkularını açığa vurmaktan çok utanıyordu, özellikle doktor olan babasına. Korkusunu bastırmaya çalıştı fakat onunla mücadele edemedi. Sonunda gerekli olduğunu bildiği bir ameliyat düşüncesinde bile neredeyse panik durumuna gelmişti.

Bunu takip eden hipnoanaliz seansında “parmağıma dikkatle bak” tekniği uygulandı. Babasının anlattığına göre daha önce gözlerinden dört operasyon geçirmişti ve hiçbirinde anormal bir tepki göstermemişti. Bademciklerini almak için beşinci bir ameliyat yapıldı ve paniğe girdi. Şimdi çocuğun gözlerinin bir ameliyata daha ihtiyacı vardı ve baba çok endişeliydi. Beş ameliyat herkesi üzebilir fakat ürkütücü korkulardan sorumlu olmamalıdır.

Aşağıdaki hipnoanaliz seansı üçüncü operasyonu araştırmayla başlar:

Elman:
Ben parmaklarımı şıklattığımda operasyondan bir hafta öncesi olacak… -parmakları şıklatır- Kaç yaşındasın?

Hasta:
Yedi.

Elman:
Ve yedinci ameliyatını olacaksın. Ne zaman olacaksın?

Hasta:
Temmuz.

Elman:
Şimdi seni üçüncü operasyona götürelim… -parmakları şıklatır- Seni ameliyat için giydiriyorlar. Nasıl giydiriyorlar?

Hasta:
Bir çeşit beyaz pantolonla.

Elman:
Üçüncü ameliyatta seni rahatsız eden bir şey var mıydı?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Şimdi dördüncü operasyondan bir hafta önce. Okulda kaçıncı sınıfsın?

Hasta:
Üçüncü sınıf.

Elman:
Şimdi söyle bana, yılın hangi zamanı.

Hasta:
Kış.

Elman:
Ve seninle konuşurken okulda mısın? Zihninde neredesin?

Hasta:
Evde.

Elman:
Seninle evde konuşuyorum ve sana şöyle diyorum “dördüncü ameliyatı gözlerinden olacaksın, öyle değil mi? Ve bu bir hafta içinde olacak. Doğru mu? Söyle bana, bu operasyon hakkında neler hissediyorsun? Bu ameliyatı geçirmekten rahatsız olur musun? İlk üçünden rahatsız olmadın, değil mi? Pekâlâ, dördüncü ameliyatı olacaksın.” Parmaklarımı şıklattığımda dördüncü operasyondan hemen öncesinde olacaksın. Seni nasıl giydirdiklerini falan görebileceksin? -parmakları şıklatır- Nasıl giydirilmişsin?

Hasta:
Beyaz.

Elman:
Aynı şekilde.

Hasta:
Evet.

Elman:
Parmaklarımı şıklattığımda seni ameliyat odasına götürüyorlar… -parmakları şıklatır- Bu ameliyatla ilgili herhangi farklı bir şey?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Pekala, şimdi ameliyathanedesin, ilk ne oluyor?

Hasta:
Uyku.

Elman:
Pekâlâ, bunu nasıl yaptılar?

Hasta:
Koluma iğne vurdular.

Elman:
Bu seni rahatsız etti mi?

Hasta:
Bu diğerinden daha iyiydi.

Elman:
Koluna iğne vurdular. Şimdi ne oluyor?

Hasta:
Uyuyorum.

Elman:
Hemen uykuya mı daldın? Bakalım hemen uykuya mı daldın? Çünkü bu sana anesteziyi vermelerinden iki dakika sonrası olacak ve ben cevaplarından uykuda olup olmadığını anlayacağım? Uykuda mısın? -Hasta baş sallar- Endişelendiğin bir şey var mı?

-Hasta hayır der gibi başını sallar-

Ameliyatı bitirdiklerinde hastane odasındasın, öyle değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Anesteziden çıkmak sana nasıl hissettiriyor?

Hasta:
Fena değil.

Elman:
Bir şey duyuyor musun? Hastane odasında kimse bir şey söylüyor mu?

Hasta:
Evet.

Elman:
Kim konuşuyor?

Hasta:
Annem.

Elman:
Ne söylüyor?

Hasta:
Beni giydiriyorlar.

Elman:
Eve gitme fikriyle giydiriyorlar, değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Bu giyinme esnasında seni rahatsız eden bir şey var mıydı? Her şey yolunda mıydı?

-Hasta başıyla onaylar-

Bademcik ameliyatı olduğun zamana gidelim. Göz ameliyatı olduğun süre boyunca
anesteziden korkmuyordun, değil mi?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Peki, şimdi tam bademciğini alacakları ana gidiyoruz… -parmaklarını şıklatır- Kaç yaşındasın?

Hasta:
Yedi.

Elman:
Tamam, şimdi bademcik ameliyatından bir gün öncesi olacak. Parmaklarımı şıklattığımda bana yedi yaşındaymışsın gibi cevap vermeni istiyorum… -parmakları şıklatır- Yarın bademciklerin alınacak. Umurunda değil, öyle değil mi?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Ondan – ameliyattan – hiç korkmuyorsun. Ameliyat için hastaneye mi gidiyorsun?

Hasta:
Evet.

23. Fobiler ve Hastalıklı Düşünceler – II –

Elman:
Peki, şimdi hastaneye gidiyorsun ve bademciklerini almak için hazırlık yapıyorlar. Parmaklarımı şıklattığımda… -parmaklarını şıklatır- Bademciklerindeki bu operasyonla ilgili ne
düşünüyorsun?

Hasta:
Fena değil.

Elman:
Ve seni uykuya daldıracak ilacı almaktan çekinmiyorsun, değil mi?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Ailen hastaneden gitti… Onlar gittikten sonra ne düşünüyorsun?

Hasta:
Korkuyorum.

Elman:
Korkuyorsun? Bademciklerin alındığı için korkuyorsun, korktuğun bu mu?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Peki, o zaman seni korkutan şeyin ne olduğunu sen söyle bana. Belki bana neyin seni korkuttuğunu söylersen ben o korkuyu çıkarırım ve bir daha hiç olmaz.

Hasta:
Eter.

Elman:
Eterden korkuyorsun. Eterin neyinden korkuyorsun?

Hasta:
İğrenç kokuyor.

Elman:
Sana eter verecekleri yerde misin?

Hasta:
Evet.

Elman:
Daha önce eter aldın mı?

Hasta:
Evet.

Elman:
Ve sen eterden korkuyorsun. Bana bunu hiç söylememiştin. Eterde seni korkutan nedir?

Hasta:
Kokusu.

Elman:
Yalnızca bu mu? Başka neyinden korkuyorsun? Yalnızca koku mu? Bak, bundan daha fazlası var çünkü yalnızca bir şeyin kokusu kimseyi korkutmaz. Örneğin, sirke kokladığında korkmazsın, değil mi? Eğer kötü kokan bir çeşit asit koklamak zorunda olsaydın korkmazdın, değil mi? Fakat birden bire eterden korkuyorsun.

Şimdi, bunun bir sebebi var ve ben bu sebebi bulmak için ne yapman gerektiğini sana söyleyeceğim. Bu başparmağın kontrolünü tamamen kaybedeceksin. Onu hareket ettiremeyeceksin. Bu parmak senin derin iç aklını temsil edecek ve onun tarafından kontrol edilecek. Senin geri kalan dış aklın, bilinçli aklın tarafından kontrol edilecek. Eğer seni korkutan başka bir şey daha varsa, bu parmak oynayacak. Çünkü onu hareket etmekten alıkoyamazsın. Ne dediğimi anlıyor musun? Fakat bana eterle ilgili seni korkutan şeyin ne olduğunu tam olarak söylersen, parmağının hiç oynamadığını fark edeceksin. Çünkü o parmak bana, iç aklının dış aklınla anlaşıp anlaşamadığını söyleyecek. Bilinçaltı ve bilinçli akılla ne demek istediğimi anlıyor musun?

Hasta:
Evet.

Elman:
Peki. Şimdi soruyu cevapla. Daha önce eter almıştın. Eter etki etmeden önce nasıl hissediyordun?

Hasta:
Onu sevmedim.

Elman:
Peki, sana bademciklerin için eter verdikleri zamana gidelim. Burada kokudan daha fazlası var. Parmağının nasıl kıpırdadığını fark ediyor musun? Onunla ilgili seni başka ne korkutuyor? Parmağın hareketini hissedebiliyorsun, değil mi? Bu içinde bana söylemediğin daha fazla şey olduğunu gösteriyor. Bana her şeyi anlattığında bu parmak daha fazla hareket etmeyecek. Peki, şimdi bana her şeyi söyle, yaparsın değil mi?

Hasta:
Bilmiyorum.

Elman:
Parmak bildiğini söylüyor. Parmak şimdi bildiğini söyledi. Şimdi bunu ortaya çıkarmamız lazım çünkü yardım almak istiyorsun, değil mi? Tabi ki istiyorsun. Yani başka bir şey daha vardı. Ve ben parmaklarımı şıklattığımda o başka bir şeyin ne olduğunu bileceksin… -parmakları şıklatır- Neydi o?

Hasta:
Doktorlar.

Elman:
Bütün doktorlardan korkuyordun, öyle mi? Gördün mü parmağın bu sefer gayet hareketsiz durdu. Fakat hala bu doktorlarla veya başka bir şeyle ilgili bir şey var. Bana ne olduğunu söyle, böylece sana yardım edebileyim. Nedir?

Hasta:
Aletler.

Elman:
Çalıştıkları aletler? Bu kadar mı? Tüm bu aletleri hastane odasında görme şansını yakaladın, öyle mi? Bu aletleri gördüğün zaman göz ameliyatında mıydın yoksa bademcik ameliyatı mı? Bu aletleri ne zaman gördün?

Hasta:
Bademcik ameliyatında.

Elman:
Diğer bir değişle göz operasyonlarında hiç korkmamıştın, öyle mi? Fakat bademcik ameliyatında korkmuştun. Böyle mi oldu? Bak, evet dediğinde parmağın hareketsiz kaldı, fakat hayır deseydin parmağın zıplardı. Doktorların kullandığı aletler miydi seni korkutan? -Hasta cevap vermez- Sana eter verdiklerini söyledin. Hangi noktada korkmaya başladın?

Hasta:
Eter.

Elman:
Eterle başladı. Eteri başından beri sevmedin mi? Daha önceden onu almıştın ve korkmamıştın. Bu sefer seni korkutan neydi?

Hasta:
Kokusu.

Elman:
Eteri daha önce koklamıştın, değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Ve daha önce kokusundan hiç korkmamıştım. Bu sefer ondan korktun. Neden? Parmaklarımı şıklattığımda bunu bileceksin… -parmakları şıklatır- Neden?

Hasta:
İyi kokmuyordu.

Elman:
Önceki ameliyatlarda iyi koktu mu? Fakat bu sefer gerçekten kötü koktu. Seni gerçekten korkutan ne? Parmağının hareketini görüyor musun? Bana söylemediğin ne? Hareket ettiğini hissedebiliyorsun, öyle değil mi? Dışarı çıkması gereken başka bir şey olduğunu bildiğimi biliyorsun. Bademcikler için ameliyathanedesin ve ilk defa bu kadar çok korkmuştun. Şimdi parmaklarımı şıklattığımda seni gerçekten korkutan şeyin ne olduğunu bileceksin… -parmakları şıklatır- Ne korkuttu? Biri bir şey mi dedi?

Hasta:
Hayır. Aletler.

Elman:
Aletlerdi. Ne tür aletlerdi seni korkutan? Parmağın seni korkutan şeyi söylemen için yalvarıyor. Bunu bir kere söylersen ve zihninden çıkardığında bir daha seni korkutamayacağını bilmiyor musun? Ondan sonra ameliyatlara gerekli olduklarında diğer insanlar gibi o dehşetli korku olmadan bakabilirsin. Korkunun insana neler yaptığını biliyorsun, değil mi?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Ah, evet biliyorsun. Biliyorsun, o seni olman gereken göz ameliyatından korkar hale getirdi. Öyle olmadı mı? Şimdi, gözlerinin iyi olmasını istiyorsun, değil mi? Ve bir kere bu korkudan kurtulursan… Parmağının bir o yana bir bu yana sıçrayarak “Oğlum, söylemek isterdim. Bu korkuya neyin sebep olduğunu söylemek isterdim çünkü ondan sonra olmayacak.” görüyor musun? Seni korkutan şeyin ne olduğunu bana söylemek ister misin?

Hasta:
Ne olduğunu bilmiyorum.

Elman:
İç zihnin bunun ne olduğunu biliyor muydu? Parmağın bana ne söylemen gerektiğini işaret ediyor?

Hasta:
İlaçlar.

Elman:
Ameliyat sırasındaki ilaçlar mı?

Hasta:
Daha önceki ilaçlar.

Elman:
Anestezi, kastettiğin bu mu? Seni uykuya daldıran şey, düşündüğün şey bu mu? O ilaçlar mı? Bu ilaçlarla ilgili seni korkutan şey nedir? Ve seni ne zaman korkuttular? Çünkü ben orada korkulacak bir şey bulamıyorum. Ah, bakın bu parmak neler söylüyor? “Evet, çok fazla korku vardı”. O neydi?

Hasta:
Uyanamayacağımdan korkuyordum.

Elman:
Gördün mü, parmağının söylediği de buydu, düşündüğün buydu değil mi? Başka bir değişle ölüm korkusuydu, değil mi? Şimdi, bunu bana söylemek çok mu zordu? Bunu sisteminden atmakla daha iyi hissetmiyor musun? Çünkü biliyorsun bu korku kanıtlanmamıştı. Eterden kalkamayacağın fikrini sana ne vermişti? Veya eterden öleceğini? Sana bu fikri ne verdi?

Hasta:
Uyutulan köpek.

Elman:
Ah, sen uyutulan bir köpek görmüştün, değil mi? Şimdi her şeyi görebiliyorsun. Anlamıyor musun? Tüm bunların nereden geldiğini anlıyor musun?

Hasta:
Bir veterinerin köpeği sonsuza dek uyuttuğunu gördüm.

Elman:
Bunu insanlara yapmıyorlar. Dünya üzerinde bunu bir insana yapacak hiç bir doktor yoktur. Tüm hayatın boyunca böyle biriyle tanışamazsın. Böyle bir şeyi yapan birini hayal edemezsin, değil mi? Ve fakat sende eterin sana bunu yapacağı düşüncesi vardı. Köpeğe verdiklerin şeyin bu olduğunu düşündün. Köpeğe verdikleri bu değildi. Onlar köpeği çektiği sefillikten kurtarmak istediler, acısız bir şekilde. Fakat bunu insanlara yapma hakları yok. Anlıyor musun? Korkunun hepsi gitti mi şimdi?

Bak, bana bunu söylediğin dakika parmağının ne kadar sabit durduğuna bak. Her ne zaman bu tür bir şey zihninin içine girerse ve seni berbat bir şekilde rahatsız ederse onu içinde tutma. Birinin bunun ne olduğunu bilmesine izin ver. Bana söylemekte utanıyordun. İlk başta bana söylerken korkmuştun, değil mi? Çünkü bu senin bir erkek veya her neyse olmadığını gösterebilirdi veya bu erkekçe olmazdı. Fakat berbat korkuların olsa da erkek olabilirsin. Bunu bilmiyor musun? Ve gerçekten hiçbir zaman korkmana gerek yok. Baştan aşağı korktuğunu biliyorsun çünkü parmağın bunu söyledi, sen söyledin ve biz biliyoruz. Ve gözlerinden ameliyat olduğunda korkmayacaksın, değil mi? Bunu biliyorsun, öyle değil mi? Ve hiçbir zaman birisinin seni ebediyen uyutacağı düşüncesi olmayacak. Bu düşünce hiçbir zaman olmayacak, değil mi?

Hasta:
Hayır -Hıçkırarak ağlarken>- Artık iyiyim.

24. Fobiler / Hastalıklı Düşünceler / ideomotor tepkiler

Parmak tekniği hipnoanalizdeki becerikli operatör için çok değerlidir. Son yıllarda hastaların bu tekniğe olan tepkileri “ideomotor tepkiler” olarak bilinmeye başlandı ve bunlar bilinçli farkındalığın altındaki seviyede gizlenen bilinmeyen materyalleri çıkarmak için de kullanılırlar. Burada parmak tekniği için bazı talimatlar var.

Küçük parmağa veya başparmağa hafifçe vururken şunu söyleyin “Bu parmak iç zihninin tarafından kontrol ediliyor. Birkaç saniye içinde iç zihnin kontrolü ele aldığında ve ne kadar zorlarsan zorla bu parmağını bükemeyeceksin. Bilinçli olarak onun üstünde hiçbir kontrolün olmayacak. Bükmeyi deneyebilirsin fakat bükülmediğini göreceksin.”

Hastanın parmağını bükemediğinden emin olduktan sonra konuşmaya devam edin “söylediğim gibi parmak iç zihninin – gerçek senin – kontrolünde. Gerçek sen harfi harfine ne olduğunu bilir – sana yalan söyleyemez çünkü sen herşeyin doğrusunu bilirsin ve bu iç zihin gerçek sensin. Eğer sana bir şey sorarsam ve sen bana herşeyi anlatmazsan veya bana yalan söylersen, iç zihninin kontrolündeki parmak bükülecek ve ben bana anlattığından daha fazlası olduğunu düşüneceğim.”

Eğer doğru söylemiyorsa veya bir şey saklıyorsa hastanın parmağının büküleceği önermesi sinsi bir önermedir. Ona parmağının kontrolünün onda olmadığı izlenimini verir. Bu yolla, yalan söylediğinde parmağını hareket ettirerek kendini ele verir, böylece operatörü doğru iz üzerinde tutar.

Fobileri tedavi etmek için önce onları fark etmelisiniz. Bazen fobiler doktor tarafından bile fark edilmez.

Sınıfa hipnoanaliz için doktorlardan birinin eşi getirilmişti. Kocası onun rahatsızlıklarının sebebini anlamaya çalışıyordu. Üç cildiyeci eşinin problemini skleroderma olarak tanılandırmıştı. Hastalığın etkileri saç ve kaş dökülmesiyle sonuçlanmıştı. Bu durum ölü bebekle sonuçlanan bir doğum sonrası başlamıştı. Ayrıca hastada çocukluktan beri gül alerjisi vardı. Hipnoanaliz derin kökleri olan bir hastalıklı korku ortaya çıkardı – bir fobi.

Elman: Küçük bir kız olduğun birinci sınıfa gitmeni istiyorum. Okul senin
için eğlenceliydi, öyle değil mi?

Hasta: Birinci sınıfta değildi.

Elman: Çalışmayı falan mı sevmedin?

Hasta: Hayır öğretmeni.

Elman: Bu seni bir şekilde etkiledi mi? Okul hakkında çok kötü düşünüp
bir şekilde tepki göstermene yol açtı mı?
Hasta: Hayır. Hiçbir zaman böyle bir şey yapmadı.

Elman: Başka bir değişle, sen bunu aldırabilecek güçteydin. Şimdi
yapacağımız şey seni dördüncü sınıfa götürmek. Bu sınıfta nerede
oturuyorsun? Her nefeste hafızan daha da gelişiyor.

Hasta: Üçüncü sırada.

Elman: Söyle bana, hiç gül alerjisi geçirdin mi?

Hasta: Sanırım geçirdim.

Elman: Şimdi, seni üçüncü sınıfa götüreceğiz. Üçüncü sınıfta dördüncü
sınıfta olduğundan daha net göreceksin. Ben bunu söylerken her
nefeste hafızan daha da gelişiyor. Daha iyi olduğunu
fark ediyorsun, değil mi? Üçüncü sınıftayken hiç gül alerjisi olmuş
muydun? Peki, seni ikinci sınıfa
götüreceğiz. Şimdi ikinci sınıftasın, söyle bana, daha önce hiç gül alerjisi geçirdin mi?

Hasta: Sanmam.

Elman: O zaman ikinci ve üçüncü sınıf arasında bir çeşit duygusal içerikli
Bir şey oldu. İkinci sınıfın sonuna gidelim. Şimdi haziran. Yedi yaşı
civarındasın ve ikinci sınıfta olduğuna göre gül alerjin yok, değil
mi?

Hasta: Hayır.

Elman: Noel zamanı ve sen üçüncü sınıftasın. Bu yılın ilk kısmında seni
herhangi bir şekilde rahatsız edebilecek bir şey oldu mu?

Hasta: Halam öldü.

Elman: Halan hayatında nasıl bir yer tutuyordu?

Hasta: Çok önemliydi.

Elman: Önemli kişi. Şimdi onu düşündüğünde bile çocukken hissettiklerini
hissedebilirsin. Halan uzun süredir hasta mıydı?

Hasta: Çocuk doğururken öldü.

Elman: Ve seni üzen şey bu muydu? Ve bu gül alerjisinin başladığı yıldı,
öyle mi?

Hasta: Gülleri çok severdi.

Elman: Yani gül alerjisini başlatan şey bu oldu. Şimdi bunun biraz
öncesine gidelim. Bu gül alerjisi – onu güllerle bağlantılı olarak
düşündüğünden mi olmuştu?

Hasta: Bunu hiç düşünmedim?

Elman: Bunu o günden bu güne kadar hiç düşünmedin. Bir bağlantı
olabileceğini hiç fark etmedin. Onun ardından çok yas tutmaya
devam ettin mi?

Hasta: Evet.

Elman: Ve ailenin geri kalanı bunu nasıl karşıladı? Onlar da yas mı
tutuyordu, çok mu kötülerdi? Söyle bana, kendini ne yaparken
buldun?

Hasta: O çok büyük bir kayıptı ve ben çok ağladım.

Elman: Buna nasıl tepki gösterdin? Kendini yalnız başına ağlarken falan
mı buldun?

Hasta: Ağlamaktan kendimi alamadım.

Elman: Yani tam sevdiği güller de geldiği zaman…

Hasta: Güllerden o zamandan itibaren nefret ettim.

Elman: Şimdi gül alerjisinin nereden geldiğini fark ettin, bunun sana tekrar
sorun olacağını zannetmiyorum… Ve şimdi durumu
göğüsleyebilirsin… Şimdi bu cilt bozukluğunu fark ettiğin ilk günü
hatırlamanı istiyorum, ve bana nerede olduğunu ve bunu nasıl
fark ettiğini anlatmanı istiyorum. Ne oldu?

Hasta: Saçımın bir noktada seyrek olduğunu fark ettim.

Elman: Onu çektiğin nokta mı?

Hasta: Evet. Oturduğumu hatırlıyorum – dışarıdaydım. Ve tenimin ve
kafa derimin soğukluğunu hissediyorum, o noktanın büyük olması
beni çok korkutmuştu.

Elman: Ne zamandı bu?

Hasta: Doğum yapmadan önce.

Elman: Doğumla ilgili aklında bir şey var mıydı? Onunla ilgili bir endişen
var mıydı?

Hasta: Bildiğim kadarıyla yoktu.

Elman: Seni bu arada üzen bir şey var mıydı?

Hasta: Evet.

Elman: Seni üzen şeyi söyle bana. Neydi?

Hasta: Çok yorgundum. Bir yaşında bir bebeğim var ve bir de üç yaşında,
çok yorulmuştum ve biz taşınıyorduk.

Elman: Genç bir annenin bu noktada alabileceğinden çok fazla. Bu
muydu? Veya neydi? Anımsa, bana çok önemli bir şey söyledin –
halanın çocuk doğururken öldüğünü. Bunu hatırlıyor musun?
Bebeğinin de bana yeni doğmuş olduğunu söylemiştin. Ayrıca
halana hala bir sevgin olduğunu söylemiştin. Bu doğru mu?

Hasta: Evet.

Elman: Şimdi bu iki faktörü bir araya getiriyoruz ve bebek doğurmayı
beklediğini ve çok endişeli ve yorgun olduğun için yorucu bir
hamilelik sürecinden geçtiğin ortaya çıkıyor. Bu doğru mu?

Hasta: Evet. Hiçbir zaman doğuramayacağımı sık sık söyledim. Bunun
için suçlu hissediyorum. Komşularla konuşuyordum ve doğurmak
için çok yorgun olduğumu söylüyordum.

Elman: Sonra aşırı bir endişe vardı.

Hasta: Bu on ay sürdü.

Elman: Doğurmaya korkuyordun. Bu doğru mu?

Hasta: Öyle görünüyordum.

Elman: Ve bu deri yangısı durumu – bu zamanda mı gelişti?

Hasta: Yalnızca tam olgunlaşmamış bir nokta. Bayağı büyük.

Elman: Bebeğin yeni doğduğunu söylemiştin?

Hasta: Evet.

Elman: Yorgun hamilelikten veya başka bir şeyden dolayı bunun olmasını
bekliyor muydun?

Hasta: Hayır.

Elman: Fakat hamileliğe hevesle bakmıyordunuz. Öyle değil mi?

25. Fobiler / Hastalıklı Düşünceler / ideomotor tepkiler – II –

Hasta:
O zaman böyle yaptığımı bilmiyordum.

Elman:
Fakat ona iyi bakmadığın doğru, değil mi? Lafları ağzına tıkmaya çalışmıyorum, yalnızca bana neler olduğunu anlatmanı istiyorum.

Hasta:
Bebeğin zamanı geldiğinde doktora gitmeye devam ettim. Fakat öyle yoruldum ki. Onlar benim doğuracağımı düşünüyordu çünkü ilki neredeyse on aylık olmuştu. Ve sonra bir rüya gördüm?

Elman:
Rüyanda ne gördün?

Hasta:
Bekleme odasında oturduğumu gördüm ve doktor yanımdan geçip gitti. Kanama geçiriyordum ve ona yardım etmesi için yalvardım, bir tenis raketi vardı ve şort giyinmişti ve “tenis oynamak zorundayım” diyerek güldü. Ve ben yardıma ihtiyacım oluğunu biliyordum. Bütün rüya bundan ibaretti.

Elman:
Sadece bekle – bekle. Bu rüyanın seni uyardığını biliyorum. Parmağımı şıklattığımda bu rüyanın ne anlama geldiğinin –hayatındaki öneminin – farkına varacaksın ve parmaklarımı şıklattığımda bunu bana söyleyebileceksin… -parmakları şıklatır- Bu rüya senin için ne anlama geliyordu?.. Biliyorsun.

Hasta:
Ziyaretlerimde doktora yorgun olduğumu söylediğimde beni dinlemediğini düşündüm.

Elman:
Ve sen ona yardım için yalvarıyordun ve o sana yardımcı olmuyordu. Doktor geri duruyordu. Rüyanın ana maddesi buydu. Başka bir deyişle sen bu hamilelik sürecinden geçerken o tenis oynuyordu ve sen çok endişeliydin.

Hasta:
Evet.

Elman:
Şimdi, halanın ölümü üçüncü hamilelik süresinde mi oldu?

Hasta:
Birincisinde.

Elman:
Halanın herhangi bir durumuyla kendininki arasında bir bağ kurdun mu? Kendini onun geçtiği zorluklardan geçiyormuş gibi hissettin mi?

Hasta:
Bunu konuşmak benim için çok zor fakat her çocuk sahibi olmamdan önce annem “bu geçirdiğin berbat birşey” derdi. Bu beni çok korkutmuştu. -Hasta ağlamaya başlar-

Elman:
Şimdi sen bu baş probleminin asıl sebebini buluyorsun. Eminim. Çünkü buna karşı nasıl tepki vereceğini görebiliyorum. Her bebek sahibi olmanda bu olduysa…

Hasta:
Doğumda benimle birlikteydi ve taşınmama yardımcı oldu.

Elman:
Eğer bu tekrar olursa onun orada olmaması daha iyi olur.

Hasta:
Evet, bunu düşündüm.

Elman:
Bu şey – cilt probleminin – veya onun herhangi bir formu kişinin çözmeye çalıştığı duygusal bir problem olduğunu gösteriyor ve duygusal problem büyüdükçe kişi bununla nasıl başa çıkılacağını bilmiyor ve deri iltihabı başlıyor. Fakat hamilelik boyunca çok yorgun olmanızdan dolayı korktuğunuz gerçeğinin üzerini temizledik ve annenizin söylediği kelimeler yüzünden ve önceki doğumlarda tereddüt yaşadığınız için – büyük ihtimalle bilinçsiz olarak – noktalar belirdi. Fakat bebeğin doğumundan hemen sonra noktaların nasıl geliştiğini anlatın. Çünkü çok hızlı olarak geliştiklerini hayal edebiliyorum. Bu doğru mu?

Hasta:
Evet, öyle oldu.

Elman:
Bunun neye işaret ettiğini şimdi görüyorsun, öyle değil mi? Neyin göstergesi? Sana söylememe izin verme. Bana bu deri bozukluğunun neyi işaret ettiğini söyleyin. Bilmen gerekiyor.

Hasta:
Bebeği kaybettikten sonra çok kötü hissettim fakat bunu diğer iki çocuk yüzünden göstermek istemiyordum. Bunu her şekilde içime akıttım fakat dışarı vuramıyordum.

Elman:
Fakat içe dönük olarak kendini oldukça kötü hissediyordun. Bu içe dönüklüğünün zarara yol açtığını söylemez misin? Bunu hissettin mi? Diğer bir değişle varmak istediğim şey – açık bir şekilde söylersek – bu senin için ne ifade ediyor? Olanlar için bir tür cezalandırma mı?

Hasta:
Bu şekilde hiç düşünmemiştim.

Elman:
Peki, onun hakkında böyle mi hissetmiştin?

Hasta:
Onun doğumla bağlantılı bir şey olduğunu düşünmüştüm. Hormonlar sanmıştım.

Elman:
Çoğunlukla güçlü duygusal durumlar hızlandırıcı faktörlerdir. Bu yaşadığınız berbat korkunun içindeki duygu da olabilirdi ve sonra tereddüdünüz – ayrıca halanızın doğum sırasında ölümü ve sizin yeni bebek sahibi olmanız – size, belki de o kadar yorgun olmasaydınız bebek kurtarılabilirdi gibi geldi. Sorumlu olmak istememenize rağmen belki de sorumlu olduğunuzu hissettiniz? Duygu bu değil miydi? Hissettiğiniz duygu bu muydu?

Hasta:
Evet.

Elman:
O çocuğun, tıpkı diğer iki çocuğun gibi, yaşaması ve sağlıklı olmasını engelleyecek kasıtlı bir şey yapmış olamazsın. Fakat bilinçli veya bilinçsiz seni sebep olan faktör gibi hissettiren bir duygu vardı?

Hasta:
Evet.

Elman:
Buna suçluluk kompleksi der miydin?

Hasta:
Evet.

Elman:
Bahsettiğim terim buydu. Cilt yanmasının bir suçluluk kompleksini temsil ettiğini hissediyor musun?

Hasta:
Evet. Ayrıca yardım alabileceğimi de umut etmiştim. Söylemek istediğim doktorun yardımına ihtiyacım olduğu ve…

Elman:
Bu düşünceleri bilinçli olarak bir araya topladın mı hiç?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Zihninizde “acaba bebeğin doğumu ve diğer şeylerin bu cilt bozukluğuyla ilgisi var mı?” diye düşündünüz mü hiç?

Hasta:
Evet, bunu en başından beri düşündüm.

Elman:
Peki, bu bozukluktan nasıl kalıcı olarak kurtulabileceğini söylememe izin ver. Öncelikle şunu söyleyeyim: bize dış kaynaklardan gelen şeylerden biz sorumlu değiliz… Mesela, eğe birisi bana geldiğinde elinde silah var diye ölümden korkan bir kişiysem kalp krizi geçirmem benim suçum değil, öyle değil mi?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Sence halası çocuk doğururken ölen ve aşırı derecede yorgun olan ve bu hamileliğin diğerlerine benzemediğinden dolayı çok berbat deneme dönemlerinden geçen – hepsi dış etkenler – biri suçlu olabilir mi? Ne söylediğimi anlıyor musun? Annen zaman geldiğinde farkında olmadan silahı sana doğrultuyor ve “berbat bir dönem geçiriyorsun” diyor. Ve onun getirdiği korkuyu biliyorsun. Halana olmuş ve sana da olan korkunun aynısını getirdi –oradaydı, öyle değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Yani suçluluk kompleksi için hiçbir sebep olmadığını görmüyor musun? Bu şeyler dış etkenler sebebiyle oldu. Bunu göremiyor musun? Doktorun sana yeterince yardım etmediği korkusu. Bu rüyanın bana anlattığı – eğer sana anlatmıyorsa – yardım için yalvardığınız. Ve doktor “ben dışarı tenis oynamaya gidiyorum” der gibi görünüyordu. Şimdi, sen oradayken kanama geçirmiyordun, fakat Freud her rüyanın bir dilek gerçekleştirmesi olduğunu söyledi.

Hasta:
Ben – neredeyse…

Elman:
Evet. Fakat duruma bak. Kişinin her rüyasında bir yerlerde dilek gerçekleştirme vardır. O rüyada sen yardım istiyorsun – bu arzulanan bir şey, öyle değil mi? Yardım istemiştin.

Hasta:
Evet.

Elman:
Yardım yerine ne aldın? Dışarı tenis oynamaya gittiği izlenimi vardı… Burada ona yardımcı olacak uygun cesaretlendirmeyi alamamış ve dehşete düşmüş bir kadın var. Bu senin suçun değildi. Bunların hepsi dış etkenlerdi. Fakat bir şekilde buna katkıda bulunduğunu – bir şey yapmış olabileceğini – hissediyor olabilirsin. Ve bu – damarlarını kemiren – dermatitise sebep olabilir. Ne söylediğimi anlıyor musun? Fakat onu daha fazla tahriş etmene gerek yok, sebebini bildiğine göre – ve sebep sana tamamen görünür hale geldiğine göre – kafa derine daha fazla dokunma arzun olmadığını hissedeceksin… Şimdiden daha iyi hissediyorsun öyle değil mi?

Hasta:
Evet.

Elman:
Ve bundan sonra güle karşı alerjin olmayacağını da biliyorsun çünkü nerden kök saldığını bildiğine göre onunla mücadele edebilirsin… Ve şimdi, gözlerini açtırdığımda yalnızca ne kadar iyi hissettiğini fark et… Konuştuğumuz her kelimeyi hatırlayacaksın… Nasıl hissediyorsun?

Hasta:
Daha iyi hissediyorum.

26. Alerjiler

Size alerjik tepki ile ilgili başka bir vaka anlatmama izin verin. Hipnoanalizi on bir yaşına, ağır bir polen alerjisi gelişene kadar hiçbir alerjik belirtisi olmayan genç bir bayana uygulamakla görevlendirilmiştim. Sekiz yaşında annesi öldüğünde bunun küçük çocuk için büyük bir şok olduğunu hipnoanaliz ortaya çıkardı. Sonunda şoktan çıkmış gibi görünüyordu ve sağlığı çok iyi durumdaydı. Hiçbir alerjik belirtisi yoktu. Üç yıl sonra babası evlendi ve üvey annesini çocukla yaşaması için eve getirdi. O sonbaharda polen alerjisi başladı. Hipnoanalizde üvey annesini ilk gördüğünde ne kadar öfkelendiğini anlattı. Hala derinden annesini özlüyordu ve kimse onun yerini dolduramazdı. Geceleri ağlayarak uykuya dalardı, babasının ve üvey annesinin onun nasıl hissettiğini bilmesini istemeden onların yanında gözyaşlarını içine akıtırdı. Ağlama hep devam etti, akşam yalnız olduğunda kendisini uykuda bile ağlarken buldu. Sonra polen mevsimi ve onunla beraber ilk alerjik saldırı geldi. O zaman kızı gördüm, polen mevsiminin ortasındaydı ve benim “ağlama sendromu” adını verdiğim şey onda kolaylıkla görülüyordu.

Bana göre her polen alerjisi bir ağlama sendromunu temsil eder. Gözler yıpranır ve silmekten kızarır; burun akar; boğaz kurur ve gıcık olur. Sık sık soluma güçlüğü olur. Bütün bu belirtiler bir kişi aşırı ağladığında ortaya çıkar. Hipnoanaliz tekrar tekrar ortaya çıkarıyor ki polen ve diğer solunum yolu hastalıklarının kurbanları travmatik tecrübeler yaşamış ve bu da sürekli ağlamaya yol açmıştır. Ağlama belli ki alerjiye olan hassaslığın değişimine yol açıyor ve polen alerjisinin ağlama sendromunda alerjik reaksiyonlar gelişiyor.

İnanıyorum ki bir kişinin hoşlanmadığı düşünceleri bastırması mümkün olduğu gibi bu düşüncelerden kaynaklanan duyguları da bastırması mümkündür. Gözyaşı doğanın rahatlama mekanizmalarından biridir. Eğer düşünceler gözyaşı getirirse ve gözyaşı bastırılırsa -yani mekanizmanın çalışmasına izin verilmezse – birçok solunum yolu hastalığı gelişir ve gelişecektir. Eğer bu ağlama sendromunu yüzlerce duygusal bozuklukta gördüyseniz inanıyorum ki siz de ağlama sendromunun daha ileri tıbbi araştırma ve çalışmalara konu olması gerektiğine katılırsınız. Her hastada sendromun sebebini bularak solunum yolu hastalığı olan birçok kişiye yardımcı olabilirsiniz.

Fakat istisnalar da vardır. Bir doktor sınıfa oğlunu getirmişti, astım ve polen kurbanı on bir yaşında bir çocuk. Birçok tıbbi tedavi uygulanmış fakat başarısız olunmuştu. Hala çocuğun astımı devam ediyordu. Daha sonra baba hipnoz öğrendi ve bir akşam hipnoz kullanarak astımın sebebini bulmamızı teklif etti.

Denemeyi onayladım fakat ebeveynlerden hiçbirinin çalışma sırasında odada olmamasını şart koştum. Ona sevdiğimiz insanların hipnoz yaparken odada bulunmasının makul olmadığını açıkladım. Duygusal olarak bağlı olan hastalar aile üyeleri orada olduğunda kendilerini utandıracak veya başkalarını rahatsız edebilecek şeyler söylemenin korkusuyla rahat konuşamayacak.

Çocuk çok yardım istedi ve hipnoza harika karşılık verdi. Hipnoanaliz altında bebekken tüm yapması gerekenin ağlamak olduğunu ve annesinin hemen gelişini anlattı. Bebek bir kız kardeşin gelmesiyle dikkat ikiye bölündü; artık annesi her ağladığında önceki kadar hızlı tepki vermiyordu. Bir gün o kadar yüksek sesle ve kendini zorlayarak ağladı ki nefesi “komik bir ses” çıkardı. Ses onu hiç rahatsız etmedi fakat annesi onu duyduğunda koşarak geldi, çok korkmuştu.
“Hırıltı” diye bağırdı ve doktor olan kocasına söylediğinde o da korktu. Artık çocuk ağlayarak ve o sesleri çıkartarak her istediğinde ilgi çekebiliyordu. Annesinin ve babasının kardeşine gösterdiklerinden daha fazla ilgi göstermesini sağlayabilirdi.

Hipnoanaliz benim görebildiğim ani bir gelişme yaratmadı. Seansın sonuçlanmasından hemen önce çocuk ailesinin kız kardeşini daha çok sevdiğine emin olduğu bilgisini verdi. Sevgilerini o kadar çok istemişti ki astım bu bedeli ödemek için küçük bir fiyat gibi görülüyordu. Aile bu durumdan haberdar edildiğinde şok oldular. Bana güçleri dahilinde her şeyi yaparak ağabey-kardeş problemini çözecekleri sözünü verdiler. Eminim, yavaş yavaş, kardeş rekabeti azalırken çocuk büyüdükçe astımını üzerinden atacaktır.

Birçok vakada, hasta daha önceden onlarla bir sorun yaşamamasına rağmen birdenbire her tür alerji yapan maddeye karşı kuvvetli tepkiler geliştirmeye başlıyor. Deri testleri onun çikolatadan yüne kadar her şeye karşı hassas olduğunu gösterebilir. Bu testlere bakarak inanıyorum ki bu alerjiler her zaman var ve yalnızca alerjik tepki etkileniyor. Aniden polen alerjisi tutan bir hasta belki de bütün hayatı boyunca polene karşı alerjikti fakat ağır tepki bir duygusal problem tarafından hızlandırılıyor. Bunun birçok alerji için doğru olduğuna inanıyorum.

27. Alerjik Astım

Hasta yirmi dört yaşında astım geçirmeye başladı. Bu durum yedi yıl sürdü, sonra yedi yıl gibi bir süre tamamen kayboldu ve doktoru onu sınıfa getirmeden altı ay önce ileri derecede tekrar etti.

Hastaya aile hayatı, işi, evliliği, vs. hakkında birçok ön hazırlık sorusu sordum ve herşeyin gayet iyi olduğunu söyledi. Onu geçmişe götürdük ve öğrendik ki gelişme döneminde ne astım ne de herhangi bir alerjik problemi vardı. Evlendiğinde otuz üç yaşındaydı.

Elman:
Birkaç aydır evlisin. Çalışıyor musun evde mi kalıyorsun?

Hasta:
Çalışıyorum.

Elman:
İşini seviyor musun?

Hasta:
Evet efendim.

Elman:
Parmağımı ilk şıklattığımda ilk astım olduğun güne gideceksin ve neler olduğunu bileceksin… parmakları şıklatır- Neler oluyor bugün?

Hasta: Öksürüyorum. Üşütmüşüm.

Elman: Evde her şey nasıl?

Hasta: İyi.

Elman: Kocanla aran nasıl?

Hasta: Gayet iyi.

Elman:
Bu senin astım olduğun ilk gün. Bir soğuk algınlığının astıma dönüşmesi için bir şeyler olmuş olmalı. Parmaklarımı şıklattığımda o gün seni duygusal olarak üzen şeyin ne olduğunu bileceksin… -parmakları şıklatır-… Neydi o?

Hasta:
Bilmiyorum.

Elman:
Şimdi tamamen gevşek kal. Kolunu kaldırıp bıraktığımda onun tam olarak ne olduğunu bileceksin ve eğer bana söylemek istersen söyleyebilirsin ve eğer bana söylemek istemiyorsan buna zorunlu değilsin. Fakat onun ne olduğunu bileceksin… Şimdi, o gün ne oldu? Bana söylemek ister misin? -Hasta rahatsız olur, gözyaşı dökmeye başlar, tipik ağlama sendromunu yaşamaktadır- Bu senin astım olduğun ilk gün. Astım atağın başlamadan beş dakika öncesi. Neler oluyor?

Hasta:
Öksürüyorum, öksürüyorum ve öksürüyorum.

Elman:
Ne için endişeleniyorsun?

Hasta:
Öksürüğü sevmiyorum.

Elman:
Aklında bunun ciddi bir şey olduğuna dair hiçbir fikir var mı?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Eşin nerede, evde mi?

Hasta:
Benimle birlikte.

Elman:
Öksürüğünle ilgili o ne yapıyor? Bir şey yapıyor mu?

Hasta:
Hayır efendim.

Elman:
Ne zamandır var bu öksürük?

Hasta:
Üç haftadır.

Elman:
Ve hala çok kötü öksürüyorsun. Son üç haftadır neler oluyor?

Hasta:
Hastanedeydim.

Elman:
Hastanedeydin. Ne için?

Hasta:
Zatürre.

Elman:
Yani, zatürre geçirmiştin ve bunun için hastanedeydin. Hastanedeyken oldukça hastaydın, doğru mu?

Hasta:
Evet.

Elman:
Hastanedeyken korktun mu?

Hasta:
Hayır.

Elman:
Tüm süre boyunca iyi olacağını biliyor muydun?

Hasta:
Evet efendim… -Hasta hıçkırarak ağlamaya başlar- Patronum ben de verem olduğunu söyledi. Bunu tekrar tekrar söylemeye devam etti.

Elman: Patronun sende verem olduğunu düşündü. Şimdi, tüm korkunun altını çizen sebebi bulmaya başladık, ne dersiniz?

Hasta: Evet efendim.

Elman: Ve şimdi astımın nereden geldiğini bulmaya başladık, değil mi? Çünkü ta derinde bunu söyleyerek sizi çok korkuttu, öyle değil mi?

Hasta: Öyle düşünmemiştim.

Elman: Fakat şimdi geri dönüp baktığında onu daha net görebiliyor musun? Onun kelimelerinin senin üzerinde şaşkınlık yaratıcı bir etkisi olduğunu fark ettin, değil mi?

Hasta: Evet efendim, onun yüzünden işimden ayrıldım.

Elman: Şimdi en son astım krizine dönelim ve altı ay önce başlayan kriz aynı malzemelerden mi oluşuyor bir görelim… Altı ay önce ne oldu?

Hasta: Nezle gibi – üst solunum yolu iltihabı başladı ve ardından astım ortaya çıktı.

28. Depresyon – I –

Birkaç yıl önce bir psikiyatrist intihar eğilimli bir depresif hastayla çalışmamı rica etti. Daha önce böyle bir hastayla çalışmadığım için isteksizdim. Fakat doktor çok az ilerleme kaydettiğini ve benim yardımımla en azından hipnotik tekniklerle bu tür bir kişiyle nasıl başa çıkabileceğini öğrenebileceğini açıkladı. Pek zevk almadığım bir görevdi fakat doktor da benim gibi bilgi arayışındaydı ve bu intihar eğilimli depresif birini psikiyatrik açıdan incelemek için iyi bir fırsattı. Hasta, neredeyse kırk yaşında bir kadın, pek konuşkan değildi. İlk başta tekrar tekrar “Yaşamanın faydası ne? Ben ölmek istiyorum” dedi.

Hipnozu hazır bir şekilde kabul etti. Şimdi onun böyle hissetmesine yol açan şeyin ne olduğunu bulmak gerekiyordu. Yardımcı olabilecek cevapları alamadım. Evlenmişti, kendisini kocasına adamıştı ve çocuklarını seviyordu. Son zamanlarda onu kırık bir kalple bırakacak hiçbir trajedi olmamıştı. İlk seanstan sonra bırakmaya hazırdım. Psikiyatrist “onunla biraz daha çalış, Ben hala nedenin kaynağına inebileceğini düşünüyorum” dedi. Ve böylece tekrar denedim. Bu sefer bana psikiyatristin zaten önceden vermiş olduğu bilgileri verdi, fakat şöyle ekledi “intihar bizim ailede nesilden nesile geçiyor gibi. Annem de intihar etmişti ve ben de bir gün edeceğim – yakında”

Annesinin yıllar önceki intiharının kızının şimdiki depresif durumuyla ilgisi olup olmadığını merak ettim, fakat herhangi bir direk bağlantı bulamadım. İlerlemedeki eksikliğimiz cesaret kırıcıydı. Bu noktada psikiyatride TUS için çalışan ve hipnoz pratisyeni olmasına rağmen daha fazla pratik isteyen bir doktor çağırdık.

Daha önce bir psikiyatristi çalışırken izlemiştim fakat bu çok parlak bir öğrencinin yıllarca yaptığı çalışmaları hayata geçirmesiydi. Beş dakika içinde hastayı benim ve psikiyatristin saatler sonrası getirebildiğimiz rahatlık duruma getirdi. Hatırladığım kadarıyla kelimeleri şöyleydi “Bu kadının şimdi yardıma ihtiyacı var – sonra değil – ve onu şimdi alacak”.

Hasta ona baktı ve ilk defa yüzünde bir rahatlama belirtisi göründü. Hipnozu benden veya psikiyatristten kabul ettiğinden daha kolay bir şekilde kabul etti. Daha önce hiç olmadığı kadar derin somnambulizmde olduğu belliydi ve sorularını çok daha hazır şekilde cevapladı. Ben yaşını sorduğumda “neredeyse kırk” diye cevap vermişti. Fakat aynı soruyu o sorduğunda doğum tarihini ve kesin yaşını verdi. Cevaplama şeklinde büyük bir farklılık vardı ve sanırım bu onun, kişinin karşısında durarak konuşmak yerine başucunda çömelerek konuşması yüzünden hızlı ve tam işbirliği yapmasında etkili olmuştu.

Sonra ona ailesini sordu. O da tereddütsüz her şeyi açıkladı. Annesinin intiharından bahsettiğinde, o “Bana anneni anlat, nasıl bir insandı?” dedi.

Hasta “aynı benim gibi. Her zaman depresif. Ben küçük bir kızken kasabamızda bir sürü insanı öldüren bir sel olmuştu. Bu onu berbat bir şekilde depresif hale getirdi. Bir gün evi terk etti ve babam eve geldiğinde “annen nerede?” diye sordu, “bilmiyorum. Belki seli görmeye gitmiştir” diye cevapladım. Babam çok üzüldü. Bana neredeyse bağırarak “çabuk gel. Onu bulmamız gerekiyor” dediğini hatırlıyorum. Aceleyle sel sularının olduğu bölgeye gittik. Annem oradaydı, selin içine ve daha içe doğru gidiyordu.

Bu hastadan hiç detaylı bilgi alamamıştım. Psikiyatrist de öyle. Fakat bu doktor ilk önemli ipucunu birkaç dakika içinde ortaya çıkarmıştı. Onu daha fazla sorguladığında babasının, küçükken onu annesinin intihar düşünceleri hakkında uyardığını öğrendik.

Bu noktada hasta vahşice tepkiler vermeye başladı. Doktor onu dikkatle izledi. Gözyaşları akarken devam etti, “her gün, okuldan eve geldiğimde anneme bakmaya giderdim – her zaman karşıya bakarken, sanki dalmış gibi, bir koltukta otururken bulurdum. Bir gün okuldan eve geldim ve annem koltukta oturmuyordu. Bütün evde ona seslenerek onu aradım fakat bir cevap alamadım. Sonunda bir giysi dolabının kapısını açtım… ve orada, giysi dolabında sallanıyordu… ölmüştü.”

Doktor ve ben onu sakinleştirdik ve doktor “Bunu psikiyatristine neden söylemedin? Bay Elman’a neden söylemedin?” diye sordu.

“Söyleyemezdim – söyleyemezdim, çok korkunçtu. Onu hatırlamak istemedim.”

“Bütün bunlar olurken annen kaç yaşındaydı?”

“Otuz dokuz”

“Sen kaç yaşındaydın?”

“Sen kaç yaşındayım demiştin?”

“Gelecek Perşembe otuz dokuz olacağım”

“Bağlantıyı görmüyor musun?”

Hala ağlarken “tabi ki görüyorum. Bütün hayatım boyunca – o olay olduğundan beri – annemin yaşına geldiğimde onun yaptığını – intihar etmeyi – düşündüm. Fakat bunu yapmak zorunda değilim, öyle değil mi?”

Bundan sonra tedavi oldukça kolaydı. Bir yıl kadar sonra hastanın eşinden bir telefon aldım. Bana teşekkür etmek istedi; hasta kırk yaşını geçmişti ve mutluydu. Fakat şüphesiz asıl emek başucu tekniğini kullanarak bu kadının depresyonunu sonlandıran doktorundu.

29. Depresyon – II –

Sınıflarımdan birinde yakışıklı bir dişçi vardı ve güzel bir eşe sahipti. Her derse eşiyle beraber geliyordu. İyi arkadaş olduk.

Hipnoanaliz seansı yaklaşırken doktor bana geldi ve “eşim hipnoanaliz için iyi biri. Ara sıra ağır baş ağrıları çekiyor – migren tipinde ve bu ataklar başladığında ona nasıl yardımcı olacağımı bilmiyorum. Sizce migrene sebep olan şeyleri bulabilir misiniz?” dedi.

Kadının kendi doktoru da oradaydı ve hipnoanaliz yapılması taraftarıydı. Hipnoanaliz yaptığımız bu güzel kız kayda değer hiçbir şey anlatmadı. Hipnoanaliz tam bir yıkımdı.

Kocası bana geldi ve “Çok kötü. Herkesle başarılı olamayacağınızı biliyorum fakat bu zavallı kıza yardım etmiş olmanızı dilerdim. Fena halde yardıma ihtiyacı var.”

Ders bittiğinde eşimle seans hakkında konuşurken dedim ki “dişçinin karısı için üzgünüm. Kesinlikle yardıma ihtiyacı var.”

Eşim dedi ki “sana söylemem gereken garip bir şey var. Onunla çalışmayı bitirdiğinde beni yakındaki odalardan birine götürdü. Yalnız kaldığımızda bana ‘benim üzerimde hipnoanaliz yapmanız faydasız. Baş ağrılarının nereden geldiğini biliyorum. Kocam için çok endişeleniyorum. Bazen o kadar depresif oluyor ki amaçsız davranışlarda bulunuyor. Bir doktora görünmüyor. Onu o kadar içten seviyorum ki. Lütfen eşinizle bu konu hakkında konuşup bize yardımcı olmaya çalışın’”.

Bu alışılmadık bir durumdu… İkisinden hangisinin doğru söylediğini merak etmiştik. Belki birbirlerinin problemlerine yol açarak ikisi de haklıydı.

Dişçi bana eşimle özel olarak konuşup konuşamayacağımı sorduğunda derste konuşma yapıyordum. Eşim yakındaki odalardan birine giderken ona eşlik etti. Yalnız kaldıklarında dişçi “Bay Elman hipnoanalizle bir yere varamadığı için çok üzgünüm. Korkunç bir şekilde yardıma ihtiyacı var. Baş ağrıları gittikçe daha kötüleşiyor. Onu acı çekerken görmekten nefret ediyorum” dedi.

Eşim boğayı boynuzlarından tuttu. Ona eşinin söylediklerini – asıl onun yardıma ihtiyacı olduğunu, depresyon geçirenin o olduğunu – söyledi.

Zarif bir şekilde gülümsedi ve “Bay Elman, siz bunu daha iyi bilmelisiniz. Birçok doktorla çalıştıktan ve birçok hasta gördükten sonra bu hasta insanların nasıl kendilerinde bir problem olmadığını iddia ettiklerini görüyorsunuz. Tabi ki eşim tedavi görmesi gerekenin ben olduğumu söylüyor. Fakat inanın bana, asıl hasta olan o.”

Sınıfta üç psikiyatrist vardı ve bu konuşmadan sonra, dişçiye ve eşine psikiyatrik yardım almalarını tavsiye ettim. Daha sonra bana geldi ve “öğrencilerinizden psikiyatrist olan biriyle görüşeceğiz. Belki hipnoanaliz kısmında sizi yardıma çağırır.”

Tüm bu anlattıklarımdan sonra karısının hasta olduğunu düşünmez miydiniz? Sonuç olarak o oldukça zarif, mutlu bir adamdı, gülümsemesi ve şakaları her zaman hazırdı. Her zaman diğer doktorları gülmekten kırıp geçirecek espriler yapardı.

İşte işin karanlık tarafı: iki ay sonra intihara etti.

30. Depresyon – III –

Bir psikiyatristle iyi arkadaş olmuştum ve bir gün öğle arasında yemek sözü için ofisinde buluştuk. Çıkmadan önce beni hastalarından biriyle tanıştırdı, intihara eğilimli bir homoseksüel.

Psikiyatrist uzun zamandır bu genç adamla çalışıyordu, fakat hipnozun psikiyatrik değerinden şüphe ettiği için hiçbir hipnotik teknik kullanmamıştı.

Hasta gider gitmez psikiyatrist bana onun problemini anlatmaya başladı: “Ona yardım edemedim. Neredeyse yedi yıldır ücret ödemeyen bir hasta – ve tüm süre boyunca intiharla tehdit ediyor. Bir gün onu kapı girişimde ölü bulacağımı sürekli söylüyor.”

“Bundan endişe duymuyor musun?”

“Tabi ki, fakat intiharla tehdit eden kişiler genellikle bilinçsizce yardım isteyen kişilerdir. Asıl endişelenmen gerekenler derinden yaralanmış ve intihar lafını etmeyen hastalardır.”

“Fakat istisnalar olmalı”

“Tabi ki var ve o bunlardan biri olabilir. Her homoseksüel davranışa teşebbüs ettiğinde öyle bir suçluluk duyuyor ki ölmüş olmayı diliyor. Ona hipnozla yardım edebileceğini düşünüyor musun? İntiharla ilgili düşüncelerinde şimdiye kadar hiçbir şeyin etkisi olmadı, ben şüpheci olabilirim fakat hipnotik telkinleri denemeye hazırım.”

Telkinin iyilik yapamayacağından korktuysam da en azından zarar veremezdi ve böylece bir randevu ayarlandı. Freddie diye bahsedeceğim hasta otuzlu yaşlarda iyi görünümlü bir adamdı. Hareketlerinde feminen bir yön yoktu fakat renkli ve dar kıyafetler giyiyordu. Belki de kıyafetleri bir sahne sanatçısı için uygundu, fakat sokakta giymek için değil.
Dedi ki “sanırım doktor size problemimden bahsetmiş böylece daha fazla zaman kaybetmemize gerek yok. Eğer hipnoz bana yardımcı olacaksa onu denemeye hazırım.” Bu cümleye rağmen Freddie şu ana kadar karşılaştığım en dirençli hastalardan biriydi. O ilk seansta tek yapabildiğim şey onunla konuşmaktı; faydalı bir hipnotik durum geliştiremedim. Çok yetenekli bir genç olduğunu, kariyeri Broadway’de minik bir rolden ileri gidemeyen muhteşem bir şarkıcı olduğunu keşfettim.

Benim de bir müzik aşığı olduğumu duyduğunda çok heyecanlandı. Problemleri hakkında konuşmadı ve fakat müzik hakkında konuşmaya daha istekliydi. Bir saatin büyük bir kısmını karşılıklı ilgi alanlarımız hakkında konuşarak geçirdik. Sonunda, psikiyatriste hasta hipnozu tamamen reddettiği için şu an daha fazla devam etmenin bir anlamı olmadığını söyledim.
Doktor tekrar denemem için ısrar etti ve ikinci bir randevu ayarlanmıştı bile. Bu sefer hastaya karşı oldukça sıkıydım. Dedim ki “Freddie, eğer gerçekten yardımımı istiyorsan talimatlarımı takip etmek zorundasın. Eğer bu sefer de yapmazsan doktor ne derse desin hiçbir şekilde seninle çalışmam”.

Onu hipnozu kabul etmeye ikna edemedim fakat oto hipnoz öğreteceğimiz söylediğimde onun hipnozun bir formu olduğunu bilmeden hemen kabul etti. Konuyla hevesli bir şekilde ilgi duymaya başladı ve kendi eline veya ayağına anestezi uygulayabildiğini öğrendiğinde gerçekten ilerleme kaydettiğimize inandı. Oto hipnozu günde elli defa uzmanlaşana kadar uygulamasını istedim.

“Oh, hayır. İntiharı yıllardır düşünmedim – sen bana yardım ettiğinden beri.”
http://dahibeyin.blogspot.com/2012/11/yeni-bir-dil-egitimi-ve-ogrencinin.html
dahibeyin.blogspot.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız