Hayata ve İnanca Dair Gizemli Konular

0
959

Çalışma masasını düzenlemek istedi. Masanın üzerinde kitaplar, broşürler, fotoğraflar, dosya kâğıtları dosyalar vardı. Her birini, düzenleyip yerlerine yerleştirmek gerekiyordu. Fazla dağınık olmanın olumlu anlamda bir değeri yoktu. Asıl değerli olan yanı düzenleme sırasında kitap ve evrakıyla teker teker ilgilenmesiydi. Onları bu çalışma masa­sına getiren, taşıyan enerjinin altında yatan gerçek­ler neler olabilirdi? Bu sorunun cevabı onların öne­mini bir kat daha çoğaltıyordu.

Önce kitapçıktan başladı. Kitapçık demesinin ne­deni ölçülerinin yarım kitap boyutlarında olmasıydı.

Ön kapağın üzerinde kırmızı bir gül vardı. Kırmızı gü­lü görür görmez aynı gün öğleyin Tophane’de kırmızı lalelerin fotoğraflarını çektiği aklına geldi. Aklı o anlara gitti. Kırmızı laleler bu yıl İstanbulun zemin siluetini canlandıracağa benziyordu. Tam üç milyon adet lale soğanı ekilmişti. İstanbul ve lale sözcükleri bir araya gelince koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun Lale Devri denen önemli devri ak­la geliyordu. Kendi aklına gelenin başına geleceğini bildiğinden Lale Devri’ne girmeden, lale soğanlarının Hollandadan satın alındığını hatırlayarak derinlere dalmaktan kurtuldu. Hollanda’ya lalelerin İstanbuldan gittiğini, şimdi dönüş yaptığını söylemeden edemedi.

Kapağında kırmızı gül olan kitapçığın, gülün üst tarafında Sevgili Peygamberimizden Güller yazısı vardı. Sayfanın alt tarafında Derleyen ve Çeviren Abdullah Feyzi Karaer yazıyordu.

Allah’ın bildiğini kuldan esirgemenin manası yok­tu. Önce kitabı rafındaki kitapların üzerine koymak istedi. İstemsiz bir davranışla jenerik sayfasını açtı. Orta yerindeki yazıyı okuyunca sandalyeye çöreklenip kaldı.

İç sayfayı açtığına dağlar kadar, ovalar kadar, ırmaklar kadar ve kuşlar kadar sevindi. Kitabı kendi­ne uzatan gence, Kopya yapmışsın ama iyi yapmış­sın diyerek gülümsediğini anımsadı. Kitabın, Gala­tasaray Lisesinin önünde dağıtımını yapan genç de ona gülümsemişti. Hıristiyanların, İncil dağıtmalarının bilincini yansıtıyordu bu gülümsemeler.

Bu çalışmanın basılıp dağıtılması serbesttir, ya­zar hiçbir telif hakkı talep etmemektedir.

Karaer:

Aklınla bin yaşa, yüreğinle bin yaşa, senin gönül
ve fikir zenginli
ğinin paylaşımı binlerce kişiye örnek ve
nasip olsun.

Kitabı fotoğraf albümlerinin üzerine koydu. Onlarla aynı boyuttaydı kitap. Mavi zemin üzerinde resim ve yazılar olan broşüre uzandı. İlk sayfasında Atatürk’ün portresi vardı. Üzerinde, Terörle Müca­dele ve Hareket Daire Başkanlığının amblemi, onun üzerinde T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Mü­dürlüğü yazıyordu. Sayfanın alt tarafında ise Gençler diye başlayan yazı vardı. Okudu ve yazdı.

Gençler;

Cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız.

K. Atatürk

Broşürün orta sayfasından bir paragraflık bölümü yazmayı uygun gördü. Gönül isterdi ki hepsini yazsın. Fakat onlarca broşür vardı.

Bilgi toplumu, bilginin insan haklarına saygı çerçevesinde özgürce üretildiği ve dolaşabildiği toplum­dur. Bu değerlerin yeşerebildiği ortamlar ancak demokratik değerlerle donatılmış siyasi, ekonomik ve kültürel yapılanmalarla sağlanabilir. Bu yapının te­mel taşı sosyal sorumluluk duygusu içerisinde değiş­meyi ve gelişimi isteyen, tartışan ve üreten bireyler­dir.

Emniyet Teşkilatı’nın Polis Haftası” nedeniyle düzenlediği çalışmaların, polis ile halkın kaynaşması ve birbirine destek olması ön başlıklarında bu tür çalışmaların sayısız yararları olacağı kanaati ile öteki bro­şürlerde de bazı alıntılar yapmak istedi. Broşürün bi­rinde “ÖNCE İNSAN yazılıydı. Bu yazı kendi hayat felsefesini yansıtıyordu. “Önce insan. Sarı zeminli bir diğer broşürde, Küçük tedbirler, büyük belaları önler yazılıydı. Bir diğer broşür Görevimiz, Güven­liğinizle başlıyor, bize güvenin, biz size hizmet için varız, siz bizim için çok önemlisinizle devam edi­yordu. Her yıl aynı çalışmaları görme umuduyla, broşürleri dosyaladı. Çalışmaya ara verdi.

Yazma eylemine ara vermiş olması, düşünme eylemine ara vermesi anlamına gelmiyordu. İster tuvalete gitsin, isterse bir bardak su içmek için mutfağa girsin ya da koltuğa oturup televizyon izlemeye başlasın fark etmiyordu. Fark etmeyen şey her yerde ve her durumda düşüncelerin birbirini kovalamasıydı. Bazen sağanak yağmur gibi yağıyor, bazen sulu sep­ken gibi geliyor, bazen de Amerikan kasırgaları gibi yakıcı ve yıkıcı oluyordu. İyi yanı, kontrol edilebilir olmasıydı. Boğaz dokuz boğumdur. Dokuz düşün bir söyle misali yazıya dökülenler, her akla dökülenler değildi.

Bilinçaltı, her bireyin bilinçli anlarını içerdiği gi­bi, kendi içinde de içerik alanlara sahiptir. Şuuraltının, şuur üs bağlantılarının olduğu gibi, şuur ötesi bağlantıları da vardır. Bu varlığın işlevsel hale gelmesi bi­linç düzeylerinin çaplarına bağlıdır. Bilinçaltının karmaşık ve kirli olması çapların kısa olmasıyla ilgilidir. Bilinç çaplarının sonsuzlara uzama eylemlerini fark etmek, bilincin, aydınlık, tertemiz ve pırıl pırıl olma­sını sağlar.

Kirlenmiş şuuraltı depremlerinin dışavurumlarıyla, aydınlık pırıl pırıl şuuraltı depremlerinin dışavurum­ları farklı farklıdır. Dışavurumların söylem biçiminde yansımış olması aynılığı yansıttığı halde anlamsal ve içeriksel özellikler yüzünden farklılık göstermektedir. Dillerin ve anlamların çokluğu içeriklerin ve yansımaların anlamsal etkilerine değişik kimlikler yükle­mektedir. Bu özellikler dilin tartılabilir ortak bir ara­cının olmayışını ortaya koyar.

Evrensel bir dil olan sanat, politik alanları etkisine alıp yönlendirme, etkileme ve düşündürme fonksiyonlarını aktif hale getirdiğinde dillerde azlık, sadelik, politik ve sosyal idare tarzlarında azlık ve sadeliği getirir. Az, öz ve sadeliği algılayan şuurun, şuuraltı kirlilikle karşılaşmadığı görülür.

Dünyayı kirletenlerin, şuuraltı kirli olanlar olduğnu söylemek zor bir çıkarım değildir. Sadedir, basit­tir ve orta yerde öylece durmaktadır.

Fabrikanın kapısına tekstil fabrikası yazıp içeride milyonlarca uyuşturucu hap imal edenlerin şuuraltı­nın temiz olacağını hangi babayiğit söyleyebilir. Fabrikanın zehirli atıklarını toprağa gömerek kanserojen maddelerin toprağa sızmasına neden olanların şu­uraltının kirli olduğundan şüphe etmek kimin haddi­ne düşer. Bir bireyin haddine düşen çok şey vardır aslında. İçtiği suyun temiz olmasını istemek en basit hakkıdır. Soluduğu havanın temiz, solunabilir olma­sını istemek en doğal hakkıdır. Sağlıklı yaşamak en insanca hakkıdır. Bu hakları elinden alanlara karşı çıkmak en doğal hakkıdır. Hak sözcüğü onu kapattı­ğı dosyaya yönlendirdi. Emniyet broşürlerinden biri­ni aldı. Üzerindeki yazılanlardan, SİZE BİR TELE­FON KADAR YAKINIZ diyen cümleyle başlayan ya­zıdan bir bölüm aldı.

Polis teşkila; Toplum düzenini korumak, bu düzeni bozan suç ve suçlular ile mücadele etmek, kısaca­sı vatandaşa güvenlik hizmeti vermek amacıyla kurulmuştur. Çağdaş toplumlarda vatandaşın huzur ve güvenliği için, gerekirse kendi canını feda etmekten sakınmayan polise, destek ve yardımcı olmak gibi bir ödevi vardır.

Sekuraltı Felsefenin görevi, felsefeyi organik temellere dayalı ve organik temelli insanın ortak, organik özellikleri üzerine kurmasıdır. Organik yapıya dayalı canlılık özelliklerinin dışında, organik olmayan ve maddeleşmeyen değerlere sahip olan insanın, madde ötesi yanlarını ve özelliklerini de incelemek yine aynı felsefenin dallarını ya da alt bilimlerini ilgi­lendirir.

Bir yönlü felsefe, semiloji, semisosyoloji bu bilimlerin ilkleridir. Bu bilimlerin içeriklerinin dolması, alanlarında ulaşılan değerlerle doğru orantılı olacak­tır.

Şuuraltı kirliliği, şuuraltının kirlenmesi kavram­ları ve bunların dışavurumları sosyolojik gerçekleri yansıtmaktadır. Hal böyle olunca, kötü yollarla elde edilen şeyler, kötü yolun kendisinden daha kötüdür söylemi semilojik alanın yeni bulguları arasına girmektedir. Şuuraltı kirliliği ve kötü yol, kötü şey kavramları yan yana geldiğinde semilojinin yasalarına zemin hazırlamış olur.

Toplumsal yaşamın sosyal kirliliği bireyin şuuraltını kirlendirir.

Şuuraltı kirli bireyler kirli işler yaparlar.

Bireyler dünyaya temiz bir şuuraltıyla gelirler.

Sosyal kirlilik sosyal ilişkilerden doğar.

Sosyal ilişkilerin temel taşı menfaate dayalı ise sosyal kirlilik kaçınılmaz olur.

Sosyal ilişkilerin düzenlenmesinde organik paylaşımı canlılık özelliklerine göre yapılırsa matematik­sel eşitliğe en yakın değerler bulunur.

Sosyal dengeyi sağlayan matematiksel eşitlik­ler, gerçek hakkaniyet eşitlikleridir.

İnsan popülasyonunun matematiksel eşitlikler
ifadesi dengesizliklere anlat
ılmaya yönelirse, dünyanın coğrafi dengesizliği başlar.

Matematiksiz sanat ve felsefenin ömrü kısadır.

Birey kendi bedenindeki sanatsal matematiği ve düşüncesindeki matematiksel felsefeyi keşfetmelidir.

yazan: Hüseyin Ergül kaynak: akis kitap

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız