Anadolu, tarih boyunca başından geçen sayısız felaketlere karşılık, efsanevî kahramanların sıradağlar gibi abideleştiği bir coğrafyadır. Yakın dönemde, Rus istilası karşısında âdeta heykelleşmiş isimlerin en başında Nene Hâtun gelir. 93 Harbi (1877-1878) sırasında, Rusların Doğu Anadolu’daki ilerleyişine karşı öncülük ettiği emsalsiz direnişle, “Aziziye Kahramanı” unvanını hak etmiştir. Nene Hâtun, bu kahramanca mücadelesiyle bir bakıma Anadolu’nun milletimize aidiyetinin en sağlam örneklerinden birini teşkil eder. Anadolu kadınının hangi fedakârlıklara katlanabileceğinin ve cephelerde Mehmetçikle omuz omuza verip destansı kahramanlıklara imza atabileceğinin sembolüdür.
İSMAİL ÇOLAK
colak38@mynet.com
Anadolu, tarih boyunca başından geçen sayısız felaketlere karşılık, efsanevî kahramanların sıradağlar gibi abideleştiği bir coğrafyadır. Yakın dönemde, Rus istilası karşısında âdeta heykelleşmiş isimlerin en başında Nene Hâtun gelir. 93 Harbi (1877-1878) sırasında, Rusların Doğu Anadolu’daki ilerleyişine karşı öncülük ettiği emsalsiz direnişle, “Aziziye Kahramanı” unvanını hak etmiştir. Nene Hâtun, bu kahramanca mücadelesiyle bir bakıma Anadolu’nun milletimize aidiyetinin en sağlam örneklerinden birini teşkil eder. Anadolu kadınının hangi fedakârlıklara katlanabileceğinin ve cephelerde Mehmetçikle omuz omuza verip destansı kahramanlıklara imza atabileceğinin sembolüdür.
Erzurum’da Doğan Kahraman
Nene Hâtun, kesin bir belge olmamakla birlikte, 1857’de Erzurum-Pasinler’e bağlı Çeperli Köyü’nde dünyaya gelmiştir. 93 Harbi patlak verip de sahneye çıkacağı ana kadar Nene Hâtun, Anadolu’daki diğer isimsiz kahramanlar gibi, kendi halinde mütevazı bir hayat süren sıradan insanlardan biriydi.
Nene Hâtun’a kahramanlık tâcını giydiren felaket günleri ise, tarihimizdeki en amansız facialardan olan 93 Harbi sırasında vuku bulmuştur. Doğu Anadolu’da hızla ilerleyen Rus ordusunun Erzurum’a dayanıp Aziziye tabyalarını düşürmesi an meselesiyken, komutasındaki az bir kuvvetle Gazi Ahmet Muhtar Paşa gayet zorlu bir direniş örneği gösteriyordu. Şehrin müdâfaası için, halkın her türlü fiili desteğine ihtiyaç duyan Ahmet Muhtar Paşa, Rus ordusunun komutanına, Erzurumluların vatanperverliğine güvenerek şöyle meydan okuyacaktı: “Teslim olmayacağız. Doğunun son kalesini ölünceye kadar müdâfaa edeceğiz. …Kaleyi son damla kanımıza kadar müdâfaa edeceğiz!”
Yediden Yetmişe Mücadele Ruhu
Kadını-erkeği, genci-ihtiyarıyla bütün Erzurum halkı, 8-9 Kasım 1877’de, ellerine geçirdikleri balta, satır, tırpan, kazma ile, tarihimizin bir altın sayfasını daha yazmışlar ve düşmanı püskürtmeyi başarmışlardır. Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın, muharebede başkatipliğini yapan Arif Bey, Erzurumluların tarihimizin iftihar tablolarından birini nasıl sergilediklerini “Başımıza Gelenler” isimli eserindeki şu sözleriyle ölümsüzleştirmektedir:
“1877 senesi Kasım ayının dokuzuncu gecesi, sabaha iki saat var. …Muharebenin şehre akseden ilk gürültüleriyle yataklarından fırlayıp heyecanla sokağa koşan kahraman Erzurum çocukları Aziziye tabyasına doğru yürüyüşe geçtiler. …En ziyade dikkate şayan olan hallerden birisi de, o gün Erzurum’dan bir hayli hanımlar muharebe eden askere çamaşır sepetleri ile ekmek, peynir, zeytin; bazıları da testilerle su getiriyor ve teşvik edici birçok da söz söylüyor idiler.”
Destan Yazan Nene
Arif Bey’in bahsettiği kahraman kadınların başında ise, henüz hayatının baharını idrak eden Nene Hâtun geliyordu. Nene Hâtun, yıllar sonra efsanevî mücadelenin destanlaşan anlarını şöyle anlatacaktı:
“Muharebenin gürültüleri ile uyandık. Kocam baltasını kaptığı gibi dışarı fırladı. Biraz sonra bana dönerek; ‘Nene, Ruslar tabyalara girmiş, sen çocuğa bak, arkamdan gelme. Biz Rus’u durdururuz. Eğer düşman şehre girerse siz kendinizi boğun’ dedi, gitti. Biz daha on beş gün evvel Erzurum’a gelmiştik. Bütün memleketin boşaldığı, herkesin Rus’u karşılamaya, vatanı kurtarmaya gittiği bugün ben nasıl evde kalabilirdim? Ufak yavrumu Allah’a emanet ederek, evde bulunan satırı aldım ve sel gibi akan kalabalığa karışarak tabyalara doğru koşmaya başladım.
Mecidiye tabyalarını aşıp alçağa indiğimiz zaman, düşmanın kulaklarımızı sağır eden tüfek ateşleri altında yaralanana, ölene bakmadan ileri atıldık. Bazen satırla, bazen taşla vuruyor; önümüze çıkan her Rus’u devirerek tabyalara doğru ilerliyorduk. Asker kardeşlerimiz bir taraftan, biz bir taraftan tabyalara girdik…”
3. Ordu’nun Nenesi ve Yılın Annesi
Ne hazindir ki, gösterdiği kahramanlıkla felaket günlerinin aşılmasında büyük rol oynayan Nene Hâtun, uzun yıllar unutulmuşluğa terkedilmiştir.
Kore zaferinden sonra, askerî manevraları takip amacıyla Erzurum’a gelen NATO Başkomutanı General Ridgway’ın Nene Hâtun’u ziyareti esnasında şu sözleri dile getirir: “Birçok milletler, kahramanlarını sadece kahramanlık sanatı olan ordularının içinde ararlar ve ancak böylelikle bulurlar. Türklerde ise hakikî kahramanlar, akla gelmeyen mütevazı köşelerin iddiasız sakinleridir. Çünkü onlar kahramanlık iddiasında da değillerdir. Buna ihtiyaçları da yoktur. Çünkü kahraman olarak yaratılmışlardır. Nene Hâtun’un elini bu hisle öpüyor ve onu tanımış olmaktan iftihar ediyorum.”
8 Mayıs 1955’te Nene Hâtun, geç de olsa “Yılın Annesi” seçilmiş ve ömrünün son demlerinde olsun onore edilmiştir. Ancak, geç gelen bu saadet günleri fazla sürmeyecek ve 22 Mayıs 1955’te, 98 yaşındayken zatürre hastalığından dolayı aramızdan ayrılacaktır.
Kaynak: İsmail Çolak, Tarihin Gizem Dolu Sırları, İstanbul, 2006, Akis Kitap.