Kişisel Gelişim Hikayeleri

0
7997

KARTAL HİKÂYESİ

Kartallar ortalama 80 yıl yaşar. 40 yaşlarında yol ayrımının sonuna gelirler. Gaga, pençe, tüy ve kanatları eskimiştir, uzamıştır, cılız kalmıştır. Uçacak gücü takati kalmamıştır. Ya ölümü bekleyecek ya da yaşam savaşı vererek yenilenecektir.

Kartallar, dağların tepesinde 5-6 ay inzivaya çekilir, gagalarını sert kayalara vurarak parçalar, yeni gagaları çıkar. Pençelerini yenilenen gagalarıyla söker atar, yeni pençeler çıkar. Ardından tüylerini, kanatlarını yeni gaga ve pençeleriyle yolar, yeni tüyler, kanatlar çıkar. Ve bu çok ağrılı, sancılı, kanamalı, özverili 5-6 aylık yaşam savaşını kartal kazanır.

Artık kartal, yeni bir hayata kanat çırpar. Acısını çekerek, bedelini kanıyla, çileleriyle ödeyerek gençleşmiş, dinçleşmiş, rahat uçar noktaya gelmiştir. Bu yenilenmeyle ikinci 40 yaşa kendini bırakır.

İnsan ızdırap, travma yaşamış olabilir ama bir kartal gibi insanın karşısına yaratılış gereği her zaman yeni fırsatlar çıkar. İnsan, ya harap olmuş üzüntüler içinde kıvranan bir insan olabilir, sığ verimsiz bir hayatı yaşar. Ya da kartal gibi bedel ödeyerek, sancılı süreçten geçer, terapi sürecinden geçer, acılarını, olumsuz düşüncelerini, duygularını yenileyebilir. Yürümeye takati kalmasa bile yeni bir hayat hamlesi yapabilir, hayata son ve etkili vuruş yapabilir. Körleşen idrak merkezini aktive ederek yeni seçenekler görmeye başlayabilir. Yeni bir hayat baharına, hayatının ustası olarak girebilir.

 

İYİ KURT KÖTÜ KURT HİKÂYESİ

Kızılderili baba, evlerinin önündeki küçük kulübede bir beyaz, bir siyah kurt besler. Oğlu bir gün sorar: “Baba, bizim evi korumak için bir kurt yeter. Neden iki kurt besliyoruz?”

Bilge Kızılderili baba cevap verir: “Oğlum, bunlar semboldür bizim için. Biri iyiliği biri kötülüğü temsil eder.”

Çocuk sorar: “Baba, bu iki kurt da iyi kurt ve kötü kurt olarak bizim içimizde var mı?”

Bilge Kızılderili cevap verir: “Evet, oğlum.”

Çocuk: “Peki, hangisi kazanır baba?”

Bilge Kızılderili tarihî cevabı yapıştırır: “Hangisini beslersen o kazanır oğlum.”

Allah, bizim içimizde iyiliği, güzelliği, şefkati, yardımseverliği, imrenmeyi, sevgiyi de yaratmıştır. Kötülüğü, öfkeyi, hasedi, kıskançlığı, şiddeti de yaratmıştır. Kul, irade-i cüz’iyyesi doğrultusunda kendi seçimini iyi kurttan yana da kötü kurttan yana da yapabilir.

İyi kurttan yana yaparsa içiyle dışıyla, evrenle, yaratıcısı ile uyumlu, huzur ve neşe insanı olur. Kul, seçimini iradesi doğrultusunda kötü kurttan yana yaparsa nefretin, huzursuzluğun, hasedin, kötümserliğin zindanında bir ömrünü tüketir.

 

BAMBU HİKÂYESİ

Bambunun 4-5 yıl tohumu sulanır. Bir şey göremeyiz beş yıl boyunca. Beşinci yıl, uzun sulama emekleri sonucu filiz vermeye başlar. Birden boy atmaya başlar. Altı hafta içinde 26 metre boyunda bambu ağacı türer. Bu 5 yıl boyunca emeğin, çabanın, özverinin ürünüdür.

Çevremizde bazıları, ya kendi kendilerine çabalarken ya profesyonel destek alırken, bir iki seansta, bir iki haftada hemen değişim olmasını isterler. Çaba ve emek sarf etmeden hemen sonuç isterler. Hâlbuki bambu ağacı gibi sabırlı olabilmek gerekir. Çileyle yoğrulmak, sıkıntılar çekmek, iyi bir hayatı çalışkanlık, emek, özveri tuğlaları ile döşemek gerekir. Ancak büyük başarılar, sıçramalar özveriyle, sabırla, emekle, fedakârlıkla, bazı riskleri göze almakla kazanılır.

Olumlu duygu düşüncelerle bambu ağacımızı sulamamız gerekir. Aşkla ona, işe bağlanmamız gerekir. Sorumlulukları yapıp, özverili ve sabırlı olmak, ardından kendimizi akışa bırakmak gerekir.

 

DENİZYILDIZI VE BİLGE ADAM

Bir adam, deniz kenarında kıyıya vuran denizyıldızlarını tekrar denize atmaktadır. Bunu izleyen biri, bilgeye yaklaşır ve: “Binlerce denizyıldızı her seferinde kıyıya vuruyor, sen de her seferinde birkaç tanesini ancak denize atıyorsun. Boş yere çabalıyorsun.” der. Ekler: “Yaptığının bir faydası olmaz, boş yere zamanını tüketiyorsun.”

Bilge, adama bakar, bir denizyıldızını alır, denize atar ve şöyle söyler: “Benim için bir şey değişmedi ama onun için çok şey değişti, hayata döndü, hayatı değişti.”

Bilgenin bu hareketi ile bilgenin hayatı değişmez, faydasına bir şey olmaz. Bir kazanç elde etmez. Ama denizyıldızının hayatı değişir, denizine döner, aşkına döner, hayatına döner. Yaşam enerjisi ile dolar.

İşte terapi ve değişim odaklı hipnoterapi, kıyıya vuran, acılar içinde can çekişen, huzursuz, mutsuz denizyıldızlarını (danışanları) hayat deniziyle buluşturur. Ve tekrar kıyıya vurmamaları için de hayat denizinde huzur içinde yaşamalarının yollarını öğretir. Farkındalıklarını geliştirir.

 

TARIK BİN ZİYAD HİKÂYESİ

Endülüs’ü fethetmek üzere Tarık bin Ziyad, İspanya’ya Endülüs’e demir atar. Aylarca ne Endülüs düşer ne ordu zafere kavuşur. Ordu içinde keyifsizlik, başarısızlık hâli baş gösterir. Komutanlar geri çekilip, “memleketimize dönelim” derler. Usta komutan, vizyoner lider Tarık bin Ziyad, gece tefekkür eder, çareler arar, sabah aşkla, inançla, yeni bir çıkış yolu geliştirmenin verdiği şevk ile uyanır. Sabah bütün gemileri yaktırır.

Asker için iki seçenek kalmıştır. Ya istiklal ya ölüm… Başka seçenekleri kalmadığı için bütün güçlerini kullanarak, hedefe kilitlenerek son hamle ile ordu, Endülüs’ü fetheder.

İnsan da bazı olumsuz sonuçları, çileleri göze almadan, sancılı bir süreçten geçmeden yeni bir sayfa kendine açamaz. Bizler de bazen yeni kararlar almak isteriz, özveride bulunmayız. Daha iyi bir yaşam için bazı sıkıntıları yaşamayı, bazı zorlukları kabul etmeyi göze almayız. Hâlbuki gemileri yakmayı göze almadan, bazı çileleri göze almadan daha iyi bir hayat sonucu elde edilmez. Her şey kolay olsun, deriz, hep işin ucuzuna, basitine, kolay olanına kaçarız. Ancak, büyük dönüşümler için özveri, kararlılık gerekir, bazı gemileri yakmak gerekir.

 

BİLGE VE AKREP HİKÂYESİ

Bilge ve arkadaşı bir gün yola çıkar. Bilge ve arkadaşı, derenin karşısına geçecektir. Bilge bakar ki akrep derede boğulmak üzeredir. Bilge, akrep boğulmak üzereyken akrebin yanına gider. Onu kurtarır. Sonra akrep, bilgeyi gelip sokar. Arkadaşı, bilgeye dönerek: “Niye sokacağını bildiğin hâlde akrebi boğulmaktan kurtardın?” der.

Bilge cevap verir: “Onun fıtratında sokmak, benim fıtratımda iyilik var. Bizim de hayatımızda bizi sokanlar olabilir, yalan dolanla hareket edenler olabilir. Biz bunlara prim vermeden, aynı seviyesizliği göstermeden, Allah’tan, kültürümüzden gelen iyiliği devam ettirebiliriz. Onlar bizi tavır, hareket ve bakışlarıyla soksa da biz, iyilik yapmaya devam edebiliriz.”

 

KELEBEK VE KOZA HİKÂYESİ

Bir tırtılın kelebek hâline gelmesi için kozada bir delik açılır. Tırtıl, yaşam mücadelesi verir. Tırtılın kelebek olarak kozadan çıkması için bir süreç gereklidir. Uçmayı başaracak donamıma sahip olmalıdır. Akciğer kapasitesini geliştirmesi gerekir.

Günün birinde iyi niyetli bir insan, bakar ki kelebek, kozadan zoraki çıkmaya çalışıyor. Kendine der; “iyilik yapıp onu rahatça çıkartayım.” Deliği genişletir ve kelebeği çıkarır. Kelebek, akciğerlerini genişletememiş olarak, uçmayı öğrenmemiş olarak kozadan çıkar. Hayat boyunca yerlerde sürünür, başkalarına muhtaç olur.

Bizim de hayatımızın ustası olabilmemiz için özveride bulunmamız, fedakârlıklar yapmamız gerekir, sabırlı olmamız gerekir. Olumsuzluklarda pes etmeyip, onu hayat kazanımlarına dönüştürmemiz gerekir ki örnekteki kelebek gibi sürünmeyelim. Hayat yolunda başkalarına muhtaç olmayalım.

Cevdet Mirmahmutoğulları

Hayatın Kaptanı Ol kitabından

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız