İşadamları hiç bu kadar sevimli olmamıştı. Türk halkı için patron demek, eli sıkı; daha da ötesi paragöz demektir. Ülkenin çalışan nüfusunun neredeyse yarıdan çoğunun işçi ve bunun da önemli bir kısmının asgari ücretli olduğunu düşündüğümüzde bu geleneksel yargının anlaşılması hiç de zor olmayacaktır. Ama neyse ki Hulusi Kentmen’in beyaz perdede canlandırdığı sıra dışı patron tipi biraz olsun kafalardaki olumsuz işadamı imajını sildi attı. “Patronum olsun da Hulusi Kentmen gibi olsun” demeye başladık. Hatta içimizden “Adın Hulusi, patron olsan ne yazar?” nevinden nükteler yapanlar bile oldu. Şaşırdığım şey, bir adam işadamlığın semtinden bile geçmediği halde bu rolü nasıl olur da bu denli …
HÜSEYİN AKIN
huseyinakin@yahoo.com
İşadamları hiç bu kadar sevimli olmamıştı. Türk halkı için patron demek, eli sıkı; daha da ötesi paragöz demektir. Ülkenin çalışan nüfusunun neredeyse yarıdan çoğunun işçi ve bunun da önemli bir kısmının asgari ücretli olduğunu düşündüğümüzde bu geleneksel yargının anlaşılması hiç de zor olmayacaktır. Ama neyse ki Hulusi Kentmen’in beyaz perdede canlandırdığı sıra dışı patron tipi biraz olsun kafalardaki olumsuz işadamı imajını sildi attı. “Patronum olsun da Hulusi Kentmen gibi olsun” demeye başladık. Hatta içimizden “Adın Hulusi, patron olsan ne yazar?” nevinden nükteler yapanlar bile oldu. Şaşırdığım şey, bir adam işadamlığın semtinden bile geçmediği halde bu rolü nasıl olur da bu denli başarıyla oynayabilir? Hah, buldum galiba! Bu, tatlı sert lider otoritesiyle ilgili bir durum olmalı.
Hulusi Kentmen, hangi meslek ve pozisyonda olursa olsun içinde bulunduğu duruma babacanlık katmasını bilen bir aktör. Hâkim de olsa, şoför Ömer amca ya da fotoğrafçı Mümtaz da olsa hepsinden öte bir babadır. Baba yüreği hepsinin üzerindedir. Pos bıyıklar ona apayrı bir hava katar. Türk sinemasının iki karakteristik bıyıklısından biridir. Bir diğeri Hüseyin Baradan’dır. Hulusi Kentmen ne zaman bıyıklarını şöyle bir sıvazlamaya kalksa hemen yüreklere ışık salar. Tünelin ucu görülmüş, aydınlığa çıkmışsınız gibi yaslanırsınız onun sizi incitmeden taşıyan ciddiyetine. Ciddi görünümünü ses tonundaki sıcaklık kadar bozan -iyi ki de bozan- bir şey daha vardır: Tontonluk. Bu tonton duruş ona aynı zamanda komiser rolünü de yakıştırır. Düşünün bir kere, komiserin Hulusi Kentmencesi… Emniyeti adının çağrıştırdığı anlama rücu ettiren, yani insanın kendini gerçekten emniyette hissedeceği bir durum. Komiserlik mesleği biraz da onun sayesinde itibar kazanmıştır dersek sanırım abartmış sayılmayız.
Dünün ve Bugünün Babacan İşadamı
İşveren imajının Hulusi Kentmenleşmesi o kadar yaygın bir kullanım haline gelmiştir ki politikacılarımız bile onu literatüre katmaktan geri durmamışlardır. TBMM Plan ve Bütçe komisyonunda, İhracat Geliştirme Etüt Merkezi’nin 2006 bütçesinin görüşülmesi sırasında Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in 40 bin ihracatçının 15 milyara yakın ihracat yaptığı yönündeki açıklaması üzerine Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş konuyu güzelce bağlayıverir: “Tekstil fabrikatörü zengin bir babanın -bu genellikle Hulusi Kentmen olur- kızı fakir bir delikanlıya aşık olur. Hulusi babaların Türkiye’de çoğalacağını görüyoruz.” Benzer bir yakıştırma da spor dünyasından… Basketbol adamlarından Mehmet Baturalp övünçle anlatıyor: “İnternette basketbolun Hulusi Kentmen’i demişler benim için, memnun oldum.”
Hulusi Kentmen sosyo-ekonomik bir terim olarak bir zamanların Jet-Pa patronu Fadıl Akgündüz’ün literatürüne de girmiş. Ama o kendini Kentmenvari işadamlığından özellikle ayrı tutmaya özen gösteriyor: “Türkiye’de klasik bir zengin tipi var. Adeta Hulusi Kentmen tipi bir zengin tip. Ama Türkiye artık o işadamlarıyla bir yere gidemeyeceğini anladı. Daha dinamik, daha genç ve dünyayla entegre olmuş işadamları arıyor. Bugün Hulusi Kentmen tipi babacan işadamları ile çağdaş işadamları arasında bir mücadele var ve bu mücadelede son beş-altı yılda çağdaş işadamlarını temsil edenlerden biri de ben oldum.”
Babaların Şefkatten, Dedelerin Heybetten Uzaklaştığı Bir Dünyada Hulusi Kentmen
Hulusi Kentmen’in asıl mesleği Deniz Kuvvetlerinde kıdemli başçavuşluk olmasına rağmen sivil bir çehresi olmuştur hep. Türk halkının, her yaştan insanın onu bu kadar sevmiş olmasının mutlaka bir açıklaması olmalıdır. Galiba milletimiz, en çok kaybettiği değerlerin ete kemiğe bürünerek karşısında temsil edilmesinden büyük hoşnutluk duyuyor. Babaların şefkatten, dedelerin heybetten hızla uzaklaşır oldukları bir dünyada Hulusi Kentmen tipi adamların şöyle uzaktan görünmesi bile yetiyor. ‘Görüntüye aldanmamak lazım’ derler ya, benim aldanmaktan hiçbir zaman rahatsız olmadığım bir görüntü olmuştur hep Hulusi Kentmen. Çok kişiden duydum, belki de bir efsanedir; ama kendisini çok iyi yansıttığı için şu olayı anlatmadan geçemeyeceğim: “Hulusi Kentmen’in yine patron, işadamı rolünü oynadığı bir filmin çekimi vardır. Kentmen büyük bir ustalıkla oynar rolünü. Sonra çekim biter, film ekibindeki herkes Hulusi Kentmen’i orada bırakıp arabalarına atlayıp gider. Halbuki Kentmen’in cebinde dolmuşa binecek parası bile yoktur. Tabii o da İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna yürümek zorunda kalır.” Bu olayı dinlediğim zaman bir kez daha bile bile görüntüye kanmanın ne güzel bir şey olduğunu anladım. Evine parasızlıktan yürüyerek giden bir patron olmak ne güzel!
Posbıyıkları Duruyor mudur Hâlâ?
Birkaç rolün dışında (‘Söz Müdafaanın’ isimli 1970 yapımı filmde olduğu gibi) hangi rolde olursa olsun yüreğimize su serper Hulusi Baba. İnsanlığın ölmediğini anlar ve derin bir oh çekeriz. O hem yaşlı, babacan bir avukat, hem sokakta bulduğu bebeği himaye eden bir balıkçı, hem de uçarı torununu yola getirmek için çabalayan sevimli bir dededir. Birbirini seven âşıkların arasındaki mesafeleri kapatıp barikatları kaldırır. Türk sinemasının bu unutulmaz oyuncusu yüzlerce filmde rol almasına rağmen belleklerimizde hep o sevimli ihtiyar haliyle kalmıştır. Seksen iki yıllık yaşamı boyunca (1911-1993) yaşlı görüntüsü hiç ama hiç ihtiyarlamamış tek oyuncudur o. Ne de olsa babalık ve babacanlık ihtiyarlığa meydan okuyor. Bilmem ölüme rağmen hayatı kenarda tutar gibi sıvazlayıp durduğu o posbıyıkları duruyor mudur hâlâ?