Türk Toplumunun Toplu İtirafı: KEMAL SUNAL

0
854

Türk sinemasında “İnek Şaban” tiplemesi başta olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran bir isimdir Kemal Sunal.
Aslında böyle alışıldık tarzda bir cümleyle konuya girmenin yazar olarak aleyhime tecelli edebilecek bir durum olduğunun son derece farkındayım. Ama ne olursa olsun, daha  başlangıçta bu yalın gerçeği söylemenin de aramızda olmayan bir sanatçıya gecikmiş bir vefa borcu olduğunu itiraf etmeliyim. Sıkıntılı geçen bir günün sonrasında mimiklerimizi gevşeten, o gitmek isteyip de bir türlü imkân ve vasıta bulamadığımız mizah mekiğine bindirerek, bizi çocuklukla-saflık arası bir yere bırakan bir adama duyulan vefa borcundan nasıl bahsetmez ki insan?
Evet, aynen öyle. Çocukluğumda filmlerini seyredip de gerçek hayatta görmek istediğim iki kişiden biriydi Kemal Sunal. Meraklanmamanız için bari diğerini de söyleyeyim: Cüneyt Arkın. Cüneyt Arkın’ın gerçek …

 

HÜSEYİN AKIN
huseyinakin@yahoo.com

 

Türk sinemasında “İnek Şaban” tiplemesi başta olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran bir isimdir Kemal Sunal.
Aslında böyle alışıldık tarzda bir cümleyle konuya girmenin yazar olarak aleyhime tecelli edebilecek bir durum olduğunun son derece farkındayım. Ama ne olursa olsun, daha  başlangıçta bu yalın gerçeği söylemenin de aramızda olmayan bir sanatçıya gecikmiş bir vefa borcu olduğunu itiraf etmeliyim. Sıkıntılı geçen bir günün sonrasında mimiklerimizi gevşeten, o gitmek isteyip de bir türlü imkân ve vasıta bulamadığımız mizah mekiğine bindirerek, bizi çocuklukla-saflık arası bir yere bırakan bir adama duyulan vefa borcundan nasıl bahsetmez ki insan?
Evet, aynen öyle. Çocukluğumda filmlerini seyredip de gerçek hayatta görmek istediğim iki kişiden biriydi Kemal Sunal. Meraklanmamanız için bari diğerini de söyleyeyim: Cüneyt Arkın. Cüneyt Arkın’ın gerçek hayatta görünebilirliğine hiç ihtimal vermiyordum o çocuk muhayyilemle. Çünkü o Süpermen bir adamdı. Sanki görüldüğü zaman buharlaşacak ve yok olup gidecekmiş gibi gelirdi bana. Onu ilk gördüğümde on bir-on iki yaşlarında falandım. Kafadar üç arkadaş okulu kırmış, ellerimizde ‘sokağın yüz temel eseri’ diyebileceğimiz Teksas, Tommiks, Zagor, Zembla, Mister-no, Mandrake gibi kitaplarla 1.Levent’in sessiz ve sakin sokaklarını, belki bu sokaklardan bize de bir şeyler bulaşır, payımıza bir şeyler düşer hevesiyle turlarken, perdeden sokağa fırlamış bir edayla arabasından inip bir villanın kapısına doğru yönelirken görmüştüm onu. Tahmin ettiğim gibi, görülmesiyle yok olması bir olmuştu. O günden sonra Cüneyt Arkın’ı sinemada başka bir nazarla izlemeye başlamıştım. O artık benim gördüğüm adamdı.
Biliyorum konuyu dağıttım. Kemal Sunal’ı anlatacaktık güya. Sevgili okurlar, Kemal Sunal’ı öyle bir çırpıda anlatmak kolay mı sanıyorsunuz siz Allah aşkına!
Kemal Sunal’a da beyaz perdenin dışında ilk kez yine 12 yaş civarındayken  rastlamıştım. Üstelik Cüneyt Arkın’ı gördüğüm yerin sadece bir sokak aşağısında… Bir film çekimi molasında figüran kılıklı üç-beş adamla yere uzanmış dinleniyordu. İlk dikkatimi çeken asık yüzü oldu. O, filmlerdeki insanı güldürüp eğlendiren çehreden eser yoktu. Üstelik koskoca Kemal Sunal, evet evet o, yanındakilere hiç aldırış etmeden habire burnunu karıştırıp duruyordu. Hayallerim bir anda tuz buz olmuştu. Uzun süre  perdede zihnime yansıyan Kemal Sunal’ı aradım durdum. Şimdilerde gökdelenlerin gölgesinde kalan 1.Levent’in bu sokağına kaç kez daha gittim, hatırlamıyorum. Ama her gidişimde “Belki bu kez Filiz Akın, belki Fatma Girik ya da Meral Orhonsoy…” diyerek, bu isimler çocuk havsalamın bir kenarında sallanıp dururdu.
Şimdi kendi kendime soruyorum, “Hangisi gerçek?” diye. Sinemada beyaz perdede gördüğüm o, aynada kendi suratımıza güler gibi kanayan yaralarımıza ve ağrıyan yerlerimize güldüren komedyen mi, ya da Levent’te bir film molasında yere kıvrılmış halde burnunu karıştıran asık suratlı adam mı? Yoksa Trabzon’a giderken uçakta fenalaşıp apansız ortadan kaybolan erişkin delikanlı mı?
Gerçekliğinden çok siluetini ve suretini gördüğümüz bir insanın “ölmüş” olması ne anlam ifade eder ki? O, bazen gariban bir çöpçü olarak sokaklarımızı süpürürken, kimi zaman yoksul bir öğretmen olup okul koridorlarında yürürken, ya da namuslu bir belediye başkanı olarak ayağımıza kadar gelirken her yerde rastladığımız bir toplumsal surete dönüşmüştür. Kemal Sunal’ın güldürülerinin bu denli sosyolojik bir vakıa halini alması, halka acılarını gülmeceyle sarıp tedavi etme imkanı tanımış olmasıyla yakından ilgilidir. Film karelerinden Kemal Sunal’ın yüzünü çekin, geriye trajik bir senaryodan başka bir şey kalmaz. Şöyle de denilebilir: “Kemal Sunal filmleri, gülmede oyalanan ağlayışlar bütünüdür.” Bu oyalamaca olmasa bu filmler ya ideolojik angajmanlara mahkum olacak, ya da katı gerçekliğin pençesinde inleyecektir.
Her Türk vatandaşı Kemal Sunal  filmlerinin her birini en az iki üç kez izlemiştir ve her izleyişinde de aidiyet ve aynilik duygusuyla filmin saf ama dürüst kişisini kabullenip ona sahip çıkmıştır. Bir çeşit modern zamanların ‘Keloğlan’ıdır o. Sadece izlenmekle yetinilmez; aynı zamanda anlatılır ve akla gelince de her ne şekilde olursa olsun gülünür. Köy-kent ikileminin en tipik şekilde yaşandığı ülkemizde şu film başlıkları bile Kemal Sunal  filmlerinin folklorik özelliklerini anlatmaya yeterlidir: Salak Milyoner, Köyden İndim Şehre, Şaşkın Damat, Hababam Sınıfı, Sahte Kabadayı, Kapıcılar Kralı, Çöpçüler Kralı, Meraklı Köfteci, Sakar Şakir, Şaban Oğlu Şaban, Yüz Numaralı Adam, Köşeyi Dönen Adam, İnek Şaban, Avanak Apti, Korkusuz Korkak, Zübük, Bekçiler Kralı, Gol Kralı, Gerzek Şaban, Devlet Kuşu, Üç Kağıtçı, Orta Direk Şaban, Atla Gel Şaban, Sosyete Şaban, Şen Dul Şaban, Şaban Pabucu Yarım, Katma Değer Şaban, Gurbetçi Şaban, Deli Deli Tepeli, Uyanık Gazeteci, Gülen Adam…

İnek Şaban Filmleri Kadınların Sabır ve Tahammül Aracı mı?
Kemal Sunal’ı en çok izleyenler kimler? Böyle bir araştırma yapıldı mı bilmiyorum; ama incelemeye değer. Bilimsel bir ankete gerek kalmadan bile rahatlıkla söyleyebilirim ki Kemal Sunal filmlerini en çok izleyenlerin başında çocuklar geliyor; ikinci sırada entelektüel erkekler ve sonra sıradan vatandaşlar… Çocukların birinci sırada ilgi göstermesi şaşırılacak bir şey değil. Çünkü çocuk zihni, gerçeği oyunlaştırıp deforme etmeye oldukça yatkındır. Buna en müsait ortam da Kemal Sunal filmlerinden başkası değildir. Entelektüel erkekler de tıka basa doldurdukları zihinlerini bu tarz filmlerle boşaltma, realite karşısında biraz olsun gevşeme imkânı bulabilmek için defalarca izlemekten yorulup bıkmazlar bu filmleri. Kendi hikâye ve serüvenlerini dillendirmesi açısından sıradan vatandaşlar Kemal Sunal filmlerin izini sürerler. Bir bakıma kendi acılarına gülerek ıstıraplarını hafifletmiş olurlar. Hangi zaviyeden bakarsanız bakın bir rahatlama, bir kaçıştır İnek Şaban filmleri.
Bu sıralamada kadınların yer almamasına ilişkin sadece şunu söyleyebilirim: “Kadınlar için Kemal Sunal filmleri romantizm ve kurgusal dünyaya, hassaten hayal gücüne bir saldırı olarak algılanmaya son derece müsaittir. İnek Şaban tipi bir erkek, kadınlar için yüklendiği mesaj ne kadar kuvvetli olursa olsun sadece bir sabır ve tahammül aracı, ya da olsa olsa bir acıma unsurudur.
Bir insanın net anlatılabilmesi için herhalde kendisinin aradan çekilmesi şart oluyor. Sanatçılar bedenen geriye çekilseler de, çevirdikleri yüzlerce film evlerimizin içine kadar girdiği müddetçe kendileri hakkında net konuşma imkânları sınırlı kalıyor.
Kemal Sunal 3 Temmuz 2000 tarihinde Trabzon’a gittiği uçakta kalp krizinden vefat etti. Film gibi yaşayan birinin ölümü de film gibi olacaktı elbette. Onun ölümünden sonra çok şeyler söylendi, yazıldı. Ama en esaslı araştırma Feriha Karasu Gürses’in kaleminden çıktı. Gürses “Film Başka Yaşam Başka” adını verdiği kitabında Kemal Sunal’ın bilinmeyen yönlerini onu tanıyanların hatıralarıyla ortaya koyuyor. Onun hakkında yüz kişi konuşup bir şeyler söylemiş; ama yine de en toparlayıcı cümle Rutkay Aziz’e ait: “Toplumların gülme hakkı vardır.(Kemal Sunal) Bu hakkı topluma vermiştir. Güldürerek suç işletmiştir topluma…

Sinan Çetin Kemal Sunal’ın sinematografik bir yüze sahip olduğunun özellikle altını çiziyor:
“Kemalin en büyük tarafı, en güzel tarafı rol yapmamasıydı. Yapması gerekeni yapardı; ama o da rol mol olmazdı. Yani Kemal’in aktörlüğünde en önemli unsur onun fiziğinden gelen üstünlüktür. O, fiziğini çok iyi kullanan, gerçekten kesinlikle sinema için yaratılmış bir insandı. Kemal’in sinemadaki karşılığını dünyada bulamayız. Hem Fernandel, hem Belmondo, hem Şarlo olabilecek kadar geniş sahada oynayabilecek bir yüze sahip.”
Kemal Sunal bir gazeteci gözüyle acaba nasıl görülüyor? Bunu da Ertuğrul Özkök cevaplamış: “En ünlü siyasetçileri bile inanılmaz bir maymun iştahı içinde yiyip bitirirken, neden Kemal Sunal gibi bazı insanlarımıza hiç ihanet etmiyoruz? İhanet edemiyoruz; çünkü o bizden biri. Çünkü o, bizim günlük saflıklarımızın, masum şapşallıklarımızın, küçük enayiliklerimizin aynası. Çünkü o temiz.”
Kim ne derse desin yine de Kemal Sunal’ı bir fenomen olarak en iyi anlayıp anlatabilecek yine Kemal Sunal’ın kendisidir. O da böyle düşünmüş olmalı ki üniversitede kendisi ile ilgili bir bitirme tezi hazırlamıştı: “TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü.” Bu tez daha sonra kitaplaştırılmıştır.
Kemal Sunal, rolünü kendini olduğu gibi ortaya koyarak, içtenlikle yapan biriydi kuşkusuz. Burada hiçbir sorun yok. Ama senaryolar sosyolojik gerçeklerle aynı ölçüde uyumlu olmadığından Kemal Sunal’ın yersiz abartılara girdiği ya da geleneksel değerleri es geçtiği şeklinde bir yargıya kapılanlarımız çok oldu. Özellikle “din adamı” ve“dindar” tasvirleri, çağın çok gerisinde kalan Hüseyin Cahit, Aka Gündüz ve Aziz Nesin romanlarından fırlamış gibiydi. Kemal Sunal filmlerinin değişmez kişisi Ali Şen ne yapıp yapıp, zorlama da olsa filmin bir taraflarına monte edilebiliyordu. Fakat hiç birisi Kemal Sunal’ın belleklerde kalan duruşunu bozmaya yetmedi. O, Türk milletinin toplu itirafı ve kendi kendisiyle toplu yüzleşmesiydi. Bize, unuttuğumuz en önemli şeyi -gülmeyi- hatırlatıp gitti. Yolu açık olsun…

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız