Bir Cumartesi günü…
Tedirgin uyuduğum uykumdan heyecanla uyandım. Benim için “özel ve önemli” bir gün. Arınma olacaksa tüm vücudumda hissetmeliyim diyerek duşumu aldım, beni çeken renk, giysi neyse hemen aldım üzerime, yola koyuldum…
Bilinçaltına yolculukla ilgili yazdığım ilk yazımda Selda Soytürk ile ilgili düşüncelerimi, bilinçaltına karşı olan ilgilimi ayrıntılı yazmıştım. Şimdi ise bire bir görme zamanıydı, seans için hazırdım.
Seans öncesi son dakikalarda tedirgin, bi’ o kadara korku hakimdi bedenimde. “Belki de bilerek bilinçaltıma attım yaşadıklarımı, belki de bilmemem gerekiyor” diyen iç sesimi susturduktan sonra Selda Hanım’la yeniden görüşüyordum.
Kısa sohbet, özenle, amacına uygun seçilmiş sorular, benim kendimi irdeleyişim sonrasında seansa girdik.
Ön koşul rahat olmaktı, bu belki de hayatımda “gerçek” benliğimle yüzleşebileceğim en büyük fırsat diyerek seansın ilk adımlarına başladık.
bilinalti
Birden gözümün önünde bir sinema perdesi gibi anılar akmaya başladı…
Hissettiğim şey karanlıktı, sonra küçük halimi gördüm sanki omzundan çocukluğuma, ona bakıyordum. Hem onun gibi düşünebiliyor hem de dışardan durumu değerlendiriyordum. Bir bayram günü herkes, her konuşulan bana yabancı. Sonra orada kalmak istemedim çünkü ait değildim!
Sonra hızla mekân değişti yine küçüğüm bu sefer yazlıktayım, etrafımda teyzemler falan var ama oraya da ait değilim.
Birden beni çeken bir şeyler hissettim ayağımdan başlayan. Gerçekten sadece hissetmiyorum, öyle yaşıyorum, kollarımı, ayaklarımı, istemsiz kıpırdatıyorum farkındayım ama söz geçiremiyorum, müdahale etmek istemiyorum. Toprağın içindeyim, daha iyi daha huzurlu ve en önemlisi “güvende” hissediyorum.
Seanstan alıntı cümleler:
Toprağın içine giriyor gibiyim. Toprağın içinde büyüdüğümü hissediyorum.
Toprağın altında olmak bana kendimi GÜVENDE HİSSETTİRİYOR. Hiç kimse yok çünkü. Her yer korunaklı. Canlı bir toprak…
Büyümek gibi, yaprağın büyümesi gibi.
Sonra aile ve akrabaları affetme süreci… Ben de çok kısa sürdü çünkü gideceğim farklı bir yer var, biliyorum ve sonra oradayım!
Seanstan alıntı cümleler:
Geçmişte aslında ben çok mutluymuşum; ölmüş ve bu bedene gelmişim. Orada eşim ben çocuklarım var. Çok mutluyum sanki kanser gibi bir şeyden ölüyorum. Çocuklarımı bırakıyorum, çok üzgünüm. Eşim de çok üzgün.
Evet üzerinde oynanmadan yaşadığım gördüğümü ifade biçimim. Farklı bir evdeyim, farklı bir bedende, benden daha uzun boylu kumral bir kadın… Hasta ama… Yakın zamanda öleceğimi hissediyorum, kanser ya da verem gibi bir hastalık… İçimin çürüdüğünü hissediyorum. Sonra kocamı görüyorum, iki çocuğum var-mış.. Biri kız (büyük olan ), biri erkek… Ev o kadar net ki eşyaları şu an bile tasvir edebilirim. Yatak, koltuk, mutfak bana ait gibi, yabancılık hissi yok.
Normal hayatımda hep bir arayış içinde olup, mutlu güvende olamayışımın altında çok ayrı bir neden beni buldu. Bekar biri olarak bir çocuğunun olması, eşinin olmasını, onlara bağlılığını hissetmek benim için gerçekten garip. En önemlisi ise “güvenme” duygusunu dokunmadığın, tanımadığın birine (bilinç altımda karşılaştığım kocama) karşı böyle güçlü hissetmek!
Seans, kabulleniş, güven duygusunun yeniden canlanması, inanç, özgürlük duygularının yüklenmesiyle devam etti.
Seans sonundaki ifadelerim
Mutluyum, güzelim… Her şey harika artık o yabancı ben yok, kabullenişim var.
Gözlerimi ilk açtığımda baktığım ilk şey ellerim oldu. Çünkü önceki hayatımdaki beden benim şuan ki halimden çok daha farklı, iri idi. Bacaklarıma ellerime yeniden, yeniden baktım. Evet, bu bendim ama önceki de ben! İçime giren kelebekler tüm sorun yaptığım tozları sanki kanatlarıyla uzaklaştırmış benden, rahattım.
Seans sonrasında Selda Soytürk ”Reenkarnasyona inanıp inanmadığımı” sordu. Her ilişkinin dinamiğinin farklı olup, mutsuzluk, güven, ait olmama gibi duyguların nedeninde böyle bir durum olacağının normalde bulmanın imkansız olacağından konuştuk.
Sonra attım kendimi dışarıya. Yürüyemedim, ilk bulduğum taksiyle eve geldim…
Huzurlu bir uyku ile buluşturdum bedenimi.
****
Seanstan sonra 2-3 hafta geçti. Şu anda hayatımda daha huzurlu, daha dinginim. “İyi ki yaptım” dediklerimin başına bu seansı hiç düşünmeden koyabilirim. Seans, hayatındaki her şeyi sihirli bir değnek değmiş gibi değiştirmiyor belki ama unuttuğun o eski duyguları yeniden hatırlatıyor insana.
Güvende olmak, problemin kaynağını görebilmek, karar alırken iç rahatlığıyla cümlelerini ağzından salıvermek, en önemlisi gece rahat uyumak herkesin önemsediği bir şey olsa gerek diye düşünüyorum. Hele ki tıkanmış bir hayatın varsa işte tam o noktada farklı bir yolu görmene neden oluyor, karanlığını aydınlatıp, eski duygularına ışık tutuyor.
Seansımı ben kendi gözümden, hissettiklerimden anlattım şimdi Selda Soytürk Akyılmaz değerlendiriyor:
bilinalti1
Yaşanmışlıklardan Özgürleşmek
Seansa gelen arkadaşların çoğu ben sorunun kaynağını biliyorum diye başlar cümleye. Aslında genelde bildiğimizi sanırız. Öyle yerler ve zamanlar vardır ki bunu bilinçüstümüzle bilme şansımız yoktur. Mesela anne karnındaki duygusal sürecimiz. Bunu ne annemiz ne de bir başkası bize anlatabilir. Ya da çok daha öncesi… Bazı kişilere göre başka bedendeki hayatlar bazı kişilere göre ise atalarımızdan bize akan yaşanmışlıklar. Bence cevabın ne olduğunun hiç önemi yok. Adını ne koyarsanız koyun orada bir yaşanmışlık var ve her durumda bizim şu anki hayatımızı olumsuz olarak etkilemeye devam ediyor. Ta ki biz onları temizleyene kadar…
Danışanlarımla seans öncesi sohbete başlarken gözlerine bakarım hep. Oradaki heyecanlı bekleyişin ahengi benim heyecanımı da kamçılar. Hangi hikayeler ve hangi duygular arasında kaybolacağının hesabını yapar kişi. Ama bunların hepsi sadece buzdağının görünen kısmına aittir. Bana anlatılanları dinlerken içimden hep gülümserim, çünkü seansın akışı öylesine güçlü ve başkadır ki tüm o anlatılanlar sadece kelimelerde kalır.
Hilal Hanım bana ‘kendimi hiç bir yerde ve kimseyle güvende hissetmiyorum” duygusuyla gelmişti. Bulmak istediğimiz bu duygunun ilk kez ne zaman ve ne şekilde oluşup hücre hafızasına kaydolduğuydu.
Bilinçaltı bizi katman katman güvende olamama duygusunun kaynağına götürdü. Sevgili Hilal Meriç bana ve prosese öylesine teslim olmuştu ki aidiyet sıkıntısı içinde konudan konuya duygudan duyguya ve hata mekandan mekana çok rahat akıyorduk. Sanki elimizde hayatının CD’si vardı ve biz onu videoya takmış geriye doğru seyrediyorduk. Burası yetişkin dönemim ama buraya ait değilim, şimdi çocukluğum ama bu aileye de ait değilim ve bebekliğim burada da bir şeyler eksik… ve çok daha derinler….
Hilal:
– Allah Allah nasıl yani; bir evdeyim… Eşim ve çocuklarım var… Çok hasta bir kadınım… Bu benim ama bedenim farklı… Ama ne olursa olsun burası bana ait ben de oraya…
Selda:
– Kal orda ve duygularını hisset! Olup biten herşeye izin ver ve yeniden yaşa.
Ve sonrasında tabiri caizse çorap söküğü gibi çözülen duygular ve inanışlar…
Seansta da gördüğümüz gibi bu bedenden çok daha öncesinde yarım kalan bir yaşanmışlık vardı. Oradaki acılar ve üzüntüler hücre hafızası yoluyla Hilal Hanım’ın şu anki yaşamına kadar akmış ve kendisinin kısır bir döngüde kalmasına sebep olmuştu.
Çalışmamız esnasında önce geçmişteki kişilerle (eş ve çocuklar) vedalaşarak yarım kalan yaşanmışlıkla şu anki beden arasındaki enerjik bağları kestik. Bu aslında özgürleşmenin başlangıcıydı. Sonrasında bu olayla bağlantılı güvensizlik, mutsuzluk, ait olamama gibi tüm olumsuz duyguları temizledik. Son olarak ta işin en güzel kısmı olan temizlediğimiz olumsuz duyguların yerine pozitif yeni duyguları yüklemek vardı.
Ben her durum ve koşulda bedenime ve şu anki hayatıma aitim ve bunu sevgiyle kabul ediyorum.
Ben her durum ve koşulda güven içindeyim. Güveniyor ve güveniliyorum.
Ben her durum ve koşulda seviyor ve seviliyorum…
Ve ben Sevgili Hilal’e her durum ve koşulda ait olduğu bu hayatında sevgi, huzur ve mutluluk diliyorum 🙂
*
Selda Soytürk Akyılmaz